I Met the Male Lead in Prison (Novel) - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 


           
Bölüm 12 : Sen de Benim İlkimsin! (1)


“Ah… Pasta kırıntıları.”

Tabii ya! Daha önce kurabiyeleri verdiğimde avucumda pasta kırıntıları kalmıştı.

Çılgınca avuç içimi yalayan Ricdorian'a boş gözlerle baktım. Şimdi neden aniden elimi kaptığını biliyorum. Ve bundan sonra kurabiyeleri sevmesine rağmen artık ona kurabiye getirmeyeceğim.

Bu iyi değildi. Gerçekte ne yaptığının tam olarak farkında olmadığından eylemlerinde kötü niyet bulamıyordum.

(Yalama sesleri)

Ona baktım ve farkında olmadan yutkundum… Dili dışarıdayken çok edepsiz görünüyordu.

Ahh!

Ne düşünüyordum ben! Bu düşünceyi bir kenara attım. Ama sonra gerçekten hiçbir şey yapamadım. Bileğimi kavrayan gücüne direnemedim. Bu yüzden o aynı anda hem elimi hem parmaklarımı yalarken ben diğer kolumu kullanarak ıslak şalımı kafasına koymaya karar verdim. Yüzü aniden biraz daha yaklaştı.

Görünüşe göre…

"Bekle. Bir saniye…"

Kucağındaki battaniye su birikintisine düştü ve sırılsıklam oldu. Zavallı battaniyenin sırılsıklam oluşunu izledikten sonra bakışlarımı yavaşça ona geri çevirdim. Mesafe yakın olunca olduğundan daha gergin görünüyordu.

“Ah…” Ricdorian şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi, hemen elini çekti ve beni neredeyse tüm kuvvetiyle itti. Hazırlıksız yakalandım!
 
“Ahh.” Sonuç olarak kirli zeminin üzerine düştüm ve çamurla boyandım.

“Ah, neden, neden, neden, neden bunlar oluyor!? Elim, yüzüm, her yerim..! Öffff” 
Buna inanamıyorum!

"Şunu netleştirelim, benim elimi yalayan sensin. Bunu sen başlattın."

“Ah, ah, yaladı, hımmmh!”

“Evet, sen yaladın!” O beni suçlamadan önce çabucak ekledim. Neden her şeyi o başlatmışken suçlanan kişi ben olayım? Tamamen saçmalık!

Zincirler eskisinden daha yüksek sesle sallandı, bu yüzden ona bakmak için başımı kaldırdım. Sırtı şu anda duvara bakıyordu.

Bir anda arkasını dönüp bana tekrar baktı. Şalım göğsünde sarılı duruyordu. Zinciri sıkıca çekmeye çalıştı. Sonra göz kamaştırıcı gözlerinin köşesinde gözyaşları oluştuğunu gördüm. Neden şimdi her şey benim hatammış gibi görünüyordu? Neden yine sanki ben bir kabahat işlemişim gibi davranıyordu?

“Ben-ben-ben uyandım ve sen-”

“Ah, şimdi hatırlıyor musun?” Ağzından kelimeler çıktı, belki de kendine gelmiştir.

Kolları böyle kırmızıya dönen birini daha önce hiç görmemiştim. Sanki kırmızı güllerden oluşan bir çiçek yatağına bakıyordum. Şal tarafından örtülmemiş boynundan kulak memelerine, ellerinin arkasından ensesine kadar... Vücudunda kırmızı olmayan tek bir yer yoktu.

“İlk…ilk defa...”

"Yine İlk kez' hakkında konuşmaya başlama." Bundan sıkılmıyor mu?

“Ku…kurabiye lezzetliydi, neden-neden ellerin…”

"Ne demek istiyorsun? Ah... Elimin tadı bir kurabiyeye mi benziyordu? Kendine gelmeden önce tam olarak böyle düşünüyordun. Ellerimi sanki bir kurabiyeymişçesine afiyetle yiyordun.” dedim alaycı bir şekilde.

Bu fırsatı onunla dalga geçmek için kullandım, bu yüzden elimi yalar gibi yaparak onunla alay ettim.

Giysileri yağmurla yıkanmış olduğundan saydam bir hale gelmişti ve vücudundaki kızarıklığı daha da öne çıkarıyordu.

“Şimdi her şeyi hatırlıyor musun?”

Başını sallayarak onayladı.

Şu anda birileri Ricdorian'ı görse onun kırmızıya döndüğünde çok sevimli olduğunu düşünürlerdi ve onu incittiğim için beni suçlarlardı. Benim fail olduğumu varsayarlardı. Ona kötü bir şey yaptığımı düşünürlerdi. Ahhh bu, hiç adil değil!

“Yani bu bir mücbir sebep.” Ben suçlu değilim. Ona sadece kurabiye verdim. Asla kötü bir niyetim yoktu.
ÇN:Mücbir sebep, bir hukuk terimi. Hukukta görevin, taahhüdün ve sorumluluğun yerine getirilmesine engel teşkil edebilecek nitelikte bulunan ölüm, iflas, hastalık, tutukluluk ve buna benzer hallerdir.

“Ha, ama…” kekeledi, yüzünü elinin arkasıyla kapattı. Utanmış hissediyordu.

“Bu gerçekten benim-benim ilk…”

“S*ktir! Özür dilerim." dedim ki biraz rahatlasın.

Hiç avcumu yalarken benim saflığımı düşünmüş müydü? Hayatımda hiç bu kadar kaba bir şey yaşamamıştım. Benim de ilk defa başıma böyle bir şey geliyordu.
 
Ancak ilk kez böyle bir şey yaşadığımı söylersem işlerin daha da kötüleşeceğini düşündüm. Bu yüzden bunu söylememeyi seçtim.

Ayağa kalktım.

Gerçekten daha fazla zaman yoktu. Her şey zamanla sakinlerdi. Ona baktım ve yüzünü şalın üzerine koyduğunu gördüm. Zincirlenmiş olduğu için tüm vücudunu hareket ettirmekte zorlandığı belliydi. Yüzünü örtmeye çalışırken zincir çekiliyordu. Zincirlerin sıkılığı, Ricdorian'ın elleri kesilmek üzereymiş gibi görünmesine sebep oluyordu.

Yeterince güçlü değil mi?

Gözlerinin köşelerindeki gözyaşlarının düşmek üzere olduğunu gördüm. Bu +18 romanın güçsüzleştirilmiş erkek ana karakter ile problemi neydi?

Utanmış bir yüzle ona baktım ve başımı iki yana salladım. Gözleri şalın altına gömüldüğü için görünmüyordu, bu yüzden şu anki ifademi görebildiğini sanmıyorum.

Düşüncelerimden uyandım ve çamurdan kurtulmaya çalıştım. Ona sırtımı döndüm ve bir dahaki sefere buraya geldiğimde aramıza güvenli bir mesafe bırakacağıma dair kendime söz verdim. Böyle bir şey bir daha yaşanmamalı.

“Hepsi, hepsi,…” Başımı son kez çevirdim ve Ricdorian’ın yüzünün kumaştan çıktığını gördüm, tıpkı kabuğundan çıkmaya çalışan bir kaplumbağa gibiydi. Yanakları hâlâ bir elma kadar kırmızıydı.

"… Adın ne?" diye sordu. Yüzünün kızarıklığının ortasında gözleri maviliğini koruyordu. Şafak vaktinde parlayan yıldızlara veya çakıl taşları arasındaki bir mücevhere benzeyen gözleri her zaman çarpıcıydı.

“İana.”

Merak ediyorum da şimdi mi aklına geldi bunu sormak? Daha önce iki kez ziyaret ettiğimde aklın neredeydi? Sırtımı döndüm ve güldüm. Ne tuhaf bir varlık.

Tekrar görüşürüz, ‘Bay Ahmak’.

Lambayı alıp uzaklaşmaya başladığımda yüzünün kırmızılığı da solmaya başladı.

⛓⛓⛓⛓⛓ ⛓⛓⛓⛓⛓ ⛓⛓⛓⛓⛓

Yağmur bir süre daha yağmaya devam etti.

Tok. Tok. Tok.

Ve bazen tavana sert bir şekilde vuruyordu. Sürekli yağdığını duyabiliyordum. Yaz mevsiminde neden yağmur yağdığını merak ettim. Ama sonra omuzlarımı silktim ve bunun doğal olabileceğini düşündüm. İklim değişikliği de bu romana özgü bir şey olmalı. Sanırım.

İlk başta mevsimin yaz olduğunu gerçekten bilmiyordum. Ancak, hapishanenin mevsime göre daha soğuk bir sıcaklığa sahip olması iyi bir şey. En azından sıcak değil.
 
Gardiyanlar bana bir şey yaptıklarını söylediler ama bana bununla ilgili herhangi bir ayrıntı vermediler. Diğer mahkûmlara gardiyanların bir şeyler yaptıklarından bahsetmek istedim ama onlara yarım yamalak bilgi vermek istemiyorum.

"Kaçabilirsin." dedi gardiyanlar ve beni bu konuda daha fazla aydınlatmadılar.

------Çevirmen Notu------

Herhangi bir hatamı söylemek için, öneri ve şikayetlerde bulunmak için discord kanalımıza beklerim.
https://discord.gg/9GhxJCn

Ahh ahh, bölümler nispeten kısa olsa da inanın çevirmesi çok uzun sürüyor. Yine ingiliz çevirmeni anmadan edemeyeceğim. Ne olurdu yani az daha anlaşılır çevirsen. Yoksa yazar mı sıkıntılı acaba onu da bilmiyorum. Gerçi ilk bölümler iyiydi yine yani sorun yazar değil, değişen çevirmen büyük ihtimalle :D
Hatalarım oluyordur kusura bakmayın, önerileriniz ve hatalarım için discorddan bana ulaşabilirsiniz.
İyi okumalar :)

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.