Yukarı Çık




18   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   19.2 

           
Bölüm 19.1

Güneşin göz kamaştırıcı ışığı, yurdun dışındaki kaldırıma o kadar parlak biçimde vuruyordu ki cildimde hissedecek kadar güçlü olmamasına rağmen istemsizce gözlerimi kıstım. Aslında serin rüzgar yanımdan esip geçerken biraz titredim bile. Bunlara rağmen yakındaki bir banka otururken rahat ve stressiz hissettim, derin derin iç çektim.

Ah, ne huzurlu bir gün.

Düşüncelerimi rüzgara haykırmak istedim - sonra birden başımı yana eğdim.

Ha? Gitmem gereken bir yer yok muydu?

Ne yapmam gerektiğini doğrulamak için "Ryouko Otonashi'nin Anı Defteri"ni sırt çantamdan çıkardım ama elim aniden durdu. Tesadüfen açtığım sayfa, bir erkeğin çizimleriyle doluydu. Kalbim birazcık daha hızlı attı.

"Eh, Matsuda-kun..?" Çizim ile gerçeği arasındaki hiçbir farkı bulamadım ama kalbim sadece azıcık hızlanmıştı. Belki de çizimler gerçeğine pek benzemiyordur. "Hmmm, sanırım biraz değiştirirsem ona daha çok benzer..?"

Matsuda-kun'un yüzünü hatırlayamamam sorun değildi, sadece anılarım yerine kalp atışlarımı kullanmam gerekliydi.

Belki gözler yanlıştır, belki ağız… diye düşündüm çizerken. Bir süre sonra kalbim neredeyse gerçek Matsuda'nın önündeymişim gibi atıyordu.

"Evet! Sanırım bu daha çok benziyor!" Ona bakarak sabırla inceledim. Matsuda-kun. Matsuda-kun. Matsuda-kun. Adını zihnimde tekrarladım. Gördünüz mü? Kalbim güm güm atıyor.

Aniden kafamı yana eğdim. Portreyi yüzüme yaklaştırdıkça kalbim daha çok attı. Daha çok çizdikçe hislerim güçlendi. Sapık falan olduğumu düşünmüyorum ama resmi sadece cinsel olmayan bir şekilde öpmek istemedim -

Ha? Gitmem gereken bir yer yok muydu?

Aklımda bu düşünce ile Matsuda-kun'un resmine veda ettim ve defterimin sayfalarını çevirmeye başladım. Kısa bir zaman sayfalarda gezdikten sonra, sonunda hatırladım ve moralimin aşırı derecede düştüğünü hissettim. Tam nedenini bilmiyorum ama tüm vücudum titremeye başladı. Hatırladım, o katilin saçma itirafını hatırladım.

Bu doğru. Enoshima Junko o sırada bana amaçlarını da anlatmıştı. 

Sevgili Matsuda Yasuke'ni öldürmek.

"Demişti ki… hatırlamasam bile… yine de alakam varmış…" Hala titriyordum, o doğru söylüyor olamazdı. Matsuda-kun'u hemen içinde bulunduğu kriz hakkında uyarmalıyım! Doğu bölümündeki biyoloji binasına gitmem gerek, Matsuda-kun'un nöroloji laboratuvarı orada! 

"Kaybedecek zamanım yok!" Banktan atladım ve tüm gücümle koşmaya başladım. Şu anda teneffüs veya öğle molasıydı ve okulun dışı öğrencilerle doluydu. Kaldırımdan tüm hızımla koşarak geçerken insanları ittim. Tabii ki ittiğim insanlar bağırıp "AAH!" ve "KYAA!" falan diyeceklerdi ama umrumda olmadı.

Her neyse, kaldırımda koşuyor, olabildiğinde hızlanıp düşüncelerimi geride bırakıyordum. Boş ve gereksiz düşünceleri rüzgarla birlikte uçmaya bıraktım, aşk mermim doğrudan Matsuda-kun'un olduğu yere doğru uçuyordu. 

Merkezî alanı kullanarak kestirmeden gittim ve doğu bölgesine ulaştım, diğer öğrencileri iterek geçmeye devam ettim ve insanların arasından dalarak geçer gibi biyoloji binasına geldim. Boğazım kurumuştu ve bu canımı acıtıyordu, hemen merdivenlere ulaşıp zıplayarak basamakları çıkmaya başladım. Nefes alışım hızlı ve düzensizdi, boğazımın ne kadar acıdığı veya dinlenmeyi ne kadar istediğim gibi düşünceleri zihnimden atmaya devam ettim ve koşmayı sürdürdüm. Laboratuvara vardığımda kapıyı çalmaya zahmet etmedim bile, direkt açıverdim. 

"MATSUDA-KUUUUUUUUUUUUUUUUN!!" Geri kalan gücümle bağırdım.

Odanın ortasında duran kısa boylu liseli bir erkek şok içinde doğruldu ve titremeye başladı. Gözleri şaşkınlık içinde kocaman açıktı ve bana dönmüştü, tamamen kaskatı ve donuktu.

Nedense hiç tanıdık durmuyordu.

Şimdi aklıma geldi de, kalbim normalden daha hızlı ve kuvvetli atmıyordu ayrıca.

"Yoksa sen… Matsuda-kun değil misin?"

"Mmm…"

"Bu net bir cevap değil..! Hangi anlamda 'mmm' diyorsun?" Gerekenden daha yüksek sesle bağırdım ama bunun nedeni hala nefes nefese olmamdı.

"Şey… 'Mmm' diyerek Matsuda olmadığımı söylemeye çalıştım..."

"O zaman Matsuda-kun nerede?!" Hızlıca laboratuvarın etrafına baktım.

Kahretsin, burada başka kimse yok.

"O şu an dışarıda, sanırım..."

"Bu - etrafına baksaydın onun nerede olduğunu bilirdin!" diyerek kükredim, o noktada beynim durdu. "Ah, hadi be!" Gücümün hızla kaybolduğunu hissettim ve dizlerimin üstüne düştüm. "Kaybolacak zamanı mı bulduuuuuuuu?! Nereye gittiiiiiiiiii?!"

Dizlerimin üstünde otururken söylenmeye devam ettim, genç erkek yanıma koştu.

"S-Sorun yok, fazla endişe etmemelisin. Eminim yakında gelir!"

"……………………"

Yukarıdan bana baktı, neden benim için bu kadar endişe ediyordu? Çok tedirgin gözlerle bana bakıyordu, ya da belki o gözler tedirgin olmanın tam tersiydi. Belki de o gözler-

"...Aslında sen biraz şüphelisin." Ürktüm.

"…Ha?"

"Yoksa kişiliğin mi böyle? Demek istediğim, belki de sen besbelli perişan halde olan liseli kızlara dik dik bakan türden bir kişisindir… Aaa, uzak dur!" Kalçamın üstüne düştüm ve kaçmaya çalıştım. Çocuk hemen başını çevirdi.

Şok içindeydim, eteğim yukarı kalktı ve bacaklarım daha fazla ortaya çıktı.

"Aaay!" Eteğimi düzelttim.

Çocuk açık kırmızı olmuş yüzü ile hala başka tarafa bakıyordu ve konuştu. "Ö-öyle bir şey yapmadım! Endişeli duruyordun, ben de seninle konuştum sadece..."

"S-seni yalancı! Biz ilk defa görüştük, ben sana tamamen yabancıyım, daha önceden tanımadığın biri için endişelenmek garip bir şey. Kesin bir art niyetin ya da gizli bir amacın veya kötü bir planın falan var..."

"...Eh?" atmosfer birden ciddileşti. "...Tamamen yabancı mı?" Döndü ve şaşırmış halde bana baktı.

Ah, bu tepki, öyleyse -

"...Ha? Benimle önceden görüşmüş olma ihtimalin var mı?" Bunu dediğimde çocuk daha da şaşkın biçimde baktı ama sadece kısa süreliğine, üslubunu hızlıca daha resmi bir hale getirdi.

"Benim adım… Naegi Makoto." diyerek birden kendini tanıttı.

"...Aah, memnun oldum." Cevap verdiğimde gözlerim "Ryouko Otonashi'nin Anı Defteri"ne yöneldi. Normal olarak adı hiç tanıdık gelmedi ama yine defterimde adından bir iz aradım. Adı hiçbir yerde yoktu.

Öyleyse önceden hiç tanışmadık.

Ben ona kafa karışıklığı ile baktım, o da bana şaşkın şaşkın baktı. Tepkileri gittikçe daha şüpheli hale geliyordu - ne derse desin bu adam bir sapık. Defterimi tek elle tuttum, kalktım ve onu daha çok sorguladım.

"Ee, neden bu okulda okuyorsun?"

"…Eh?"

"Haaa? Sebebin yok muuu?" Sözlerine bakılırsa gerçekten şüpheliydi, ona gözlerimi kısarak baktım.

"Ah, hayır, bir sebep var, sadece şey… buna özel bir sebep diyemem..." Cümlesi bitince başka tarafa baktı. Gittikçe daha şüpheli oluyordu. Gözlerimi kısmaya devam ettim.

"Burada okuma şansı kazandım çünkü…" Çocuk isteksizce başını salladı, sonunda konuşmaya karar vermiş gibiydi. "Eee, özel bir şansa sahibim..."

"...Afedersin?"

"Bu yüzden ben 'Süper Lise Seviyesi İyi Şans'ım."


bu bölümün devamı yakında...


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


18   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   19.2 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.