Kimliksiz: Ölüm - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




9   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   11 


           
Juspep ve Sallin gün doğumunda bazı gerçekleri öğrenmişti. Undera Sonoom hakkında toplattığı belgeler oldukça değerliydi. Onun nasıl örgüte dahil olduğu, ailesinin kim olduğu, Luna’nın nasıl örgüt içinde yükseldiği ve Undera’nın örgütün elinden nasıl kaçtığına dair birçok bilgi olsada bir sürü soru işareti vardı. Undera’nın öldüğüne dair bir belge vardı ve yaklaşık bundan on sene önceye aitti. Undera ölmüştü ama hala onun yerine yaşayan birisi vardı.
“Kimliğini gördün değil mi? Ona ait.” Juspep bunu duyunca başını sallamıştı.
“Sonoom ailesinin dört çocuğu var olarak gözüküyor. Bunlardan Yun Sonoom küçükken ölmüş. Sonra Undera Sonoom ölmüş ve daha sonra Luna Sonoom. En sonda büyük abileri öldü. Bu durumda hiç yaşayan bir Sonoom olmamalı.” Sallin bunları saymış ve gazete kupürünü göstermişti.
“Bu haber beş sene öncesine ait. Sonoom ailesinin evinde çıkan yangında bir kişi ölmüş ve ailenin hiçbir üyesi bununla beraber hayatta olmamalı. O zaman şu an Undera Sonoom denilen kişi kim?” Juspep bunları duyunca elindeki dosyayı kenarı doğru koymuştu. Ofiste sabahlamışlardı. Marcho onları orada yığılı belgelerin başında bulduğunda neler olduğunu sormuştu.
“Undera Sonoom’u soruşturdum. Kendisi dahil bütün Sonoomlar ölmüş gözüküyor. Ama aynı zamanda üniversiteye kayıtlı bir Sonoom var. Banka hesabı, telefon hattı, ehliyeti ve bir sürü şey var ama bu belgelerin yanı sıra birkaç sene önce ölmüş olduğuna dair belgelerde var. İntihar ettiği ve bunun sonucunda ölüm belgesinin işlendiği yazıyor.” Juspep kafası karışmış Marcho’ya bakıyordu. “O zaman bu kişi gerçek Undera Sonoom değil demek oluyor. Ölüm belgesi ya da Undera sahte. Ama bu belge örgüt tarafından alınmış. Bu durumda Undera ile konuşmamız gerekecek.” Marcho bu karar olumlu yanıt vermiş ve diğer sorusunu sormak istemişti.
“Walha hakkında ne düşünüyorsun. Araştırma yapmadan duramadığını biliyorum Pep.” Demişti. Juspep onun bu kadar sakin sekil de Walha hakkında konuşmasına şaşırmıştı. Ne diyeceğini bilememişti. Sallin ise ilk defa Walha’yı Marcho’ya karşı savunmaya başlamıştı.
“Kumpas. Olayların yaşanma sırasına bakınca bunun kumpas olacağını düşünüyoruz. Araştırmaya devam etmemiz gerek ama bazı şeyler Merkez yönetimin Walha’yı susturmak için oyuna getirdiği düşüncesine sürüklüyor bizi. Bu süreçte bildiği bir şey ki bu gerçeği artık bizde biliyoruz, onun bizden uzaklaştırılması için bir kumpasa kurban gittiğini de gösteriyor.” Marcho bunu duyunca oturduğu koltukta kımıldanmıştı.
“Emin olduğunuzda bana söyleyin. Onun hakkında getirilen belgeleri de inceleyin. Daha sonra ne yapacağımıza karar veririz.” Demiş ve göz ucu ile belgelerle ilgileniyor gibi durmaya çalışan Juspep’e bakmıştı.  “Onu dinleyeceğim. Gerçekten bunu yapacağım.” Diye eklemişti. Juspep bunu duyduğunda başını kaldırıp ona bakmıştı. Marcho agresif değildi. Aksine oldukça sakin yaklaşıyordu olaylara.
“Walha’nın bize ihanet etmeyeceğini düşünüyorum ama emin olmam gerek. Son zamanlarda karşımıza çıkan şeyler kafamı karıştırıyor ve…”
“Şüpheye sebep oluyor. Yıllardır bu şüphe bende hep var patron.”  Juspep bunu demiş ve masadan destek alıp ayağa kalkmıştı.
“Nereye?” Sallin ayağa kalkmıştı. Juspep iç çekmişti.
“Bi işim var. Sonra anlatırım. Patron ben birkaç saat ortada olmayacağım.” Demişti.  Gittiğinde Sallin hemen Marcho’ya doğru dönmüş ve kısık gözlerini ayırmıştı.
“Şoka girdi. Walha’ya karşı tutumunun yumuşaması onu şoka soktu.” Demişti. Marcho kaşlarını çatmıştı. “Juspep’in durumu nasıl? İlaçlarını alıyor mu?” Sallin onun konuyu değiştirme hızını alkışlamıştı.
“Alıyor. Durumu iyi. Senden daha iyi.” Demişti. Dediği gibi Juspep’in durumu çok ta iyi değildi. Kendini bir şeyler uzaklaştırmak için uzun zamandır uğramadığı bir yere gitmeye karar vermişti. Kendi arabasını almıştı. Dizindeki ağrının geçmesi için sabahtan içtiği ağrı kesicilerin etkisi azalmaya başlamıştı. Arabada oturmuş karşısındaki apartmana bakıyordu. Bir süre orada durmuş ve sonunda arabadan inip içeri girmişti. Orada onu tanıyan insanlar vardı. Bir daireye gelmiş ve kapıda dikilen adam onu görünce hemen kapıyı açmıştı. İçeri girdiğinde oluşan sessizlikte gözleri kenarda oturan adama gitmişti. Adam ona bakıp gülümsemiş ve ayağa kalkmıştı.
“Bay Juspep, sizi görmeyeli yıllar oldu sanki.” Dedi. Juspep alışık olduğu şekilde onun kaldığı odaya doğru ilerlemişti. Holdeki sessizlik sürüyordu. Juspep neredeyse bir senedir uğramamışken birden çıkıp gelmiş olması hepsini şaşırtmıştı. Şaşıran sadece onlar değildi. Juspep’in ardından odaya giren adam şaşkınlık içinde ona bakıyordu.
“Beni unuttun sanmıştım.” Juspep bir şey söylemeden yatağın kenarına oturmuştu. “Duyduğuma göre bazı sıkıntılar olmuş. İyi misin?” Yatağa onun hemen yanına oturmuştu. Elini onun bacağına doğru koymuştu. “Bakalım…” Demiş ve elini yukarı doğru kaydırmıştı. Juspep onun bileğini yakalamıştı.
“Yapma. Bunun için burada değilim. Sana başka bir şey sormaya geldim.” Demişti. Adam yüzünü asıp ona bakmış ve elini çekip geriye doğru uzanmıştı.
“Karşılığında ne vereceksin? Seni gördüğümde resmen rüya sandım. Ama şimdi bana soru sormaya geldiğini söylüyorsun. Çok gaddarsın.” Demişti. Juspep ellerini birbirine kenetlemişti.” Sen daha önce büyük patronun gittiği genel evde çalışmıştın değil mi?” Adam soruyu duyunca doğrulmuştu. “Evet ama bu konu hakkında konuşmamayı tercih ederim.” Juspep ona doğru başını çevirmişti.
“Luna Sonoom’u tanıyor muydun?” Adam birden gülmüştü. “Orada onu tanımayan yoktu. Çok güzel ve şehvetli bir kızdı. Benim bile bazen aklıma giriyordu.” Juspep bunu duyunca geri önüne doğru bakmıştı.
“Onunla beraber bir kız daha var mıydı. Ondan yaşça küçük birisi? Tıpkı ona benzeyen.”
“Bu bilgi çok önemli madem bana istediğimi vereceğine dair söz ver.” Demişti. Juspep ona bakmıyordu. Başını sallamıştı. “Duyamadım Pep?” demişti adam eğilip. Juspep kaşları çatık ona dönmüştü. “Bana bir daha böyle seslenme. Ne istiyorsan alırsın. Şimdi anlat bakalım.” Demişti. Adam gülümsemiş ve ona bakmıştı.
“Sen çok kurnaz bir adamsın. Önce benimle ilgilenmen gerek. Çok uzun zamandır gelmiyorsun ve ilişkimiz hakkında bir kelime bile etmedin. Oysa ki ne güzel zamanlar geçirmiştik ve sen hep altımda olduğunda…” Juspep birden ayağa kalkmıştı. “Kapa çeneni de çıkar üstündekileri.” Demişti. Bilgi onun kolay elde ettiği bir şey değildi. Bazen çok para bazen de daha fazlasına mal  oluyordu. Bilginin gücü ne kadar fazlaysa bedeli o kadar fazla oluyordu.
Juspep yarı çıplak şekilde yatağın kenarında oturuyordu.
“İyi miydi?” demişti adam onun arkasında uzanırken. Juspep cevap vermek istememişti. “Şu saçma döveme hala beni çok meraklandırıyor. Neden omzunda bir kanatlı at var?” Juspep kenarda duran gömleğini almıştı. Onu omzuna doğru atmıştı. Omzuna dokunan elini adam hemen çekmek zorunda kalmış ve doğrulmuştu. “Anladım, hala benimle seviştikten sonra konuşmaktan hoşlanmıyorsun. Her neyse şimdi ben ödememi yapayım.” Demiş ve doğrulup kenardaki ufak şifonyerden sigara paketini ve kristal küllüğü almıştı.
“Luna Sonoom genel eve bir borç karşılığı satılmıştı. Geldiğinde çok genç ve daha doğrusu çocuk sayılırmış. Benden çok daha önce gelmişler. Ben geldiğimde Luna oranın favori kızıydı. O ve Kat en güzelleriydi.”
“Kat’in ismini ağzına alma.” Demişti. Adam göz devirip dumanı ona doğru üflemişti.
“Her neyse… Luna akıllı, cazibeli ve çok güzeldi. Onu gören herkes onun gibi olmak ister ve ya onun üstünde olmak isterdi. Ağır başlıydı. Buna rağmen herkese yardım eder ve sohbet ettiğinde saatlerce konuşurdu. Neşeli olurdu genellikle. Her şeye rağmen neşesi eksik olmazdı. Ben tanıdığımda on altı yaşındaydı. Bir de kız kardeşi vardı. On yaşlarında, içine kapanık ve çok durgun bir kızdı. Kimseyle konuşmazdı. Genelde güldüğünü bile görmezdik. Luna dışında kimsenin yanında oturmazdı. Ürkekti. Gerçi onun genel eve dört yaşında satıldığını duyduğumda aklımı kaçırdığımı sandım. O daha çocuktu ama bazen bir yerlere götürüldüğünü gördüğüm oluyordu. Luna çok defa onun yerine gidiyordu ama sonraları bu olaylar daha sık olmaya başladı. Ben oraya gideli iki sene olmuştu galiba. Bir akşam kıyamet koptu sanki. Birisi çığlıklar atıyor ve etrafta bir koşturmaca olunca odadan çıktım. O kız elindeki bıçakla defalarca bir adamı kesmiş ve sürükleyip odadan dışarı çıkarıp aşağı atmıştı. O zaman şok edici diğer şeyi öğrendim. Luna ve yönetici hanım dışında kimse onun erkek olduğunu bilmiyormuş ama o gün herkes görmüştü.”
“Ne dedin sen? Undera Sonoom’dan söz ediyorsun değil mi?” demişti. Adam ona şaşkınlıkla bakmıştı.
“Undera kim? Yun Sonoom. Çocuğun ismi Yun’du. Asla unutmuyorum çünkü ablası sürekli onu bağırarak etrafta arardı.” Juspep’in kafası daha çok karışmıştı. Adamın uzattığı sigarayı yakmıştı.
“Yun o gün cinayet işlemiş ama orada kalmaya devam etmişti. Uzun süre onu görememiştik. Daha sonra perişan halde ortaya çıkmıştı. Artık hiç kimseyle konuşmuyordu. Ona ne yaptıkları biliyordu herkes ama kimse konuşmuyordu. Luna o sıralar büyük patronun sık ziyaret ettiği birisiydi ve bu yüzden Yun daha rahat etmişti. Çok kimsenin onu talep etmemesi için biraz para birazda patronun gözdesi olmanın gücünü kullanmıştı. En son Yun’u gördüğümde sanırım on altı yaşlarındaydı. Ablası onun kefaretini ödemeye hazırlanıyordu. Çok tuhaf birisiydi.” Dedi. Juspep Yun ismini duyduğundan beri kafası daha karışıktı.
“Onu anlatır mısın? Yun Sonoom neye benziyordu?” Adam biraz düşünmüştü.
“Hatırlamama izin ver. Neredeyse onu yedi senedir falan görmedim.” Düşünmeye başlamıştı. Juspep o düşünürken kalkıp tamamen giyinmeye başlamıştı.
“Çok gelişkin değildi. Yani o zamanlar saçları uzundu. Siyah koyu gözleri vardı. Yüz hatları Luna’ya benziyordu. İnce ve zarif. Yani çok erkek gibi değil. Şimdi neye benziyor bilmiyorum ama onu tanımlayacak en kolay şey göğsündeki ve sırtındaki yara olur. İki derin kesik. Uzunca ilerleyen kesik. İz kalacağından adım kadar eminim çünkü kim öyle yaralansa ölürdü.”
“Neden yaralandı?” Juspep göleğini iliklerken durup ona bakmıştı.
“Hanımefendinin dediğine göre bir müşteri onu öldürmeye çalışmış. Keskin bir bıçak alıp onu kesmiş. Onu hemen bulmuşlar ve hastaneye götürmüşler. Adamı sonra hiç görmedik ama uzun süre hastanede yattığını biliyorum.” Juspep kemerini takıp tokasını sıkıştırmıştı.
“Neden birden ilgini çekti Luna Sonoom ve kardeşi?” demişti adam yataktan sıyrılıp çıplak şekilde onun karşısında dikilirken. Juspep ceketini alıp kenarda duran silahını beline yerleştirmişti. Cevap vermeyecekti.
“Gitmeden önce…” demişti adam onun yanına doğru yürüyüp. “Zevk almadığın halde bu bilgi için benimle yatmaya değdi mi?” demişti. Juspep ona bakıyordu. “Gerçekten hiçbir zaman zevk almadın. Beraber olduğumuz hiçbir zamandan değil mi?” Juspep ona bakıyordu.
“Hesabına para yatırırım.” Demişti. Adam ona bakıp omuzlarını düşürmüştü. “Keşke bir şeyi değiştirebilseydim. Paraya gerek yok. Bir daha uğrama yeter.” Demişti. Juspep başını sallayıp çıkmıştı. Onun aklını karıştıran en önemli şey Yun Sonoom’du. Şu an başka şeyleri düşünecek halde değildi.

Büyük annenin evinde olan Undera ve Lucan geldiklerinden beri olayın sarsıntısı içindeydi. Lucan mutfakta yaşlı kadının yemek hazırlamasına yardım ediyordu.
“Kız arkadaşın hala uyuyor mu?” Kadın sebze doğrayan Lucan’ın yanına gelip diğer sandalyeye oturmuştu. “Yorgun olduğunu söyledi. Kalkmak istemiyormuş.” Yaşlı kadın onun omzuna dokunup iç çekmişti.
“Abisinin öldüğünü söylediler. Aileden birilerini kaybetmek çok zordur. Ama hasta olmaması için bir şeyler yemek için kalkmalı.” Dedi. Lucan’ın elindeki bıçağı almıştı.
“Gidip onu yandır. Gerisini ben yaparım.” Lucan ona bakıp gülümsemiş ve ayağa kalkmıştı. Undera geldiklerinden beri konuşmuyordu. Hemen yatağa girmiş ve kalkmamıştı.  Yukarı çıkıp odaya girince onu örtülerin altına gömülmüş halde bulmuştu.
“Aşağı yemeğe gelmelisin. Hasta olmandan korkuyorum.” Cevap alamayınca yatağın yanına yaklaşmıştı.
“Undera, daha fazla yatamazsın. Uyanda saçını boyayıp yemek yedirelim sana.” Yatağın kenarına oturup ona bir süre bakmıştı. Undera gerçekten uyuyordu. Lucan onun dağılmış saçlarına nazikçe dokunmak istemişti ama beklemediği bir tepki ile irkilmişti. Undera birden kalkıp onun boğazına ellerini sarmıştı. Lucan şoka girmiş dehşetle ona bakarken Undera uyku sersemliğini üstünden atıp birden elini onun boğazından çekmişti.  
“Ben… ben özür dilerim bir an için…” Lucan gülümsemişti. Onun başına elini koymuştu. “Sana sessizce yaklaşmamalıydım. Ter içinde kalmışsın. Masayı hazırlayana kadar bi duş alıp gel.” Demişti. Undera ona bakıyordu.
“Saçlarımı keser misin?” demişti. Lucan ona şaşkınlıkla bakıp kalmıştı.
“Boya aldık ve…”
“Daha fazla sıcağa dayanamıyorum. Beyaz kısımları kesip al lütfen. Lucan çok sıcak ve ben artık bere ve şapka takamıyorum.” Demişti. Lucan ona bakıp gülümsemişti.
“Kesmemize gerek yok. Sabah gidip yeni boya aldım. Yemekten sonra boyayalım saçlarını.” Undera’yı ikna etmişti. Undera saçlarını toplamıştı.
“Bay Juspep benim yüzümden arada kalıp yumruk yedi. Ondan özür dilemeliyim.” Undera aşağı inerken Lucan ile konuşuyordu.
“Torunum bir yumruğa alınganlık yapacak kadar huysuz değildir. Özür dilemene gerek yok.” Yaşlı kadın gülerek bunu demişti.
“Abimle hiç bağımız yoktu. Ben daha çocukken evden yarılmıştı. Onula karşılaştığımda kim olduğunu bile anlamadım. Bir insanın ölümünün şoku gibi hissettirdi.” Yaşlı kadın gülümsemişti. “Aile her zaman kan bağı ile olmuyor. Juspep’in kan bağı olan ailesinden bir tek ben kaldım. Ama onun arkadaşları her zaman ailesi oldu. Aralarında bir tek Sallin aklı yerinde olan olsada Marcho ve Walha da iyi çocuklardı.” Undera ona bakıp gülümsemişti.
“Benim hiç arkadaşım olmadı. Bay Juspep çok şanslıymış.” Gülümsemesi yüzünden silinmişti. Bomboş bakan gözleri masaya kilitlenmişti. “Onu kıskanmamak elde değil.” Bunu söyledikten sonra masadan kalkmıştı. Lucan öylece donup kalmıştı. Yaşlı kadın ise iç çekmişti.
“Ona baksan iyi olur.” Demişti. Lucan masadan kalkıp üst kata çıkmıştı. Undera odadaydı. Açık camın önünde durmuş etrafa bakıyordu. Kapıda iki katı adam vardı artık.
“İyi değilsin, konuşmak ister misin?” Lucan bunu söyleyip ona doğru yaklaşmıştı. Undera dikildiği pencerenin pervazına yaslanmıştı.
“Annemin ölümünden ben ve kardeşlerim sorumluyuz. Bize bakmak için çok fazla çalıştı ve hasta oldu. Sonra ikiz kardeşim. Yani gerçek Undera, onunla oyun oynadık diye babam onu itekledi ve düşüp kafası yarıldı. Daha sonra ablamı öldürdüm. Ona yüksek doz uyuşturucu verdim ve ölümüne sebep oldum. Şimdi abim olduğunu söyleyen birisi ortaya çıktı ve öldü. Bende bir tuhaflık varmış gibi hissediyorum. Gerçekte kim olduğumu bile söyleyemediğim bir dünyada sıkışıp kaldım Lucan. Ben eve gitmek istiyorum.” Kafasındaki bereyi söküp atmıştı. Kaşları çatılmıştı.
“Başımıza gelenleri düşündüm. Sana o gün dediğimi de yapmanı istiyorum.  Burada evcilik oynamaktan bıktım. Sende artık bunu yapma. Bizi burada mahsur tuttukları gerçeğini görmen gerek. Aileymiş gibi davranan bu adamların aslında neler yaptığını biliyor musun?” Lucan yatağa oturmuştu. “onlar insanları öldürüyor, insanları parası için alıp satıyor… Bay Juspep iyi birisiymiş. Sikeyim onu. Onun yönetiminde olan bir genel evde büyüdüm lan ben.” Sesi yükselmişti. Lucan onun sinir krizi geçirdiğini fark etmişti.
“Bu adamlara yardım etmem için beni burada tutup duruyorlar. Gideceğiz buradan.” Lucan ayağa kalkmıştı. “Undera sakinleşmen lazım. Hayatımızı kurtardılar. Onların amacı kötü olsaydı şu ana kadar her şeyi almak için güç kullanırlardı.” Undera ona doğru gelen Lucan’a bakıp kaşlarını çatmıştı.
“Anlamıyorsun değil mi? Onlar Beyaz Yılan. Sadece güç kullanarak istediklerini almazlar.” Elini göğsüne doğru götürmüştü. “Ben bu hayattan kaçmak için olmadığım kişi gibi dolaşıyorum Lucan. Etek giyiyorum, saçlarımı boyayıp uzatıyorum, Bir kadın gibi davranmazsam beni öldüreceklerini biliyorum. Şimdi ise burada durmuş onlarla iyi geçinmemi bekliyorsun…” Dolan gözlerini silmişti. “Mücadele etmek için çok yorgunum.” Lucan ona doğru bir adım daha atmış ve onu kucaklamıştı. Kendine doğru çekip göğsüne doğru basmıştı. “Sadece yaşamak istedim…” Bozulan sinirleri sonucunda gelen ağlama krizini dişlerini birbirine kenetleyerek durdurmuştu. Lucan onu sakince yatağa oturtmuştu.
“Onların sana zarar vermesine izin vermem.” Lucan bunu söylediğinde Undera onu yavaşça iteklemişti. Gözlerini silip derin bir nefes almıştı. “Ailenin yanına dönmelisin. Onlarla konuşacağım. Hayatını riske atmaman gerek. Benim için yapmanı istediğim tek şey bu.” Lucan dikildiği yerden onun kafasına elini koymuştu.
“Sanmıyorum.”
“Bunu neden yapıyorsun Lucan??”
“Çünkü seni önemsiyorum. Bu yüzden burada yanında kalmak istiyorum.” Undera ona anlamamış ifade ile bakmıştı. Ona para ödemiyordu, başka bir şey yapmıyordu. Ama her şeye rağmen burada kalmak istemesine anlam veremiyordu. Aklına bir şey daha gelmişti. Lucan çok yumuşak kalpli birisiydi. İnsanlara, hayvanlara hatta solan bir çiçeğe bile üzülürdü.
“Undera… Daha doğrusu Yun. Bir konuda gerçekçi olmak istiyorum. Her ne kadar bunun karşılık bulmayacağını bilsem de… her zaman beni görmezden geldiğinin de farkındayım… açıkça söylemek gerekirse en başından beri seni önemsedim. Buna nasıl bir isim verilir bilmiyorum ama ölmeni, canın yanmasını istemiyorum.” Undera ona boş gözlerle bakıyordu. Lucan umutsuzca elini anlına götürmüştü.
“Bana acıyorsun…” Lucan birden iç çekip kapıya yönelmişti.
“Bunu bilerek yapıyorsun. Anlıyorum karşılıklı olmak zorunda değil ama benimle alay eder gibi konuşuyorsun.” Undera gülümsemişti birden. “Alay etmiyorum. Arkadaşım olduğu gerçeği beni endişelendiriyor. Fazlasıyla. Sana bir şey olacak endişesi ve bu stres beni öldürecek gibi hissediyorum ama teşekkür ederim. Yanımda olduğun için teşekkür ederim.” Lucan birden omuzlarını düşürmüştü.  
“Yanında kalmama izin verecek misin?” Undera gülümsemişti.
“Sen yetişkin bir adamsın. Seni zorla göndermeye çalışsam bile gitmeyeceğini biliyorum.” Yataktan kalkıp ona doğru yürümüştü. Saçlarımı boyayıp duş alacağım.” Demiş ve odadan çıkmıştı. Lucan o çıkınca yatağa oturmuştu. Ona neredeyse ilanı aşk etmişti ama karşılığı bu olmuştu. yığın şekilde aşağı geri içince Marcho ve Sallin’i görmüştü.
“Merhaba efendim.” Tedirgince onlara doğru yürümüştü.
“Merhaba Lucan. Nasılsın?” Sallin ona güler yüzle karşılık vermişti. Lucan yanlarına doğru gidip koltuklardan boş olan tekliye oturmuştu.
“Kız arkadaşın nasıl? Nine onun biraz rahatsız ve sarsılmış olduğunu söyledi.” Lucan gülümsemişti.
“Sadece biraz hassas ama şimdi daha iyi.” Marcho etrafa bakıp iç çekmişti.
“Pep geldiğinde akşam yemeğine gidelim diyoruz. Nineyi de alırız ve hep beraber yemek yeriz diye düşündük.” Lucan bunu duyunca gülümsemişti.
“Undera’nın dışarı çıkması iyi olabilir. Bende bunu konuşmak istiyordum aslında. Bay Kammes burada esir hayatı yaşadığını düşünecek kadar içeride durmak zorunda kalıyor. Uygun olursa biz kendi evimize…”
“Güvenliğiniz için en iyisi burada kalmanız. Bu konu hakkında fikir sahibi olma işini bize bıraksanız daha iyi olur.” Lucan bunu duyunca sadece başını sallamıştı. O da gerçekle yüz yüze kalmaktan çekiniyordu ama burada esir tutuluyorlardı.
“Canınız sıkıldığında çocuklara söyleyin sizi dolaştırırlar. Sinemaya falan gidebilirsiniz. Ya da akşam yürüyüşlerini seviyordunuz değil mi? Beraber akşam bahçede yürüyüş yapın. Can sıkıntısına iyi gelir.” Demişti Marcho sigarasını yakıp. Yaşlı kadın ona bakıp kaşlarını çatmıştı.
“Bahçeye çık sende Marcho, içerisi duman olmasın.” Demiş ve onu verandaya kovmuştu. Sallin’de onunla çıkınca yaşlı kadın oturan Lucan’a bakıp samimi bir şekilde gülümsemişti. “Onlar hayattan keyif almayı bilmeyen adamlar. Sizin gitmek istediğiniz bir yer varsa ben götürürüm.” Demişti. Lucan onun gülümsemesine gülümseme ile karşılık vermişti. “Teşekkürler Hanımefendi.” Saat ilerlemiş hava kararmaya yakın Juspep gelmişti. Morali bozuk olduğu yüzünden belliydi. Birkaç saatliğine gitmişti ama bu gidiş uzamış uzadıkça Sallin’in telefon tacizleri artmıştı. Sonunda dayanamayıp gelmişti. Hava kararmaya yakındı ve Juspep eve gelmişti. İçeri girerken Sallin hemen onu yakalamıştı.
“Nereye kayboldun sen? Walha’nın yanına mı gittin?” Onu sıkıştırırken Juspep gözlerini devirmişti.
“Genel eve gittim be! Sürekli saçma sorular sorup kafamı ütüleme.” Onu kenarı doğru itip içeri girmişti. “Ne diye buraya topladınız yine herkesi?” Oturan Marcho ile yüz yüze gelince sorusu yarım kalmış ve Sallin ona bakıp gülmüştü.
“Nereye gittin ha?” demişti. Juspep ona bakıp yanına doğru yaklaşmıştı.
“Birisi ile konuşmam gerekiyordu. Genel eve gittim.” Marcho ona bakıp tek kaşını kaldırmıştı.
“Saatlerdir genel evde olamazsın ama bunu konuşmak için burada değiliz.” Juspep ona doğru gelen büyük annesine bakıp gülümsemişti.
“Arada sırada beni görmeye gelmen iyi olur Juspep. Arkadaşların olmasa seni hiç göremeyeceğim.” Demişti. Juspep ise büyük annesinin yanına yaklaşıp saçlarını öpmüştü.
“Lucan nerede?” demiş ve etrafa bakınmıştı. Sallin onun neyin peşinde olduğunu merak etmişti.
“Yukarıda Undera Sonoom’a yardım edeceğiniz söyledi.” Juspep bunu duyunca yukarı doğru yönelmiş ve hemen üst kata çıkmıştı. Odaya gelip kapıya yaklaşınca fön makinasının sesini duymuştu. Bir an için düşünmüş ama duymak istedikleri olduğu için odaya düşünmeyi bırakıp girmişti. O girince Lucan elindeki makinayı kapatmıştı. Lucan yatakta oturmuş bacakları arasına yerde oturan Undera’nın saçlarını kurutuyordu. İkiside içeri giren Juspep’e bakıp kalmıştı. Undera saçları arasından ona bakarken Juspep onun koyu siyah gözlerini görmüştü. Normalde mavi olan gözleri simsiyah durunca konuşmadan bir cevap almayı başarmıştı.
“Kapıyı çaldım ama duymadınız. Nasılsınız diye bakmak istedim.” Demişti. Undera hemen başını öne doğru eğmişti. Lucan ise gülümsemişti.
“İyiyiz Bay Juspep. Siz nasılsınız?” Juspep onun gibi gülümsemişti.
“Aşağıdayım Patronla konuşmama gereken şeyler var. Bir ihtiyacınız var mı?” Lucan ona eve gitme durumunu sormak istiyordu ama Undera varken bu konuyu açmaktan çekinmişti. Juspep tekrar aşağı inince bu sefer Marcho onu yakalamıştı.
“Merkez ofisin oradaki genel eve mi gittin?” Marcho onu verandaya çekmiş ve konuşturmaya başlamıştı.
“Yok hayır. Eski Mahalleye giden yoldaki genel eve gittim. Konuşacağım kişi oradaydı.” Marcho bir süre düşünmüştü.
“Sen şu adamla mı konuşmaya gittin?” O adam derken bile ürpermişti. Juspep onun kimden bahsettiğini çok iyi biliyordu ama kimden söz ettiğini bilmiyor gibi bakmıştı. “Kim?” Marcho elindeki sigaradan derin bir nefes almıştı. “Şu ofise gelen tuhaf giyimli adam. Yüzüne makyaj bile yapıyor. Sana tapan kişi. Beni konuşturup durma işte kim olduğunu biliyorsun.” Juspep başını sallamıştı.
“Evet, Luna ile aynı zamanda Genel evde bulunmuş. Ve Undera Sonoom’un da genel evde çalıştığını söyledi. Ayrıca bir sorunumuz daha var Patron. Gerçekten Undera Sonoom ölmüş. Yani bu kişi onu taklit eden kişi.”  Marcho ona bakıp kalmıştı.
“Nasıl yani?”
“Emin olmak için bir şey sormaya gittim ama Undera Sonoom’un doğum bilgilerine ulaşınca bir ikiz erkek kardeşi olduğunu öğrendim. İşin tuhaf kısmı aslında o da ölü. Tahminimce Undera Sonoom gerçekten öldü ve erkek kardeşi sadece ölmüş olarak gözükmek istedi.” Marcho başını usulca sallamış ve büyük bir keşif yapmışçasına heyecanlı olan Juspep’e bakıp sorgularcasına bakıp gözlerini kısmıştı.
“Bu demek oluyor ki Undera Sonoom gerçek birisi değil. O zaman ona gidip bunu sormalıyız. Yeteri kadar zaman kaybettik.” Marcho bunu dediğinde Juspep başını iki yöne sallamıştı.
“Bunu yapmamalısın. Onda Luna Sonoom’un arşivi var. Kışkırtmak sadece uzaklaşmasına neden olur. Bize yardım etmesini sağlamamız lazım.” Marcho’nun aklına takılan en önemli şey ise bu durumdan Lucan’ın haberdar olduğu gerçeğiydi. Onları aptal yerine koyduklarını düşününce dişleri gıcırdamıştı.
“Onların bunu gelip itiraf etmeleri bekleyecek değiliz. Bu akşam ona soralım ve cevabını bir dürüstlük olarak değerlendirelim. Sonoom ailesinin üyelerine güvenim yok. Açıkçası daha kim olduklarına dair bir fikrimiz bile yok.” Juspep onunla aynı fikirdeydi ama daha ılımlı olmayı tercihe diyordu.
“Beklemekten söz etmiyorum Patron. Fevri olmamalıyız. Anladığım kadarıyla bu kişi her kimse çokta yılanlardan hoşlanmıyor. Dört yaşından beri içimizde olduğunu teyit ettim. Hayatı iç açıcı değil. Onunla iletişim işini Sallin mi yapsa?” Marcho ona bakıp elini göğsüne doğru götürmüştü.
“Neden ben başaramam mı?” Juspep onun korkunç tipine bakıp tebessüm etmişti. “Sanmıyorum.” Sallin ikisinin yanına doğru sokulmuştu. Juspep ona olayı kısaca anlatınca Sallin birkaç tel olan sakalını kaşımıştı.
“Lucan’a bunu hemen sorsaydınız ya!” demişti. Marcho yanında dikilen Juspep’in koluna sertçe vurmuştu. “Aynısını söyledim.” Demişti.  Juspep emin olmak ister gibi Sallin’e bakmıştı.
“Eminim, direkt onlara soralım. Ne olabilir ki? Açıkçası bir şeyleri birbirimize açıkça söylemek bağımızı kuvvetlendirebilir.” Sallin’in verdiği bu tavsiye sonrası akşam yemeğinde konuşulacak konu belirlenmişti. Akşam yemeği için rezervasyon yaptırdıkları restorana hep beraber yola çıkmışlardı. Juspep’in arabasında Ninesi, Undera ve Lucan vardı. Onun dışında Marcho kendi arabasıyla gelmişti ve ona eşlik eden iki araba daha vardı. Sallin onunla beraber yolculuk yapmaktan hoşlanmadığını söylese de aynı arabaya binmişlerdi. Rezervasyonu Marcho’nun denetimi altında olan yerde yaptırıp kendi güvenliklerini sağlamışlardı.
“E nine nasıl buldun?” demişti Juspep onun oturmasına yardım edip. Yaşlı kadın yüzünü buruşturmuştu. Cevap vermeyecekti. Juspep onun hemen yanına oturmuştu. Kadın yüzünü buruşturup gelen ve hemen masayı hazırlayan garsonları süzmüştü.
“Marcho’nun mu burası?” demişti Lucan hayranlıkla etrafa bakarken. Juspep başıyla onaylarken Sallin yemekle alakalı gelen baş garsona siparişleri veriyordu. Undera makyaj bile yapmıştı. Etrafa bakıp huzursuzca sandalyesine yerleşmişti. Lucan’ın aksine bu gösterişli yerlere alışıktı. Eli ensesine doğru gitmişti. Saçlarını yukarı doğru toplamıştı. Ensesine düşen bir tutamı parmağına dolamaya başlamıştı. Lucan onun masanın altındaki elini tutmuştu.
Marcho geldikten kısa süre sonra yemekler gelmişti.
“Katlyn’in mezarına gittim geçen gün.” Marcho bunu dediğinde hepsi ona bakmıştı. “Oraya gidince bazı şeyleri düşündüm. Bu belki de bir gerçeği konuşmamız için uygun olan zaman.” Marcho bunları söylerken Undera etrafa bakıyordu. Konuyla ilgilenmeyen tek kişiydi.
“Hayatımızın çoğunu bu örgüte hizmet ederek geçirdik ve yakın zamanda bazı gerçeklerin ortalığa çıkması var olan bağlılığımızı zedeledi. Onlara karşı biz olarak kalacağız.” Sallin konuyu dinlemeyen Undera’nın baktığı yere bakmaya başlamıştı. Beyaz yılanlardan bir başka bölge müdürünün sağ kolu iki kişi ile yemekteydi. Onlara dikkatle bakıyordu Undera. Oraya bakarken ağzındaki lokmayı bile çiğnemeyi bırakmıştı. Marcho onlara birlikteliğin güç vereceğine dair konuşurken Sallin onları fark eden adamlardan birinin o masaya gidip Marcho’nun burada olduğunu fısıldadığını görmüştü. Undera gibi o da masaya kilitlenmişti. Adam masadan kalkınca Sallin hemen başını çevirmiş ve Marcho’ya doğru eğilip durumu hemen anlatınca Marcho susmuş ve onlara doğru gelen adamlara doğru çevirmişti gözlerini. Undera sanki onlara gözükmekten korkuyor gibi kenarı doğru çekilip Lucan’ın gölgesine doğru kaçmıştı.
“Merkez yönetimden Bay Kemmes, nasılsınız?” demişti. Marcho soy adını yanlış telaffuz eden ve masanın başında dikilen adama bakmıştı. “Kammes, telaffuzun yanlış.” Sallin ona bakıp bunu söylemişti. Adam saygıyla eğilmişti.
“Ben 3. Bölge yöneticisinin sekreteriyim. Daha önce sizinle tanışmıştık.” Marcho onu anımsıyordu.
“Sizinle karşılaşmayı ummuyordum. Bu hafta sonu toplantıya kadar bizde şehirde aman geçirelim dedik.” Marcho adama bakıyordu. “Burası sizinmiş. Çok beğendim açıkçası. Üçüncü bölgede böyle yerler çok az.” Gözleri masayı taramıştı. Juspep ve Sallin’i tanımayan yoktu. Adam onlara eşlik edip edemeyeceğini sorduğunda Marcho yemeğin özel misafirleri için olduğunu söylemişti.
“Rahatsızlık vermek istemem. Kusuruma bakmayın lütfen.” Demişti ve Lucan ile Undera’ya doğru dönmüştü. O an irkilerek ona bakıp kalmıştı.
“Luna?” demiş sonra onun öldüğünü anımsayıp ona doğru yaklaşmıştı. “Luna Sonoom’u tanıyor musunuz hanım efendi?” demişti. Undera ona bakıp başını iki yana sallamıştı. Ama adam ona dikkatle bakmaya devam ediyordu.
“Toplantı günü görüşürüz.” Demişti Marcho ona gitmesini belirtirken. Adam başını sallayıp geri dönmüştü.  Undera durumdan fazlasıyla rahatsızdı. Ablasının adını anan bu adamı tanıyordu ve durumu sorgulayacak olan Marcho ve diğerlerine bakmıştı.
“Bu hafta sonu toplantı için bizim ofiste mi olacaklar?” Sallin bu Marcho’ya dönüp sormuştu. Marcho başını sallayıp dikilen garsonu çağırmıştı. Masadan hesap almamalarını ve ikramda bulunmaların söylemişti. Adam gidince Marcho Undera’ya göz ucu ile bakmış ve olduğu yerde rahatsız olmuş halde tabağıyla ilgileniyordu.
“Kafana takma ve yemeğini ye!” Marcho bunu söyleyince Undera irkilip ona bakmıştı. “Kafama takmadım, yemeği beğenmedim. Ben çok fazla et yemem.” Demişti. Undera ayağa kalkmıştı. Lavaboya gideceğini söylemiş ve ayrılınca Sallin fırsatını bulmuştu. Lucan’a bakıp tek kaşını kaldırmıştı.
“Çok solgun ve yorgun duruyor. Hamile olabilir mi?” demişiyle Lucan birden suyu boğazına kaçırmıştı. Öksürmeye başlamıştı. “Aklıma ilk gelen bu oldu. Nişanlımda tıpkı böyle davranıyordu.” Diye eklemişti. Lucan sonunda nefesini toplamıştı.
“Değil.”
“Bu kadar emin olamazsın. Kondom kullanmak her zaman çözüm değil. Onu kontrole götürmelisin. Çok gençsiniz ve çocuk sahibi olmak ciddi bir mevzudur.” Lucan ona bakıp kıpkırmızı olmuştu.
“Şey olmadığından eminim. Biz aslında sandığınız kadar yakın bir çift değiliz. Yani Undera ile…” Marcho ile göz göze gelince sessizleşmişti. Masada herkesin bildiği bir doğru olduğunun farkına varmıştı.
“Gerçi sende haklısın. Ama ilişkiniz açısından değil. Biyolojik olarak erkekler doğum yapamıyor.” Sallin bunu dediğinde Lucan öylece kalmıştı.
“Aptal değiliz. Bu konuma ve güce gelmek için çok fazla şey görmek gerekiyor. Nereye kadar devam edeceksiniz?” Marcho bunu söylediğinde Lucan ne diyeceğini bilememişti. Eli ayağına dolaşmıştı. Kesik kesik nefes alıyordu.
“Ona… zarar vermenize izin vermem.” Sallin bunu duyunca onu sakinleştirmesi gerektiğini fark etmişti.  
“Ona zarar verecek değiliz. Cani değiliz biz. Sadece bazı şeylerin farkında olduğumuzu bilmen gerek. Buna Undera’nın biyolojik kimliği de dahil.” Lucan onlara bakıp kalmıştı. Yaşlı kadın onlara bakıp dudaklarını büzmüştü.
“Kendinizi eğlendirmek için neden çocukların üstüne gidiyorsunuz? Kaç yaşındasınız?” ninesi hepsini azarlayınca Juspep tebessümle olayı yumuşatmaya çalışmıştı.
“Amacımız oyun oynamak ya da alay etmek değil. Neden böyle bir şey yaptığını bilmek istiyoruz. Undera’ya ya da gerçekte kimse ona zarar verecek değiliz. Biz bize zarar verilmediği sürece can yakmaktan hoşlanan kişilerde değiliz. Neden bir kadın gibi giyindiğini ve dolaştığını çok merak ediyoruz sadece.” Demişti. Lucan onlara güvenmiyordu.
“Bununun hakkında konuşmak bana düşmez. Merak ettiğiniz bir şey varsa ona sorun.” Lucan bunu söylemiş ve ağrıyan başına elini dayamıştı. “Ne zamandır biliyorsunuz?” Marcho onun bu sorusuna cevap verecek tek kişiydi. “Bunu ne zaman öğrendiğimiz neden bu kadar önemli?” Lucan yere bakıyordu. Undera’nın bu durum karşısında vereceği tepkiden çok tedirgindi.
“Bunun için bir cevap verebilirim ama bir konuda sizden söz istiyorum.” Masada oturan adamlara bakmıştı. “Bu durum hakkında ona soru sormadan önce seçici olun.” Demişti. Marcho başını sallamıştı.
“Undera uzun süredir bu kimliği kullanıyor. Ölü olan kız kardeşinin kimliği sayesinde tanınmadan sizin örgütünüzden uzak yaşayabiliyor. Ona başka yol bırakmadılar. Olmak istemediği bir formda dolaşmak zorunda kalıyor.” Juspep bunu duyunca aldığı bilgileri teyit etmiş olmuştu. Marcho usulca başını salladı.
“Örgüt içinden kefaleti ödendiyse ayrılabilirdi. Senin de bizi anlamanı umuyoruz. Tehlikeli bir dünyada yaşamak her şeyden şüphe etmemize sebep oluyor.” Lucan bir süre düşünmüştü. Undera’nın örgütten ne kadar korktuğunu biliyordu. O an onu koruyamayacak kadar güçsüz olduğunu fark etmişti. Onun aksine bu adamlar güçlüydü. Ona zarar verilmesinin önüne geçebilirdi. Konuşmaya karar vermişti ama Undera geri dönmüştü. Hepsi konuyu kapatmıştı. Undera sandalyeye yerleşmiş ama rahatsız hissettiği atık renginden belliydi.
“İyi misin?” diye fısıldamıştı Lucan ona doğru eğilip. Undera ondan kaçınıp geriye doğru çekilmişti. Sadece başını sallamıştı. Etrafta örgüt üyesi olmasından dolayı Marcho diğerleri ile rahat konuşamıyordu. Yemek yaşlı kadının yorulduğunu söylemesi ile bitmişti. Toparlanmaya başladıklarında Undera ilk dışarı çıkan olmuştu. Juspep dışarıda vale ile konuşup sigarasını içerken Undera merdivenlerin orada tek başına dikiliyordu.
“İyi misin?” Juspep onun yanına doğru gelmişti.
“İyiyim Bay Juspep.  Hava çok boğucu ve sıcak. Ondan olmalı.” Demişti. Juspep onun bol tişörtüne bakmıştı. Altına giydiği geniş pantolon bedenin hatlarını gizliyordu.
“Sonoom!” demişti. Undera ona bakınca yüzündeki hatlarda bir erkeği gösterecek hiçbir iz bulamamıştı. Sakal izi, keskin hatlar… Bunlarda hiç biri yoktu. “Üniversiteye devam etmelisin. Lucan okulu bırakmayı düşündüğünü söyledi. Okulu bitirmen iyi olur.” Undera bu yersiz nasihat ile şaşkına dönmüş ve ona bakıp kalmıştı. Juspep onda kendine benzeyen bir şey hissediyordu.
“Merhaba Juspep, merhaba hanım efendi.” Yanlarına gelen kişi üçüncü bölge yöneticisinin sekreteriydi. Adam onlara doğru sessizce gelmiş ve hemen yanlarında durmuştu. Juspep ona bakıyordu.
“Bay Kammes ile çalışmak nasıl?” sohbet etmeye çalışıyordu. “Normal!” Demişti Juspep. Adam ona bakıp sonra Undera’ya dönmüştü. “Sana sormadım. Ben bu hanım efendiye soruyorum. Bay Kammes’in özel misafiri olduğunu duyunca açıkçası kim olduğunuzu merak ettim.” Demişti. Undera ona bakıp cevap vermeden tekrar ileri doğru bakmıştı. “Bir sorun mu var?” Lucan hemen orada belirmişti. Adam onu baştan aşağı süzmüştü. “Bir sorun yok. Hanım efendinin ismini merak ettim.” Demişti. Lucan onunla Undera’nın arasına girmişti.
“Buna gerek yok.” Lucan adama bakıyordu. Adam onu baştan aşağı süzmüştü.
“Kendisi konuşabilir bence. Sen kimi oluyorsun?”
“Erkek arkadaşı.” Juspep ikisinin gerilimini fark edip araya girmişti. Adam başını sallamış ve iç çekmişti.
“Anladım. Bana birisini çok fazla anımsatıyor. Açıkçası erkek arkadaşınız olması beni üzdü ama daha sonra tekrar karşılaşırsak bir şeyler içmeyi umuyorum.” Demişti. Marcho ve Sallin gelmeden önce hemen ayrılmıştı.  Adam geri içeri girmişti.
“Patron bu herifle sürekli zıtlaşıyor ne diye gidip selam verdin?” oturduğunda yanındaki adam ona bunları söylemişti.
“Bırak şimdi Marcho Kammes’i yanlarındaki kişinin kim olduğunu biliyor musun?” demişti. Adam kimden söz ettiğini hemen anlamıştı.
“O kadın mı? Ne biliyim ben!”
“O kadın patron eskiden merkez yönetimdeyken genel evde Luna diye bir kız vardı. Ona benziyor. O olduğunu sandım.”
“Belki de o dur!”
“Saçma sapan konuşma be! Luna Sonoom öldü. Bunu herkes çok iyi biliyor.” Adam gözlerini devirmişti.
“Neyse ne! Patrona bundan söz edip canını sıkma zaten Kammes’in ayağına gelmek yeterince canını sıktı.” Demişti. Olay orada kapanmıştı.

Undera eve geldiklerinde yukarı çıkmıştı hemen. Yaşlı kadını da odasına kadar götürmüştü. Marcho ve Juspep hala oradaydı. Sallin çocuklarını görmek için eve gitmişti. Marcho salona gidip oturmuştu. Juspep onun yanına gelmişti.
“Şu üçüncü bölgenin yönetiminden sekreter olan adam, fazla sinirime dokunuyor.”
“Patronları gibi hepsi yavşak. Takma kafana. Toplantıya kadar sinirlerine hakim ol Juspep.” Demişti. Lucan mutfaktaki işleri yapmış ve salona gelince Juspep ve Marcho’nun onu beklediğini görmüştü.
“Sohbetimiz yarım kaldı.” Marcho bunu söyleyince Lucan ıslak ellerini pantolonuna sildi.
“Undera’nın ne yaptığına bakıp geleceğim.” Yukarı çıkmış ve odaya girmişti. Undera çoktan kıyafetlerini değiştirmiş elindeki ufak çantayla ayakta duruyordu.
“Ne yapıyorsun?” demişti Lucan onunla karşı karşıya kalınca birden.
“Banyoya gidip makyajımı temizleyeceğim. Neden bana dehşete kapılmış halde bakıyorsun?” Lucan gülümsemişti.
“Neşeli duruyorsun. Yemekte çok huzursuzdun. Bende iyi olup olmadığını sormak…” Undera onun yanına gelip omzuna vurmuştu. “Benim için bu kadar endişelenme. İyiyim. O tür yerler hep beni huzursuz hissettiriyor.” Lucan’ın hemen yanında duruyordu. “Uyuyacak mısın?” diye sormuştu.
“Bay Kammes ve Bay Juspep aşağıda. Hemen uyumam. Sen?” Undera bu isimleri duyunca irkilmişti.
“Onlarla arkadaş mı oldun?” Lucan imaya karşı gülmüştü.
“Birileri ile sohbet etmek için arkadaş olmama gerek. Çok gecikmem. Bir saate gelirim.” Demişti. Undera dediklerini umursamıyor gibi omzu silkip odadan çıkmıştı. Lucan o gece Undera’nın büyük sırrını güvenmediği bu adamlara anlatmak zorundaydı. Onu korumak istiyordu ve başka şansı yoktu.
Lucan için zor bir konuşma olmuştu. karşısındaki adamlar Undera’ya bu kadar çok zarar gelmesine sebep olan adamların örgütüne bağlıydı. Hatta onlardandı…
“Sizin yarattığınız şey bu!” Bunu söylerken yüreğindeki korku onu delirtse de açık ve gerçekçi olmak istiyordu.
“Çocukken ölen kız kardeşinin kimliğini kullanarak ona işkence eden yerden kaçıp gidebildi. Ablası geldiği zaman ona bunu söylemişti. Ona defalarca ne hissettiğini sorduğumda sadece korktuğunu söyledi. Sizden, bu hattan, burada olmaktan korkuyor. Zarar görmekten ve daha fazla canın yanmasından korkuyor. Henüz dört yaşındaymış örgüt ona el koyduğunda. Ona kim olduğunu soracaksınız ama boş bir kimlikten başka bir şey bulamayacaksınız. Sonoom Kardeşlerin hepsinde aynı şeyi gördüm ben. Ablası kalıp makyajların altında bomboş bir ifade ile bakardı. Undera sandığınız gibi bir intikamın peşinden gidecek kadar güçlü bir öfkeye sahip değil. Onunla dürüstçe konuşun ve sadece bu hayattan uzaklaşması için fırsat verin.” Ellerini birbirine kenetlemişti. “O nefret etmeyi bilmiyor. Sevmeyi de bilmiyor. İnsanlarla nasıl konuşacağını bile bilmiyordu. Onda size gereken çok fazla şey var. Bunları saklayıp vermemek gibi bir niyeti yok. Ama korkuyor. Onu öldürmenizden, belki de daha fazlasını yapmanızdan…”
Lucan yutkunmuş ve gözlerini kısmıştı.
“Bir çocuk nasıl genel evde çalıştırılır. Buna müsaade etmezdim!”
“Sorun bir çocuk olması mı Bay Juspep. Çok normal gibi konuştuğunuz bu şeyler hastalıklı şeyler. Bir adamı öldürmek, bir insanın bedenini satmak ve buna benzer şeyler. Ne kadar korkunç olduğunun farkında olmayacak kadar içinde olabilirsiniz ama Undera bu dünyada parçalanıp yok oluyor.” Marcho usulca başını sallamıştı.
“Kimseyi bir şeyi yapması için zorlamıyorum. Herkes nefret duygusuna sahip olamaz. Ondan beslenemez ama geçmişi için bizi suçlayıcı konuşmayı bırak. O buraya getirildiğinde biz daha merkez yönetime bile geçmemiştik. Düşmanca davranmak yerine anlaşarak bir sona varmamız gerek.” Lucan ona katılıyordu. Bir anlaşma olmalıydı. İki tarafında birbirine zarar vermeden uzaklaşmasını sağlayacak bir anlaşma.
“Undera ya da adı her ne ise…”
“Yun!” Lucan hemen düzeltmişti.
“Yun, bizimle bir anlaşma yapmak isterse kabul ederiz. Belgelere, kayıtlara erişimimiz olsun istiyoruz.”
“Hepsini alabilirsiniz!” üçü de birden irkilmişti. Undera merdivenlerden sessizce inmiş salonun ortasına kadar gelmişti. “Onları size verdiğimde bir daha beni rahatsız etmeyecekseniz hepsini alın. Kasanın anahtarını, belgeleri…” Lucan oturduğu yerden kalkmıştı. Undera ona bakarken siyah gözleri loş ışıkta karadelik gibiydi. Sesi net ve durgundu.
“Ben…”
“Açıklama yapmana gerek yok Lucan. Beni korumaya çalıştığını gördüm. Sana kızgın değilim. Ama aptalda değilim.” Elindeki çantayı ilerleyip sehpanın üstüne bırakmıştı. Bir de anahtar koymuştu.
“Bu gece evimize dönmek istiyorum. Bir daha karşılaşmamak üzere bu gece size veda etmiş olmak istiyorum.” Marcho önce çantaya sonra karşısında dikilen kişiye bakmıştı. Undera sakince dikiliyordu. Arada bir bedeni seyrek bir titreme ile irkiliyordu. Genelde kaba ve kalın kıyafetler yüzünden bu kadar zayıf olduğunu fark etmemişti. Loş ışıkta koyu siyah gözleri ve makyajsız doğal yüzü oldukça ürkütücüydü. Luna’ya çok ta benzemediğini düşünmüştü.
“Kız arkadaşınızın neden kendini öldürdüğüne dair bir gerçek var buramda.” Elini kalbinin üstüne koymuştu. “Bedenine zorla sahip olan insanlardan tiksinmesi değil ölüme onu iten. Burada beliren ve asla kurtulamadığı o korku. Bu korku yüzünden ben ablamı öldürdüm. Bu korku yüzünden kendi kardeşimin ölümüne göz yumdum. Ve şimdi bu korku yüzünden başkalarının ölmesine sebep oluyorum ama ben yaşamak istiyorum.” Marcho bir şey diyememişti. Korkunun ne olduğunu bile hatırlamıyordu. Juspep ise sakince ayağa kalkmıştı.
“Arabayı hazırlayacağım. Eşyalarınızı sonra gönderirim ben. Sizi evinize götürelim.” Demişti. Lucan Undera’nın elini sıkıca kavramıştı. Onu giyinmesi için yukarı çıkarmıştı. Onlar çıkınca Marcho ayağa kalkıp Juspep’in yanına gelmişti.
“Sende korktun değil mi?” Juspep irkilip ona bakmıştı. “Bu yüzden o zaman bileklerini kestin. Kat’in ilaçlar içmesinin sebebi gerçekten korku muydu?” Juspep başını sallamıştı sadece. Kendisi de bu korkuya yenik düşüp ölümü seçmişti bir defasında.
“Güçlü olmadığını söyledim ve onun ölmüş ruhuna saygısızca davrandım. Ben anlayamıyorum Pep. Korku bu kadar güçlü mü?” Juspep ona kasanın anahtarlarını ve çantayı vermişti.
“Güçlü Patron. Bizim yarattığımız korku bugün büyük bir güç sağlıyor. Var olan kimlikleri yok edip itaat eden kişiler ortaya çıkaran bir güç bu. Bunun saygı olduğunu düşünemezsin. Bu saf korkudur!” Marcho çantayı ve anahtarı alıp evden ayrılmıştı. Juspep ikisi hazır olunca onları eve bırakacak arabayı kendisi kullanmak istemiş ve adamlara büyük annesine göz kulak olmasını söylemişti.

Bir kez daha evlerinde olmanın rahatlığı içindeydiler. Undera artık Juspep’in gerçeği bilmesinden kaynaklı lenslerine ve takma şeylere ihtiyaç duymadan rahat şekilde salonda oturuyordu. Lucan dolapta bozulmuş olan yemekler olduğu için hemen onları çöpe boşaltmış ve soğuk olan birkaç içecek bulmuştu. Geri döndüğünde sıcak evi serinletmeyi umarak pencereyi açıp elindeki içecekleri oturan Undera ve Juspep’e vermişti.
“İkinizi bir süre daha rahatsız edeceğiz.” Juspep kutu kolasını açıp bunları söylemişti. Undera iç çekip elindeki içeceği ensesine doğru koymuştu. Lucan ise daha ılıman yaklaşmak istiyordu. Bu adamlara karşı nazik olmaktan başka çözüm bulamıyordu.
“Bu rahatsızlık nasıl olacak?” Juspep içini serinleten içeceği tek seferde bitirmişti.
“Bir süre aşağıda adamlarımız olacak. En azından bu hafta sonu geçene kadar. Büyük bir toplantı var ve gergin olacak herkes.” Undera bağdaş kurmuş şekilde koltukta oturuyordu. İçinde derin bir sıkıntı vardı. Eli kalbine doğru gitmişti.
“Bay Juspep özel olmayacaksa size bir şey sorabilir miyim?” Juspep ona doğru dönmüş ve sakince gülümseyerek dinlemeye başlamıştı. “Walha, onunla tekrar görüşürseniz ona bir şey sorabilir misiniz?” Juspep o ismi duyunca baştan aşağı ürpermişti. Yine de meraklıydı. Ne sormasını istediğini öğrenmek istiyordu.
“Elbette.” Undera cümlesini kurmadan önce uzun uzun düşünmüştü. Ve daha sonra telefonunu çıkarıp bir mesaj göstermişti. Bilinmeyen numaradan gelen mesajda yazanlar çok anlaşılır değildi.
“Söz vermiştik kimseye söyleyemeyeceğimize ama başaramadık. Eninde sonunda yaşadığım hayatı kabul ettim. Senden Walha ile konuşup ona Mavi Kuş’u görmek istediğini söylemeni istiyorum. Bunu yapman hiçbir şeyi değiştirmez belki ama…” Çalan telefon mesajın devamını okumasına izin vermemişti. Bilinmeyen bir numaradan gelen çağrı ile Juspep tuttuğu telefonu ona uzatmıştı. Undera telefonu açmak istememiş ve kapatıp kenarı koymuştu.
“Mavi Kuş’un kim olduğunu sorun lütfen. Bunu bilmem gerek.” Juspep başını sallamış ve bunu unutmayacağını söylemişti. Telefon tekrar çalmış ve sohbetleri bölünmüştü. Lucan üçüncü defa çalmaya başlayan telefonu kapatmak isteyen Undera’nın elinden telefonu almış ve açmıştı. Sesi dışarı vermişti.
“HAİN!” bir bağırtı ile bu söylenmiş ve herkes irkilmişti. “Kız kardeşin buna hayatını verdi ama bir çırpıda o pisliklere elindekileri verdin. Yaşamak senin için bu kadar değerli ama kendin bile olamadan yaşıyorsun. Ölümünde mezar taşına ismini ben yazacağım. HAİN!” telefon birden kapanmıştı. Lucan ürpermiş ve dehşete kapılmıştı.
“Polise gidelim.” Bunu söylediğinde Juspep onu durdurmak için telefonu elinden almıştı. “Bir şey yapabileceklerini sanmıyorum. Onu bulmak için uğraştık ama biz bile ulaşamıyorsak polisin ulaşabileceğini hiç sanmam.” Juspep ayağa kalkmıştı.
“Kapıda adamlar olacak. Sizde temkinli olun. Bir şey olursa beni aramaktan çekinmeyin.” Demişti. Gittiğinde Undera telefonun simini çıkarmış ve kenarı atmıştı. Onu aramasını istemiyordu bu kişinin. Hayatının her detayını bilen bu kişiden duyduğu rahatsızlık tarif edilemezdi. Lucan ise onun korkusunun ve gerginliğini azaltmak için uyumasını istiyordu.

 
 
 
 
 
 
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


9   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   11 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.