Yukarı Çık




8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10 

           
Bölüm 9

Madarai bir sonuca ulaştı. O defterde yatan bir tür sır vardı.

Evet, öyle olmalı. Önsezi diye bir şey yok. Yakalanırsa başına berbat şeyler geleceği gerçeğine rağmen, defterine ısrarla yazı yazıyordu, bu da demek oluyordu ki sırrı orada olmalıydı. Madarai sırrın ne olduğunu hayal edemedi ama bir sır olduğuna emindi.

- Yani defteri çalarsam sorun kalmayacak. 

Madarai hep karmaşık düşüncelere yatkın olmamıştı. Ona genelde, görünüşünün aksine temkinli bir kişi olduğunu söylerlerdi ama bu doğuştan gelen bir özellik değildi. Bu zamana dek yaptığı iş için gerekli bir şeydi sadece. 

Ama şimdi… şimdi, bu iş anlamsızdı.

- Bu benim hatam.
- Benim hatam çünkü onları koruyamadım.

Şu an önemli olan tek iş; Umudun Zirvesi Akademisi'nin Tarihindeki En Büyük, En Kötü Olaydan sorumlu olan suçluyu bulmak ve intikam almaktı.

"...Öylece durmaya zamanım yok. Şimdi değil." Madarai yine koşmaya başladı ve bundan sonra ne yapması gerektiğini basitçe düşündü. 

- Avı yakala. Onu incit. Onu konuştur.

Bu sefer tümüyle ciddi halde, Madarai avının kaçtığı yöne doğru tüm gücüyle koştu. Biraz zaman kaybetmiş olabilirdi ama henüz ölümcül bir kayıp değildi. Kız kaçmayı başardıysa bile, tek yapması gereken onu kovalamaya devam etmekti. Kendisi pes etmedikçe bitmezdi. 

- Yakala. İncit. Konuş.

Karanlık ağaçların arasından siyah bir yılan gibi kayıp geçerken, bu üç kelimeyi kendi kendine tekrarladı. Koşarken çevresindekilere çok dikkat ediyordu ve aniden görüş alanı genişledi. Meydan gibi görünen bir açık alana ulaştı. Alanı inceledi ve kısa sürede alanın diğer tarafında bir prefabrik kulübe olduğunu fark etti. Kulübenin yanında duran bir sokak lambasının ışığı titreyerek yanıyordu, korku filminden çıkmış gibi uğursuz bir hava veriyordu. 

Şüpheli. Çok şüpheli.

Ama öyle olsa bile...

"Neler olduğunu merak etmektense, gidip araştırmak daha hızlı olur."

Madarai hızını azalttı ve dikkatlice kulübeye doğru adım attı. Krem rengi duvarları ve çatısı normalde hoş - hatta rahatlatıcı - görünürdü ama titreyen ışığın altında sadece ürkütücü görünüyordu. Madarai kulübenin önünde durdu ve duvarlardan birine yerleştirilmiş pencereden bakmaya başladı. Gözlerinin önündeki oda tozluydu, yukarıdan gelen titrek ışıkla uyumluydu. Merkezî alanın bekçisi tarafından depo olarak kullanılıyor olmalıydı. Gübre torbaları ve boya kutuları ile dolu raflar vardı, bununla birlikte her tarafa yayılmış temizlik malzemeleri de bulunuyordu. İçeride kimseyi görmedi ama orada birinin saklanabileceği çok yer vardı. 

Madarai camı bıraktı ve kulübenin girişine gitti. Kapı ahşap ve hafifti. İlk başta, kapıya sadece parmak uçları ile dokundu ve bubi tuzaklı olmadığından emin olunca kulbu çevirdi.

Kapı açılmadı. Biri onu kilitlemiş olmalıydı.

Madarai eğildi ve kulübenin çevresinde büyümüş çimleri inceledi. Normalde ayak bileği yüksekliğinde olan otların bazıları, uçlarından eğilmişti. Kısa süre önce biri çimlere basmıştı.

- Karar verildi o zaman.

Ancak bu kesinlik durumu hiç de rahatlama gibi gelmedi. Tam tersi - Madarai'nin kısa süreliğine unuttuğu dikkatliliği, tüm gücüyle geri döndü. 

- Öyleyse, benim için ne tür bir tuzak hazırladı?

Madarai birkaç derin nefes alıp verdi. Sonra en derin nefesini verdiğinde, kapıya döndü ve tüm gücüyle tekmeledi.

Bam!

Kapı kısık bir ses çıkararak azıcık açıldı.

Bam! Bam!

Birkaç tekmeden sonra, kapıdaki boşluk bir kişinin geçmesine yetecek kadar genişti. Boşluğun ötesinde sadece karanlık vardı. Madarai eğildi ve boşluktan sıkışarak dikkatlice geçti.

"Afedersiniz, içeri giriyorum..."

Kumdaki ayakların sesi, sessizliğin içinde yayıldı. Oda dışarıdaki görüntüsüne göre daha genişti ve tek aydınlatma, camın dışından gelen ve her şeyi kaplayan kasvetli loşluğa çok az etkisi olan titrek ışıktı. Kulübenin her köşesine örümcek ağları yayılmıştı. Camın karşısında boya kutularıyla dolu raf yığınları vardı. Çakıl taşları ve toz topakları zeminin her tarafına saçılmıştı, temizlik ve bakım malzemeleri de orada burada dağılmıştı. Ayrıca birçok büyük gübre torbası yığını, odanın her tarafında istiflenmişti.

"Hey, bir yerlerde saklandığını biliyorum!"

Madarai'nin sesi küçük odada yankılandı ve aniden gözleri belli bir noktaya yöneldi. Torba yığınlarından birinin arkasında hareket eden bir şey görür gibi oldu. Küçük ve ürpertici bir hareketti, sanki Madarai'nin sesine bir tepki gibiydi.

- İşte orada.

Madarai artmış dikkati ile yavaşça yığına doğru ilerledi. Burada bir yerlerde bir tuzak olmalıydı. Bu kulübedeki araçların çoğu, korkmuş bir avın ellerinde silah olarak kullanılabilirdi. Madarai onu hayal edebiliyordu; karanlıkta gizlenmiş, titreyen elleriyle o aletlerden birini tutarken. 

"...Ne planlıyorsun?"

Sesini yükseltip dikkatli olmaya devam ederek torba yığınına daha da yaklaştı. Odanın ortasına ulaştığı an gözleri tamamen karanlığa alışmıştı.

"Bana saldırmayı planlıyorsan hadi saldır." dedi acımasız, monoton bir sesle. "Ama seni uyarıyorum, sonra pişman olursun. Çok acı çeke-!!??"

Sadece bir saniye sürdü ama neler olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Bir şeyin yüzünde patladığını hissetti ve bir saniye sonra çevresindeki hey şey beyaza döndü.

"...Ku!" İnleyerek, gözlerini biraz açtı. Çevresindekiler beyaz siste kaybolmuştu. 

"...Al sana!" Gözlerinin önünde duran av, torba yığınının arkasından ona bir tür beyaz topak fırlatmıştı. Görünüşe göre topak Madarai'nin vücuduna çarptığı an, patlayıp açılmıştı ve havaya saçılmıştı. Av, topağı fırlatmayı bitirdiğinde; önündeki torbalardan birine elini sokup büyük miktarda tozu eline almış ve ısrarla üçüncü topağı ona fırlatmıştı.

"Al sana! Bunu da al!"

Madarai korkmamıştı ama hayret etmişti. Bunun sadece ismi "saldırı" idi. Bu çocuksu bir dalaşmaydı. Kar yerine toz kullanılmış bir kartopu savaşı gibiydi.

"Aptal..!" Madarai'nin yüzü sinirle şekil aldı. Zaman kaybından başka bir şey olmayan bir durum için, bu kadar dikkatli davranmış olması düşüncesi çok canını sıktı.

- Her neyse. Hadi şunu bitirelim.

- Titreyen ışık Madarai'nin gözlerine hızla yansıdı, o anda -

"...Toz patlaması ne demek biliyor musun?" Madarai tam hareket etmek üzereyken kız sesini yükseltti. Hızı kesilmişti ve farkında olmadan durdu.

"Şimdi bir yangın çıkarırsam… ne olur sence?"

"S...Sen ne..?"

O anda, oda tamamen uçan beyaz tozla kaplanmıştı. Madarai'nin aklına rahatsız edici bir görüntü geldi. Ateşin bir toz parçasından diğerine yayıldığını, tozları tutuşturup tüm kulübeyi patlattığını hayal edebiliyordu.

"...Bunu yaparsan senin işin de biter."

"...Ne yaparsam yapayım işimin biteceğini düşünmüştüm."

Duyduğu bu kelimelerin üzerine, Madarai kendi kelimelerini hatırladı. Çaresizlik içinde olan bir insanın ne yapacağını tahmin etmek imkansızdır.

Madarai gözlerini beyaz sise odakladı. Tozun ötesinde kızın silüetini görebiliyordu ama yüzündeki ifadeyi anlayamıyordu. Elini sallayarak gözlerinin önündeki tozların birazını iteledi ve sonunda onun yüzünü görebildi. 

Tamamen ifadesizdi.

Dahası, tüm vücudu garip korkutucu bir his veriyordu.

"Sen kimsin ya..?"

Bu korkmuş bir avın yüz ifadesi değildi. İfadesiz gözlerini kırpmadı bile. Gözleri sadece ona dimdik bakıyordu, korkusuzca. Madarai'nin tüyleri diken diken oldu.

"Yapabileceğini sanmıyorum… Burada yangın çıkarmak için kullanabileceğin hiçbir şey yok."

"…………"

Kız sessiz kaldı. Gerginlik hissi vücudunu sıkıca kapladıkça, Madarai'nin çevresindeki hava ağırlaştı. Karanlık hisler yavaşça zihninin derinliklerini kemirdi.

- Bu kız da kim ya?

Madarai onun ifadesiz gözlerinde, kendi ürpermiş yansımasını görebildiğini düşündü.

- Kaçmalı mıyım? İlk önce saldırmaya mı çalışmalıyım?

- İki seçenek kafasının içinde hızlıca sırayla geçti. Sonra aniden -

Sadece bir anlığına, kurbanının gözleri hareket etti.

Madarai refleks olarak kızın baktığı yere döndü ve zemindeki dağınıklığın ortasında, endüstriyel bir elektrikli süpürge gördü. Hemen yanında, açıkta duran bir priz vardı.

Elektrikli süpürge - Priz - Kıvılcım! 

Düşünceler beyninin içinde çağrıştırma oyunu gibi birleşti. Madarai farkında olmadan hareket etmeye başladı. Duraksamaya zamanı yoktu! Temkinli olmaya zamanı yoktu! Kız oraya ulaşamadan, o ulaşmalıydı!

Madarai süpürgenin üstüne atlar gibi zıpladı. Uzun kollarını süpürgeye doğru uzattı ve hortumu tuttu, sonra süpürgeyi kullanmak üzereymiş gibi kendine doğru kuvvetle çekti. 

İşte o zaman bir şeylerin garip olduğunu hissetti.

Hortumu çektiğinde bir direnç vardı. Çok büyük bir direnç. Hepsi bu değildi - kız bir adım bile atmamıştı. Göz ucuyla kızın yerinde durduğunu görebiliyordu, hatta eline süpürgeyi aldığında bile kıpırdamadı. Hatta kızın gözlerinin beklenti içinde parladığını görür gibi oldu. 

- Kahretsin!

Madarai'nin zihninde, bir şeylerin yanlış olduğu hissi tek bir kelimeye dönüştü.

- Tuzak.

...Ama çok geçti.

Büyük bir gölge Madarai'nin görüş alanını kapladı. Bu yavaşça ona doğru eğilen birçok rafın gölgesiydi. Boya kutuları raflardan Madarai'ye doğru düşerken, ağır çekimde takırdadı.

Gölge daha da yaklaştı.

Şimdiden gözlerinin dibindeydi.

Ve sonra, şiddetli bir gürleme ve bir toz bulutu -

İsshiki Madarai düşen raflar tarafından ezilmişti.



Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.