Görsel romanı okuduysanız ya da Fate/Stay Night (2006) izlediyseniz ve Saber'ın rotasına aşinaysanız, pekâlâ devam edebilirsiniz. Eğer değilseniz, spoilerlara karşı dikkatli olun. Kaynak materyalin çevirisi çok iyi olmadığından ötürü çevirimde bazı hatalarım olabilir, mazur görün.
—————— Savaş sona ermişti.
Son savaş alanı, ülkesini ikiye bölen savaş, kralın zaferiyle perdesini indirmişti.
—————— "Haah, haah, haah, ha———!"
Şövalye koşuyordu. Savaş sona ermişti. Kan gibi kızıl akşam güneşi battı ve savaş alanında gecenin karanlığı hüküm sürüyordu.
Cesetlerin gömülü olduğu tepe lanetlerle doluydu ve hınçlarını haykırarak hayatta kalanları da yanlarına almaya çalışıyorlardı.
Bu sırada şövalye nefes nefese koşmaktaydı.
Elinde bir dizgin vardı ve yaralı beyaz bir at ciddiyetle onu takip ediyordu.
Hayatta kalanlar şövalye ve beyaz attı.
Ve atın sırtında yüzüstü yatan yalnız kral.
—————— "Majesteleri...! Kral Arthur, bu taraftan---!"
Muhtemelen kendisi de yaralanmıştı ama şövalye savaş alanında koşabildiği kadar hızlı koşmuştu.
Çünkü hizmet ettiği kral ölümün pençesindeydi.
Düellolarının sonunda düşman kralı yenmiş olsalar da, kralın kendisi ölümcül bir yara almıştı.
Bu yara şövalyenin gözünde bile umutsuzdu.
Hizmet ettiği kral çok geçmeden ölümü karşılayacaktı.
—————— "Lütfen uyanık kalın...!
Eğer o ormana ulaşabilirsek, kesinlikle...!"
Umutsuzca seslenir.
——————Ya da belki şövalye bunun doğru olduğunu düşünmüş olabilir.
Krallarının ölümsüz olduğunu.
Kutsal kılıcın rehberliğine sahip olduğu sürece, krallarının asla düşmeyeceğini.
—————— "Hah---haah, haah, haah, hah----!"
Nefes nefese ceset tepesine tırmanan şövalye kana bulanmamış ormanı hedefliyordu.
Kralın ölümsüzlüğünü biliyordu.
Ve bu yüzden, bu lanetli savaş alanını terk edip saf bir yere ulaşabilirlerse kralın yaralarının iyileşeceğine inanıyordu.
Hayır, buna inanmaktan başka bir şey yapamazdı.
Diğer şövalyelerin aksine, o kralına inanıyordu.
Sarayda izole edilmiş, şövalyeler tarafından dışlanmış, halk tarafından korkulmuş.
Her zaman ideal olan, bu çıkmazda bile hiçbir kişisel duygu göstermeyen genç kralla gurur bile duymuştu.
Ülkesine hizmet etmemişti. Çünkü isteyen o kraldı, kılıcını ona emanet etmiş, onun gücü olmak için çabalamış ve genç yaşına rağmen kralın muhafızlığına kadar yükselmişti.
Gerçek yüzünü asla göstermeyen maskeli kral.
Kendi kişisel duygularını asla dile getirmeyen, her zaman adil, tarafsız ve özverili olmaya çalışan çocuk.
Ona yaklaşırsa belki kralın gerçek yüzünü görebileceğini ummuştu.
Tek istediği kralın gerçek yüzünü görmekti.
Kalede ya da savaş alanında gösterdiği yüzünü değil. Onun gerçek yüzünü, bir insan olarak gülümsediğini görmek istemişti. Sarayda, kral görevlerinden serbest bırakıldığında, elbette bunu gösterecekti. En mükemmel kral bile sabahtan akşama kadar kendini koruyamaz.
Ama bu fikir yanlıştı. Öğrendiği şey, beklentisinin tam tersi bir gerçekti.
Kralın muhafızlarından biri olduğuna güvenerek, kralı yakından korumaya gelmişti. Diğer şövalyelerin hepsinden daha yakın durarak kralın davranışlarını izlemeye devam etti.
Yine de, bir kez bile. Bir kez bile kralının onun iyiliği için gülümsediğini görmemiş.
———————————— "Hah---haah, haah, haah, ha - - - - !"
Onu bu kadar kızdıran şey neydi? Böylesine büyük işler başarmış, ihtişamın ortasında oturması gereken kral, gerçekte bir kez bile huzurlu bir ifade göstermemişti.
Bunu affedemezdi. Böyle olamayacağına inanmak istemişti.
Ve böylece, bir gün kralının ruhunun ışıkla ödüllendirilmesini diledi.
Bu henüz gerçekleşmemişti.
Kral hâlâ yalnızdı. Ve böylece şövalye kralın ölümünü reddetmeye devam etti.
Burada bitmesine izin veremezdi. Böyle büyük bir kral için çok az ödül olacaktı.
———————————— "Majesteleri, lütfen şimdilik burada kalın. Ben gidip askerleri çağıracağım."
Ulaştıkları ormanda, şövalye kralı büyük bir ağaca yaslar. Zamana karşı bir yarış. Atı ne kadar zorlarsa zorlasın, ordularını bıraktıkları limana daha yarım gün vardır. Kralın hayatının şafağa kadar sürüp sürmeyeceği gözleri olan herkes tarafından bir bakışta görülebilir.
———————————— "Lütfen o zamana kadar sabırlı olun. Yemin ederim askerlerle birlikte döneceğim."
Zaten baygın olan kralın önünde eğilen şövalye atına döner.
———————————— "... ... ...Bedivere - - - - -."
Ondan önce, baygın olması gereken kral, şövalyenin adını söyler.
———————————— "Majesteleri!? Uyandınız mı...?"
———————————— "Evet... Bir süre rüya gördüm."
Zayıf bir ses. Ama şövalyeye bu ses inanılmaz derecede huzurlu gelmişti.
———————————— "Rüya... mı dediniz?"
Sorgulayarak seslenir. Kralın bilinci zayıftı.
Bu şekilde cevap vermezse, karanlığa geri döneceğine şüphe yok.
———————————— "Evet. Çok fazla rüya görmedim. Bu değerli bir deneyimdi."
———————————— "...Bu... O zaman lütfen bana aldırmayın ve dinlenin. Siz dinlenirken ben de gidip askerleri çağırayım."
———————————— "..."
Bir nefes alma hissi.
Sanki şövalyenin sözlerinde şaşırtıcı bir şey varmış gibi.
———————————— "...Majesteleri? Sizi gücendirecek bir şey mi yaptım...?"
———————————— "...Hayır. Sözleriniz beni şaşırttı. Rüya, uyandıktan sonra bile görebileceğiniz bir şey midir? Farklı bir rüya değil. Gözlerinizi kapatırsanız, aynı şeyler tekrar görünür mü...?"
Bu kez şaşırma sırası şövalyedeydi.
Sözleri boğazında düğümlendikten sonra, yalan olduğunu bildiği halde cevap verdi.
———————————— "...Evet... Eğer üzerinde çok düşünürseniz, Aynı rüyayı görmeye devam edebileceğinizden eminim. Ben de böyle bir deneyim yaşadım."
Böyle bir şey yok. Her şeyden önce, rüya sadece bir kez gördüğünüz bir şeydir, devam edebilecek bir şey değildir.
Yine de yalan söyledi. Ve kralına ilk ve son kez yalan söylediği için özür diledi.
———————————— "Anlıyorum. Öğrenmişsin, değil mi Bedivere?"
Kral sanki hayranlık duyuyormuş gibi fısıldadı.
Başı öne eğikti; başını kaldırıp şövalyeye bakmadı bile. Kral artık ne yaptığını bile bilmeyecek kadar hafif nefes alıyordu, sessizce: ———————————— "Bedivere, kılıcımı al." Boğuk bir sesle son emrini verdi.
———————————— "Dinle. Bu ormandan ayrılacak ve şu kana bulanmış tepeyi geçeceksiniz. Onun ötesinde derin bir göl var. Kılıcımı oraya atın."
———————————— "...! Majesteleri, bu..."
Şövalye bunun ne anlama geldiğini biliyor.
Gölün kılıcı. Krallığın kanıtı olan ve şimdiye kadar kralı koruyan kılıçtan vazgeçmek, hizmet ettiği kralın sonu anlamına gelecekti.
———————————— "...Git... Bunu yaptıktan sonra buraya dönmeni ve bana ne gördüğünü söylemeni istiyorum."
Kral sözünden dönmez. Şövalye kutsal kılıcı eline aldı ve şüphelerini yenemeyerek tepeyi aştı.
— Ve böylece şövalye üç kez karşıya geçmiş ve her seferinde kılıcı geri vermekte tereddüt etmişti.
Orada gerçekten bir göl vardı.
Ama kılıcı içine atmayı başaramadı. Eğer kılıcı atarsa, kral ölecekti.
Kralını çok sevdiği ve kılıcı atamadığı için geri kralının yanına döndü.
Kral şövalyeye tekrarladı.
Kılıcı attığı yalanını söyleyen şövalyeye sadece 'emrime itaat et' diye cevap vermişti.
Şövalye için kralın emrine itaatsizlik etmek ölümcül bir günahla aynı şeydi.
Buna rağmen, iki kez tepeyi aştı ve emre itaatsizlik etti. Gölle her yüzleştiğinde, kralın hayatına çok değer veriyordu.
— — — — Ama artık sona gelmişti. Şövalye, artık kralın iradesini değiştiremeyeceğini anlayınca, üçüncü seferde kılıcı göle attı.
Kutsal kılıç göle geri döndü.
Suyun yüzeyinden beyaz bir kol belirdi ve kılıcı yakaladı ve gökyüzüne doğru üç kez çevrildikten sonra kutsal kılıç dünyadan kayboldu.
Ve böylece şövalye artık kabul etmişti.
Kralının sonunu.
Böylesine uzun bir görev burada, bu şekilde sona erecekti.
Üçüncü kez tepeyi aştığında, orman sabah güneşiyle aydınlanmıştı.
Savaşın kalıntıları çok uzaktaydı. Saf ve hafif sabah sisinin ortasında, kana bulanmış savaştan hiçbir iz yoktu,
—————— "...Anlıyorum. O zaman gurur duymalısın. Kralının emrine itaat ettin."
Ölümü karşılayan bu ses karşısında şövalye sessizce başını salladı.
— — — — Her şey sona erdi.
Buradan sonra, ülkelerini saran huzursuzluk şüphesiz devam edecekti.
Savaş henüz bitmemişti ve çok geçmeden yıkım günü gelecekti.
Ama kralın savaşı bununla sona ermişti.
Kral — — — — hayır, kraliçe, görevini sonuna kadar yerine getirmişti.
— — — — Işık kayboluyordu.
Her şey bittiğinde, belki de kendisine kalan son gücü de kaybetti.
—————— "...Özür dilerim Bedivere. Bu uyku biraz, — — — uzun sürecek."
Sanki yavaş yavaş uykuya dalıyormuş gibi, Gözlerini kapattı.
— — — — Şafağın ışıkları üzerine döküldü. Orman sessizce durdu ve kralı uykuya daldı.
Şövalye hala onu izliyor ve koruyordu.
Görmeye hasret kaldığı kralın görüntüsü.
Tek bir şövalyenin eşlik ettiği yalnız kral.
Ama— — —onun yüzü dilediği şeydi.
Huzurlu bir uyku.
Sonunda kral, şimdiye kadar hiç sahip olmadığı bir huzura kavuştu.
Bu onu tüm kalbiyle mutlu etti.
Ona bu huzuru veren her kimse ona teşekkür eden şövalye, gururla onun başında nöbet tuttu.
Cennet uzakta ve gökyüzü açık mavi.
Bununla birlikte, savaş gerçekten sona erdi.
—————— "...Görüyorsunuz değil mi, Kral Arthur?"
Fısıltıyla söylediği sözler rüzgâra karıştı.
Ve kral, sonsuz bir maviliğe gömülür gibi uykuya daldı,
—————— "Rüyanızın devamını...?"
Uzak, çok uzak bir rüya gördü.
Savaş sona erdi.
Kılıçlarımızı indirelim, ve anlık huzurun içinde dinlenelim.
Sıcak bir rüyada uyukladıktan sonra, yeni bir gün doğacak.
Günler devam ediyor...
... Ve biz hala bir zamanlar gördüğümüz aynı yıldızı takip ediyoruz.
SON
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler. Çeviri: Zester
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.