Sanırım aradan yaklaşık 10 yıl geçti. Büyü harikadır. Büyüyle birlikte, kolaylıkla insan sınırlarının çok ötesinde hareketler yapabilirim. Kayaları kırmak mı? Kolay. Bir atın iki katı hızda koşmak mı? Tam olarak! Bir evden daha yükseğe zıplamak mı? Elbette! Ama korkarım ki bir taepodong hala beni aşıyor. Büyü benim fiziksel direncimi yükseltebilir ancak Dünya’nın silahları kudretlidir. “Bu dünyada taepodong yok, bu yüzden bunu bırakmak daha iyi değil mi?” düşüncesi aklımdan geçti ama taviz vererek konumunu elde eden gölgelerdeki bir gücün ne değeri var? Yok, tamamen sıfır. Böylece, bir taepodongu yenebilecek bir vücudu elde etmek için çabalamaya devam ediyorum. Bu amaçla günlerimi araştırma ve eğitime adadım. Son günlerde, aklımda belli bir olasılık belirdi ve şu anda bunun üzerinde deneme yapıyorum. Ah. Bu arada, içinde doğduğum aile görünüşe göre soylu bir hane. Devamlı kendilerini güçlendirmek için büyü kullanarak dövüşen -sözde büyülü kılıç ustaları- şövalyeler çıkaran bir soy ve bu ailenin varisi olarak büyük beklentiler ve saygıyla yetiştirildim, ya da yetiştirilmedim. Hayır, onlar bana sadece diğer acemi kılıç ustaları gibi davrandılar. Gölgelerdeki güçler, gerçek kuvvetlerini yalnızca kendi seçtikleri insanlara ve yerlerde gösterir. Şu ana kadar… Kendimi tutsam da acemi kılıç ustalarının eğitimi benim için tamamen yararsız değildi. Bu dünyada büyüyle savaşmayı öğrenebilirim ve bu da kendi dövüş tarzımı gözden geçirmem için bir şans. Açık konuşmak gerekirse, önceki hayatımda öğrenmiş olduğum savaş teknikleri birkaç kat daha gösterişli ve mantıklı. Bu herhangi bir modern dövüş sanatları maçını izleyerek kolayca görülebilir. Yararsız teknikler ve gereksiz hareketlerin hepsi ayıklandı ve farklı okullar diğer okulların en iyilerini alıp onları benimsedi. Bu çeşitli insanların, kültürlerin ve fikirlerin kaynaştığı ortam gerçekten de tüm şu okulları mükemmelleşme yoluna götürüyor. Elbette modern dövüş sanatlarının “kurallar” denen sınırları var ama bu onların çeşitli tekniklerini birbirlerine karşı cilaladığını ve seçim sürecinden geçirdiği gerçeğini değiştirmez. Ama bu dünyayla karşılaştırıldığında… İlk olarak bir tekniğin ülkeler arasında geçişinin kesinlikle imkânı yok. Bir teknik okullara da geçmez. Görünüşe göre sadece müritlerin öğrenebileceği ve okul sınırlarından çıkmasının yasak olan teknikler var. Bir teknik halka duyurulsa bile onu yayacak medya yok. Başka bir ifadeyle, farklı kültürlerin kaynaştığı ortam yok, seçim yok, cilalama yok. Onları tek kelimeyle özetlemem gerekirse bu “ham” olurdu. Ama bu dünyanın savaşı gerçekten de önceki dünyamdan tamamen farklı. Tabii ki büyü yüzünden. Büyüden dolayı bu dünya insanlarının temel fiziksel durumları tamamen farklı bir seviyede. Örnek olarak, fiziksel güçlendirme. İnsanlar sadece bir elini kaldırarak başka birini güçlendirebilir. Sırf bu yüzden, tüm boğuşma teknikleri modası geçmiş hale geldi. Birine binsem bile, onlar sadece karın kaslarını esneterek gökyüzüne zıplayabilir. Birini muhafız pozisyonuna getirsem bile beni tek ayağıyla uçurabilir. Yani evet, güreş teknikleri, hepsi heba olmuş. İnsanlar, insanların savaştığı şekilde savaşır, goblinler de goblinlerin savaştığı şekilde savaşır. İlaveten hepsi bu kadar. Üstelik, adımların hızı ve mesafesi farklı, bu yüzden ‘maai’nin çeşitli olduğu düşünülür ve aslında bu en önemli olanı. (ÇN: ‘Maai‘, iki rakip arasında diğerine vurabilecek mesafeyi, açıyı ve ikisi arasındaki hız farkını hesaba katarak ortaya çıkan dövüşebilme konumudur. Örneğin, daha hızlı bir rakibin ‘maai’si) Dövüş sanatları esasında ‘maai‘ üzerine bir savaştır. Mesafe, açı, konumlandırma tüm bunlar dövüşlerin konusudur. Bu dünyada kendi ‘maai’mi belirlemek epey zamanımı aldı. Demek istediğim bu dünyanın insanlarının ‘maai’si çok uzak. Onlar savaşa birbirlerinden 5m uzakta başlıyorlar. Tabii, onların adımı uzun ve hızları yüksek, bu yüzden anlamıyorum değil. İlk olarak bundan etkilenmiştim ve “Wow. Yani bu, bu dünyanın dövüş tarzı.” Ama hayır, bunun nedeni sadece savunma tekniklerinin gelişmemiş olması olduğu ortaya çıktı. Bizim dünyamızda da bu tür insanlar var – savunmada berbat insanlar. Bu yüzden, anlamsızca, rakiplerinden olabildiğince uzaklaşırlar. Rakiplerin saldırısı korkutucu, öyle değil mi? Onların saldırılarının sana ulaşamadığı bir yerde olmak daha güvenli, değil mi? Bu yüzden dövüşler, sadece rakiplerin geri kaçmadan önce atılıp bir saldırı yaptıkları tatsız tekrarlara dönüştü. Vur ve kaç, öyle mi? Üzgünüm, yararsız ve basit ileri geri hareketler vur-kaç sayılmaz. Bana göre 5m ve 100m aynı derecede önemsiz. Nihayetinde, her iki taraftan da uygun saldırılar başlatılamaz. 6m, 7m, 10m, hepsi aynı. O yüzden biraz daha yakınlaşalım ve mesafeyi kapatalım, olur mu? Ama belli bir mesafede, 1mm’lik mesafe yani maai arasında muazzam bir fark vardır. Benim saldırımın vurup vurmadığı, rakibimin zamanında tepki verip veremediği, açıyı ve çeşitli başka şeyleri, yarım adım hareket ederek ya da belli bir derece eğimle avantajı kazanıp kaybetmeyi göz önünde bulundurur. Katiyen 6m geriye atlayıp bir saldırı yapmak için 5m öne koşmak değildir. Diğer dünya ve büyü hakkındaki tüm önyargılarım ve bunun gibi diğer şeyler bir süredir kafamı karıştırdı ama son günlerde, sonunda, kendi maai’mi belirleyebildim. Yani her şey yolunda, sanırım. Yani evet, evdeki günlük eğitimim hemen hemen böyle gidiyor. Sadece ben, büyük ablam ve babam var- babam ablam ve beni eğitiyor, ablam ve ben de kavga ediyoruz. 2 yaş büyük ablam oldukça yetenekli görünüyor ve büyük ihtimalle evin varisi olacak. Büyünün kullanılabildiği bu dünyada, kızlar bile çılgınca güçlü olabilir. Bu yüzden kızların ailelerinin reisi olması o kadar da nadir değil. Ve bunun yüzünden, hemen hemen her gün ablam tarafından dövüldüm. Demek istediğim kazanamam, değil mi? Nihayetinde, gölgelerde bir güç olmak için dikkat çekmeyen bir ayaktakımı A olarak sıradan bir hayat yaşıyor gibi davranmak zorundayım. İşte bu yüzden, dayak yerken her günümü, “fueee, onee-chan çok güçlüsün” diyerek geçiriyorum. ◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇ Yani günlük yaşantım bu şekilde. Gün boyunca ayaktakımı A olarak uygulamam gereken çeşitli görevlerin yanı sıra, bir soylu olmakla ilgili araştırmalarım da var. Bu yüzden çok fazla boş zamanım yok. Bu nedenle benim kişisel eğitimim, doğal olarak diğer herkes yatmaya gittikten sonra geceleri yapılmak zorunda kalıyor. Tabii ki bu benim uyku saatlerimin azaldığı anlamına geliyor ama meditasyonun etkilerini ve büyünün iyileştirme güçlerini birleştirerek süper kısa ve süper etkili olan eşsiz bir uyku tarzı geliştirebildim. İyi o zaman! Hadi bugün de eğitimde sıkı çalışalım. Bugün için ormanda klasik koşudan sonra biraz özel bir eğitim programım var. Son zamanlarda, bazı haydutlar yakınlardaki terkedilmiş bir köyü işgal etmeye başladı gibi görünüyor. Soruşturma akabinde, oldukça büyük bir haydut çetesi oldukları ortaya çıktı. Evet, onlar mükemmel tameshigiri hedefleri oluyorlar. (ÇN: Bir tür şehir efsanesi, Edo döneminde, sokaklarda rastgele yayaları keserek yeni kılıçları deneyen kılıç ustaları vardı ve bu eyleme tameshikiri deniyordu.) Ne zaman dağılmış haydutlarla karşılaşsam gelişigüzel şekilde öldürüyorum ama tam teşekküllü bir haydut çetesi seviyesindeki bir şey, benim için yılda bir kez yapılan bir etkinlik gibi. Bu yüzden biraz heyecanlıyım. Tüm yıl boyunca uygun bir antrenman maçı partnerinden yoksundum, bu yüzden bu tür suçluları seviyorum. Ahh, yerel asayiş çökebilir mi lütfen? Bu dünyanın kırsal alanlarında, suçlular genel olarak yargılanmadan öldürülür. Daha çok sadece büyük şehirlerde hakimler var, bu yüzden kırsal alanlardakiler bu tür şeyler hakkında fazla telaşlı değiller. Bu yüzden hepinizi yargılayacağım, kekeke. Bugün son zamanlarda üzerinde çalıştığım yeni bir kıyafeti kutlayalım. Balçık kıyafetinin ne olduğunu açıklamama izin verin. Bu dünya sihire sahip. Bu dünyanın insanları kendilerini ve silahlarını güçlendirmek için büyü kullanarak savaşıyor. Ancak, büyü kullanırken her zaman bir miktar kayıp olur. Örneğin, normal bir demir kılıç yalnızca %10 verimliliğe sahip olur. Siz 100 puanlık büyü dökersiniz ama etki sadece 10 puanlık bir artıştır. Bu, büyünün %90’ının işlem sırasında kaybolduğu anlamına gelir. Yüksek iletkenliği için övülen mitril için bile, %50 verimliliğe sahip bir kılıç yüksek kaliteli bir item olarak düşünülür. Yani kısacası, her zaman muazzam miktarda bir kayıp var. Sonra aklıma balçıklar geldi. Balçıklar görünüşlerine sadık büyülü yaratıklardır. Büyü kullanarak şekil değiştirirler ve yalnızca büyü kullanarak hareket ederler. Onlar üzerinde daha fazla çalışırken, iletkenliklerinin akıllara durgunluk verecek şekilde %99 olduğunu fark ettim. Üstelik sıvı haldelerken özgürce şekil değiştirebiliyorlar. Bu yüzden balçıkları avladım, çekirdeklerini ezdim ve kalan balçık jöle üzerinde deney yaptım. Ezdiğim balçık çekirdeği sayısı en azından binlerce. Yerel yerleşim balçık eksikliği çekmeye başlaması beni daha uzak kırlara keşif gezilerine gitmeye zorladı. Balçık jölesini işlemek oldukça kolaydı. Onu güçlendirip birleştirdikten sonra sonunda bir tam-vücut kıyafet yapabildim. Zırhın aksine, hiç ses yapmaz, rahattır ve hatta yaptığın her harekete destek sağlıyor. Ve tabii ki savunma yeteneği de garantilidir. Şu an, siyah boyayla karıştırılan balçık jölesinden yapılmış tamamen siyah bir kıyafet giyiyorum. Gereksiz süslemeler yok, kıyafet vücuduma mükemmel şekilde uyuyor, görüşüm ve nefes almam engellenmemiş. Belli bir dedektif mangasındaki kötü adamlara çok benziyorum. Belki de gölgelerde gizlenen bir güç olarak işlere müdahale edeceğim güne hazırlanırken daha uygun bir tasarım düşünmeliyim.
◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇◆◇
Bunun üzerine terkedilmiş köye vardım. Geç saatlere rağmen her yeri aydınlatan meşaleleri vardı. Görünüşe göre yenice bir ticaret kervanına saldırmışlar, bu yüzden bir ziyafet çekiyorlar. Evet, şansım epey iyi. Haydutların genelde hiç planlama becerisini yoktur, bu yüzden ellerine ne geçerse geçsin hemen tüketmeye yönelik güçlü bir eğilimleri var. Sadece bir baskından hemen sonra dişe dokunur bir şeylere sahip olurlar. Haydutların malı benim malımdır. Gelecekte, gölgelerde bir güç olmak için sermaye biriktiriyorum. Tutuşan ruhumla ziyafete daldım. Gizli yoldan oynamıyorum çünkü o zaman bu bir uygulama sayılmazdı. “Hyaha! Tüm paranızı ve mücevherlerinizi çıkarın.” Kampın tam ortasında durarak öyle bağırdım. “Bu bücür de neyin nesi?” 10 yaşındayım, bu yüzden sanırım ‘bücür’ yorumu tam olarak yersiz değil. “Oraa, tüm paranızı çıkarın dedim.” Bana bücür diyen hadsiz herifi tekmeledikten sonra diğer haydutlar sonunda silahlarını çektiler. “Oi, bize çok fazla tepeden bakarsan düşünme ki bücür olduğun için sana yumuşak davranac-!“ “Oraa!” Şu adamın replikleri o kadar klişeydi ki önce kafasını teklemeden edemedim. Elbette silahım balçık malzemelerinden yapıldı; bu sadece gerektiğinde çekebileceğim fevkalade bir silahtı. Üstelik, bu balçık silahının hala birkaç kullanışlı fonksiyonu daha vardı. Kullanışlı Fonksiyon 1: Esner. “Ora ora ora ora oraaaAAA!” Balçık kılıcımı esnettim ve yakındaki tüm haydutları öldürmek için yatay bir kavis çizerek savurdum. Mochinin esnekliği gerçek bir kılıcın keskinliğiyle eşleştirildi. Bunu gerçek bir savaşta ilk kez kullanıyorum, bu yüzden hafiften endişeliydim ama epey iyi performans gösterdiği ortaya çıktı. (ÇN: Mochi, esnek bir japon dondurması.) “ORA ORA ORA ORAAA…… hmm?” Kendimi kaptırıp da her yönü gelişigüzel kestikten sonra aniden, ortamın gerçekten sessizleştiğini fark ettim. Eh, geriye sadece bir adam mı kaldı? “S-sen, sen de kimsin be?” “Poff, başka çare yok. O zaman Kullanışlı Fonksiyon 2’yi senin üzerinde test edeceğim.” “N-Ne diyorsun?” “Sen şu diğer elemanlardan biraz daha güçlüsün gibi görünüyor, yani muhtemelen patron gibi bir şeysin. Değil mi? Ne yazık ki bana karşı kazanma ihtimalin sıfır ama benim uygulama partnerim olmayı kabul edersen muhtemelen 2 dakika daha yaşayabilirsin. Elinden gelenin en iyisini yap, tamam mı?” “S*ktir git, beni hafife alıyorsun! Sana öğreteyim, ben…!” “Gereksiz yorumlar gereksizdir, cidden.” “S*ktir git!!!!” Patron A öfkeyle bana saldırdı. Bu sıkıcı saldırı karşısında… kaçınmamayı seçiyorum. Böylece Patron A’nın kılıcı göğsüme çarptı ve şok, yerde yuvarlanmama sebep oldu. “Haha, beni hafife aldığında böyle olur. Ben Kraliyet Başkenti Bushin Stili’nde tamamen ustalaştım… N-NE?” “Hmm, bir çizik bile yok.” Hiçbir şey olmamış gibi geri ayağa kalktım. Bu kıyafetin savunma kapasitesinden tamamen tatmin oldum. En azından Patron A’nın saldırı seviyesindeki bir şeyi tamamen etkisiz hale getirebilir gibi görünüyor. “Ooo, Kraliyet Başkenti Bushin Stili? Son zamanlarda epey popüler olan kraliyet başkentindeki okul mu? Hey, daha fazlasını göster!” “S*ktir, bunu sen istedin!” Patron A saldırdı. Er, um, evet, kolay. O beni kesmek için elinden gelenin en iyisini yapıyor ama kılıcımı tutmama bile gerek yok. Sadece pozisyon alma ve adımlama ile onun üstesinden gelmek bebek oyuncağı. Ama şu Bushin Stili? Sanırım bundan epey hoşlandım. Bu stilin, bu dünya için alışılmadık şekilde idealizm ve basmakalıp geleneklerle sınırlı olmadığını, rakibe yaklaşmak için doğrudan ve mantıklı yollar izlediğini söyleyebilirim. Patron A’nın boktan savuruşlarından bile anlayabiliyorum. Anlık hızlanma, yarım adım ilerleme ve çeşitli yöntemlerle rakibe baskı bende yankı uyandırıyor. Ama şey, Patron A bu konuda gerçekten berbat. Patron A’nın saldırıları kesildiği an, onun maai’sinden kolayca çıktım. “Kı-kılıcım… Neden sen kesilmedin!” “Demek istediğim babamdan daha zayıfsın. Muhtemelen şu anda ablamdan daha güçlüsün ama muhtemelen bir yıl sonra seni geçecek, sanırım?” “SENİ LANET VELET!” Patron A’nın pervasız saldırılarını savuşturduktan sonra kaval kemiğine hafif bir tekme attım. Hafif ama hızlı, diz altından bir tekmeydi. Dediğim esnada…… “Gu, aa, neden……?” Patron A bacağını tutarak dizlerinin üzerine çöktü. Kırmızı kan parmaklarının arasından fışkırdı ve zemini boyadı. Basitçe olan; ayak uçlarımdan uzayan buz kıracağı benzeri bir kılıç var. Balçık kıyafeti Kullanışlı Fonksiyon 2: bir kılıcı ne zaman ve neremden istersem uzatabiliyorum. Bu işlevi kullanmayı düşündüğüm yolsa ayak parmaklarımdan uzayan kılıçla düşmanın bacağına tekme atmak. Bacakları hedefleyen bir saldırıya karşı savunmak gerçekten zor. Kendi kılıcımla rakibin kılıcını engelle, hareketlerini kısıtla ve sonra bacağına tekmeyi geçir. Kibar ama etkili. “Sanırım buna daha fazla devam etmenin anlamı yok.” “B-bekle!” “2 dakika bile dayanamadın adamım.” Ayak parmaklarımdaki kılıçla bir tekme attım ve Patron A’nın çenesinin altından şişledim. Kazığa oturtarak öldürme. Patron A’nın seğiren cesedini uzağa tekmeledikten sonra kampta yağmalayacak ganimet aradım. “Şu sanat eserlerinin üstesinden gelecek bir karaborsacı tanımıyorum… eh, ihtiyacım olmayacak yiyecekler de… hadi, neredesiniz paralar, mücevherler ve değerli madenler.?” Birkaç yağma arabası vardı ve ayrıca birkaç tüccar cesedi. “Siz çocukların intikam almasına yardım ettim ve mallarınız iyi bir amaç için kullanılacak. O yüzden nur içinde yatın, olur mu?” İyi denebilecek kalitede ganimet topladım ve bir dakikalık saygı duruşunda bulundum. Tüm bu parayı çevirseydim, sanırım yaklaşık 5 milyon Zeny olacak. Ah, 1 Zeny 1 yen ile yaklaşık aynı değerde. Bunların hepsi gölgelerdeki bir güç olarak faaliyetlerim için finansman olacak. Keşke tüm dünya haydutlarla dolup taşacak kadar kötü bir kamu düzenine sahip olsaydı. Belki oyunlardaki gibi yolda birkaç adım yürüyerek karşılaşacak seviyeye kadar. “Sonraki hayatında sıkı çalış ve haydut kralı ol, tamam mı?” Ötede bir şey fark etmeden önce Sessiz Patron A’ya dedim. “Kafes?” Oldukça büyük ve sağlam görünen bir tanesinden. “Köle? Bunu karaborsada okutamam, bu yüzden geçeyim.” Ama belki, sadece belki orada iyi bir şey vardır. Her ihtimale karşı kafesi örten muşambayı kaldırıyorum. “Bu… bunu beklemiyordum.” İçinde, um, nasıl söylenir… Çürümüş bir et parçası mı? İnsansı şeklini zar zor seçebildim ama cinsiyeti, yaşı ya da başka bir şeyi ayırt edemedim. Ama neyse ki hala yaşıyor. Belki hala bilinci vardır. Kafesin içine dikkatli baktığımda seğiren bir et parçası fark ettim. Bunu daha önce duymuştum. Buna şeytan çarpması deniyor ve kilise bu canavarları infaz ediyor. Onlar aslında normal insanlar olarak doğdu ancak bir gün bedenleri aniden çürümeye başladı. Yalnız bırakılırlarsa nihayetinde ölürler ancak Kilise erken davranarak onları satın alıp arındırma adı altında infaz ediyor. Şeytan çıkarma aşağı yukarı sadece hasta soykırımı ama Kilise sıradan halkı “şeytanlardan” koruduğu için halktan alkış alır. Ne diyebilirim ki, gerçekten orta çağ Avrupası. Bu et parçasını Kilise’ye satarsam bugün yağmaladığım her şeyin toplamından fazla getirisi olacak ama yine de onu gerçekten satamam, bu yüzden bunun bir anlamı yok. Sanırım en azından onu sonsuz uykusuna yatırabilirim. Balçık kılıcımı kafesin parmaklıkları arasından kaydırdım… ama aniden bir şey fark ettim. Et parçasının içinde muazzam miktarda büyü vardı. Bebekliğimden beri sihrimi eğitiyor olmama rağmen, kıyasladığımda sahip olduğum büyü sönük kalıyor. Ne korkunç bir büyü miktarı. Ve dahası… “Bu dalga… büyü sapması mı?” Acaba bu et parçasının bu hale gelmesinin sebebi bu büyü sapması olabilir mi? Önceden büyü sapmasından acı çekmiştim. O zaman büyümü başarılı bir şekilde kontrol altına almamış olsaydım, ben de böyle olur muydum? Büyünün fiziksel beden üzerinde inkâr edilemez bir etkisi var. Belli bir gün, belli bir ihtimali düşündüm. Büyü sapması yoluyla bedenimi büyüye daha fazla alışması için eğitebilir ve böylece büyüyü kontrol etmem daha kolay olabilir mi? Ama kasıtlı olarak büyü sapmasına sebep olmak çok tehlikeli, bu yüzden sonunda bu fikri rafa kaldırdım. Ama şu et parçası gerçekten büyü sapmasının ürünüyse ve deneylerimi bu et parçası üzerinde yapabilirsem… O zaman kendimi sıfır riskle gölgelerdeki bir gücün kudretine daha da yaklaştırabilirim. “Bu et parçası faydalı olabilir.” Elimi et parçasına uzattım ve büyümü içine akıttım.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.