Bu şiddetli kafa karışıklığı ateşimi yükseltti, muazzam bir sersemlik hissi ve kulak çınlaması tarafından hücuma uğradım.
"Neden!" "Neden!" "Neden!" "Neden!" "Neden!"
Ve sonra yukarıyı, gökyüzünü izlediğimi fark ettim.
Kalın, gri bulutlar göğü kaplamaya başlamış; yalnızca bu nemli, kasvetli bahçeyi gecenin ortasında ve sessizliğe boğulmuş gibi gösteriyordu.
Gökyüzüne dalgınlıkla bakarken içimdeki karanlık, çaresiz duyguların kabardığını hissedebiliyordum. Yeraltı lağımlarındaki zehirli pislikler gibiydi, ölü çimen gibi kurudu.
Bu…
Durdum ve bulanık aklımla düşündüm.
Bu keder.
"Bu kederin üstesinden gelmek ve… umut elde etmek için."
Bu kimin sesiydi?
Benimki miydi?
İkusaba-san'ın?
Yoksa…
Ama zaten benimle hiçbir ilgisi yoktu.
Aniden elimi gümüş bıçağa doğru uzattım. Ve sonra kederin karanlık sisini parçalara ayırmak için, bıçağı kendimden geçmiş halde savurdum.
Böyle yapınca etin dokusunu hissettim.
Madarailerin vücutlarının içinde duran bıçağın ötesinde, keskin kısmın deriden kasa kadar girdiğini hissedebiliyordum.
Fışkıran taze kan. Ölüm çığlıkları.
Ürperti derime yayıldı ve karnımın içindeki organların birbirine düğümlenmesinin acısını anında hissettim.
Buna rağmen bıçakladım.
Kederin üstesinden gel, Matsuda-kun ve kendin için umut elde etmek adına.
Bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım ve bıçakladım.
Kendi çığlıklarımı uzaklardan duyuyordum.
Bunlar kırık kalbimden gelen çığlıklardı.
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAHHHHHH "AAAAAAHHH!"
Sonra kendime döndüm.
Bunu yapınca, kafamın içinde süzülen sanrılardan kurtulmak ister gibi hemen tekrar bağırdım.
"B-B-Bunu yapamam!"
Elim bıçağa doğru uzanmaktan dolayı açılmışken az önce aklımdan geçen sahte görüntüden duyduğum korku ile başım ağrıdı.
Bunu yapmayacağım! Bunu yapmak için hiçbir sebebim yok!
"Ah, şey…"
Sonra İkusaba-san'ın yukarıdan gelen şaşırmış sesini duydum.
"Eğer burada kederin üstesinden gelmezsen umut elde edemeyeceğini biliyorsun… değil mi?"
"B-Bunu yapamam!" Hıçkırarak bağırdım. "Umut ve keder… bu sadece senin veya Junko Enoshima'nın bahsettiği bir şey değil mi? Benimle hiçbir ilgisi yok!"
Bu kadar bağırmaktan boğazım yanmaya başladı ve yere çömelirken gözyaşlarım ile burnumdakiler birbirine karıştı.
"Uu… Y-Yardım et… yardım et bana Matsuda-kun…"
Yalvarır gibi ağlamaya devam ettim. Başımı tutarak utanmazca ağlamaya devam ettim.
"Yardım et… yardım et Matsuda-kun… Matsuda-kun, Matsuda-kun, Matsuda-kun…"
Sonra daha da fazla şaşırmış bir ses, İkusaba-san'dan duyuldu.
'Ee… Bu tür durumlarda ne yapacağımı pek bilmiyorum… ama neyse, sana Yasuke Matsuda'nın nerede olduğunu söyleyeceğim."
"…Ha?"
Hayretler içinde kafamı kaldırdım.
"…Ha?"
İkusaba-san da hayretler içindeydi. Yüzüm ağlamaktan bakılamaz hale geldiği içindi bu muhtemelen.
"Bana… söyleyecek misin?"
"Şey… işler bu şekilde biterse Junko-chan bana kızar..."
Bunu duyunca formamın kollarıyla yüzümü sildim ve tekrar iki ayağımın üstünde sağlam şekilde durdum. Ardından odaklanmak için yanaklarımı tokatladım ve bir soru ile İkusaba-san'a döndüm.
"Öyleyse... söyle bana. Matsuda-kun nerede?"
İkusaba-san nazik bir sesle yanıtladı.
"Iı, Yasuke Matsuda Eski Okul Binasında."
Yeniden yoğun bir kaşıntı kafama hücum etti.
"Eski Okul Binası…"
Bu kelimeleri çok eski olmayan bir zamanda, bir yerlerde duymuş gibiydim. Ama şimdi bu kaşıntı ile uğraşma zamanı değildi.
"Anladım… o zaman Eski Okul Binasına gidersem Matsuda-kun ile buluşacağım değil mi?"
"Evet, o yer planlanan doruk noktası olmalı."
Matsuda-kun ile buluşma imkanına sahibim. Zihnimde bu düşünce varken derinlerimden gizemli bir güç ortaya çıktı sanki. Deminki çığlıklarım, bağırışlarım ve kedere düşüşüm; hepsi bir yalan gibi göründü.
Bu…
Enerji ile dolup taştığımı hissettim.
Bu umut!
"Teşekkürler! Ben ilerlemeye başlıyorum öyleyse!"
Sonra İkusaba-san'a doğru başımı eğdim. Berbat Junko Enoshima'nın bu kirli planda kendisine yardımcı olan kardeşine başımı eğmek için nedenim yoktu ama bu da umudun gücü olabilirdi!
"Peki, iyi şanslar o zaman. Ben burada kalanları temizlemekle uğraşırım."
İkusaba-san, ayağının yanında yatan Madarailere doğru bakarken konuştu.
"Burayı temizleyince gidip Kirigiri-san'a yardım edeceğim… sonra Kirigiri-san'ı bu senaryodan kaldıracağım… sonra her şey aynı senaryodaki gibi devam edecek… o yüzden gerisini bana bırak..."
En sonuna kadar senaryo hakkında konuşmasını dinlemekten bıkmıştım. Bundan dolayı kısa bir "bay!" ile hemen uzaklaştım.
Ama hızla gitmeye başladığım zaman, aniden bir şey fark ettim.
Koşarken arkamı döndüm ve İkusaba-san'ı dalgın biçimde yerinde dururken gördüm. Etrafında o dört Madarai yatıyordu ancak orada bir şey eksikmiş gibi hissettim.
Fakat ne olduğunu hatırlayamadım.
Ama böyle bir şeyi düşünmenin zamanı değildi ve dümdüz ileri koşmayı sürdürdüm.
Bu doğru, arkama dönmeye zamanım yok.
Umudun Zirvesi Akademisi Kuzey Bölgesinin Eski Okul Binasına doğru ilerliyordum.
Ryouko Otonashi'nin Defterine bile bakmadan hedefime giden yok nasılsa zihninde belirdi. Görünüşe göre oldukça tedirgindim. Başa çıkamayacağım kadar tedirgindim ama Matsuda-kun ile buluşacaksam her şey iyi olacak. Bu kaygıdan kurtulabileceğim.
Çünkü Matsuda-kun'la buluşursam her şey normale dönecek. Başım yeniden normal olacak ve sonra Matsuda-kun ile o huzurlu günlere geri dönebileceğim.
Orada ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın, Matsuda-kun'dan tedavi aldığım o huzurlu günlere geri döneceğim.
Bu benim ideal mutlu sonum.
Kendisine doğru ilerlediğim şey Eski Okul Binası değil, o mutlu sondu.
O mutlu sona doğru ilerlerken elimden geldiği kadar hızlı koştum.
bu bölümün devamı yakında...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.