Yukarı Çık




14   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   16 

           
Şehirde 4 gün kaldıktan sonra yolumuza devam ettik. Yaklaşık 3 hafta süren yolculuğumuzun sonuna gelmiş bulunuyoruz.


'Sonunda Doğu Ceres'e vardım be!'

Yol çok kaprisliydi ama buna değdi.

'İlk defa buraya geliyorum. Harbiden de güzel bir ülke.'

Atım da garip bir şekilde bu geçen zaman içerisinde güçlendi, kendi başına bir koboltu öldürebiliyor.

Elfin ise gözleri artık daha canlı ve ağzından arada 1-2 kelime çıkıyor. Ona verdiğim yemek ve besin takviyeleri ile kendini çabuk toparladı.

Elflerin yaşam gücü cidden çok iyi. Ben de bu zaman içerisinde boş durmadım ve kombine teknikleri zihnime kazıdım. Muhtemelen bir D sınıfını çok rahat öldürebilirim.

Ve bu benim gibi büyü kullanmayan biri için çok iyi bir haber. Normal insanlar vücutlarını mana ile güçlendiriyor ve her bir hücresi belli bir oranda manayı içlerinde bulunduruyor.

Bunun sayesinde de normal bir insanın yapması imkansız olan fiziksel aktiviteler yapabiliyorlar. Mantığı basit ama uygulaması çok zor, insanlar mananın %30'unu hücrelerinde, %15'ini kalplerinde, %10'unu beyinlerinde ve geriye kalanı ise mana çekirdeklerinde barındırırlar.

Ve bu bilgiyi de garip bir şekilde çoğu kişi biliyor. Toplumları düşündüğümden daha gelişmiş olabilir. Neyse, bu gibi düşünceleri şimdilik bir kenara bırakalım ve önümüze bakalım.

Şehir sanki Amazon'dan çıkmış gibi. Her tarafta ağaç ve yeşillik var. İnsanlar da burayla uyum için yaşıyor gibi.

Ve burası çok büyük bir ticaret şehri. Ceres Krallığı bir madalyonun iki yüzü gibi. Bir tarafı çok aydınlık ama diğer tarafı ise karanlığa bürünmüş. Doğu Ceres çok zengin ama Batı Ceres ise fazla fakir.

Gerçi Batı Ceres tam bir kaos içinde. Çok büyük yıldırımlar var ve galiba bazıları büyü ile kaplı. Orada yaşam neredeyse imkansız. Yüce büyücünün öldüğü yer ama bir tür formasyon içinde gibi.

Gerçi bunlar kulaktan kulağa geçen bilgiler. Gerçekliğe ne kadar yakın bilemiyorum.

"Buraya daha önce geldin mi?"

"H... hay... ır."

Konuşması hala çok zor. Ses telleri yavaş yavaş iyileşiyor ve dişleri yeniden çıkmaya da başladı. Muhtemelen 2 aya neredeyse tamamen iyileşir.

Ormanın içinde at arabası ile geziniyoruz ama yol sonsuz gibi duruyor.

'Ormanlıktan yavaş yavaş çıkıyoruz gibi duruyor.'

Sonunda bu bunaltıcı ve nemli ortamdan çıkıyoruz.

'Taşlık araziye girdik.'

Yerde ölü bitkiler ve ters dönmüş böcekler vardı.

"Hu... zur... suz... his... se... di... yorum."

"Ben de..."

Çok tehlikeli bir mekana giriyormuşum gibi geliyor ama eğer çıkmaya çalışırsak ormandan kaybolabiliriz.

'Gerçi çoktan kaybolduk.'

"Vay canına."

Karşımda yemyeşil berrak bir su duruyor. Atın eyerini çıkardım ve dinlenmesi için vakit tanıdım.

"Us... ta... git... me... miz... la...zım."

"Sen de mi öyle düşünüyorsun?"

Başını hafifçe salladı ve bir elfin iç güdülerine güvenmem gerektiğini biliyorum. Ayrıca benim de içim huzursuz.

At göle su içmek için gittiği vakit bize doğu hafif bir rüzgar esti, at başını yere doğru yaklaştırdı ve hemen yere yığıldı, göle doğru düştü ve o an anladım.

'Öldü.'

Beynim donmuştu ama vücudum kendi kendine haraket etti. Elfi kucakladım ve nefesimi tutarak oradan hızlıca uzaklaştım. Sülfürik asitin bu gezegende de olacağını hiç düşünmemiştim.

İşin garibi ise o suda yaşan canlılar vardı. Su içindeki balıkları gördüm. Burası cidden fantastik bir dünya.

'Neyse ki arabada bir şey yoktu.'

Para kesesini yanımda taşıdığım için sevindim yoksa bu tur sıkıntılı geçerdi. 

Buranın konumunu aklımda tutmam lazım. İleride işime yarayabilir. Sülfürik asit çok işime yarar...

'Bekle!!'

Bu şeyin sülfürik asit olduğunu biliyor muyum? Emin değilim ama olma ihtimali çok düşük. Başka bir şey olma ihtimali daha fazla.

Hayır, başka bir şey olsa bile hala işime yarayabilir. Bir cüce bulup kafamdaki şeyleri söylersem delice bir şey yapma ihtimali yüksek.

Ama böyle delice bir fikri ise en deli cüce yapabilir.

Tekrardan ormanlık bir alana varmam yaklaşık yarım saat sürdü.

Kollarım arasında ki Elfe baktım ve yine kustuğunu farkettim.

"Kusura bakma, fazla sarstım galiba."

"So... run... d... eğil."

"Hey, sanki cümleleri daha kolay kurmaya başladın."

"Bu... ra... da... ki... mana... se... vi... ye... si... yük... sek."

"Demek ki mana seviyesi iyileşmeni hızlandırıyor, işe yarar bir özellik desene."

Şimdi şehre varmalıyım ve cam şişeler ile bir tane boyutsal taş almam lazım.

"Sen uzaysal çarpıtmayı kullanabiliyor musun?"

"Müm... kün."

Uzaysal çarpıtma aslında depolama büyüsünün bir tür alt türü. Depolama başka bir boyutta eşyaları depolarken uzaysal çarpıtma ise var olan uzayı bükerek bir yere daha fazla eşya depolamanızı sağlar.

Misal bir çantaya normalden 6-7 kat daha fazla eşya depolamanız mümkün. Bu büyü depolama büyüsünün yanında sönük kalsa bile depolama büyüsünü yapmak çok zor.

Hala yaşayan yüce büyücünün depolama alanı bile en fazla 10 m³.

"Hala senin ismini sormadım, adın ne?"

"Aulë."

Galiba ismini sıkıntı olmadan söyleyebiliyor.

"Ben de Aquirus."

****

Şehre varmamız yaklaşık 15 gün sürdü. 7 haftalık bir yolculuk insanı cidden yoruyor.

Şehir cidden de ormanda yaşayan insanlara göre yapılmış. Yüzlerce metre yükseklikteki ağaçlara yapılmış evler, ağaçların içine oyulmuş evler ve daha niceleri.

"Kıyafetlerimizi değiştirmemiz lazım"

"Haklı... sın."

Güzelce kıyafetler seçtik ve bir han tutup hemen hamama gittik. Aulë artık kendi başına yıkanabildiği için bir pek sıkıntı olmaz. Ama hala yürüme konusunda biraz sıkıntısı var. Kemikleri tam iyileşmedi.

Yıkandıktan sonra hamamdan çıktım ve Aulë'u beklemeye başladım. Saatler sonra anca çıkmayı başardı.

"Biraz uzun sürdü sanki."

"Ö... zür... di...leri...m."

"Dilemene gerek yok, sadece içeride başına bir şey geldi sandım."

Şimdi bakıyorum da, Aulë güzelmiş. Dişleri tam olarak iyileşti ve vücudundaki çoğu yara da iyileşti gibi duruyor.

Ama elf olduğu için göğüs konusunda yapabileceği bir şey yok, sonuçta uzun yaşam doğal olarak cinsel güçte azalmaya yol açar.

Ama buna rağmen güzel bir kızmış. Muhtemelen yüzlerce yaşında ama böyle şeyleri düşünmeyelim. 

'Benim gibi 17 yaşında olan biri ona göre çocuk mu acaba?'

Muhtemelen evet.

"Mana çekirdeğin ne durumda?"

{İyileşiyor}
(YN: Manasını kullanarak zihinsel aktarım gibi bir şey yaptı)

"Güzel."

Aulë eski halinde çok yaralandığından dolayı hayatta kalabilmek için mana çekirdeğindeki tüm manaları iyileşmek için harcamış olmalı ki bunun sonucunda da sanırım hem mana çekirdeği hem de etindeki mana miktarı artmış.

Yani eski halinden 2-3 kat daha fazla mana depolayabilir demek oluyor. Ama bu mana ile konuşma çok verimsiz olduğu için pek kullanmaması daha iyi olur, kullandıkça iyileşme hızı azalır.

"Loncaya gidelim."

Arkadan sessizce takip etti ama hızı biraz yavaştı. Loncadan görev aldık ve şehirden çıktık.

[Görev türü: Avcılık]

[Köylere saldıran ve ekinlere zarar veren Amphisboenayı öldürün, kanıt olarak her 2 kafasını getirin.]

[Ödül: 2 altın]

Amphisboenayı avlamak zor olacak ama benim için de çok güzel bir deneyim olacak.

"Gidelim."

Kafasını salladı ve şehirden çıktık. Saatler sonra ise bir gölün yanına geldik.

"Amphisboena burada yaşıyormuş, çıkarmanın bir yolunu biliyor musun?"

Kafa salladı, kınındaki kılıcımı aldı ve eline batırdı. Kanını göle damlattı ve kılıcı geri verdi.

"İşe yarayacağından emin misin?"

"Eve... t"

Birkaç dakika bekledikten sonra kendini gösterdi. Yılana benziyor fakat boyu 3 metreye yakın ve 2 tane de kafası var.

Hızlı bir şekilde bana atıldı ama kaçınmayı başardım. Kuyruğuyla kırbaç misali kalçama doğru vurdu.

"Arghhh!!!"

İç organlarım resmen sallandı. C seviye bir canavardan da bu beklenirdi. 

Yerden kalktım ve hızlıca ona doğru atıldım. Tam kafasına doğru vuracakken yüzüme doğru tükürdü.

"Gözüm!!!"

Bunu fırsat bilip tekrardan kuyruğu ile bana vurdu. Uçtum ve suyun içine düştüm.

'Kolay olmayacak ama iyi bir plan yaptım.'

Hızlıca sudan çıktım, Amphisboena'ya doğru kılıcımı son sürat fırlattım ve çapraz bir şekilde ona yaklaştım. Kılıç onun sırtına saplandı. Büyük bir çığlık attıktan sonra kılıcın geldiği yöne doğru bakınca kimseyi göremedi.

Ben de onun kör noktasından yaklaştığım için avantajlıyım. Hızlıca ayağımı hazırladım ve ağır vücut yeteneğini etkinleştirdim. İlk tekmeyi attım, ikinci tekmeyi ise onun momentumundan yararlanarak daha da şiddetli attım.

Vücudu bir tür mukus ile kaplı olduğu için normalden daha az zarar versem bile yine de onu yere sermeme yetti.

"ŞİMDİ!!"

Birkaç metre çapındaki ateş topu Amphisboena'ya doğru uçtu ve onu yaktı. mukus tabakası yanabildiği için onu yenmek fazlasıyla kolay oldu.

"ROARRR... "

Yandı ve yandı. Mukus tabakası ve vücudundaki yağlar bitmiş gibi görünüyor, tamamıyla yandı. Geriye sadece pişmiş bir ceset kaldı.

Vücudu tanınmayacak hale gelene kadar yandı. Ona yaklaştım ve cidden çok sıcakmış. Kılıcı çıkardım ve kafalarını kopardım. Sonra da çekirdeklerini çıkardım.

Avuç büyüklüğündeki bu çekirdeği aldığım gibi Aulë'ye verdim.

Çekirdekteki manayı emdi ve depolamaya başladı. İşlem biraz uzun sürüyor ama iyileşmesi için şart.

Saatler sonra işi bitti ve şimdi daha canlı görünüyor.

"Bitti."

"Güzel, şimdi şu kafaları taşımama yardım et."

"Çok... Zahme... tli."

"Evet."

Kafalardan bir tanesini aldım ve düşündüğümden daha ağırmış.

"Zorlanıyorsan söyle."

"Hayır... çok... kolay."

Bunu derken bile kolları titriyor. Çabalaması tatlı ama hala tam olarak iyileşmedi.

"Zorlanırsan söyle, alırım."

Kafa salladı ve gitmeye başladık.

"Alır... mısın?"

"Tabii."

Kafayı diğer kafanın üstüne koydu ve cidden de çok ağır bu kafalar.

'Keşke at orada ölmeseydi.'

O Şeytani bölgede ölmesi yazık oldu, muhtemelen ondan geriye sadece yelesi kalmıştır.

Saatler süren yolculuğun ardından şehre geri vardık ve görevin ödülünü aldıktan sonra yetenek taşlarından aldım.

Ben kendime [Asit Dayanıklılığı] ve [Bronz Deri] aldım.

[Asit Dayanıklılığı] zaten adından da belli olduğu gibi asitlere karşı daha çok dayanmanızı sağlar. Bu yeteneği aldığımdan beri vücudum değişik bir sıvı üretmeye başladı ve tadı ise acı. Muhtemelen bu şey sayesinde asitlere karşı daha fazla dayanabileceğim. 

Diğeri ise [Bronz Deri]. Bu ise derimi bronz kadar sert yapıyor ve cidden de derim biraz daha sert olmaya başladı.

Aulë ise [Alev Oku] ile [Mana cildi]'ni aldı

[Alev Oku] manayı kullanarak Alevden yapılmış oklar atmanızı sağlıyor.

[Mana cildi] ise cildini mana ile sararak daha güçlü, dayanıklı ve çekici olmanı sağlıyor. Hatta bazı durumlarda ışık bile saçıyor.

'Çok önemli bir şeyi unutmuş gibiyim... Muhtemelen bir sorun olmaz'



Yazar:Yasir00 
Editör:SherFSiz


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


14   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   16 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.