Yukarı Çık




13   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   15 

           
Bölüm: 14 - Mutlak Anlaşma


Onlarca, yüzlerce veya binlerce metre düşmüştüm yada ben öyle varsayıyordum. Artık doğru düzgün anımsayamıyordum; ama önemli değildi çünkü zeminle sonunda buluşabilmiş ve birbirimize kavuştuğumdaysa acımasızca yere çakılıvermiştim. 

Kötü olansa her bir parçamın başka yana dağıldığını hissetmiş olmamdı.

Kendimi uykuya teslim etmeye başladığım bu zorlu durumdayken, o garip sesi duydum. "Demek geldin." 

Kendime gelmeye çalıştığım bu vakitte ses durmamış "Bir çok kanın sürekli döküldüğü bu aciz topraklardaki yegane yerlerden birine hoş geldin!" diyerek konuşmaya başlamıştı.

"Birçok kez farklı bir isimle anılan bu yer benim nihai inziva noktam olmuş ve birçok takipçimin de ölüm yeri olmuştur."

Gaipten gelen ses "Benim gerçekliğe değer biçti..." derken sonunda ayaklanabilmiş ve "Safsataya gerek yok!" diyerek sarf ettiği sözleri kesip atmıştım.

Düştüğüm bu yerde, etrafımdaki envai çeşit cesedin arasından kendi parçalarımı zorlukla aramaya koyulmuşken; "Özgüveninin hakkını verdiğini söyleyebilirim. Nede olsa ölüme terk edilen birçok insanın düşerek can verdiği, daha iyi koşullarda gelenlerinse burada kısılı kalıp zamanla tahrip olduğunu gördüm." diyen bu garip ses biraz duraksayıp, "Peki ya sen hangisisin? Çağrıma kulak verip de gelen birisi mi? Yoksa buraya atılmaya mahkum olmuş bir çöp parçası mı?" demişti.

Sağlam bir parçamı bulup deşilmiş göğüsüme yerleştirirken, "Kafamdaki s*çtığımın seslerinden birini eksiltmek için seni bir güzel benzetecek olan kişiyim." demiştim.

Her bir parçam eksik olmayacak şekilde tamamlanmışken, gaipteki ses sert cevabıma sadece "Aslında bu konuda anlaşabiliriz. Ne dersin bağlılığın karşılığında senin kafandaki bütün seslerden arındırabilirim?" diyerek sözlerime karşılık vermişti.

Ben geniş oval odada zaman içinde yitip gitmiş ceset kalıntılarını incelerken, bu sesin teklifinden kısmen memnun olmuş ve "Neden olmasın. İyi bir teklife hiçbir zaman hayır demem." demiştim.

Ses ise "O zaman gel. Gel ki diğerlerinin yanına katılıp katılmayacağını görelim. Gel ki kaderin elinden tutup yükselip yükselemeyeceğini görelim." diyerek altımdaki zemini hiç var olmamışçasına silip tekrar karanlığa doğru düşmemi sağladı.

Bu olayla "Hay s*ç... yine mi?" demiştim.

*****

Pek fazla geçmeden zemine tekrar ulaşmış ve bu sefer şaşılacak bir zarafetle yere konmuştum.

Tekrar tanınmaz cesetlerle dolup taşan silindir bir odada kendimi bulmuşken, bulunduğum alandaki fark duvarı sayısız rafların süslediği dizili kitaplar olmuştu. 

Ve bir tek bu da değildi tam önümde başka yere açılan bir çıkış görmüştüm.

Loş ortamda yavaşça ilerlerken, geçitten gelen yankılı sesin "Evet bana gel ve seni görememe izin ver." dediğini duymuştum. 

Yol aldığım sırada ayaklarımla çiğnedim cesetler, ya kitap sayfalarını karıştırırken yada silahlarına sarılarak ölen figürlerden oluşmaktaydı. 

Daha önemlisi hangi kültürden yada hangi zamandan olduğu fark etmeksizin karşımda duran bu cesetler, gözüme zamanın karşısında hiç bozulmamış ama yinede çok canlı renklere sahip olan bir tabloyu anımsatmıştı.

Yirmi adım kadar sonra bir sonraki odaya geçmiş ve dev bir kara kubbenin altında bulunan bir çiçek bahçesine geldiğimi düşünmeye başlamıştım.

Ama bu çok naif bir düşünceydi çünkü: şu an bulunduğum alan insanın kanını donduracak kadar soğuk ve bir o kadar da huzursuz hissettirecek kadar, nevi çeşit şey tarafından gözlendiğimi düşündürtüyordu. 

Karşılaştığım bu manzarada kubbenin merkezine konuşlanmış yarı bağımsız bir sütun ve onun tepesini süsleyen kara bir kol vardı. Göğe uzanan kolun avucunun içine yerleşmiş olan bir göz ise onlarca iris'e ev sahipliği yapıyordu. 

Bu şeyin her bir irisi farklı bir yere odaklanmış gibi göz bebekleri sürekli küçülüp büyüyor; yada hedef değiştirmiş gibi birbirlerinin içinden geçerek hareket ediyordu. Odaklandıkları ise kubbenin çevresinde bulunan yıldızları andıran sayısız parıltılardı. 

Ama mekandaki bu süreci tuhaf kılan bir başka şeyse; irislerin odaklandığı her yıldız iki metre kadar genişleyip, farklı dünyaları gösteren pencerelere dönüşmesiydi.

Bu pencerelerde ise dikkat çekecek pek çok tuhaf görüntü ve bir o kadarda normal sayılabilecek imgeler bulunmaktaydı.

*****

Ancak bu şeylerin seyrinden çıktığım zaman, yukarı doğru filizlenmiş kılcal damarların arasından ilerleyebilme cesaretini kendimde bulabilmiştim.

Tekrar o gaipten gelen ses "Dahada yaklaş!" derken benim aklımdan sadece "N'oluyoooo lan?!" diye düşünmek geçmişti.

Kendimde değilmişim gibi ilerliyor, sütuna yaklaştıkça bulunduğu kaideye uzanan basamaklara yavaşça adımlarımı atıyordum.

Ses "Beni görenlerin pek çoğu delirmiş veya baskıma dayanamayıp ölmüştü; ama pek azı varlığımı kavrayıp ya sunduğum yolda yitip gitmiş yada... boşver şimdilik bu seni ilgilendirmez." demişti.

Hala bulunduğum ortamı kavramaya çalışırken, farkında olmadan "Burasıda neresi?" demiştim.

Cevabı ise "Burası varlığımın farklı dünyalara açılan kapıları, bilginin ve gücün tamamen birleştiği mekanı ve benim mutlak suretimin eseridir. Burası benim bana olan mabedimdir." diyerek olmuştu.

Hemen ardındansa sözlerine ara vermeksizin devam etmeye başlamıştı.

"Bu topraklara ilk ayak basanlar ışık saçan anlamına gelen Stralende demiş."

"Ardından gelen Hititliler, Antik Yunanlılar ve Lidyalılarsa; kendileri için ilk ağaç anlamına gelen Egeren demişlerdi. "

...

Uzun bi ara Pers İmparatorluğundan başlayıp, Makedonya Krallığına, ardındansa Roma imparatorluğu gibi bu topraklarda pek çok hükmü geçen toplulukların kendisine atfettiği adları açıklamıştı.

Ve en sonunda Fatih unvanını alan Mehmet'in gelişiyle, buraya verilen son adların günden güne değişerek günümüzde Her Şeyin Anahtarı veya Yeraltı Kulesi diye anıldığını söylemişti.

Uzun açıklamaların ardından baygınlık geçirmemle, bu kaotik ortamın şokunu anca atlatmıştım.

 En sonunda ben, "Peki bunlar güzel bilgiler ama yapacağımız anlaşmadan da bahsetmek ister misin?" demiş ardındansa panikleyerek "Ama lütfen kısa olsun." diyerek eklemiştim.

Yine uzunca konuşacakmış gibi hissetsem de baştaki gibi karşı gelecek bir tutum sergileyemeyecek kadar korkmuş ve çaresizce dinlemeye koyulmuştum.

"Tamam öyleyse. Sadece tek bir şartım var. O da vereceğim buyruklarla kendini bana adaman olacaktır. 

Ve böylelikle dilediğini gerçekleştirip, gücümü seninle paylaşacağım.

Belki hizmetin onlarca veya belkide binlerce yıl sürecektir ama bilesin ki ancak ben bu sürecin ne zaman biteceğini karar vereceğim.

Neyse ki zaten hizmetkarım olacağın için, en azından sana isteyebileceğin pek çok şeyi şimdiden sana vereceğim." demişti ses.

Aklımdan daha spesifik örnekler vermesini istediğim bu sırada, sanki o şey içimi okumuşçasına "Eğer kabul edersen aciz varoluşuna güç ve irfan bahşedeceğim. Bütün kütüphaneme hakkıyla erişebilecek ve seni ölümsüzlükle kutsayacağım.

Eğer ki kabul etmezsen seni bekleyen tek şey ölüm olur." diyerek resmen sağlayacağı imkanların yanında tehditte etmişti.

Sırf buraya gelmeye çabaladığım için şu an kendime kısmen küfürler sarf ederken, "Abim bence de dediklerin makul sayılır. Sen ne diyorsan odur reyiz." demiştim.

"O zaman kanını bahçeme sun ve her şey tamamlansın." demişti ses.

El mahkum... yapacakmışım gibi gözüküyordum. Nelerin olabileceğine dair bir korkuya kapılmışken, kendiliğinden elim çantama gitmiş ve hapishanede dolaşırken edindiğim bıçaklardan birini kavramıştı.

Denileni yapmak üzere yukarı doğru kök salan kılcal damarlara doğru ilerlerken, bıçağımla da kanımın dökülmesini sağlamıştım.

Gaipteki ses "Güzel!" derken bense bir bildirim paneliyle karşılaşmıştım.

---------

--Warlock Bağı--

Ölümsüz bir varlığın efendiliğini kabul ettin.

Kudretli Olana Yatkınlık yeteneğinle edinilecek güçler ek olarak  %40 daha fazla soğuruluyor.

-----

-Edinilenler-

* Kaotik Aura ve Çarpık Varoluş yetenekleri %40 + %30 (Fakındalık: 6) oranında etkinlikleri artmıştır.

* Açlık Tanımaz[?] ve Ölümsüz Zihnin Kudreti[?] pasif yetenekleri oluşturuldu.

* Ruh bağı oluşturuldu. Artık efendinizin emirlerinden bağımsız hareket edemezsiniz.

-Not-

* Ruh Bağı üstün olanın bir diğerine hükmettiği anlaşma türüdür.

* Ruh Bağı anlaşmasında kişiler benliklerini veya varlıklarını ortaya koyar. Anlaşmayı feshetmek zor olduğu gibi, cayıldığı taktirde anlaşmada ortaya konulan her şey kaybedilecektir.

-----

[Devam]

----------

Kabul etmemle vücudumun bütün yüzeyi yanmaya başlamış ve ardından yavaşça durularak, bedenimde anlaşılmaz olan sayısızca sembolün işlenmesini sağlamıştı.

Yere çöktüğüm bu anda başımı kaldırıp "Ama hala neden özellikle bana seslendiğini anlamış değilim." dedim.

Ses alaycı bir edayla "Pek fazla bir nedeni yok. Ne senden önce gelenler bu kadar özeldi; nede senden sonra gelecekler bu kadar özel olacak.

Yani seni çağırmamın tek nedeni varlığımı kavrayabilecek iradeye sahip olmandı." demişti.

Sesin cevabından sonra "Anlıyorum. Peki şimdi buraya kısılı kaldıysam artık ne yapacağım?" diye sormuştum.

"Ben aksini söyleyene kadar hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Hatta istersen senden önce gelenler gibi kütüphaneme bakabilir; ama hiçbir şekilde buradan kaçmaya çalışmazsın. Yoksa bunun bedeli ağır olacaktır!" demişti ses.

Sonrasında bu s*çtığımın şeyinin dediklerini anlayışla karşılayıp, iznini isteyerek kubbe şeklindeki odadan ayrılmıştım.

Ne kadar zamanın geçtiğini kontrol etmek için arayüzü kontrol ettiğimdeyse, düşler diyarına girebilmem için gereken zamanın hala on dakika kadar olduğunu görmüş ve içimden "S*çtığımın günü de bitmiyor be!" demiştim.

*****

Biraz dolanıp göğe kadar uzanan kitaplıklara bakınırken, kendimi asıl etrafımda bulunan cesetleri incelerken bulmuştum.

Aralarındaki bir cesedin taşlaşmış elinden zorlukla aldığım siyah ciltli bir kitabı incelerken, aslında bunun şahsi bir günlük olduğunu anlamıştım.

Sayfalarını öylesine karıştırırken harfleri okuyabildiğimi ve kelimeleri anlayabildiğimi fark etmiştim; ama dikkatimi çeken asıl şey not alınmış son yazılarıydı.

"Artık anlıyordum. Sadece o şeyin kurbanlarıydık.

Bize hiçbir zaman bir çıkış yolu sağlanmamıştı. Bir çözüm yoktu. Bir umut yoktu.

Sadece esir alınmayı bekleyen benliklerimiz ve kurban edilirken alınacak gözlerimiz vardı.

Tanrım İrfan için açılan bu karanlık kapıların bedeli bu muydu?

Bu mu beni bekleyen son?

Affet beni tanrım.  Affet ve tekrar yanına al beni.

..."

Not alınmış bu yazılar sıkkın bir şekilde nefes vermemi sağlamış, ardından "Sanırım s*çtık." dememi sağlamıştı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


13   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   15 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.