Biyoloji Laboratuvarının arka bahçesinden merkezi bahçeye girerken bunu fark ettim. Görünüşe göre bir süre önce yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmur çok şiddetli değildi ancak ağaçlara ve çimenlere damlalarıyla vururken sesi duyulacak kadar güçlüydü.
Ama bu seviyedeki bir yağmur beni durduracak kadar güçlü olmaz. Soğuk yağmur bedenimi tamamen kaplarken, sıralanmış okul binalarını hedef aldım ve Doğu Bölgesinin merkezi bahçesinden hızla ayrıldım.
Ya yağmurdan ya da hala ders saati içinde olunmasından dolayı, merkezi bahçede çok öğrenci yoktu. Yine de yağmurdan kaçar gibi koşan öğrenciler ve şemsiyelerin altında sakince yürüyen diğerleri vardı. Başından beri hiçbir koruyucu olmadan son hızda koştuğum sırada, bana doğru birkaç garip bakış atılmış olmalı.
Bu tür bir şeyin normalde benimle hiçbir ilgisi olmazdı ama nedense sadece o anda biraz sinirli hissettim.
Güvenli bir yerde duran o insanlar, beni bir tür şişen tümörü inceler gibi izledikçe şiddetli bir öfkenin büyüdüğünü hissettim.
Buna rağmen, merkezi bahçeden koşarak geçerken bunun benimle hiçbir ilgisinin olmadığını kendime söylemeye devam ettim.
Böyle ilerledikten sonra nihayet Doğu Bölgesinden çıkarak Merkezi Alana ulaştım ve yine gözüme öğrenci grupları ilişti. Büyük ihtimalle Güney Bölgesindeki yurt odalarına geri dönüyorlardı. Ellerinde farklı renklerde şemsiyelerle kaldırımda yavaşça yürürken sohbet etmekten hoşlanıyor gibilerdi.
Göz ucuyla onları izleyerek kaldırımdan hızla uzaklaştım. Muhtemelen Kuzey Bölgesinin Eski Okul Binasına varan belirgin bir bir yol yok, o yüzden Merkezi Alandan geçmezsem ilerleme kaydedemem.
Ayağımın altındaki çimenler ıslaktı ve orada burada oluşan birikintiler de vardı.
Artık neredeyse terkedilmiş bir yer olan Kuzey Bölgesine ulaştığımda görünümüm diğer kişilerin görüş alanından çıktı çünkü bu alanda, böyle yağmurlu bir günde pek insan olmazdı.
Ayağımın altındaki çimenler ben ilerledikçe seyrekleşmeye ve ağaç sayısı da azalmaya başladı. Sonunda alan, kendini neredeyse bir çöl gibi gösterdi.
Çölde biraz ilerledikten sonra beşeri bir yapı görünür hale geldi.
Bu… Anladım.
Yukarıya doğru binaya bakarken koşma hızımı yavaşlatmaya başladım.
Umudun Zirvesi Akademisi Eski Okul Binası.
Sadece heybetli görünümüne bakarsak terkedilmiş bir bina izlenimi vermiyordu. Ancak…
Uzun süredir etmediğim için, Ryouko Otonashi Defterimi bu sefer kontrol ettim.
Görünüşe göre bu bina en fazla yarım yıl önce görevini tamamlamıştı. Bu doğru ise binanın hala kısa süre önce kullanılmış gibi görünmesi garip değildi.
Ama binayı çevreleyen uzun çitler görevinin çoktan bittiğini bağırarak anlatıyor gibiydi. Hatta çitlere, şöyle söyleyen levhalar çakılmıştı: "Umudun Zirvesi Akademisi Kuzey Bölgesi Planlanan İnşaat Alanı, GİRMEYİNİZ."
İstikrarsız nefeslerimi düzeltirken çitlerin çevresinde yavaşça yürüdüm. Eski Okul Binasına girmek için bunlara tırmanmaktan başka yol yoktu sanırım ama...
Sonra yine o kaşıntıyı kafamda hissettim.
Buna hala alışmadığım için yüzümü ekşittim ve sonra aniden aklıma bir düşünce geldi.
Bundan bahsetmişken bu bölgenin çevresinde güvenlik görevlilerinin olduğunu duyduğumu hatırlıyorum.
Defterime bakmasam da bunu hatırladım. Olayların böyle gelişmesine şaşırıp düşünmeden duraksadım ve sonra beni diğer bir şok dalgası kapladı.
Birkaç güvenlik görevlisi beni çevreledi.
"…Eh? Ha?"
Panik ve telaş içinde etrafıma baktım. Konuşmayan ve duygusuz görevliler sanki cansız mankenlerdi. Tek yaptıkları bana doğrudan bakmaktı.
"Ş-Şey… Ben gerçekten şüpheli biri falan değilim… bekle, ne?'
Güvenlik görevlileri bahanelerimi dinlemeden ayrılıp dağıldı. Davetsiz misafir olduğu kesin bir kişi görmezden gelerek yürüyüşe devam edip gittiler.
"Eh? Ha? Ee…"
Arkada bırakılmış halde, diyecek bir şey bulamadan durdum ve kalan tek güvenlik görevlisi ile göz göze geldim.
Genç mi?
Kaskın altındaki yüz, nereden bakarsan bak bir liseliye aitti. Ağzı gülümseme benzeri bir şeye dönüştü ve parlak bir obje çıkardı.
Bu bir madalyaydı.
Bu madalyanın üstüne işlenmiş bir ayı maskotu vardı.
Yarı beyaz ve yarı siyahtı, ilginç bir maskottu.
Doğru hatırlıyorsam bu,
"Bunun adı… Monokuma idi…"
Tekrar oldu. Deftere bile bakmadan o düşünce kendi kendine aklıma geldi. Sanki başkasının düşüncesi zihnime itilmişti, ürkünç bir histi.
Hatırlamak böyle bir şey mi?
Ama kendimi analiz etme zamanı değildi-
Aniden güvenlik görevlisinin sağ kolu beklenmedik şekilde dışarı uzandı.
O sağ kol ile bir şeye işaret ediyor gibiydi.
O yönü gözlerimle takip edince, bir kişinin çitlerin arasından eğilerek girebileceği küçük bir açıklığa yönlendirildim.
Ama bir güvenlik görevlisi neden bana böyle bir şey anlatır ki?
Gözlerimi tekrar görevliye çevirdiğim anda çoktan gitmeye başlamıştı.
Nedenini tam bilmiyorum, dalgınlıkla onun gittikçe uzaklaşmasını izledim ve bu sırada diğer bir fikir beynime süzüldü. Bir şeyi daha hatırlamıştım sanırım.
Sonuç olarak, herkes sadece Senaryoya uygun şekilde hareket ediyor.
Birden güçlü bir çeşit korkunun, başımın arkasından bana baskı yaptığını hissettim.
Ama her şey iyi olacak.
Çaresizce kendimi ikna ettim.
Her neyse, Matsuda-kun ile buluşacaksam her şey iyi olacak.
İnandığım buydu.
Matsuda-kun'a inandım.
Matsuda-kun'a olan hislerime inandım.
Ben ve Matsuda-kun'un dünyasına inandım.
Ona içtenlikle inanarak tüm endişelerimi attım ve yenilenmiş kuvvetimle ilerledim.
bu bölümün devamı yakında...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.