“Hey, eğer dürüstçe anlatırsan, seni affederim. Tamam mı?”
“ dürüstçe derken?”
Öğlen yemeğini bitirdikten sonra, Sudou ve diğerleriyle yiyecek içecek otomatı önünde muhabbet ediyordum. Birden, Ike yaklaştı.
“… Biz arkadaşız, dimi? 3 yılı beraber geçirecek kankayız, ha?”
“Uh… Evet. Doğru, ama…”
“Peki… Eğer bir kız arkadaşın olursa, bize söylersin, dimi?”
“Ha? Kız arkadaş mı? Hmm şey, eğer öyle bir şey olursa.”
Ike, kolunu omzuma koydu. “ Horikita ile çıkıyorsunuz, dimi? Eğer bizden gizli sevgili yaparsan, seni affetmeyiz.”
“… Ha?”
Sudou ve Yamauchinin de bana şüpheli bakışlar attıklarını fark ettim.
“Aptal, biz çıkmıyoruz. Hem de hiç. Böyle bir şey yok yani.”
“O zaman derste sürekli ne konuşuyorsunuz? Bizim duymamamız gereken şeyler, dimi. Randevulaşıyorsunuz? Buluşma zamanı falan konuşuyorsunuz, dimi!? Aahh, Kıskandım be!”
“Yok, hayır. Horikita böyle bir kız değil zaten.”
“O kadarını bilmiyorum ben. Onunla hiç konuşma şansımız olmadı ki hiç. Eğer Kushida olmasaydı, onun adını bile öğrenemezdik galiba. Varlığı da yokluğu da bir, hiçte konuşmuyor.”
Öyle mi ki? Evet, onu ben ve Kushida haricinde kimseyle konuşurken görmedim aslında.
“İsmini bile bilmemek, çok kötü.”
“Peki, sen tüm sınıf arkadaşlarımızın adını öğrenebildin mi?”
… Hatırlamaya çalıştım. Ama sadece yarısının ismini hatırlayabiliyordum. Bunu aklımın bir köşesine not aldım.
“Yüzü çok güzel ama dimi? Bu yüzden onu baya incelemiştik.” Onaylarcasına başlarını salladılar.
“Zor bir karakteri var ama. Böyle kızlar benim tarzım değil.” Kahvesini yudumladıktan sonra, Sudou konuştu.
“Evet, onun karakteri— nasıl denir bilemedim—haşin ve agresif? Güzel muhabbet edebileceğim birisiyle çıkmayı isterim. Tabii, güzel de olması gerek. Kushida-chan gibi birisi mesela.”
Tabii, Ike’nın favorisi hala Kushida’ydı.
“Ah~ Kushida-chan ile çık— aşna fişne yapın!” [1].
Yamauchi bağırdı.
“Aptal, Kushida-chan ile çıkabileceğini mi düşünüyorsun? Fantezi kurmak da yasak be!”
“Sen de onunla çıkmanın hayalini kuruyorsun ama Ike? Rüyalarımda, onunla çoktan yatma aşamasına geçtim ben!”
“Ne! Rüyalarımda seksi pozlar veriyor!”
İkisi kurdukları hayallerden kavga etmeye başladılar.
Hey, hey. Bir lise öğrencisi olarak, ergen olarak yani, istediğiniz gibi fantezi kurabilirsiniz. Ama bu durum Kushida’ya saygısızlığa giriyor.
“Sudou, senin hedefin kim? Basketbol kulübünde güzel kızlar var mıymış?”
“Ha? Oh, hiç yok. Kulüpte kızlara pek yer bile yok maalesef.”
“Gerçekten mi… ? Eğer birisiyle çıkıyorsan, bunu saklamasan iyi olur. Hem de çok iyi olur!”
“Tamam, tamam.”
Çirkin sözlerine karşı başını salladı sadece. Sevgili yapmaktan falan bahsederken, aklıma Hirata geldi. “Hey, Hirata, Karuizawa ile çıkıyor dimi?”
“Oh, evet.” Geçen gün, Hondou onları el ele tutuşurken görmüş.”
“Kahretsin, ikisi gerçekten çıkıyor demek. Yürürken omuzları da birbirlerine temas ediyordur.”
“Aynen öyleydi, ya. Çoktan aşna fişne yaptılar mı ben bunu merak ediyorum asıl.”
“Tabii ki yapmışlardır. Off, çok pis kıskandım be~!” Birinci sınıf öğrencilerinin bu aşamaya, aşna fişne kısmına yani, geçmiş olmaları inanması güç bir şeydi. Ama doğru herhalde. … Bu çocuklar gibi, aynı şeyi düşündüğüm için utandım.
“Hey, biraz sonra söyleyeceklerimi iyi dinleseniz iyi olur— bu tarz işlerde, en deneyimli kişi benim.”
Yamauchi yere uzanıp, konuşmaya başladı.
“Önce Hirata’dan dinleyelim bence.”
“ Hirata’ya sırf sorduk diye bize dürüstçe anlatır mı sanıyorsun?” ‘Cicikleri nasıl, bakire miymiş, hoşuna gitti mi falan?’—gerçekten cevap verir mi sanıyorsun?”
Neleri öğrenmek istiyorsun sen böyle be… Yiyecek-içecek otomatının yanına içecek bir şeyler almaya gittim. Yamauchi de bir şeyler istedi.
“Bana bi’ kakao—”
“Bana kitlemesen. Kendin al.”
“Yok, tüm puanlarımı kullandım nerdeyse, 2,000 falan kaldı.”
“… 90,000 den fazla puanı 3 haftada nasıl harcadın sen ya?”
“İstediğim şeyi aldım çünkü. Bak, mükemmel değil mi?”
Yamauchi taşınabilir oyun konsolu çıkarttı.
“Ike ile almaya gittik. PS Viva, bir PS Viva. Okulda böyle şeyler bulup satınalabilmek mükemmel ya.” (ÇN: PlayStation Vita) “Ne kadara satıyorlar ki?”
“Yaklaşık 20 bin puan. Tüm seçenekler dâhil, yaklaşık 25 bin.” Hey, bu kadar hızlı puanlarınızı harcamayın ya…
“Normalde oyun oynamam pek, ama artık yurtlarda yaşadığımızdan, diğerleriyle beraber oynarım diye aldım. Ayrıca Miyamoto diye bizim sınıfta birisi var tanıyorsun dimi? Çok iyi oynuyor ya.”
Miyamoto, bizim sınıfın hafif şişko çocuğu. Onunla hiç konuşmadım, ama sürekli oyunlarla ve animelerle ilgili konuşan birisi gibi, otaku yani.
“Sende bir tane alıp bize katıl. Sudou da bir sonraki ayın harçlığını alır almaz bir tane satın alacağını söyledi.”
Hepsi birlik olup bana yüklendi. Yamauchi denemem için konsolu uzattı. Tahmin ettiğimden daha çok parlaktı ekranı. Oyunda, büyük bir katana taşırken bir domuzu okşayan bir asker vardı. Ne garip bir dünya… (ÇN: Katana: samuray kılıcı)
“Eh, açıkçası, hiç beğenmedim. Bir çeşit dövüş oyunu falan… mı?”
“ Daha önce ‘Hunter Watch’ diye bir şey duydun mu? Dünyada 4.8 milyon kopya sattı! Çocukluğumdan beri, oyunlarda çok iyiyimdir. Bu yüzden de denizaşırı ülkelerden bile profesyoneller beni keşfederdi, ama ben yine de onların tekliflerini reddettim hep.”
4.8 milyonun çok iyi bir rakam olup olmadığından emin değilim. Bu dünyada 7 milyar insan yaşıyor. Başka bir deyişle, bu oyunu satın alan kişiler, dünya nüfusunun 0.1% ‘den aza denk geliyor… “Ayrıca, neden o zarif kız tüm ağır ekipmanları üzerinde taşıyor? Yoksa plastikten mi yapılmış hepsi? Eğer hepsi demirden yapılmışsa, Sudou bile taşımakta sorun yaşar.”
“… Ayanokouji, oyunlara karşı gerçekçi bir bakış açın var gibi. Yabancı mısın sen? Yoksa otomatik hayatı yenilenen dövüş oyunlarını mı seviyorsun? Hani önce ateş edip sonra saklanıp sonra da hemencecik gücünü geri kazandığın o batı oyunlarını mı seviyorsun? Bu oyunlar daha bi’ gerçek dışı.”
Yamauchi’nin söylediğinden hiçbir şeyi anlamadım.
“İnsanlar görmek inanmaktır der, dimi? Bir tane al bizimle oyna. Tamam mı? Tamam mı? Oynamaya başladığın zaman, sana ekipman işleriz. Bal toplamak da çok zor biliyor musun? Bana teşekkür olarak kakao alabilirsin yani~”
“Ne güzel dert…”
Bal ya da her neyse ihtiyacım yok ama yine de ona kakao aldım, sırf sussun diye.
“İşte arkadaşlar bunun içindir! Teşekkürler~!”
Böyle bir arkadaşlık istememiştim. Şişeyi ona fırlattım, Yamauchi yakaladı.
Peki ya ben ne içsem ki? Tam tereddüt ederken, bir buton gördüm.
“Oh, demek budan da varmış.”
Maden suları için bir seçenek daha vardı; ücretsizlerdi.
“Bir şey mi oldu?”
“Ah, hayır. Hey, kafeteryada hiç ücretsiz yemek dağıtılıyor mu?”
“Vejetaryenler için hazırlananlardan mı bahsediyorsun? Onlar ücretsiz. Ah, sadece sebze yeyip su içeceğim bir okul hayatı istemiyorum yahu~”
Kakaosunu içerken, Yamauchi güldü. Tüm puanlarını kullanmış birisi olarak, sebze yiyip su içmekten başka çaresi yoktu. Ama eğer dikkati birisiyseniz bu tarz şeylerden rahatça kurtulabilirsiniz. Yani, tüm paranızı Yamauchi gibi harcayıp bitirmezseniz.
“… Hey, ücretsiz yiyecekleri yiyenler de var.”
Kafeteryaya sık gittiğimden, sebze yiyen pek çok öğrenci gördüğümü hatırlıyorum.
“Ay sonu geldiği için böyledir büyük ihtimalle.”
“Eğer durum buysa, endişelenecek bir şey yok…”
Hafif gergin hissediyordum, sonra da süt içmeye karar verdim. Şişeyi makineden çıkardım.
“Gelecek ay neden hızlı gelmiyor ya, Masalsı okul hayatımı geri istiyorum ben!”
Üçü de sinirle bağırıyordu.
[hr]
[1]. Doing ecchi things, aşna fişne yapmak olarak çevrilmiştir.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.