Yukarı Çık




11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 

           
𝗔𝗯𝗶𝗴𝗮𝗹𝗲 𝗞𝗼𝗻𝗮𝗴𝗶 𝟮.𝗞𝗮𝘁 , 𝗔𝗿𝗲𝗻𝗮 𝗜𝘇𝗹𝗲𝗺𝗲 𝗦𝗮𝗹𝗼𝗻𝘂
     Hermenie , kendi boyunun yaklaşık 3 katı olan tahtında , bir ayağını diğerinin üstüne koymuş vaziyette oturuyordu. Tahtın yukarı uzanan kolları en tepe noktada bir kurukafaya dönüşüyordu. Karşısındaki geniş cam tüm arenayı görüş açısına sığdırıyordu. Her zaman durgun kalan bir denizi andıran gözlerinin etrafındaki renkli halkalar parıldıyordu. Tüm odağını, yukarıdan bakıldığında sağa sola toz saçan , geniş ve alabildiğine kumla dolu alana vermişti.  Ebediyen sürecek bir somurtkanlık yontulmuş tahta bebeğinkine benzer suratında ,  heyecana dair hiçbir iz yoktu. Tahtın yumuşak yastığına dayadığı sırtını yavaşça öne doğru çekeren görüş açısını düzeltmeye çalıştı. Fark etmeden bedenini tahtın kenarının sonuna kadar çekmişti. Hermenie’nin yüz üstü düşüşünü engelleyen , hemen yanında büyük bir dikkatle onu izleyen Hektor oldu.
 
     “Leydi Hermenie lütfen dikkatinizin bir kısmını sürekli kendini üstünüzde tutun.” Afallamış görünen kız , yanındaki ihtiyarın suratına bir tarafı nefret bir tarafı minnettarlık saçan gözleriyle bakarak ellerinden kurtuldu.    
     
      Tekrar tahtına oturmak yerine adımlarını geniş cama doğru yöneltti. Yaşlı uşağın ricası bir kulağından girmiş öbüründen çıkmış şekilde tekrar tüm dikkatini arenanın aynı noktasına yöneltti.
 
       Hektor karşısındakinin kraliyet soyundan gelen bir leydi olsada hala küçük ve meraklı sayılabilecek bir çocuk olduğunu unutuyordu. Hermenie’yi küçüklüğünden beri tanıyan Hektor , onu uzun zamandır gülümserken görmese de içindeki çocuğun hala bir yerlerde ayakta kalmaya çalıştığını gördükçe seviniyordu. Leydi Hermenie bir mücadele sırasında hareketlendiyse aşağıda ilgi çekici şeylerin döndüğünü herkes gibi Hektor da biliyordu.
       Merakla çok bir şey görebilmeyi beklemeden cama yaklaştı. Tahmin ettiği gibi bu kadar yüksekten aşağıda olanları ayırt etmesi zordu. Gördüğü tek şey arenanın gerçekçi ve yakın bir haritasıydı. Leydi Hermenie, kendi gibi özel gözleriyle metrelerce yüksekten avı olan fareyi takip eden bir kartalın kendinden emin ve hüküm verici bakışlarıyla kum sahasının batı kısmını izliyordu. Hektor bunu fark ettiğinde aklına oradaki girişe bıraktığı çocuk geldi.
 
     Çocuğun dağınık boz saçları ve parlayan sarı gözlerini gözlerinin önüne getirdi. Dikkatle incelemiş olmasına rağmen çocukta güç namına bir şey görememişti. Leydi Hermenie’yi bu kadar şaşırtanın o olmasına pek ihtimal veremedi.
   Belki de göz alıcı bir şekilde ölmüştür.  İhtiyarın aklından geçenler buydu.
 
   Daha az önce Hermenie’nin merakını çocukça bulduysa da kendiside meraklanmış ve bu merakına yenik düşüp sormaya karar vermişti.
 
   “Leydi Hermenie , bu kadar ilginizi çeken böcek hangisi? O nokta da av olmuş olabileceğini düşündüğüm birisi var. Acaba ilginizi çeken şey onun cesedi mi ?”
   
    Hermenie durgunluğundan az da olsa arınıp , ufak ufak dalganmaya başlayan gözlerini hapsolduğu yerden çevirmeden cevapladı.
 
     “Hektor. Senin getirdiğin örümceğimiz gerçekten ilginç birisi çıktı. Birazdan ortalığın toza dumana katılacağını hissediyorum.”
     **********
     𝐋𝐞𝐲𝐝𝐢 𝐇𝐞𝐫𝐦𝐞𝐧𝐢𝐞 𝐯𝐞 𝐇𝐞𝐤𝐭𝐨𝐫 𝐊𝐨𝐧𝐮𝐬𝐦𝐚𝐬𝐢𝐧𝐝𝐚𝐧 𝐎𝐧𝐜𝐞
 
       Sahra ve Nishin vücutlarındaki tüm gücü ve enerjiyi ayaklarına odaklamıştı. Olabildiğince hızlıca ilerliyorlardı. Ayakları kuma battıkça sertçe yeniden çekiyorlar , bıraktıkları ayak izlerinin yerini küçük kraterler alıyordu. Artlarında bıraktıkları adımlar hakkında endişelenecek vakitleri yoktu. Karşılarından esen sert rüzgar bu konuda onlara yardımcı olmaya can atıyordu. Beraberinde getirdiği kum tanelerine büyük bir su dalgası şeklini veren rüzgar, kum tabakasını sürekli yeniliyordu. Bu , oluşan ayak izlerinin de rüzgarın hiddetine katılarak büyük bir kum fırtınasının ilerlemesine sebep oluyordu.
     Nishin ve Sahra akıntıya karşı yüzüyormuş gibi verdikleri mücadelede tüm güçleriyle direniyorlardı. Nishin’in merak ettiği bir şey vardı.Kum hala aynı doğrultuda mı hareket ediyor?”  Bu hala Nishin’in aklını kurcalıyordu. İçinde olduğu koşuşturmanın nedeni hala sır durumunda olsada sorunun cevabı bu kovalamacaya anlam kazandırabilirdi.
 
    Nishin kum tanelerinin hücüm ettiği ve kısılmasına sebep olduğu gözlerini tamamen kapadı. Ruhunu bulunduğu fırtınadan uzaklaştırmaya çabaladı. Sadece ayaklarını bastığı, kendisini hem yükseltebilecek hem de dibe çekebilecek kadar kudretli olan doğayı içinde hissetmeye çalıştı. Kendisi de o kudretin bir parçasıydı. Herkesin içinde doğanın bir özelliği bulunurdu. Kimileri fırtınalı bir deniz gibi sarsıcı , kimileri geniş gölgeli bir ağaç gibi güvenilir , kimileri ise çakan şimşekler kadar gürültücü olabilirdi. Doğa cimri değildi. Kendini tüm insalığa dağıtmış aynı zamanda tümünden sakınmıştı. Sunduğu sonsuz ikramla onları şımartmış , gerektiğinde açgözlülüğe batanları şiddetle uyarmıştı. Doğa gaddar değildi. Öğreticiydi , büyütücüydü ve merhametliydi. Doğa bir anneydi. Tüm insanlığın annesiydi.
 
     Nishin bunları en yakından deneyimlemiş kişiydi. Kendi duygularını hep doğayla paylaşırdı. Asla yalnız olmadığından emindi. Doğa annesi her zaman ona göz kulak olurdu. İç sesi de doğanın başrol olduğu bu resitale katılmıştı. Nishin’e doğayla temasını kesen ayakkabılarından kurtulması gerektiğini söyledi. Nishin uyguladı. Gözü kapalı olsa da hiçbir engel olmadığını bildiği yolda ayakkabılarını çıkartarak rastgele fırlattı. Çıplak ayakları sıcak kumla temas etti. Nishin hatırladı. Bu sıcaklığı , aynı bir özlem sonrası gerçekleşen kucaklaşma gibi ayağını saran kum tanelerini, bu hissi özlemişti.
 
    Sahra yanında gerçekleşen ilginçliğe bir mana veremedi. Ortasında bulunduğu şeyi tepeden aşağıya düşündüğünde kafası zaten karışıyordu. Kendisinden daha hızlı koşan çıplak ayaklı çocuğa baktı ve yetişmek için kendini hızlandırdı. Bensiz hiçbir yere gitmiyorsun can yeleğim.
 
    Nishin kumu ve hareketini hissetmeye odaklandı. Güçlüydü. Kumun hareketi ilk hissettiği zamankinden daha güçlüydü. Kımıldanmalar daha da artmıştı. Üstelik daha önemlisi kumun hareketi öncekinin tam tersiydi.Kum ilk seferinde saldırının  geldiği taraftan kaçtıkları yöne doğru hareket ederken daha az hareketliydi. Şuan ise kaçtıkları yönden az önce bulundukları yöne doğru gelen kum daha hızlı hareket ediyordu. Nishin en başında kumun kendi kendine hareket ettiğini düşünmüştü. Yanıldığını hissetti. Kendileri çocuğun öldüğü yerdeyken kum bulundukları yöne doğru geliyordu. Bir kısmının yavaş olması diğer kısmının da öyle olmak zorunda olduğu anlamına gelmezdi. Kum ilk seferinde onlara yetişmeye çalışırken şimdi onları yavaşlatmak istiyordu. Kasıtlı yapıldığı her açıdan belli olan bu numarayı yapan veya yapan kişilerin kim olduğu açıktı. Çocuğun ölümüne sebebiyet veren güç şimdi onların peşindeydi. Nishin gözlerini açtı. Yanındaki Sahra’ya döndü.
 
    “ Bu yaptığımız güçlü bir rüzgara karşı uçmaya benziyor. Tüm enerjimizi harcasakta ilerlediğimiz mesafe tatmin edici değil. Bizi kovalayanlar her kimse kumun hareketini kontrol edebiliyorlar. Bizi yakalamaları an meselesi olabilir. Kaçmak bir işe yaramıyorsa yapabileceğimiz tek bir şey var. Karşı koymak.”
 
    Sahra koşmayı bıraktı. Gerçektende bedeni kendi isteği olmadan geriye hareket ediyordu. Nishin’in söyledikleri zihninde çınladı ve yüzünde bir gülümseme oluştu.
   “Gerçekten bizi bu kadar görmek istiyorlarsa görmelerine izin verelim. Tüm hayatımı kaçarak ve saklanarak geçirmektense kaçılan ve korkulan taraf olmayı yeğlerim. Fakat dümdüz savaşamayacağımız kadar bilgisiz bir durumdayız. Ne yapmalıyız?”
   Nishin cebinden çıkardığı bıçağa bir bakış attı. Gözlerini tekrar kapattı. Kendi içsel dünyasına ulaştı. İç sesini ve doğanın sesini duymaya çalıştı. Ne yapmaları gerektiğini bilmiyordu. Sakin ve huzurlu kişisel alanının duru atmosferi dalgalanmaya başladı. Kesik gürültüler anlık olarak yükselip yok olmaya başladı. Havanın bazı alanları yırtılıyor ve kabilesinin uğradığı yıkımın görüntüleri ortaya çıkıyordu. Tüm bunlar Nishin’in beynine hızla hücum etti. Hazırlıksız bilinci ve psikolojisi kötü travmadan tekrar etkilendi. Sidarlıların kesilmiş bedenleri , yükselen yardım çığlıkları , yanan evler , kopmuş bacaklar , sağa sola fırlamış ve ortamı boyamış kan hepsi gözünün önünde tekrar yaşanıyordu. Görüntülerin hepsi kesildi. Karanlık tüm alanı etkisi altına aldı. Nishin karanlığın etrafında döndüğünü hissediyordu. Dönüşü gittikçe hızlanan karanlık uğursuz bir çığlıkla sahneyi terk ederken arkasında bir görüntü bıraktı. Büyük çadırın önünde yerde yatan kaslı bir adam vardı. Vücudunun büyük bir çoğunluğu kesiklerle kaplı adam tekrar yerden kalkmaya çalışıyordu. İmkansızdı. Kesiklerinden akan kan tüm derisini kaplamıştı. Nishin her şeyi unutmuş hiçbir şeyden haberi olmayan bir bebek gibi görüntüyü inceledi. Adam vücudunu kımıldatamasa da başını kaldırdı. Nishin’in bulunduğu yere , gözlerinin içine bakarak kalan son gücüyle gülümsedi. Yüzündeki gülümseyi gevşetemeden bulunduğu yere yığıldı. Nishin hatırladı. Evrende bir anda belirmiş toz bulutu gibi hafızası bir anda yerli yerine geldi. O adam babasıydı. Kanlar içinde yerde uzanıyordu. Kurtarmayı başaramadığı babasıydı.
   
     Nishin haykırdı. Tüm bilinciyle bulunduğu yerden uzaklaşmak için bağırdı. Babasının vücuduna girmek üzere havalanan kılıç havada süzülürken birkaç söz Nishin’in kafasında yankılandı. “        Bizim neslimizin uyumlu kişisi olarak yalnızca sen bu kutuyu kullanarak bizi kurtarabilirsin.” Bunlar babasının ona kutuyu verirken söylediği sözlerdi. Aynı aptal kutu amacından sapmış sadece Nishin’i kurtarmıştı.
 
    Nishin büyük bir nefret ve durmak bilmeyen gözyaşlarıyla kinini kustu.
“Aptal kutu yaptığın ihanetin bedelini ödeme zamanın geldi. Her şeyimi elimden alıp beni burada bırakarak kurtulabileceğini sanma. Bu kadar kibirli olmaya layık değilsin. Sana emrediyorum. Beni bulunduğum lanet yerden kurtar. Yarattığın laneti temizlemeden bu dünyada göçmeyeceğim.”
 
     Nishin tekrar gözlerini açtığında elindeki kanlı bıçağa baktı. Ardından gözleri yavaşça kollarındaki türlü kesiklere gitti. Elinden başlayan kesikler dirseklerine kadar ulaşıyordu. Bunlar yaşadığı ruhsal şokun vücuduna etkileri olmalıydı. Yaraları umursamadı. Birkaç gün sonra kapanacak yaralar önemsizdi. Sahra yüzündeki gülümsemeyi kaybetmişti.Şoka uğramış gözlerle Nishin’i süzdü. Bir şey söylemek istedi ama cesaret edemedi.
    Nishin içinde patlamaya hazır bir bomba hissediyordu. Başı , fırtınalı bir günde geminin ambarında oradan oraya savrulan bir fıçı gibi çalkalanıyordu. Vücudundan dışarı akan kanlar , atan kalbi ve zonklayan beyni... Hepsi tek bir ağzıdan haykırıyordu.
   
     “Onları yok et.”
 
    Nishin kibirli bir gülümseme ve kanlanmış gözleriyle Sahra’ya döndü.
  
    “Onları parça pinçik edeceğiz , onları sömüreceğiz , onları pişman edeceğiz.” 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.