İki katlı kütüphanede, mum ışıkları eşliğinde elimde yer edinmiş bir cadının yazdığı kitabı okuyordum. Kitap ismi Son Avcı'ydı ve insanlar tarafından avlanan cadıları anlatıyordu. Açıkçası insanların yazım dilini tercih ediyordum. Şu ana kadar okuduğum hiçbir cadıdan çıkma kitap insanların çoğunun yazdığı kitaplardan güzel gelmiyordu. Betimlemeler yeterli değildi, ayrıntılardan yoksundu. Elimdeki kitap beni yaşanan olayların içerisine davet etmiyordu.
"Seni burada bulabileceğimi biliyordum."
Baş meleğin sesini duyar duymaz gözlerim sese çevrildi. Rahatımı bozmak yerine gülümsemiş, kitabı kapatmıştım. Yine siyahlar içindeydi, onu beyaza küstürenlerden nefret ettim bir kere daha. Mesela boynundaki o melek simgesini taşıyan kolyeden nefret ettim çünkü bunlar Lucifer'ın acılarını simgeliyordu. Bana göre o tüm güzellikleri hak ediyordu lakin işe bakın ki Tanrı benimle aynı fikirde değildi.
Yattığım deri koltukta oturur pozisyona geldim, kitabı masanın üzerine bırakıp gülümsedim meleğe. Diğer şeytanlardan farklıydı, diğer meleklerden farklıydı. Mesela satanizmi sevmezdi, tuhaf değil mi sizce de? Şeytan hırslı, kibirli ve bencil olmasıyla bilinirdi. Doyumsuz derdi insanlar ona, yine de gereksiz yere yüceltilmek onluk değildi. Buna ihtiyacı yoktu. O çirkin varlıkların, aciz ve güçsüz insanlığın ona tapmasına ihtiyacı yoktu. Pekala, işte bu kibirdi.
"Buyurun, lordum."
Lucifer zarif adımlarla önüme gelerek siyah saçlarımı gözlerim önünden itti. Mavi gözlerime dalıp gitmiş gibiydi. Saçlarımı seviyor, bir şeyler düşünüyordu.
"Bu görevi kabul etmek zorunda değilsin ama senden başkasına da veremem. Yine de seçim senin."
Yüzüklerle süslü sağ elimi saçlarımdaki eline atıp okşadım nazikçe. Siyah gözlerinde ışıltı bile yoktu, bu da beni üzen bir şeydi.
"Emrine karşı çıkmak ne haddime, senin için giderim cehenneme bile."
Espriyle karışık söylediğim şey yorgun bir gülümseme vermesine neden oldu. Son kez saç tutamlarımı okşayıp kapıya doğru ilerledi.
"Odanda senin için hazırlattığım bir çanta var, insan içine nasıl karışacağını ben söylemeyeceğim. Seni biraz zorlamak istiyorum." Başını çevirdi arkasını dönmeden, göz kırpıp kayboldu ortalıktan.
Onun güvenini boşa çıkarmak istemiyordum, en iyi iblisi olmak için çok çalışmıştım. Bu nedenle kalkıp kütüphaneden çıktım. Meşale ile ışıklandırılan koridorlardan geçerek dönen merdivenleri indim. Duvarları tablolar süslüyordu, birkaçına ruhlar hapsedilmişti. Lucifer'ın anlattığına göre onlara eyleme geçememe cezası verilmişti. Sadece izliyorlardı ve hiçbir şey yapamıyorlardı. Günahkar devrimciler, başkanlar ve askerler gibi insanların ruhları duvarları süslüyordu. Büyü ile yapılan bu küçük olay Lucifer'ın fikriydi. Zaten herkes bilirdi ki o cehennemini böyle şeylerle süslemeye bayılırdı. Kendi fikirlerini eyleme dökmeyi severdi. Van Gogh'un ruhunu taşıyan tabloyu her zaman sevmiştim.
Odama geldiğimde iri kıyım muhafızlar kapımı açtı. Girer girmez küçük bir valiz görmüştüm karşımda. Üstünde de birkaç kart ve kağıt vardı. Onları incelemek üzere elime aldığımda bunların insani belgeler olduğunu anlamıştım. Birisi kimlikti, pasaport ve bir de FBI (?) diye bir şeyin kartı vardı. Ne olduğunu tam anlamamıştım ama burada da devreye önümdeki telefon, sanırım adı buydu, giriyordu. Telefonda aratmak istesem de burada internet denilen şeyin olmadığını sonradan hatırlamıştım.
Üstümdekilerden kurtuldum zira eski dönem kıyafetleri şu anki yüzyıl için uygun değildi. Evet çok güzellerdi ama insan içerisine karışamazdım bunlarla. Bu nedenle de dolabımdaki tek tük modern giysilerden olan bir tişörtle pantolonu üstüme geçirdim. Yeryüzüne inince ne hissedeceğimi çok merak ediyordum, tanıdık gelecek miydi mesela bulunduğum yerler?İnsanlar tanıdık gelecek miydi?
Bunları düşünürken çoktan cehennemden çıkmıştım bile.
↺
Cehennem'in çıkış kapısını ittirdiğimde temiz hava yüzüme vurdu, biraz alkol kokusu olsa da bu hissi unutmam imkansızdı. Özlemle bir adım atıp kapının arkamdan kapanmasını sağladım. Yoldan insanlar geçiyordu, tahminen bir kulübün arka kapısıydı burası. Müzik ve gülüşme sesleri geliyordu lakin ben bunlara odaklanamıyordum. İblis kalbim acı içinde kıvranıyordu. Hatalarımın bedelini ödemiş bir şekilde yeryüzüne inmiştim, buradaydım işte. Bir iblistim, insanların korktuğu yaratıktım. Dünyaya dönüşümün bu şekilde olması beni yaralamış mıydı? Hayır, kesinlikle. Artık fikirlerim tamamiyle değişmişti. İnsanlara üstten bakıyor, küçük görüyordum. Onlar gibi güçsüz olmak istemezdim.
Valizimi elime alıp Lucifer'ın benim için yazdığı adrese baktım tekrardan. Bir taksi bulduktan sonrası kolaydı. Öncelikle alkol kokan bu mekandan uzaklaşmalıydım ve öyle de yaptım. İlk gördüğüm ara sokağa dalmış, adımlarımı aheste aheste atmıştım. Saçlarım rüzgarla dalgalanıyor, gözlerim etrafı süzüyordu içten içe, tanıdık bir şey görme umuduyla. Fakat her şey öylesine değişmişti ki. Şanslıydım, modern kitaplar okumuştum. Çok da yabancı sayılmazdım yeni dünyaya.
Bana hiç tanıdık gelmeyen yolda yürürken duyduğum bir çığlık sesiyle alışık bünyem başta bir şey yapmadı ama gelen ikinci çığlıkla tetiklenerek o yöne ilerledim. Adım seslerim ve çığlıklar ara sokakta duyulan tek şeydi. Yoldan geçen birkaç kişi görmezden geliyordu bu çığlıkları ve bu bana çığlıkları sadece benim duyabiliyor olmamı düşündürse de öyle değildi. Sadece görmezden geliyorlardı, bunun bedelini ödeyeceklerini söylemek istesem de es geçtim.
Biraz daha yaklaştığımda kıyafetlerin yırtılma sesini duymuştum. Gördüğüm manzara içler acısıydı. Üç kişi genç bir erkeğin üstüne çullanmış, gülüşerek kıyafetlerini yırtıyordu. Sarhoş oldukları belliydi fakat ayık olsalar da pişman olmazlardı. Artık günahkar insanı görür görmez tanıyordum. Yıllardır iblis olmasının getirisiydi bu.
Hiç karışmamayı düşündüm. Arkamı dönüp gitmeyi istedim ama yeryüzündeki ilk seçimim böyle acımasız olmamalıydı. Bunu kendime yakıştırmazdım, her ne kadar iblis olsam da.
Onlara sessizce yaklaşmış, ikisini enselerinden tuttuğum gibi genç çocuğun üzerinden alarak yere fırlatmıştım. Kalan orta yaşlı insan da bana döndü anlamaz bir şekilde. Bir yumruk atsam yamulurdu büyük ihtimalle ama acımış olmalıydım, onu da yere ittirdim. Korkudan ağlayan, bağırmaktan sesi kısılmış çocuğu kaldırıp üstümdeki ceketi astım omuzlarına. Belinden kavrayarak onu uzaklaştırırken hala ağlıyordu. Garip, uzun zamandır hissetmediğim bir his vardı üstümde ama ad koyamıyordum. Çocuğu sokaktan tam çıkaracakken bağırarak insanlardan birisi gelmişti. Çevik bir hareketle bizi savurdum yan tarafa, ardından çocuğu bırakmadan bir tekme savurdum. Büyük ihtimalle kemiği kırılmıştı.
Sakin ve insan olmayan bir yere geldiğimde onu gördüğüm ilk banka oturttum. Çok masum görünüyordu ama gözlerinden anlıyordum ki, değildi. Yine de bu azabı çekmeyi hak etmiyordu, tecavüze uğramayı hak etmiyordu. Cehenneme gelecek bir insan değildi. Şok içinde bana bakarken yol üstünde bir makineden aldığım suyu uzattım ona. Kana kana içmişti son yudumuna dek. Şaşkın ama biraz da hayran olmuş bir şekilde bakıyordu bana.
"Kimsin sen?"
Sesi kısılmıştı, fısıltı gibi çıkmıştı sorusu. Bir şey dememeyi tercih ettim, bir insanla vaktimi daha fazla kaybedemezdim. Valizimi tekrar elime aldığımda benimkine göre daha ufak olan elini elime koydu.
"En azından adını söylesen?"
Fakat bunu yapmadım.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.