Yukarı Çık




Sonraki Bölüm   2 

           
Bölüm 1 : Ne? Erkek Ana Karakterle Hapishanede Tanışmak mı?


Çiçeklerin solduğu ve yaz yapraklarının düştüğü bir gündü. Sonunda durumumu kabullendim.

Üç ay önce gözlerimi açtım ve kendimi tamamen farklı bir dünyada buldum, boş zamanlarımda okumuş olduğum bir kitabın dünyasında.

Bir kitaba göç etmiştim. Açıkçası bu göç, tipik bir göç değildi.

Lüks yataklı süslü bir odaya veya harap olmuş ahşap bir kulübeye göç etmemiştim.



Bir...hapishaneye göç etmiştim. Tam önümde, mahkûm numaraları göğüslerinin yanında asılı duran, gri çizgili desenlerden oluşan sıkıcı kıyafetler giymiş bir grup insan vardı.

…Yani gözlerimi nasıl bir hapishanede açabildim ki!?



Rüya görüyor olsam bile böyle acıklı bir rüyadan farklı bir rüya görmeyi tercih ederdim. Ancak göç etmek için en acıklı yer olmasına rağmen bu hapishane, 'Kambrakam', kesinlikle daha önce okumuş olduğum kitaptaki bir ortamdı. Garip bir şekilde tanıdık gelen 'Orta Çağ Avrupası' atmosferinden dolayı bunu söyleyebilirim.
 
Tüm hikâyeler içinden neden X seviye bu trajik romantizm romanına göç etmek zorundaydım ki? Kitap, zaman geçirmek için rastgele okuduğum bir şeydi. Bu yüzden detaylar bulanıktı, özellikle erkek ana karakter ile ilgili olan kısımlar. Sadece süper yakışıklı olduğunu ama biraz da tuhaf olduğunu hatırlıyorum.

Diğer mahkûmlarla birlikte bir çeşit özel hapishane hücresindeydim. İnsan haklarının pencereden atıldığı bir dönemde bize özel yemekler veriliyordu ve hatta günlük egzersiz için bizi bir yerlere götürüyorlardı.

Çünkü buradaki tüm mahkûmlar soylu sınıfındandı. Bana gelince, benim karakterim babam ve ağabeyimin yerine hapisteydi.

“Hey, İana.”

Tam olarak hangi suçtan dolayı burada olduğumu bilmiyordum ama romanda bahsetmeye bile değmeyecek İana isimli bir ekstra karakter olduğumu biliyordum.

“Hey, hey. Dinliyor musun?"

“Ah, evet, evet!”

Herkesin soyadını biliyor olmasam da benimle birlikte bu hapishane hücresinde bulunan insanların hepsi soyluydu, bu yüzden benim de aristokrat bir ailenin parçası olduğumu varsaydım.

Dikkatimi önümde oturan orta yaşlı, göbekli adama çevirdim. Adam boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti.

“Kişisel odalarımızın olmamasının ve hep birlikte bir hapishane hücresine doldurulmamızın nedeni mi? Basit. Bir örnek vermek istiyorlar. 'Aristokratlar da cezalandırılabilir.' demek istiyorlar. Bu, imparatorun otoritesinin bir göstergesi.”

"Hee, anladım."

Zeki olmasına rağmen sahte para sattığı için yakalanan ve hapsedilen Baron Paladis, yararlı bir sırdaştı.

“İşte bu yüzden bütün soylular burada hapsediliyor.”

İşte oldukça sağlam kurgusu olan roman hakkında hatırladıklarımın bir özeti:
Kadın ana karakter. Hoş, kibar ve arkadaş canlısı bir bayan olan Francia, Kambrakam'da babası yerine hapsedilmişti. Bu masum kadın doyumsuz merakını hiç kontrol edemiyordu ve bir gece, sadece Kambrakam'ın derin kısımlarında neler olduğunu merak ettiği için gizli bir hapishane turuna çıktı. İçinde hapsedilmiş bekâr bir adam bulunan bir hapishane hücresine girmişti, ama…

[Sen kimsin?]

Elleri ile duvara zincirlenmiş olan bu adam, Kambrakam tarihinde en uzun süre tutuklu kalmış mahkumdu. Başka bir deyişle O, erkek ana karakter olan Heinrich Dorean von Hel idi.

Hel malikanesinin gelecekteki Arşidükü.

Hel ailesinin oğluna inanılmaz bir güç aktarılmıştı ama güçlerini kontrol edemiyordu. Kambrakam'ın derinliklerine hapsedilmişti ve kontrolü konusunda ona yardımcı olabilecek biri bulunana kadar serbest bırakılmayacaktı.

Çünkü bu inanılmaz güç, görünüşe göre kullanıcısını “canavar” gibi bir şeye dönüştürüyordu. Açık konuşmak gerekirse kullanıcı, insanüstü bir güç kazanıyordu ama bilincini ve düşünme yetisini kaybediyordu.

[Ne zavallı biri…]

Kibar ve masum Francia, durumunu duyduktan sonra erkek ana karaktere acıdı ve onu zincirlerinden serbest bıraktı. Ama O, özgür kalır kalmaz gücünden dolayı bir canavar haline geldi ve kadını yere devirdi.

[Ahh ~ ...!]

Ehem, daha sonra neler olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Neyse. Yoğun bir geceden sonra kadın ana karakter, erkek ana karakterin 'yoldaşı' oldu. O, erkek ana karakterin kendisini zincirlerinden serbest bırakmasına izin verdiği tek kişiydi. Bu durumda 'yoldaş' kelimesi, kendisine ruhuyla bağlanmış bir sevgili anlamına geliyordu.

Kötü adam ve daha fazlası hakkında daha çok şey var. Ama şimdilik bunlardan çok fazla bahsetmeyeceğim. Erkek ana karakter, destekleyici erkek ana karakter (kötü adam) ve kadın ana karakter X seviye roman ortamındaki bu hapishanede ilişkilerini geliştirdiler. Böylece bir aşk üçgeni oluştu.

Aşk üçgeni kavramı hikâye boyunca devam etti çünkü erkek ana karakter nispeten istikrarsız bir kişiliğe sahipti ve kötü adam olan destekleyici erkek ana karakter sürekli kadın ana karakter ile ilgileniyordu.

“İçindekiler oldukça…bu üçünün nasıl bir ilişkisi olmuş olmalı.”

Bildiğim kadarıyla kötü adam ve erkek ana karakter, rakip aristokrat ailelerden geliyordu. Bu yüzden aşk üçgeni yüksek sosyetede bile devam etmişti.

Kendi kendime düşünürken erkek ana karakterin hapishane hücresinin dışında durdum.

“Hmm, sanırım bu o.”

Gerçi karanlık yüzünden o kadar iyi göremedim.

"Ah, göremiyorum."

Bir silüet görüyordum ama net değildi. İkinci ve üçüncü katlardaki hücrelerin pencereleri olmasına rağmen bu hücrede herhangi bir pencere yoktu. Yoksa bodrum katında olduğu için mi yoktu? Bodrum hücrelerine muhtemelen pencereler yerleştirmiş olsalar da...

Erkek ana karakter kasvetli bir kişiliğe sahipti. Öyle doğmamış olsa bile muhtemelen böyle iç karartıcı bir hücrede kaldıktan sonra sadece kasvetli hissedebilirdi.

“İana, bence gitmelisin.”

"Hadi ama bayım, sadece biraz daha."

Hapishane gardiyanı Hans'a gülümsedim ve omuzlarına eğlenceli bir şekilde vurdum. Beni gitmem için ikna edemeyeceğini bilerek bana baktı ve omzunu silkti.

“Böyle bir şeyin gerçekleşmemesi gerektiğini biliyorsun, değil mi? Patron bunu öğrenirse öldüm demektir. Hmm?”

"Elbette. Dudaklarım mühürlüdür, merak etme. ”

“Hah. Gerçekten biraz farklısın. Genellikle soylu ailelerin değerli hanımları benim gibi alt sınıf insanlarla kaynaşmaz.”

Cevap vermeden gülümsediğimde Hans acı bir şekilde gülümsedi ve omuzlarını tekrar silkti.
 
“Şey… gerçi bana verdiğin şey olmasaydı seninle konuşmazdım.”

Kambrakam soylular için olan bir hapishaneydi, bu yüzden bütün gardiyanlar şövalyeydi. Özellikle erkek ana karakterin hücresi için orada bulunan gardiyanlar oldukça yüksek seviyeli yeteneklere sahipti.

Bu hapishanenin karakteristik bir özelliği, kadınlar ve erkekler arasındaki etkileşim şansının dışarıdan daha az olmasıydı. Ama tabii ki benim gibi herkesle sohbet eden ve şaşkın şövalyelerin onaylamaz bakışlarına maruz kalan birkaç kişi de vardı. Sadece üç ay geçmiş olmasına rağmen hepsi sonunda benim eylemlerime alışmıştı.

“Sana verdiğimi beğendin mi?”

"Elbette. Böyle yüksek kalite bir puroyu tam olarak nereden buldun? Açıkçası böyle bir eşya benim gibi orta sınıf bir şövalyenin ağzının suyunu akıtır.

"Bilmiyorum. Bunun için aileme bir mektup yazdım ve onlar da bana gönderdiler.”

Şövalye bana sanki bana inanmamış gibi baktı ama gerçeği söylüyordum. Bu dünyada gözlerimi açar açmaz gördüğüm ilk şey oturduğum masa ve üstünde karalanmış küçük bir notla birlikte boş bir mektuptu.

[Bana senin için ne getirmemi istediğini yaz.]

O andan itibaren her ay boş bir mektup geldi ve ne istediğimi yazıp mektubu geri gönderdiğimde istediğim şeyler gelirdi.

Eğer istersem alkol ve sigara gibi hapishanelerde normalde yasaklanan eşyalar bile bana teslim edilirdi. İlk başta bu mektubun ne olduğunu bilmiyordum, bu yüzden onu ellemedim ama diğer ay, 'Hiçbir şeye ihtiyacınız yok mu?’ diye bir mektup aldım.

Benim yapabildiğim gibi istedikleri şeyleri getirtemeyen diğer insanlar arasında çabucak süperstar oldum.



Burada sadece ilk adlarını taşıyan insanlar ve tam ünvanlarına sahip diğerleri vardı. “Soylu 3615!” gibi numaralarıyla aranan kimse yoktu.



Her neyse, soyadımı merak eden insanlara hep başımı salladım ve onlardan bana İana demelerini istedim.

Çünkü şey... Ben de bilmiyordum. Bu yüzden kimsenin ailemin kim olduğunu bilmediğimi öğrenmesine izin veremezdim.

Ailem romandan tanıdığım bir aileyse muhtemelen bana herhangi bir şey gönderebileceklerine göre yeterince yüksek bir statüye sahip olmalılardı ama… Hapsedilmişken aile üyelerinden birini görmek zordu ve her ay gelen boş mektupta da benle ilgili herhangi bir şey yoktu, bir isim bile yoktu.

Bu yüzden nispeten istikrarlı bir soylu aileden olduğumu varsaydım. Çünkü kitapta görünen bir aileden olsaydım şimdiye kadar anlardım. Eh, romanda çok fazla karakter yoktu. Demek istediğim, kadın ve erkek ana karakterler arasındaki buharlı sıcak geceler dışında hiçbir şey gerçekten o kadar önemli değildi.

Hans, puroları nereden bulduğumu bilmediğimi söyleyince başını iki yana salladı.

“Her neyse, ilginç bir insansın İana.”

 "Öyle miyim? Gerçekten söyleyemem. Ah, bunu bir kenara bırakalım. Hans, senden bir iyilik isteyeceğim. ”

 Karanlık hücredeki çökmüş figürün belirsiz ana hatlarını işaret ettim.

"İçeri girmeme izin verir misin?"

"Hayır, yapamam."

"Gerçekten mi?"

Hans sert bir şekilde başını salladı ama bu gardiyanların neye zaafları olduğunu biliyordum. Ona sırıttım ve konuşmaya başladım.

"Bir dahaki sefere sana aynısından iki tane vereceğim."

"…Yapamam."

“3 puro mu istersin?”

Gülümsemem onu ürküttü.

"Ama yine de…"

“3 puro ve bir pipo. Eğer istemiyorsan bunu Talmin'den isteyeceğim ve hepsini ona vereceğim- “

“Şimdi biraz düşündüm de sanırım birkaç saniyeliğine içeri girmen çok sorun olmayacaktır.”

Talmin, Hans'a rakip olan başka bir hapishane gardiyanıydı.

"Anlaştık."

Kıkırdamamı durduramadım. Hans boğazını temizledi ve başını başka yöne çevirdi. Utancını saklamaya çalıştı.

“Gerçekten sadece birazcık orada kalabilirsin, anladın mı?"

“Tam ~ mam.”

Belki de romandaki olaylar henüz gerçekleşmediği için izin vermişti. Romanda çok sıkı bir gözetim altında olmasından farklı olarak erkek ana karakterin hapishane hücresi şu anda çok fazla korunmuyordu. Belki de hiç kimse erkek ana karakterin gücünü bilmiyordu. Romanda, erkek ana karakter büyük bir karışıklığa neden olduktan sonra hapishane hücresi katı bir şekilde izleniyordu. Doğal olarak.

“Anahtarı takıp çevirmen gerekiyor. İki kez, sağa doğru. Biraz paslı, bu yüzden biraz güç uygulamalısın.”

"Tamamdır. Anladım."

Kilidini açtıktan sonra kapıyı açtım. Paslanmış kapıyı geçtikten sonra ıslak yosun kokusuna benzer bir koku aldım. Sanırım bu hücre bunca zaman boyunca hiç temizlenmedi.
 
Duvara doğru birkaç adım attım ve sonra durdum, defalarca gözlerimi kırptım. Yerde birisi yatıyordu, vücudu duvara zincirlenmişti.

“Demek bu, kadın ana karakterle henüz tanışmayan erkek ana karakter…”

Muhtemelen iyi beslenmiyordu çünkü oldukça cılızdı ama yine de kutsal, aziz benzeri bir his veriyordu. Belki de gümüş saçlarından dolayıydı. Ya da belki uzun kaşları ya da gökyüzü gibi bir renge sahip gözlerinden dolayı.

Yutkunurken boğazımdan bir ses çıktı.

Heinrich Dorean inanılmaz tatlı görünüyordu.

--------Çevirmen Notu--------

Herhangi bir hatam, şikayetiniz veya öneriniz için discord kanalımıza beklerim.
https://discord.gg/9GhxJCn


Arkadaşlar bölümün başlarındaki 'göç ettim' muhabbeti derde düşürdü beni. Tam karşılığını bulamadım Türkçede o yüzden öyle bıraktım. Yani migrate göç demek zaten transmigrate de ruhun göç etmesi gibi oluyor. Sonuç olarak başka bir evrende-kitapta-oyunda reenkarne olma durumu. Bunu açıklayayım dedim çünkü üzerinde çok düşündüm.
X seviye romantizm romanı derken 18 yaşından küçüklerin okumasının yasak olduğu romanlar diyor. +18 yani :)


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


Sonraki Bölüm   2 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.