Benden bir de köle almamı istiyor uyanık pezevenk.
"Bir köleyi satın almama yetecek kadar param yok..."
"O zaman..."
"Ama dur, taksit ile alabilirim"
"Taksit? O da nedir?"
İlgisini çekmeyi başardım.
"Misal bir kölenin orijinal fiyatı 5 altın diyelim, bunu 10 ay taksit ile aylık 55 gümüş verme şartı ile alırsın. Bir anda o kadar fazla para vermek yerine aylara bölersin ama normal fiyattan daha fazla para ödersin."
"Tam olarak anlamış değilim ama bu şey satışlarımın artmasına yardımcı olabilir."
Derin düşüncelere dalmış gibi ama bunun ne yeri ne de zamanı.
"Affedersin ama acelem var."
"Evet, haklısın. Peki hangi köleyi almak istersin."
"Hiç düşünmemiştim... Yol boyunca konuşmayacak ve beni rahatsız etmeyecek bir tane."
"Yani şu elf köleyi mi istiyorsunuz?"
"Yani tanıma uyuyor, neden olmasın?"
"Tamam, şuradan gelin."
Elf köleyi kafesinden çıkardı ve yanıma getirdi. Önceki seferden daha iyi gibi duruyor ama yanılsama da olabilir. Hala o boş gözlerle bakıyor.
'O gözleri sevmiyorum...'
"Elinizi getirin."
"Buyur."
Elimi kesti ve bi' ilahi okuduktan sonra kesilen elimi elf'in göğsüne sürtmeye başladı.
'Derisi kupkuru, muhtemelen düzenli beslenmiyor.'
"ARGHHHHH!!!!"
Elf bir anda çığlıklar atmaya başladı ve yere yığıldı.
"Peki efendim ödemeyi nasıl yapmak istersiniz?"
"Yanımdaki paranın çoğunu sana verdim, para kesemi yanımda getirdiğim için şanslı olmalıyım. Yanında 4 gümüş kaldı ama bu da gümrük vergisine gidecek."
"Bundan birkaç ay sonra dünya krallığına gideceğim, orada bana parayı verirsiniz."
"Adım üstüne yemin ederim ki parayı sana vereceğim."
"... Hadi gidin artık."
"Teşekkürler."
"... Sözler karın doyurmuyor."
"Bir şey mi dedin?"
"Hayır efendim, güvenli yolculuklar." Sanırım bana öyle geldi, köleyi suikastçı gibi sonra yola çıktık. Nereye gitmeliyim? Diana ülkesine gitmeyeceğim kesin, gene ölmek istemem.
Bu yüzden Ceres krallığına gitmeliyim. Tabii ki de Doğu Ceres krallığına gitmem lazım. Batı Ceres biraz sıkıntılı.
Şehirden çoktan ayrıldım ve galiba ustam yanıldı. Kralın kulağına kadar gitmedi ya da umursamadı. Arkamı döndüm ve Elf'in yine içi boş gözlerle yere baktığını gördüm.
Kendi haline bırakmalıyım. Onu sadece krallıktan kurtulabileyim diye yanıma aldım. Ama neden ona karşı yardım etme ihtiyacı duyuyorum.
'Neden?'
Bunu ben de bilmiyorum. Yine ölürsem yine sıfırlanacak ve yardımlarımın hepsi boşa gidecek. Ve o zaman da yine mi yardım edeceğim? Bilmiyorum. Kalbimi dinlemem lazım ama o zaten bundan yoruldu. O zaman ne yapmam gerekiyor.
'Benim için üzücü de olsa yardım etmeliyim, belki yardımı dokunur...'
Elf'i kucakladım ve yanıma oturttum, hiçbir tepki yoktu. Ne bir itiraz ne bir karşı çıkma. Bu haliyle bir oyuncak bebekten ne farkı var acaba?
"Bomboş gözlerle yere bakmana gerek yok, bomboş gözlerle bari gökyüzüne bak da gözlerin şenlensin."
Elf'e göz ucuyla baktım ama bir tepki yoktu.
'Sanırım duvara karşı konuştum...'
Saatler sonra tekrar elf'e baktım ve gökyüzüne bakıyordu. Sanırım duvara karşı konuşmamışım.
Yaklaşık 4-5 saat sonra at yorulmaya başladı. Şehirden de iyice uzaklaştık. Bi' sıkıntı çıkmaz muhtemelen.
Attan yavaşça indim ve eyerini bir ağaca bağladım.
"Teşekkürler, şimdi güzelce dinlen."
At muhtemelen ne dediğimi anlamadı ama uyumaya başladı.
Benim de tuvaletim geldi, yaklaşık 8 saattir tutuyorum. Antrenmanı bitirdikten sonra tuvalete gitmem için süre verseydiniz bari.
Tuvaletimi uzaklardaki bir ağaca yaptım ve elfin de garip bir şekilde titrediğini gördüm. Sanırım onun da tuvaleti gelmiş.
Yine kucakladım ve uzak bir yere tuvaletini yapması için götürdüm. Böyle tuhaf bir şeyi daha fazla düşünmek istemiyorum. Tuvaletini yaptı ve biz de atın yanına geri döndük.
Hava biraz soğuk o yüzden ateş yaktım. At da ateşi görünce biraz tırstı ama sakinleştirdim. Uyku tulumum yok o yüzden açıkta uyumak zorundayız.
Vücudumu ağaca yasladım ve at da yanımda uyuyordu, nefesini kollarımda hissediyorum. Elf de kafasını bana yaslamış uyuyor mu uyanık mı bilmiyorum. Gerçi onu bu duruma sokan benim, biraz tereddüt etti ama sonunda direnmedi.
Bu duruma gelmek için ne tür işkencelerden geçti bilmiyorum. Ama sanırım uyuyor gibi duruyor.
Merak ediyorum, acaba ne zaman huzurlu bir şekilde uyuyacağım? Her huzurlu bir şekilde uyuduğum da kabuslar ile beraber uyanıyorum.
Benim de uykum geldi ama canavar saldırısına karşı uyanık kalmam gerekiyor.
Kaç saat geçtiğini bilmiyorum, çok fazla uyumak istiyorum ama bulunduğumuz bölgede gece avlanan canavarlar normalden fazla.
'Biraz daha uyanık kal... Biraz daha.'
Elf'in başını geceden beri okşuyorum ve itiraf etmem gerek ki güzel hissettiriyor. Artık gök yüzünde ayı göremiyorum, muhtemelen birkaç saate güneş doğacak.
Düşüncelerim çok silikleşti. Sadece etrafta olan biteni anlıyorum. Yarı uyuyor yarı uyanığım muhtemel.
"Ah, çoktan gündüz olmuş."
Ve saat muhtemelen 9 falan. Güneşin konumundan saati anlamak benim için artık çok kolay.
At zaten uyanmış gibi duruyor.
"Sabaha doğru galiba uyumuşum"
Elf'i kucağıma almaya çalışınca bir şeyi fark ettim. Gözünden gözyaşı akıyordu.
Elimle yavaşça sildim ve onu arabaya geri koydum. Sarsıntıdan uyanmış gibi duruyor.
Hızlıca geri yola çıktık. Acaba krallık yüzümün bir resmini çıkartmış mıdır? Hani şu aranan suçlulara yapıyorlardı ya, ona benzer bir şey yaparlar bence.
"Grruulll!"
Midemden sesler gelmeye başladı, yakında bir köy gibi bir yer var. Malzemeleri alır kendim yaparım.
Şimdi düşününce elfin ağzında pek fazla diş yok, muhtemelen katı bir şey yiyemez. Yani yahni gibi bir şey yapmam lazım ve tüm malzemeleri küçük küçük doğramam lazım. Ne kadar zahmetli.
Şehre yarım saatte vardık ve çok kolay içeriye girdik. 3 gümüşe gereken malzemeleri aldım ve şehirden geri ayrıldık. Maceracılar loncasına kayıt yaptırdığım için giriş ücretini ödememe gerek yok.
Yanabilecek dalları falan topladım ve geri geldim.
'Ne kadar da nostaljik...'
Buradaki havayı özlemişim.
'Cidden güzel.'
Aldığım havuçlardan birkaç tanesini ata verdim ve bir ağacın yanına çöktüm.
'Uykum var, acaba yine ölecek miyim? Yanımda bir elf köle var ve görürlerse dinlemeden saldırırlar. Sanki önceki sefer dinlediler de!'
Hayat neden bu kadar zor?
"Fokur fokur fokur(Y: Su kaynaması fokur diye bir ses çıkarmaz mı? E:Evet?)"
Su kaynamış gibi. Malzemeleri koysam iyi olur.
Elf bana bakıyor gibi ama bu gözlerle bana mı havaya mı baktığını kavramak güç.
Birkaç saat sonra yemek hazır oldu ve yemeğe başladık ama elfin eline çorbayı koyduğumda hiçbir şey yapmadı. Ben kendi yemeğimi bitirdiğimde yine bir şey yapmıyordu.
Sessizce yemeğine bakıyordu.
'Zihinsel çöküntü bu olsa gerek... Muhtemelen benim çöküntüm de uzak değil.'
Ölmeye devam edersem bir noktadan sonra benliğimden kopacağım.
Elimi açıp kapadım. Anlamsız bir şeydi ama anlam arayacak mental sağlığım da kalmadı.
Elfin hala yemediğini görünce ona kendim yedirmeye çalıştım ve garip bir şekilde yemeğini yedi.
'Boğazı kurumuş, dişlerinin çoğu yok, dilinin bir kısmı kesilmiş.'
Elflerin iyileştirme faktörünün ve yaşam enerjilerinin yüksek olduğunu biliyorum ama bu cidden bir canlı için fazla. Umarım iyileştikten sonra eski sağlığına kavuşur.
Yemeğimizi bitirdik ve elfin yüzü daha bir canlı gibi görünüyordu. Muhtemelen bana öyle geliyor.
"... Şu yemek ile ne yapmam lazım?
Yanımda götürmek en mantıklısı ama her seferinde ısıtmak için buraya mı getirmem lazım? Hancıdan rica etsem yapar mı acaba?
En mantıklısı bunu yanımda getirmem olur... Param bitti bildiğin. Sanırım biraz canavar avlamam gerek.
Yol üstünde 2 goblin ve 1 boynuzlu tavşan avladım. Şehre yakın olduğumuz için en fazla bunlar bulunuyor.
Şehre vardım ve maceracılar loncasına teslim ettim avladığım canavarlar. Parayı aldıktan sonra handan bir oda tuttum ve yerleştim. 2 yataklı bir oda tuttuğum için pek sıkıntı çıkmaz.
Şimdi neredeyse öğlen olmuştu ve ne yapmam gerektiğini bile bilmiyorum. Sol tarafımdaki elfe baktım. Yatağın içinde oturuyordu. Sanki yaralarını iyileştirmek için güç topluyor gibi görünüyordu.
İyi, yanımda ölü ağırlık taşımayı pek istemem. Hancıdan aldığım suyu elf'in yanına koydum.
"Susarsan içersin, tuvalette orada. Ben gidiyorum, birkaç saate gelirim."
Söyleyeceğimi söyledikten sonra odadan çıktım ve canavar avlamak için şehirden çıktım. Yanımda at arabasını da getirdim çünkü cesetleri taşımak önemli, tam parça halindeki bir orc cesedi yaklaşık 1 gümüş ediyor.
Şimdiki hedefim orcların en çok para eden kısımlarını arabaya koymak olacak ama orcların para eden tek kısmı testisleri ve yağı. Orc yağı yemeklerde çok kullanılan bir bileşen. Testisleri ise kadınlar için afrodizyak etkisi yaratan bir nesne sanırım.
En azından Loncadan duyduğum şeyler bu şekilde. Yani pek bir seçeneğim yok desem yeridir. Bir çift orc testisi 20 bakıra gidiyor.(Y:Önceki bölümlerde bronz demiş olabilirim. Bakmaya da üşeniyorum.)
180 kilo olan orcların yaklaşık 70 kilosu yağ. Kas ve lif dokuları pek bir işe yaramıyor desem yeridir. En azından ben pek bir şey duymadım.
Bir orc gördüm ve at arabasından indim. Orcun arkasından sessizce yaklaştım ve baldırlarına süzülen adımlar ve ağırlık ekleyerek sert bir tekme attım, inledi ve bacağını tutarak yere düştü, bu olay yarım saniye içinde gerçekleşti ve orc acıdan kurtulup benim yerimi aramaya çalıştığında çok geçti.
Kafasına güzel bir tekme attım ve ölmesi için biraz uğraştım. Orcun cesedini arabaya yükledim.
"Tahmin ettiğimden daha hızlı dolacak gibi duruyor."
Arabanın 1/3'ü çoktan doldu. Git gel yaparak 3 saate 9 gümüş kazanırım gibi duruyor.
Ve dediğim gibi toplamda 12 gümüş kazandıktan sonra hana geri döndüm. Işık taşı ve bazı şeyler aldıktan sonra hana geri döndüm.
Elf yine yatakta oturuyordu ama sudan biraz içmiş ve tuvaletin kapısı eski konumunda değil. Bilerek tuvaletin kapısını açık bırakmıştım ama şimdi kapalı.
'Sanırım iyileştirilebilir, hasar görmüş olsa bile temel ihtiyaçları için ne yapması gerektiğini biliyor.'
Eczaneden aldığım 1-2 ilaç ve vitamin takviyesini aldım ve zorla yedirdim.
"Öğö öğö!!!"
"..."
Mana ile güçlendirilmiş ilaçlar olduğu için mi böyle tepki veriyor acaba?
"Boğazına takıldıysa biraz daha su iç. Ben yemeği ısıtmaya gidiyorum. Gelirim birazdan"
Yemeği ısıtması için hancıdan rica ettim ama 5 bakır karşılığında ısıtmayı başardım.
'Cimri herif.'
Ve geri kalanını da yanımda getirdim. Yedik ve akşam üzeri olduğu için odamda manayı hissetmeye çalıştım.
'Bu şeyi cidden yapmam gerekiyor ama çok zor.'
Bu aynı her bir oksijen molekülünü hissetmemi istemek gibi bir şey. Üstüne bu mana şeyleri her yere karışmış durumda. Bunları ayıklamam ve birleştirmem gerek.
Lego ile oynamaya benziyor ama lego parçalarının nerede olduğunu bilmiyorsun.
'Hadi... Nerede bu mana?'
Ne kadar fazla böyle kalırsam o kadar umutsuzluğa kapılıyorum...
Sanki uzun bir ormanda koşuyorum ama bir türlü açık bir alana varamıyorum. Her ilerlediğimde orman daha da sıklaşıyor ve artık gökyüzünü göremiyorum.
Mutlak bir karanlık ve hiçlik... Manayı her anlamaya çalıştığımda daha da umutsuzluğa kapılıyorum ve saatlerce boş boş oturuyorum.
"Anlamsız."
Sessizce gözlerimi açtım ve hala handa olduğumu gördüm. Hava çoktan kararmıştı ve Ay'ı en tepede görüyorum.
'Kaç saat oldu acaba?'
Şehir sessizdi ve camdan dışarıya elimi sarkıtarak sessizce şehri ve yıldızları seyrettim.
'Bunu eski dünyamda göremezdim.'
Böyle güzel bir sahneyi gördüğüm için mutluyum ama bir sahne ne kadar aydınlıksa karanlığı da o kadar büyük olur. Ve bu sözün doğruluğunu kaç defa kanıtladığımı saymayı bıraktım bile.
'Köleler, zindanlar, şehirlerin dışındaki ölmek üzere olan insanların umutsuz bağırışları, ırklar arasındaki saçma uçurum.
Artık alıştım bile, daha fazla düşünmeden yatağıma döndüm ve elfin beni yine sessizce izlediğini gördüm.
"Sen de mi izlemek istiyorsun?"
Bir yanıt vermedi ama başını hafifçe sallar gibi oldu. Ben de onu aldım ve manzarayı izlemesi için destek oldum.
Yazar:Yasir00 Editör:SherFSiz
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.