Her Şeyin Başlangıcı. ''Savaşlarda iyi ya da kötü taraf yoktur. Sadece, çıkarların zaferi vardır.'' -İsmi bilinmeyen yaşlı bir asker.
-2020 Yılı, 21 Nisan.- Güzel bir nisan sabahıydı. Ağaçlar iyice çiçek açmış, insanlara meyve vermeye hazırlanıyordu. Bu sırada gelecekte çok önemli yerlere gelecek iki kişi bahçede koşuşturuyordu, arkalarındaki koruma ordusuyla. 2000 Yılında kurulan koalisyon sayesinde ülkeyi beraber yöneten 2 adamın çocukları. Yaklaşık 10-11 yaşlarında olan bir kız ve bir oğlan. Kuro ve Chie. Kuro, siyah saçlı, mavi gözlü biraz da ürkek bir oğlandı. Daha bu yaşta giydiği takım elbise onu yaşından daha olgun gösteriyordu. Diğer çocuk ise tatlı mı tatlı bir kız çocuğuydu, Chie. Uzun beyaz saçları, kıpkırmızı gözleri sanki onun gelecekte çok güzel bir kadın olacağını işaret ediyordu. İkisi hep beraberlerdi. Birbirlerini çok severlerdi. Tabiri caizse yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. Ama olayların bu hale geleceğini kim bilebilirdi ki? Aslına bir bakınca...Oldukça normal bir gündü. Her şey çok ani gelişmişti. Yine her zaman odluğu gibi Chie ile Kuro birlikte oyun oynuyordu. Lakin bu küçük oyunlarını bağrışma sesleri bölünmüştü. İkisinin de çok yakın olduklarını düşündükleri babaları birbirlerine öfkeyle bağırıyorlardı. ''Senin o küçük beynin bunu anlayamıyor mu? Yetenek kullanıcılarını hafife alma!'' Kuro, babasının bu tarz şeyler söyleyebileceğini hiç tahmin etmemişti... Sonuçta o hep nazik birisiydi, değil mi? ''Asıl senin hiçbir halttan anladığın yok! Anca süslü laflar konuşmayı bilirsin!'' Chie babasından duyduğu bu kelimeler karşısında şaşkına döndü. Babasını ilk defa bu denli öfkeli görüyordu. Korkudan titremeye başlamıştı, en nihayetinde o da daha bir çocuktu. Chie'nin babası aniden Kuro'nun babasının yakasına yapıştı. Neler oluyordu? Her zaman yakın olan bu iki adam nasıl bu hale gelmişti? Zamanında gerektiğinde yeraltı örgütleriyle omuz omuza çarpışan bu adamlar, şimdi birbirlerine saldırıyorlardı. Akıl alacak gibi değil... Aniden Kuro'nun babası konuşmaya başladı. ''Demek ki ayrılmanın zamanı gelmiş. Al, güney senin olsun. Ama şunu bil ki böyle aptalca düşüncelerinde devam edersen aramızda büyük bir savaş çıkacak.'' Başını kaşıyarak konuşmaya devam etti, hâlâ çok öfkeliydi. ''Senin neden krallığın olması gerektiğini savunduğunu anlamıyorum. Aptalsın sen!'' Chie'nin babasının sesi bir top gibi patladı. ''Asıl aptal olan sensin! O aptal cumhuriyet fikrin!'' İkisi kavga etmeye devam ederken Chie ikisinin de ellerinden garip sarımsı renkli dumanlar çıktığını fark etmişti. Bu da neydi? Daha küçük olduğu için anlayamamıştı. Aslında durum vahimdi. O sarımsı duman ''Ruh Gücü'nün'' bir parçası idi. Bedenlerine o kadar çok gelmişti ki artık dışarıya sızmaya başlamıştı. Dünyaya gelen her kişi ruhunda bir parça güçile doğarlar. Bu parçayı güçlendirmek için büyük bir sabır ve irade gerekmektedir. Bu gücün merkezine çekirdek adı verilir. Bazı güçlü ruh bükücüleri başka ruhlarla anlaşma yapabilirler. Bunlara Ruh kullanıcısı denir. Bu iki başkanın kullandığı ruhlar, Adalet ve Özgürlük ruhlarıydı. İki ruh da eşit güçteydi, hatta kardeş ruhlar olduğu için birbirlerine üstün gelmeleri neredeyse imkansızdı. ''Eğer Kuro ve Chie'nin daha keşfedemedikleri güçleri tarafından ezilmesini, yok edilmesini istemiyorsan onları ayırmamız gerekiyor!'' Kuro ve Chie, Chie'nin babasının söylediği bu sözler karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Keşfetmek... Güç... Ayrılmak... İkisi de şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Ayrılmak? Hayır, olmaz, olmamalı... ''O zaman... Onlar...'' ''AMA OLMAZ!'' Yine ani bir yükseliş... Kuro ve Chie 'Acaba ortaya çıkmalı mıyız?' diye düşündüler. Kuro, yanındaki beyaz saçlı küçük kıza, Chie' ye baktı. Şaşırmıştı, çok şaşırmıştı. Titrek bir ses ile;
''Ned- Neden babam bunu yapıyor?'' diye sayıklıyordu. ''Bi-Bilmiyorum.'' Kuro en az onun kadar titrek bir ses ile yanıt verdi. Tam kafasını geri tartışan babalarına döndürdüğünde ise- Babası silahının namlusunu Chie'nin babasına doğrultmuştu. Kuro bir anlık şok geçirmişti. Daha sonra ani bir hareketle babasına doğru koştu. ''B-Baba lütfen dur!'' ''Kuro? Ne zamandır buradasın! Çekil!'' Babasının gözü dönmüştü, onu dinlemiyordu bile. Kuro'yu sırtından tuttu ve duvara doğru fırlattı, bunu gören Chie hemen onun yanına koştu. ''Ne yapıyorsun sen? Deli piç!'' Chie'nin babası onun babasına tepkisini gösteriyordu. Kuro, artık bilincini kaybetmeye başlamıştı. Ne denildiğini duyamıyordu. Son kez Chie'nin sözlerini duydu. ''Baba lütfen durun... Kuro'nun canı yanıyor... Lütfen yardım edin'' Kuro'nun sırtı ağır yaralanmıştı ve gözleri ağlamadan çok kızarmıştı. Kuro ''Babam nasıl bu kadar sert bir şekilde beni itti...'' diye düşünmeden edemedi. Farklı bir güç vardı sanki. Tamamen bayılmadan hemen önceki son düşüncesi 'Dünyam kararıyor...' oldu. Chie olayların nasıl bu şekilde geliştiğini anlayamadan gözlerinden yaş gelmeye başlamıştı. Chie'nin ağladığını gören babası silahı alinde patlamıştı, bunun nasıl olduğunu küçük Chie anlayamamıştı ama babası ruh gücü ile silahı patlatmıştı. Ama öyle bile olsa nasıl barutu patlatmadan parçalarına ayırabildi ki bu adam? ''Ne?! Sen bunu ne zamandır yapabiliyorsun?!'' Chie babasının ona doğru koştuğu gördü ve aninde ona sarıldı. ''Merak etme Chie her şey yoluna girecek, söz veriyorum.'' Tam Chie'nin gözünden daha fazla yaş akmaya başladığı sırada ''Ba-'' Aniden boynuna bir iğne batmış gibi hissetti ve aniden o da bilincini kaybetti. ''....Kontrolünü kaybettin de ne oldu? Sanki kıytırık silah ile bana vurabilecektin.'' İç çekerek kızını kucağına aldı. ''....'' ''Neyse ne, o zaman az önce dediğin aptallığa uyacağım ancak güneye gitmende önce yapmamız gereken bir şey var...'' Adamın sesi yorgun geliyordu, kızının gücünü, ona zarar vermeden taşmasını engellemeye çalışmak onu yaşı gereği zorluyordu. Elini kafasına götürüp ''Tamam, neyden bahsettiğini biliyorum.'' Oğlunu kucağına aldı ve sert bir yüz ifadesi ile baktı.
---- Her yerin makineler ile dolu olduğu bir yerdelerdi. ''Bu olmasını bile istemediğim bir seçenekti.'' Kızın babası, yanındaki adama iç çekerek sitem etti. ''...Boş boş konuşmayı bırak ve makineyi başlat'' Camın ardındaki iki çocuğa bakan adamın sesinde az da olsa hüzün vardı. [------------- Değiştirilme başlatılıyor-------------] ------------- Bilgiler bilinçaltına depolanıyor. .... .... Bilgi depolanması başarılı. Bilgiler belirli bir yere naklediliyor. ..... Nakledilecek yer kişilere göre değiştiriliyor. ..... Nakledilme başarılı. Bilincin yeniden açılma oranı %5 ------------- ''Görünüşe göre belli bir süre burada bekleyeceğiz.'' ''...Chie'yi güneye göndermek istediğine emin misin? Kuro oraya gitmek için daha uygun değil mi?'' ''Hayır yapısı gereği daha hızlı alışan Chie olacaktır.'' ''...Peki'' ''İşimiz bittikten sonra aramızdaki tüm bağlantıyı keseceğiz, bununla herhangi bir problemin yok değil mi?'' Adamın yüzü oldukça sertti, bu konuda ciddi olduğu her yerinden belli oluyordu. ''Evet, bir sorun yok- Kuro gelecekte yenilmez birisi olarak yetişecek.'' Adam iç çekti, 'Cidden halen bunu mu düşünüyorsun? Seni otoriter manyak' diye düşündükten sonra kızına doğru baktı. ''Bu şekilde olmamasını istemezdim Chie... Ama bundan sonraki hayatının rahat olması için yapabildiğim her şeyi yapacağım.'' ''Ciddiyetin olmadığı için kaybedeceksin.'' Bunu söyledikten sonra oğlanın babası arkasını dönüp oradan ayrıldı. ''En azından çocuğunu bekle...'' Adam tekrar ekrana baktı. Ve yüzünü acıklı bir ifadeye bıraktı. Bilincin son yeniden açılma oranı %67 ''Kısa bir süre sonra buradan ayrılacağız, Chie'' --- Ardından her şey çorap söküğü gibi büyümeye devam etti. İki gün sonra haberlerde Japon devletinin ikiye bölündüğü açıklandı. Savaş yaklaşıyordu. Bunu herkes iliklerine kadar hissetti... Ama bir savaş çıkacak olmasına rağmen insanlara taraf değiştirilme hakkı vermişti. Kimisi güneye giderken kimisi kuzeye gidiyordu bazıları ise hiç kendini riske atmadan oldukları yerde kalmaya devam ettiler. En sonunda göçler tamamlandı ve iki taraf, etraflarında devletlerini şekillendirmiş ordu kurmaya başlamıştı. Tam da bu şekilde iki en yakın arkadaşın yolları birer düşman olmakla ayrılmıştı. 8 ay sonra iki taraf da birbirlerine savaş açtılar. Savaşın ilk zamanları o kadar kanlı idi ki, kimse bu savaşın iki soydaş tarafından çıkarıldığını düşünemezdi. Ama herkesin emin olduğu tek bir şey vardı- Bu savaş, yıllar boyu devam edeceğe benziyordu. Halk bu savaşı iliklerine kadar hissedecekti, peki ipleri yöneten kişiler ne kadar hissedecekti? Savaş sadece bu iki yöneticinin sürtüşmesi yüzünden mi çıkmıştı? Sonuçta, gelecekte nelerin yaşanacağını insanların dediği ''tanrı'' bile kestiremeyecek gibi gözüküyordu. Ve böylelikle en yakın iki arkadaş ayrılmıştı... Bu iki arkadaşı gelecekte neler bekliyordu? ---
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.