Başlangıç
Sınıftan içeriye girerken Chiyabashira-sensei etrafına bakıp şaşırdı. Herkes onu endişeli bir halde sonuçlar için bekliyordu.
“Sensei. Sonuçların bugün açıklanacağını duydum, ama tam olarak ne zaman açıklanacak?”
“Senin endişelenmene gerek yok, Hirata. Sen geçmişsindir.”
“…Ne zaman açıklanacak peki?”
“Eh, şimdi açıklamak fena fikir değil. Eğer okuldan sonra açıklarsak, bazı prosedürler için vaktimiz kalmaz.”
“Bazı prosedürler” sözüne, öğrencilerin bir kısmı tepki verdi.
“Ne… ne demek istiyorsunuz?”
“Kafanız karışmasın, şimdi açıklayacağım.”
Bu okul, detayları bir anda açıklamaya bayılıyor ya.
Herkesin isminin ve puanının yazılı olduğu kâğıdı tahtaya yapıştırdı.
“Açıkçası, çok iyi iş çıkarmışsınız. Bu sınıftan bu kadarını beklemiyordum. Matematikte, Japoncada ve sosyal derslerde, 10’dan fazla mükemmel not var.”
100 puanlı notlara bakan öğrenciler çok sevinçliydi.
Ancak bir grup öğrenci gülmüyordu. Sudou’nun İngilizce puanı vardı bir de..
Ve sonra—
Sudou’nun 4 notu tam 60 puandı. İngilizce puanı ise 39.
“Vaaay beeee!!”
Sudou ayağa kalkıp ferahlamış bir şekilde bağırdı. Ike ve Yamauchi de aynı anda kalkıp sevindiler.
Kâğıdın hiçbir yerinde kırmızıçizgi yoktu. Kushida ile birbirimize bakıp derin bir oh çektik.
Horikita… ne gülüyor ne seviniyordu, ama az da olsa rahatlamış gibi bir hali vardı.
“Gördünüz değil mi, Sensei? Aklımıza koyduk mu yaparız biz!”
Ike gülümsedi.
“Evet, fark ettim bunu. Çok iyi iş çıkardınız. Ama—”
Chiyabashira-sensei ‘nin elinde kırmızı bir kalem vardı.
“Ha…?”
Sudou endişelenmeye başladı.
Sudou’nun adının üzerini çizdi.
“N-ne demek bu? Ne yapıyorsunuz?”
“Başarısız oldun, Sudou.”
“Ne? Yalan söylüyorsunuz değil mi? Saçmalamayın. Neden kalayıml!?”
Sınıftaki sevinçten gülüşler bir anda yerini karmaşaya bıraktı. Tabii, Sudou ilk protesto eden kişiydi.
“Sudou. İngilizce sınavından başarısız oldun.”
“Yalan söylemeyin. Geçme notu 32! Geçtim!”
“Geçme notunun 32 olduğunu kim ne zaman dedi?”
“Hayır, hayır. Sensei, siz söylediniz! Değil mi, arkadaşlar!?”
Ike, Sudou’yu desteklemek için bağırdı.
“Söyleyeceğin hiçbir şeyin faydası yok. Bu hatasız bir gerçek. Bu ara sınavlarda, geçme notu 4’tı. Başka bir deyişle, bir puan düşük aldın. Çok yaklaştın ama yetmedi.”
“K-kırk mı!? Bunu hiç duymadım ben! Kabul edemem!”
“Peki, zaman sana nasıl geçme notu hesapladığımızı anlatayım mı?”
Chiyabashira-sensei tahtaya bir formül yazdı.
Yazdığı şey şu idi: “79.6/2 = 39.8”.
“Geçen sınavda ve tabii ki bu sınavda, her sınıfın belirli bir geçme notu var. Bu not da, ortalamanın yarısı olarak belirlendi.”
Yani, 39,8’den düşük her not geçersiz sayılıyor.
“Bu gösteriyor ki, başarısız oldun. Düşük bir not almışsın.”
“İmkânsız… Yani… bu demek oluyor ki, okuldan atıldım?”
“Kısa bir süre olmasına rağmen, elinden geleni yaptın. Okuldan sonra, okuldan ayrılman için birkaç belge doldurman istenecek. Ama bu durumda, aile üyelerinden birine ihtiyaç duyacaksın. Onlarla sonra ben iletişime geçeceğim.”
Her şeyin çok normalmiş gibi ilerlediğini gören öğrenciler, bu durumun yaşandığını anladılar.
“Geriye kalan herkes, geçmek için çok iyi iş çıkarmış. Finallerde, yine çok çalışıp geçin. Evet, şimdi diğer konuya geçel—”
“S-sensei. Sudou-kun gerçekten okuldan mı atılıyor? Onu kurtarmanın bir yolu yok mu?”
Hirata, Sudou’nun yardımına koşan ilk kişi oldu. Sudou ondan nefret edip sözlü saldırıda bulunmuş olmasına rağmen..
“Evet. Düşük not aldı ve bunun sonucunda okuldan atılacak.”
“…Sudou-kun’un cevap anahtarını görebilir miyiz peki?”
“Baksanız bile, değerlendirmede hata bulamayacaksınız. Eh, böyle bir karmaşa çıkarmanızı bekliyordum zaten.”
Sudou’un İngilizce cevap anahtarını çıkartıp, Hirata’ya uzattı.
Hirata her soruyu gözden geçirdi, ümitsiz bakıyordu.
“Puanlamada… hata yok.”
“ Eğer bu kadarsa, rehberlik dersi burada bitmiştir.”
Acımadan ve ikinci bir şans vermeden, Chiyabashira-sensei onun okuldan atıldığını açıkladı. Ferahlatmak amacıyla kullanılabilecek her sözün aksi bir etkiye sebep olabileceğini farkında olan Ike ve Yamauchi sessizliğini korudu. Hirata da bir şey demedi. Ama maalesef, sınıfın bir kısmı rahatlamış gözüküyordu. Sınıfa ayak bağı olan birisi okuldan atılacağı için mi mutlular acaba?
“Sudou, okul bittikten sonra, personel odasına gel.”
“…Chiyabashira-sensei. Biraz vaktiniz var mı?”
Horikita şimdiye kadar sakinliğini korumuştu, ama birden elini kaldırdı.
Şimdiye kadarki okul hayatı boyunca, Horikita ders sırasında kendi isteğiyle bir fikrini düşüncesini belirtmemişti.
Bu yeni duruma, hem Chiyabashira-sensei hem de tüm sınıf şaşırdı.
“Beklenmedik bir girişim, Horikita. Elini kaldırıyorsun. Sorun nedir?”
“Az önce, Sensei bir önceki testin geçme notunun bu formüle göre 32 olarak hesaplandığını söylediniz. Bir önceki testin geçme notunun yanlış hesaplanmış olma ihtimali var mı peki?”
“Hayır, hata yok.”
“O zaman, size bir sorum var. Deneme testinin ortalamasını 64.4 olarak hesapladım. İkiye böldüğümüz zamansa, 32.2 çıkıyor. Yani, 32 ve üzeri bir not geçer not oluyor. Buna rağmen, geçme notunda virgülden sonrası kesilmiş. Bu seferkine kıyasla tam tersi olmuş.”
“E-evet. Geçme notu o zaman 39 olmalı!”
Bu durumda, Sudou’nun notu 39 ile zar zor da olsa geçer not olması gerek.
“Anlıyorum. Sudou’nun puanının yettiğini tahmin ediyorsun. Sonuçta, sadece İngilizce notu düşük diye.”
“Horikita, sen…”
Sudou bir şeyi fark etti. Onunla beraber herkes şaşkındı, herkes bir daha kâğıda baktı. Horitikta’nın diğer 5 notu çok iyi olmasına rağmen, sadece İngilizceden 51 almıştı.
“Sen gerçekten de—”
Sudou, onun ne yaptığını fark etti.
Yanlışlık falan yoktu. Ortalamayı düşürmek için, bilerek kendi notlarını düşürmüş.
“Eğer fikrimin yanlış olduğunu düşünüyorsanız, lütfen son test ile bu test arasındaki hesaplama farkını açıklayın.”
Son çırpınışlar bunlar. Son bir umut kırıntısı.
“Anladım, o zaman size bir şey daha açıklayayım. Maalesef, formülünde bir yanlışlık var. Virgülden sonrasını atmak yerine, puanları yuvarlıyoruz. Son yapılan deneme testi geçme notu 32’e yuvarlandı, bu test ise, 40’a yuvarlandı.”
“Tsk…”
“Çoktan notların yuvarlandığını tahmin etmişsindir, yine de bu ihtimali öne sürmek istedin… Üzücü bir durum, maalesef. İlk kısım birazdan başlayacak, ben de gidiyorum.”
Horikita’nın elinde başka kozu kalmamıştı ve sessiz kaldı. Karşı koyacak bir şeyi yoktu ve son kozu da elinde patlamıştı. Hoca sınıftan çıktıktan sonra, kapı kapandı ve tüm sınıf sessizliğe gömüldü.
Okuldan atıldığı gerçeğiyle yüzleşmeye çalışan Sudou, kendi puanını düşürerek onu kurtarmaya çalışan Horikita’ya baktı.
“…Özür dilerim. Puanımı daha fazla düşürmeliydim.”
Horikita yavaş yavaş başını eğdi.
51 puan bile düşük sayılır. Eğer puanını 40’lara düşürmüş olsaydı, kendisi okuldan atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı.
“Neden… benden nefret ettiğini söylemiştin, öyle değil mi?”
“Bunu sadece kendim için yapıyorum, yanlış anlaşılacak bir şey yok. Zaten boşa gitti.”
Yavaşça sıramdan kalktım.
“N-nereye gidiyorsun, Ayanokouji!?”
“Lavaboya.”
Hızlıca sınıftan çıkıp personel odasına gittim. Chiyabashira-sensei’nin çoktan odadan içeriye girip girmediğini merak ederken, koridorda pencereden dışarıya bakarken gördüm onu. Sanki birisini bekliyor gibiydi.
“Ayanokouji, ders birazdan başlayacak.”
“Sensei. Size bir soru sorabilir miyim?”
“…Soru mu? Bu yüzden mi arkamdan geldin?”
“Size sormam gereken bir şey var.”
“Önce Horikita, şimdi de sen. Nedir?”
“Bugünkü Japon toplumunun adil olduğunu düşünüyor musunuz?”
“Ne kadar ani bir konu değişimi bu. Sana cevap verirsem, eline geçecek bir şey olacak mı bari?”
“Bu çok önemli benim için.”
“Eğer kendi fikrimi beyan edecek olursam, hayır. Adil değil. Hem de hiç.”
“Evet, ben de böyle düşünüyorum. Adalet ve eşitlik kavramları bir yalandan ibaret.”
“Bu soru için mi peşimden koştun? Eğer bu bittiyse, ben gidiyorum.”
“Bir hafta önce, bize sınav konularının değiştiğini söylediğinizde, şöyle bir şey söylediniz: ‘Diğer sınıflara bu konuda bilgilendirme yapıldıktan bir hafta sonra, bize haber verildi. Ben de size söylemeyi unuttum.”
“Personel odasında böyle söylemiştim. Ne oldu ki?”
“Sorular, puanlar ve okuldan atılma tehditleri sınıflar arasında aynı olmasına rağmen, sadece D sınıfına adaletsizlik yapıldı.”
“Bunu kabullenemediğini mi söylüyorsun yani? Yine de güzel örnek. Toplumumuzdaki adaletsizlik için, bu küçük bir örnek olabilir.”
“Tabii, ne kadar pozitif bakmaya çalışırsanız çalışın, dünya adaletsiz bir yer. Ama biz insanlar düşünebilen ve buna göre hareket edebilen varlıklarız.”
“Ne demeye çalışıyorsun?”
“Demek istiyorum ki, en azından adaletli göstermeliyiz.”
“…Anlıyorum.”
“‘unutmanızın’ bilerek olup olmaması önemli değil. Ancak, okulun adaletsiz koşulları yüzünden aramızdan birisi okuldan gönderilmeye zorlandığı bir gerçek.”
“Ne yapmamı istiyorsun?”
“Bu yüzden size geldim. Bu adaletsizliği sürdüren okul yönetimi ile görüşmek istiyorum.”
“Kabul etmediğini söylemek için mi?”
“Okulun kararlarını, doğru insanlarla görüşerek onaylatmak istiyorum.”
“Maalesef, haklı olsan dahi, buna izin veremem. Sudou okuldan atılacak. Bu sefer, olayların akışını değiştirmek çok zor. Vazgeç.”
Savunmamı görmezden geldi. Ama söyledikleri yanlış da değildi. Sözlerinde hep bir ima, dolaylı bir anlatım olan bir insandan bekleneceği gibi, bir ima da bulunuyordu.
“Bu sefer olayların akışını değiştirmek çok zor diyorsunuz. Yani, bu sonucu değiştirmenin bir yolu var.”
“Ayanokouji, Senden beklentim çok yüksek. Eski sınav sorularını almak, gerçekten çok doğru bir çözümdü. Böyle bir fikir herkesin kolay kolay aklına gelmez de. Sınıfa soruları dağıtıp ortalamayı yükselttin. Böyle bir fikir için ödüllendirilmen gerektiğini düşünüyorum.”
“Kushida da yardım etti, soruları almama. Yani, özel bir şey yapmadım.”
“Açıkça kabullenmediğini biliyorum. Ama bu okulda sadece birinci sınıflar yok. Ayrıca 3.sınıf birisinden soruları aldığını da biliyorum.”
Bir şekilde, yaptıklarım öğrenilmiş.
“Ancak eski soruları alarak güzel bir başlangıç yapmana rağmen, sonunu batırdın. İşte bu yüzden planın işe yaramadı. Eğer Sudou cevapları iyi ezberleseydi, İngilizceden düşük bir not almazdı. Sudou’dan vaz geçip onun okuldan atılmasına neden izin vermiyorsun? Onun geleceği böylece daha rahat olmaz mı?”
“Dürüst olmak gerekirse… belki de öyle olur.. ama bu sefer ona yardım etmeye karar verdim. Ya da şöyle söylemeliyim. Hala pes etmiş değilim. Son bir hamlem daha var.”
Öğrenci kartımı cebimden çıkardım.
“Bu ne anlama geliyor?”
“ Sudou’nun İngilizce sınavı için bana bir puan satın.”
“…”
Şaşkınlıkla bana bakıp kahkaha attı.
“Hahahahaha. İlginç bir teklif. Tam düşündüğüm gibi, farklı birisin. Puan satın almaya çalışacağın aklımın ucundan geçmezdi.”
“Sensei, okulun ilk günü siz söylediniz. Bu okulda puanla satın alınamayacak şey yoktur diye. Ara sınavlar da bu okula ait bir şey.”
“Peki, peki. Tabii böyle düşünebilirsin. Ama bana ödeme yapacak kadar paran var mı bakalım?”
“Peki, bir puan ne kadar eder?”
“Çok zor bir soru. Puan satın almayı daha önce kimse teklif etmemişti. Bir düşüneyim bakalım… sana bir puanı, 100,000 puana veririm.”
“Sensei, çok zalimsiniz.”
Hiç puanından harcama yapmamış bir insan yoktur bu okulda. Yani, kimse de 100,000 puan yoktur.
“—Ben de ödeme yapacağım.”
Arkadan bir ses geldi. Arkamı döndüm, Horikita’yı gördüm.
“Horikita…”
“Kuku. Tam tahmin ettiğim gibi, siz ikiniz çok ilginçsiniz.”
Chiyabashira-sensei ikimzinde öğrenci kartını aldı
“Tamam, size bir puan satacağım. İkinizden de toplam 100,000 puan alacağım. Sınıfa, Sudou’nun okuldan atılmasının iptal edildiğini siz söylersiniz.”
“Sorun yok değil mi?”
“100,000 puan ödeyeceğinize söz verdiniz, yani değiştiremeyiz.”
Chiyabashira-sensei neşeli bir tonla konuşuyordu. Bize merakla bakmaya devam etti.
“Horikita, sen de anlıyorsun değil mi? Ayanokouji’nin yeteneklerini.”
“…Eh… sadece can sıkıcı bir öğrenci olarak görüyorum.”
“Can sıkıcı derken ne demek istiyorsun…”
“Sınavlardan özellikle düşük puan aldı, eski sınav sorularını almak aklına geldi ve Kushida-san’ın kullanmasına izin verdi. Şimdi de sınav puanı satın almak aklına geldi. ÖzeI bir insan olduğunu değil, can sıkıcı birisi olduğunu düşünüyorum.”
Eski sınav soruları ile ilgili kısmı da duymuş anlaşılan.
“Eğer ikiniz birleşirseniz, belki sınıfınızı yukarıya taşıyabilirsiniz.”
“Onu bilmiyorum ama ben mutlaka başaracağım.”
“Şimdiye kadar D sınıfının yükseldiği bir dönem hiç olmadı. Çünkü okul hemen D sınıfını sorunlu sınıf olarak kategorize edip bir kenara attı. Bu durumu nasıl halledeceksiniz?”
“Sensei.”
Hiç titremeden Horikita, Chiyabashira-sensei’e dik dik baktı.
“Açık konuşacağım. Evet, D sınıfı öğrencilerinin çoğu düşük seviyeli. Ama bu onların işe yaramaz olduğu anlamına gelmiyor.” (Ç.N: defolu mallar/ arızalı mallar denmek isteniyor.)
“Düşük seviyeli ile işe yaramaz arasındaki fark nedir peki?”
“Çok ince bir nüans var. Birazcık yardım ile kötü malları, yüksek kaliteli mala çevirme ihtimalimiz olduğunu düşünüyorum.”
“Demek öyle. Sen böyle söyleyince, garip bir şekilde ikna edici geliyor kulağa.”
Onun sözlerini onaylamak zorunda kaldım. Gerçekten anlamlıydı..
Önceden diğer öğrencilere ve hatta insanlara ayak bağıymış gibi bakan Horikita yavaş yavaş değişiyordu.
Tabii, bu kadar kolay değil hiçbir şey. Çok küçücük bir değişiklik bu. Ama onun için büyük bir adım. Chiyabashira-sensei de bu değişimi fark etmiş olacak ki, hafiften gülümsedi.
“Peki, o zaman dört gözle bekliyorum gelişmeleri. Sınıf öğretmeniniz olarak, Gelecekte yaşanacak her olayı dikkatlice izleyeceğim.”
Chiyabashira-sensei uzaklaşarak personel odasına gitti. Koridorda ikimiz kaldık.
“Biz de geri dönsek mi? Ders başlayacak.”
“Ayanokouji-kun.”
“Hmm? Ayyy!”
Belime eliyle vurdu.
“Hey, bu ne içindi şimdi ya!?”
“Canım istedi.”
Böyle söyledikten sonra beni arkada bırakıp gitti.
Off, ne eziyet ama ya.. O giderken arkasından baktım. Peşinden gitmeye karar verdim.
[hr]
Gif link:
https://akuman0mi.tumblr.com/post/164316528462