Yukarı Çık




10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12 

           
Günler günleri kovalamış ve son baharın ilk belirtileri ortaya çıkarken apartman kompleksindeki yaşamlarına tekrar dönmüştü Lucan ve Undera. Undera eskisine göre daha sakin ve kaygısız davransa da başına gelenleri düşünmeden edemiyordu. Lucan kolluk kuvvetleri için yapılacak sınava girmiş ve sonucu beklerken ailesini ziyarete gitmeye hazırlanıyordu.
“Benimle gelmek istemediğine emin misin? Araba kiralayacağım.” Undera onun toparlanmasına yardım ediyordu.
“Endişelenme! Gerçekten iyi olacağım. Biraz yalnız kalmak bana da iyi gelir.” Undera bunları söylese de onun gitmesinden tedirgin oluyordu.
“Yemek yemeyi ihmal etme. Kendine bakmalısın. Ders kayıtları başladığında dönmüş olurum.” Lucan yatağa oturup kapattığı bavuluna bakıyordu. Undera ile aralarında farklı bir bağ gelişmeye başlamıştı. Undera eskisine göre ona daha çok güveniyordu ve Yun demesinden rahatsızlık duymuyordu. Lucan ona karşı hislerini tam olarak açıklayamasa da bir şeyler belli etmeye çabalıyordu. Undera ise ondan kaçıyordu sürekli. Bu döngü değişmemişti ama Undera eskisine göre ona daha nazik davranıyordu. Lucan’ın yanına oturup yorgunca iç çekmişti.
“Sabah mı yola çıkacaksın?” Lucan başını sallamıştı. Kiraladığı araba yarın gelecekti. Gülümseyip ona doğru bakmıştı.
“Bu akşam dışarda yemek ister misin? Benden!” demişti. Undera yakınlarda bir iş bulmuştu. Rahat ettiği bu lokantada servis işleri ile uğraşıyordu. Lucan’ın tanıdığı bir yer olduğu için ikisinin de içi rahattı.
“Olur, hazırlanmam için…”
“Gerek yok! Kendin olarak kalmanı istiyorum. Rahat etmen için.” Undera bunu duyunca ayakta ona bakıp kalmıştı. Lucan ona bakmıştı.
“Lenslerine bile gerek yok. İnan bana.” Demişti. Gidecekleri yer lüks değildi. Aksine bir seyyar satıcının olduğu yere gelmişlerdi. Yürüdükleri yol boyunca Undera gergindi. Kendisi olarak çok mecbur olmadıkça dışarı çıkmıyordu.
“Hatırlıyor musun? Bir defasında eve yakın bir yerde anahtarımı unuttuğum için beni bekle demiştin. O gün burayı keşfettim. Müthiş güzel köfteleri var. Ölmeden önce bundan herkes yemeli.” Demişti. Bir kamyonun yanına atılmış ufak masalar ve tabureler vardı. Servis yapılan yerdeki aydınlatma dışında masalarda ufak sabitlenmiş ışıklar vardı. Loş ve hoş yer parkın hemen yanında konuşlanmıştı.
“Sen otur ben gidip siparişleri halledeceğim.” Demiş ve Undera’ya dolu masalardan uzak masayı göstermişti. Undera oraya gidip oturup etrafındaki insanlara kısacık göz gezdirmişti. Aynı mahalleden aşina olduğu yüzlerdi geneli. Gördüğü bir yüzü bir daha unutamazdı. Lucan beş dakika sonra elinde köfte dolu ufak plastik kaplar ve iki içecek ile gelmişti. Masaya otururken heyecanla gülümsüyordu. Yanaklarında beliren gülümsenin kırışıklıkları onu daha samimi gösteriyordu. Undera onun uzattığı içecekleri alıp masaya koymuş ve önüne konulan köfteye bakmaya başlamıştı.
“Yun, sana bugün böyle seslenmek istiyorum. Sorun olur mu?” Undera ona hayret etmişti. Bugün bambaşka bir enerjisi vardı. Heyecanlıydı ve bir o kadar cesurdu. Undera gülümsemişti sadece. Çok fazla kullanılmasından hoşlanmadığı bu adı bu kadar heyecanlı ve mutlu bir şekilde söylemesi onu huzursuz etmiyordu.
“Düşündüm de benimle gelmelisin. Bizimkilerin hasat mevsiminde olmasından dolayı köyde gezecek çok güzel yerler var. Üstelik okyanusa yakın ve bu yüzden bol bol sahile gidebiliriz. Hava değişimi olur.” Lucan ağzına yemek tıkıştırıp onun cevabını beklerken heyecanla çiğniyordu.
“Üstelik, onlara bir erkek olduğunu söylemiştim. Yani orada kendini zorlama gerek kalmayacak. Lokantadan izin alsan da…” Ağzı dolu halde konuşuyordu. Undera seyahat etmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Aslında tatil denilen şeyin ne olduğunu bile bilmiyordu. Hayatı hep birilerinin onu sürüklediği yerde geçmişti.
“Ailen için yük olmak istemem.”
“Bunu dert etme. Senden çok hoşlanırlar. Zaten gittiğimizde onlar muhtemelen bahçede olur. Bizde köyü gezer sahilde dinleniriz. Lütfen…” Undera onun gitmesinden tedirgindi. Tek kalmaktan çok korkuyordu. Son birkaç aydır hiçbir şey olmamıştı ama hala tedirgindi. Lucan olmadığında mücadele etmekten korktuğu şey tehditler değildi. Depresyondan kaçmak için dikkatini dağıtan tek kişi Lucan olmuştu.
“Yapamam Lucan. Ben burada kalsam iyi olur.” Demişti. Lucan ısrar etmek istememişti. Kalmak istiyorsa onu güvenli alanından çıkarmamak için elinden geleni yapardı. Yemekten sonra yürüyüşe çıkmışlardı. Undera onunla gitme konusunda derin düşüncelere dalmıştı.
“Güney sıcak olur mu?”
“Aslında evet, ılıktır şimdi. Biliyorsun okyanus yavaş soğuyor ve bu yüzden ılık rüzgarlar vardır.”
“Peki hasat işine yardım gerekir mi? Yani bahçede ne yapıyorlar?”
“Aslında bahçeden öte üzüm bağları. Fabrikaya gönderilecek üzümler için hasat işleri ile ilgileniyorlar.”
“Hatırladım, ailen sana şarap göndermişti.”
“Evet, güzel miydi?” Undera hatırlamaya çalışmıştı ama tat konusunda hafızası çok kötüydü.
“Düşündüm de belki bir haftalık bir kaçamak beni de rahatlatır ve sana eşlik etmek keyifli olabilir.” Lucan bunu duyunca şaşkınlıkla ona bakıp kalmıştı. Beraber gidecek olmalarının şoku ile birden heyecanla ona doğru dönmüştü.
“O zaman hemen eve gidip valizini hazırlayalım.” Undera’nın elini tutup onu çekiştirmişti. “Çabuk olalım, lokanta kapanmadan gidip patronunla konuşalım ve hemen hazırlanalım.” Undera’yı peşinden sürüyordu ama heyecanlanması normaldi. Onunla ailesi tanışacaktı. Lucan sıkı dostları olan ve ailesinin hoş görüsü ile bilinen birisiydi.  Undera’yı bu güvenli alanda rahat hissettirmek istiyordu. Sabaha kadar oraya gittiklerinde neler yapabileceklerini düşünüp yatakta dönüp durdu. Sabah araba geldiğinde çoktan eşyalarını aşağı indirmişlerdi. Arabayı teslim alıp eşyaları yerleştirmişlerdi. İlk yolculuklarına çıkmak üzere güney otobanına sürmeye ve uzaklaşmaya başlamışlardı.
Gidişlerinden sadece onlar haberdar değildi. Uzaktan onları izleyen Kammes ekibi ve onun izlediği yeri dikkatle takip edenlerde bundan haberdardı. Son aylarda Undera ve Lucan sıradan ve güzel bir yaşama dönmüş olsada Beyaz Yılanlarda büyük bir kargaşa hakimdi.  Bu kargaşanın sebebi Marcho’nun birçok kişiyi birbirine düşürecek belgeleri taraflara göndermesiydi. Bu kargaşa merkezdeki ana yönetimin canını sıkmış ve durumun çözümlemesi için sıkı takip başlamıştı. Marcho’nun grubunun bu kargaşayı ortaya koyduğunu ispatlamak gerilen çeteler yüzünden zorlaşıyordu. Marcho bu bilgiyi sağlayan Undera’nın güvenliği için onu takibine aldırmış ve bu gizli göz hapsi sonucunda onların çıktıkları yolculuk haberi hemen ulaştırılmıştı.
“Güney otobanında seyir halindeler. Lucan’ın ailesinin bahçeleri ve bağlarının olduğu bir köye gittiklerini öğrendik. Takipte kalalım mı Bay Juspep?” Juspep onunla telefonda konuşan adamına olumlu cevap vermişti.
“Üçüncü bölgedeki para kaçırma olayları açığa çıktığından beri buraya sık sık saldırı için hazırlık yaptıkları haberi geliyor.” Marcho gergin alnında oluşan kırışıkları ovalamıştı.
“Gözün kulağın etrafta olsun Juspep. Onlardan önce davranıp içerinin çürümüş kolanlarını yıkmamız lazım.” Marcho oldukça detaylı ve güzel bir plan hazırlamıştı. Hiç elini vurmadan büyük bir savaş başlatıp herkesin ayağını kaydırabilirdi. Doğmamış çocuğu ve sevgilisinin intikamını alacak bu planda olabildiğince az kayıp vermek istiyordu.
“Walha seninle görüşmeye hazır olduğunu söyledi.” Sallin bunu dediğinde Marcho’nun gözleri ışıldamıştı.
“Kimsenin haberi olmadığından emin olun ve bir görüşme ayarlayın. Burun buruna geldiğimiz düşünülsün. Dikkatleri üstümüze çekmeyelim.” Demişti Marcho ayağa kalkarken. Juspep onunla aynı anda ayağa kalkmıştı.
“Bende bu görüşmede bulunabilir miyim Patron?” Odada Marcho ve Sallin dışında başkaları da vardı. Marcho nasıl cevap vereceğini bilemeden ona bakıp kalmıştı. “Ona bir soru sormam gerek. Undera Sonoom’un ricası.” Diye eklemişti Juspep durumu izah etmeye çabalayarak. Marcho Sallin’e dönmüştü. “Juspep sana hazırlıklar için yardım etsin.” Demişti.  Juspep bunu duyunca hemen Sallin ile dışarı çıkmıştı. İkisi aşağı doğru yürürken Sallin ona göz ucu ile bakmıştı.
“Senin kumrular tatile gidecekmiş. Göz kulak olmak için arkalarında olsan daha iyi olmaz mıydı?” Juspep bunu duyunca Sallin’in onu açıkça kovmaktan çekindiğini fark etmişti.
“Gittikleri yer güvene alındı. Yol boyu da gözümüz üzerlerinde olacak. Endişelenmeni gerektiren bir şey yok.” Asansör gelmiş ve binmişlerdi. Asansörde birkaç kişi daha vardı. Çatıdan iniyorlardı.
“Hain Walha ile patronun buluşması çok saçma.” Daha önce görmedikleri yeni merkeze alınmış birkaç kişi kendi arasında konuşuyordu. “Evet, ama bizim söz hakkımız var mı sanıyorsun? Onu çağırıp vuracaklar belki.” Sallin onlara dönecekken Juspep onu durdurmuştu.
“Bilmiyorum, o herif çok güçlü olduğu için patron onunla anlaşacak diyorlar. Merkezle aramız çok bozuk zaten. Artık eskisi kadar burada söz hakkına sahip değilmiş. Topal Juspep genel evi kapattırdığından beri işler daha kötü.” Bir adam dişleri arasından bir tıslama çıkardı. “Orası çok güzeldi. Bir erkeğin cenneti olabilir. Zaten Topal Juspep’in oğlancı…” Birden irkilerek susmuştu. Önlerinde dikilen Sallin daha fazla bu muhabbete tahammül edemiyordu. Dönüp adamlara bakmaya başladığında derin sessizlikte kalp atışları duyuluyordu adeta. Asansör gıcırdadı ve durduğunda Juspep ilk inen kişi olmuştu. Topal yürüyüşü ile adamlar daha da irkilmişti. Kapalı otoparka inmişlerdi. Sallin adamlara bakıp onaylamaz bakışlarla onları süzmüştü.
“Üsttünüz hakkında bu kadar fevri dedikodu yapmanız ne kadar kaba!” Disiplinli ve akılcı konuşmaları ile bilinen Sallin onları şaşırtmıştı. İlk defa üst rütbeden birisi ile iletişim kuruyorlardı.
“Efendim biz…”
“Bahane uydurmayacak kadar cesur olmalısınız. Kammes grubuna dahilseniz kendi fikirlerinizi savunacak kadar cesur ve zeki olmanız lazım. Ama dedikodu yapmak hiç doğru değil. Sizi eğitimsiz puştlar.” Demiş ve elini kaldırıp üçünün kafasına birer şamar indirmişti. Asansörden inmelerini söylemiş ve daha sonra kendisi inmişti. “Üçünüz benimle hazırlıklara geleceksiniz. Sonra Walha görüşmesinde bulunacaksınız. Benden habersiz sıçmaya giderseniz sizi tuvalette boğarım.” Demişti. Adamlar onun peşinden ördek yavrusu gibi hazırlanan arabalara gidiyordu. Juspep ise arabaların orada bir telefon görüşmesi yapıyordu.
“Haber verdiğin için teşekkürler Lucan. Yolda dikkatli olun. Vardığınızda bana haber verin. Bir şey olursa arayın.” Demiş ve kapatmıştı. Sallin şaşkınlıkla ona doğru salınarak yürümüştü.
“Seni mi aradılar?” Juspep başını sallayıp ona dönmüştü.
“Evet, yola çıktıklarını söyledi Lucan. Undera aramasının iyi olacağını söylemiş.”
“İkisi için balayı gibi bir şey mi olacak bu?” Sallin bunu sorup sırıtmıştı. Juspep başını olumsuz anlamda sallamıştı.
“Sandığımız gibi birlikte değiller. Undera şehirde tek kalsın istememiştim. Lucan’a onu da ikna edip götürmesi için tavsiye vermiştim.” Sallin hala sırıtıyordu. Elleri ceplerinde topuklarına basıp salınmıştı.
“Undera çok vahşi onun ne istediğini bilemem ama Lucan’ın ona âşık olduğundan ikimizde eminiz. Ve sen Lucan’ı tutuyor gibisin. Kimseye tavsiye vermezken onu arayıp Undera’yı yanında götürmesi için tavsiye veriyorsun ha?” Juspep gülmüştü. Telefonu cebine koyup arabanın kapısını açmıştı.
“Lucan iyi bir adam.” Demişti. Sallin açık kapıdan içeri girip koltuğa oturmuştu. Juspep diğer taraf dolanırken dikilen üç adama göz ucu ile bakmıştı ve arabaya binmişti.
“Onları niye sürükledin?” Sallin bunu duyunca ona doğru başını çevirmişti. Kısık gözleri ışıltı saçıyordu. Öne düşen saçını nazikçe geriye doğru almıştı.
“Adam lazımdı.” Demişti.
Lucan ve Undera’nın varması neredeyse iki gün sürmüştü. Uzun yolculuk sonunda akşam vakti Lucan2ın doğup büyüdüğü kasabaya varmışlardı. Undera araba kullanmaktan yorgun olan Lucan’a yardım etmek için hemen arkadaki valizleri almıştı. Lucan uyuşan bacaklarını açmak için biraz arabanın etrafında dolaşmıştı.
“Ailen evde midir? Işıklar kapalı gibi.” Demişti. Lucan gördükleri eve bakıp düşünmüştü.
“Muhtemelen arkadaki evdeler. Bu evde eskiden büyük annem ve büyük babam kalırdı. Onlar öldükten sonra daha çok misafirler için kullanmaya başlamışlardı. Eşyaları buraya bırakalım. Sonra onlara selam veririz.” Demişti. Evin kapasına gelince Lucan telefonun ışığı ile etrafa bakınmıştı. Kenarda duvara çivili olan kuş evinin altındaki yemliği çekip alınca anahtarları görmüştü. Yeri yıllardır değişmezdi. Kapıyı açınca uzun süredir kullanılmadığı anlaşılıyordu. Valizleri içeri doğru koymuşlardı.
“Diğer tarafa uğrayınca buranın elektrik ve suyunu açarız.” Demişti. Undera girişteki valizin üzerine sırt çantasını bırakmıştı. Lucan onun çantasının yanına kendi sırt çantasını ve ceketini koymuştu.
“Annem yemek hazır demişti. Gecikiriz diye düşünüyor. Gidip onu şaşırtalım.” Demiş ve Undera’yı omzundan tutup dışarı doğru sürüklemişti. İki günlük yolda üç saat kadar bir istasyonda mola vermişlerdi. Onun dışında yavaş ve keyifli bir yolculuk olmuştu. Undera yorgunca esneyip birkaç adım önünde Yürüyen Lucan’ı takip ederek ön bahçeye varmıştı. Geniş güzel bahçede bir çardak vardı ve ışıkları yanıyordu. Orada oturan iki kişi vardı. Onlara doğru yaklaştıklarında iki kişide heyecanla ayağa kalkmıştı.
“Lucan!” kadın ilk ayağa kalkan ve gelen oğluna doğru yürüyen ilk kişi olmuştu.
“Merhaba anne. Tahminimizden erken vardık ve sürpriz yapmak istedik.” Demişti. Kadın gelip oğluna sarılmıştı. Adam ise memnuniyet ile gülümsüyordu. Çiftçi ailesi ona çok düşkündü ve ona verdikleri değer yüzlerinden anlaşılıyordu. Undera onları selamlamış ve gülümsemişti.
“Bu Undera Sonoom, daha önce söz etmiştim size. Ev arkadaşım. Aynı üniversiteye gidiyorduk.” Kadın gülümsemişti.
“Evet, hatırladım. Gelin oturun.” Demişti. Çardakta bulunan masada yemekler vardı. Lucan ve Undera yol boyu atıştırmalıklar ile kendilerini tok tutmaya çabalamıştı. Şimdi ev yemeklerine hayır diyemezlerdi. Lucan ailesi ile buluşmuş olduğu için çok mutluydu. Onlara sınavı anlatıyordu. Şehirde neler yaptığını ve ev hakkında konuşuyordu. Undera ise balık çorbasının keyfini çıkarıyordu. Deniz mahsullerini pek sevmezdi ama içtiği çorba onu çok mutlu etmişti.
“Peki sen oğlum?” Kadın karşısında oturan Undera’ya bakmıştı.
“Okulu bitirince ne yapacaksın?” demişti. Undera okulda çok iyi değildi. İki defa dönem tekrarına kalmıştı. Normalde bitirmesi gereken döneme girecekti ama çok fazla dersi vardı alttan.
“Henüz karar vermedim efendim.” Demişti. Lucan’ın babası masadaki sigara paketinden bir sigara yakmıştı.
“Erkenden bir kariyer planlamak iyidir. Lucan’a bunu defalarca söyledim ama bana kolluk kuvvetlerinde olmak istediğini söyleyip durdu.” Undera adamın bu kararı onaylamadığını fark etmişti.
“Babam benim polis ya da asker olmamı istemiyor. Ona kalsa Ziraat fakültesini kazanıp bağın başına geçmem en iyisiydi hep.” Demişti. Adam huzursuzca oğluna bakmıştı.
“İşin hazırdı işte. Ben yaşlanıyorum. Ablanda şehirden dönmek istemiyor. Senden gidiyorsun. Buralara kim bakacak?” Lucan iç çekip gözlerini devirmişti. “Bunu tartışmak için geç kalmadık mı baba?” adam homurdanıp yana doğru dönmüştü.  Lucan’ın bir ablası olduğunu bilmiyordu Undera. Onu hep tek çocuk olarak düşünmüştü.
“Ablan olduğunu bilmiyordum.” Diye fısıldamıştı. Lucan ona bakıp gülümsemişti.
“Aramızda çok yaş farkı olduğu için bende pek onu hatırlamıyorum. Uzun süredir gelmiyor eve. Babam evlenmek istediği kişiyi onaylamadığı için küstüler.” Demişti. Adam bunu duymazdan gelip okyanusun karanlıkta parlayışını izliyordu. Lucan yemeğini bitirip arkaya doğru yaslanmıştı.
“Bu arada size bir şey söylemem gerekiyor.” Demişti. Babası buna tepki olarak sadece gözlerini ona doğru çevirmişti. Annesi ise heyecanla gülümsüyordu.
“Biz büyük babamın evinde kalsak daha iyi olacak. Undera ile…”
“Neden? Buradaki odan da…” Annesinin lafını babası kesmişti.
“İstediğiniz yerde kalın. Yemeğini bitirip gidip elektrik motorunu çalıştır ve su deposunu doldur ki evi kullanırken rahat edin.” Demişti. Adam daha sonrasında birisi gelmiş ve onunla gitmişti. Undera, Lucan ve Bayan Cianordo çardakta kalmıştı.
“Baban son günlerde huzursuz. Eskisi kadar rahat işçi bulamıyoruz. İnsanlar kırsaldan uzaklaşıyor ve çalışan bulmak git gide zorlaştı. Bağın hasadına yeni başladık.” Lucan annesinin yanına oturup onun omuzuna doğru başını koymuştu.
“Her zamanki babam. Onu bana anlatma. Asıl sen nasıl oldun?” demişti. Kadın oğlunun yanağına dokunup gülümsemişti.
“İyiyim, yaşlandığımı hissediyorum sadece. Ablan ve sen artık eskisi kadar bizimle değilsiniz.” Lucan onun bu konuda hayıflanmasına hazırdı. “Baban ne kadar söylemese de komşuların çocuklarını gördüğünde hüzünleniyor. Geçen ay doğum günü içinde gelmedin.” Undera sessizce oturduğu yerden onlara bakıyordu. Kesilmiş olan karpuzdan yiyordu.
“Dedim ya anne, işlerim vardı. Hem bu hafta burada kalacağım. Sonra tekrar sık sık uğramaya çalışırım.” Kadın onun bir hafta kalacağını duyunca yüzünü asmıştı.
“Bir hafta için mi…” Bayan Cianordo gözlerini Undera’ya çevirmişti. “İnsan ailesi ile bu kadar kısa vakit geçirir mi ha? Bak sende bana katılacaksın. Annen ve babanı görmeye gittiğinde ne kadar kalıyorsun?” Undera kadına bakıp ağzındaki karpuz çekirdeğini çıkarıp tabağın kenarına koymuştu.
“Babamı ziyaret etmem. Annemi görmeye gittiğimde bir saat kalırım ancak.” Kadın bunu duyunca şaşırmıştı.
“Yakın mı oturuyor size?”
“Yo hayır, aslında doğu köylerine doğru giderken büyük bir mezarlık var. Orada mezarı. Babamın mezarını yaptırmadık. Kendisinden pek hoşlanmam.” Demişti. Kadın şok içinde ona bakıp kalmıştı. Çatalına yeni bir dilim karpuz takmış ve yemeye devam ederken Lucan ve kadına bakıp gülümsemişti.
Undera dışarıda oturmuş karpuz yerken Lucan yemekleri kaldıran annesine yardım etmek için mutfağa gitmişti.
“Ben pot mu kırdım?” kadın şaşkınlıkla bunları sormuştu. Lucan ona ağzını kapattığı saklama kaplarını uzatmış ve tezgâha yaslanmıştı.
“Yo hayır, size söyleme gerekirdi aslında. Undera’nın ailesi yok. Yani var ama hiçbiri hayatta değil. Annesi o daha küçükken hastalıktan ölmüş. Babası da evde çıkan yangında. Onun yanında aile ile alakalı soru sormasanız daha iyi olur. Son zamanlarda abisini kanserden kaybetti ve dikkati dağılsın diye onu buraya getirdim.” Annesi ona bakıp biraz çekinerek sorusunu sonunda sormaya karar vermişti.
“Doğu kentlerinde dilimiz farklı mı bilmem ama bize ilk ev arkadaşından söz ettiğinde onun kız olduğunu düşünmüştüm. Uzun sürede öyle düşündüm. Adı kız adı ve öyle gözüküyor. Baban onunla geleceğini duyunca birazda sevinmişti. Sen onun erkek olduğundan emin misin?” annesi oğlunun yaşının artık evlilik yaşına geldiğinin farkındaydı ve özel hayatını kurcalamaktan çekinmemeye kararlıydı.
“Evet, onu defalarca üstsüz gördüm. Ayrıca kız olsa ne olacak ki? Yine aynı şeye başlayacaksan…” Lucan’ın annesi geleneksel bir aileden gelen bir kadındı. Aile yapısına olgularına takıntılıydı. Oğlunun disiplinli bir aile babası olmasının hayalini kurmuştu. Kızının da tıpkı kendisi gibi olmasını istemişti ama kızı kaçıp gitmişti. Şimdi oğlunun da böyle olmasını istemiyordu. Düşünüp durduğu tek şey Lucan’ın sıradan bir yaşamı olmasına dair hayallerdi. Bu hayallerinin gerçek olması için çabalasa da kızına yaptığı baskıdan ders almıştı.
“Peki, ikiniz için temiz nevresimler ayarlayacağım. Sende gidip depoyu doldur.” Demişti. Lucan tek başına deponun oraya giderken Undera onun peşine takılmıştı.
“Ailen çok güzel!” bunu söylerken çataldaki karpuzu ona uzatmıştı. Lucan onun uzattığı çatalı alıp karpuzu yerken ileri doğru uzanan arka bahçeye yürümeye başlamışlardı.
“Bazen çok can sıkıcı olabilirler. Onlara aldırış etme.”
“yo hayır! Aksine çok komikler. Yani komik derken eğlenceli. Tıpkı televizyondaki gibi. Disiplinli bir baban var. Babanı her zaman destekleyen güzel bir annen. Kocaman eviniz ve kendi bahçenizde yetişen meyveleriniz var. Güzel.” Lucan büyük su deposunun önünde durmuştu.
“Her şey dışarıdan gözüktüğü gibi olmuyor Yun. Bunu en iyi sen bilirsin. Bazen içerideyken çok fazla şey görüyorsun. Ve bu dışardan görünen hayattan bambaşka bir hayatın olduğunu fark ediyorsun.” Lucan’ın bu dediği doğruydu. Geleneksel aile yapısının güzellikleri uzaktan hoştu. Ama baskı ve toplumsal normlar onu boğuyordu hep. Henüz liseye başladığı zamanlarda boğazına çöken bu kurallar ve disiplinden kaçmak için şehri hayal etmeye başlamıştı. Annesinin her zaman babasını destekleyen o güzel davranışı sürekli takdir edilmemişti. Undera bunların farkına vardığında oraya geleli üç gün olmuştu. Bağda nakliye işi olacağı için onları da götürmüşlerdi.  Lucan güneyli çiftçi çocuğu olduğunu beli eden alışkanlıklarını sergilerken Undera sadece izleyici olmuştu. Eylül ayı olmasına rağmen güneş yoğundu. Hava sıcak ve boğucu bir nem vardı.
“Sana diyorum! Her işe burnunu sokup durma be kadın!” sesler bağın içindeki evden geliyordu. Undera güneş ve nemden bunalıp bağ evine su almaya gelmişti. İçeride kavga eden kişiler Lucan’ın anne ve babasıydı. “İşe yarar olsaydın zaten bozuk çocuklar doğurmazdın. Aklı havada kızın, ondan daha beter oğlun!” sesler yükselirken Undera sesleri az çok seçebilir konumdaydı. Adam kadına bağırırken kadın mırıldanıyordu sanki. “Utanmadan bir de yanında kendinden beterini takıp getirmiş.” Undera bunu duyunca usulca arkasını dönmüş ve Lucan’ı görmüştü. Lucan elindeki eldivenleri çıkarmış ve kotunun arka cebine sıkıştırmıştı. Undera ise ona bir süre bakıp omuz silkmişti.
“Sahili görmeye gidelim. Boş ver.” Demişti. Lucan onun bu duyarsızlığına katılmaktan başka çözüm bulamamıştı kendine. Bağdan ayrılıp sahile doğru sürmeye başlamıştı. Okyanusu görecekleri sahil yoluna girdiklerinde Undera radyonun sesini kısmıştı.
“Babam ne yaparsam yapayım asla taktir etmez. Sürekli eksikliklerden söz edip durur.” Lucan bunu söylerken kaşları çatılmıştı.
“Sorun sende değil. Biliyorsun onlar kendi çıkarları için çabalayıp durur. Bütün hepsi öyledir.” Undera gitmeden önce Bay Cianordo’nun sigarasını çalmıştı. Tiryaki değillerdi ama ikiside denk gelince sigara içerdi.
“Onu ne zaman aldın?” demişti Lucan uzatılan sigarayı alıp okyanusu gören yere arabayı park ederken. “Babandan çaldım. Bir işe yarasın değil mi?” demişti. Lucan gülüp sigarasını yakmıştı. Undera sadece sigarayı yakıp camı açmıştı. “Yine de seni mafyaya satmadı.” Demişti. Lucan ona bakıp istemsizce gülmüştü. Undera ise sakince gülümsemişti. Lucan sigarasını bitirip arabadaki küllüğü açmıştı. Undera kendi kendine sönüp giden izmariti oraya atmıştı. “Ailene karşı kaba olmamalısın yine de… Seni sevdikleri için endişelendiklerinin bilmelisin.” Lucan donuk bir ifade ile konuşan Undera’ya bakıyordu. Saçları arkaya doğru toplanmıştı. Yüzü sıcaktan kızarmış ve dudakları kurumuştu. Gözleri karşısındaki uçsuz bucaksız olan okyanusa bakıyordu. Üstüne giydiği gri tişörtte bağdaki kasalardan bulaşan üzüm lekeleri vardı. Konuşurken kaşları hafiften kımıldanıyordu. Lucan dalıp onu seyrederken göz göze gelmişlerdi.  Undera ona bakıyordu. “Ne oldu?” elini yüzüne doğru götürmüştü. Lucan’ın ona bakıp kalmasına bir neden olarak yüzünde bir şey olup olmadığını düşünmüştü.
“Sahilde çok güzel dondurmacı vardı. Yürümek ister misin?” demişti. Undera’nın ona soru sormasına izin vermeye niyetli değildi. Onunla sahile indiklerinde tek tük insanlara rastlamışlardı. İnsanlar öğleden sonra genelde sahile gelmeyi tercih ediyordu. Sakin nadir saatlerden birini yakalamışlardı. Dondurmacının önüne geldiklerinde Undera sahildeki her şeyi heyecanla izliyordu. Martılar ona şaşırtıcı gelmişti.
“Lucan!” bir sesle irkilmişti. Birileri onlara doğru el sallayarak koşuyordu. Lucan’ın arkadaşları olduğunu düşündüğü kişiler kaba saba hareketler ile yanlarına gelip Lucan’ı kucaklamıştı. Üç kişilik gruba arkadan eşlik eden kişiler de vardı. Lucan eski lise arkadaşlarını görmenin tuhaf heyecanı ile onlarla konuşmaya başlamıştı.
“Geldiğini söylemişlerdi ama denk gelemedik.” Grubun lideri gibi davranan yanık tenli genç Lucan’ı kolunun altına almıştı. Lucan gülümsüyordu. Undera onun mutlu olduğunu görünce gülümsemişti. Ailesi ile olan sıkıntısını hemen unuttuğunu fark etti. Gelen grupta arkadan yürüyenlerden ikisi kızdı. Lucan onlara da selam vermişti.
“Bu kim?” demişti adam Lucan’ı kolunun altından salıp. Lucan dondurma standının yanında gülümseyerek dikilen Undera’ya dönmüştü.
“Arkadaşım, Undera.” Adam Undera’ya doğru yaklaşmıştı.
“Merhaba ben Miko.” Demiş ve Undera’nın yüzünü baştan aşağı taramıştı. Sonra bedenine bakınca onun erkek olduğunu kavramıştı. Miko gülerek Lucan’a dönmüştü.  “Denis seni bir kızla görmüş bağda. Kesin nişanlandın diye düşündük. Doğruyu söyle bize.” Demişti. Lucan haykırarak gülmüştü. “O Undera olmalı. Nişanlanmadım henüz, annemin amacına ulaşmasına fırsat vermedim.” Demişti. Dondurmalarını alıp sahilde oturacak güzel bir yer bulmuşlardı. Denis denilen kişi gruptaki güzel sarı saçları olan kızdı. Lucan ile hep uzak durup konuşmaktan kaçınıyorlardı. Oturdukları ilk saatlerde lise anılarından, yaz tatillerinden, gelecekten, sevgililerden konuşuldu. Undera sohbetlerin hiçbirine katılmamıştı. Sadece okyanusa bakıyordu. Batan güneşin ardında bıraktığı izleri hayranlıkla seyrediyordu. Mavi okyanus şimdi kızıl ve sarı renklere boyanmıştı. Gökyüzü açıklıklarında süzülen bulutlar tıpkı okyanus gibi kızıl ve sarı denklerdeydi. Undera böyle bir manzarayı ilk defa canlı olarak izliyordu. Ablasının hiç böyle bir manzara görmediğini düşündü. Kardeşlerinden hiçbiri bu kadar temiz ve saf bir manzara görmemişti. Hayranlıkla manzaraya dalmış halde dururken omzuna dokunan elle irkilmişti. Gözleri korku ile açılmış halde Lucan’a bakmıştı. Lucan onun bu kadar dalmış olduğunu düşünmemişti.
“Kasabadaki tavernaya gideceğiz. Ne dersin?” demişti. Undera bir süre düşündü ve başını sallamıştı. Tavernanın ne demek olduğunu bile bilmiyordu. Herkes ayağa kalkınca kalkmıştı. Arabaya onlarla binecek iki kişi daha vardı. Miko ve onun kız arkadaşı olan kişi. Undera arabaya gelince dönüp suya neredeyse tamamen batıp yok olacak olan güneşin son ışıklarına bakıp gülümsemişti. Herkesten sonra binmişti arabaya.
“Yorgunsan eve gidip dinlenebiliriz.” Demişti Lucan o emniyet kemerini takmaya çabalarken. Undera ona bakıp gülümsemişti.
“Değilim. Sadece güneşin batışı ilk defa bu kadar güzel geldi. Yaşlı hanımefendinin yanında kalırken onun dediği gibi aynen. Altın oklar saçıyor ve sanki okyanusa yavaş yavaş direniyor gibi. Luna bunu görseydi kesin severdi.” Lucan gülümseyememişti. Undera’nın kaos dolu duygusal düşüncelerine hala alışamamıştı. Demek istediklerini tam olarak anlayamıyordu. Öylece kalınca Undera’nın da gülümsemesi silinmişti.
“Kötü bir şey mi dedim?” şaşkınlıkla bunu sorduğunda Lucan başını sallayıp arabayı çalıştırmıştı. “Ondan değil. Bazen mutlu olup olmadığını anlamıyorum.” Undera bunu duyunca düşünceli halde yola bakmaya başlamıştı. Miko ikisine bakıyordu. Anlayamadığı bu garip ilişkiye dair soru sormaya hazırlanırken çalan telefonla sorusu ağzına tıkılmıştı. Lucan direksiyondayken telefona Undera bakmak için almıştı.
“Merhaba Bay Juspep.” Açmıştı hemen telefonu.
“Undera sen misin? Lucan yanında mı?” Undera Lucan’a doğru dönmüştü. “Evet ama araba kullanıyor.”
Undera bir süre Juspep’i dinlemişti. Ardından telefonu kapatmıştı.
“Ne dedi?” Lucan ona bakıyordu. Undera bir süre düşünmüştü.
“Şu kırmızı saçları olan adam vardı ya Bay Juspep ve seninle abime gittiğimiz gün bizi alı koyan, onunla görüşmüşler.  Ne zaman döneceğimizi sordu.” Lucan şaşırmıştı. Undera ise tedirgin halde ona bakıyordu.
“Onlarla hala görüşüyor musun?” bunu sorarken yargılayıcıydı. Lucan konuyu değiştirmek istiyordu. Undera ise elindeki telefonu açıp arama geçmişine bakmaya başlamıştı.
“Undera, telefonumu kurcalama.” Demişti Lucan uzanıp telefonu almak isteyerek.”
“Onlara güvenmiyorum.” Undera telefonu kapatıp ona vermişti. Lucan telefona bakıp iç çekmişti.
“Mavi Kuş’un kim olduğunu sorması için ısrarcı oluyordum. Onunla görüştüyse…” Undera birden telefonu açmış ve heyecanla rehberde Juspep’i bulup aramıştı. Telefon çalarken sabırsızdı. Bacağını hızlı hızlı sallıyordu.
“Bay Juspep, siz Mavi kuşun kim olduğunu öğrendiniz mi?” telefon açılır açılmaz bunun sorulması ile karşı taraf bir süre sessiz kalmıştı. Juspep ona şehre döndüğü zaman konuşacaklarını, tatillerinin keyfini çıkarmalarını söylemişti. Telefonu kapatınca Undera umutsuzca yüzünü asmıştı.
“Şehre dönmemizi bekleyecekmiş.” Telefonu vitesin yanına bırakmıştı. Lucan kasabanın dar sokaklarına doğru girmişti. Taverna denilen yer kasabanın genç nüfusunun tercih ettiği eğlence yeriydi. Miko ve kız arkadaşı yol boyu sessizdi. İkisinin tuhaf konuşmaları Miko’nun aklını karıştırmıştı. İçeri girdiklerinde Miko diğerlerinden önce geldiklerini fark etmişti. Bir masa kapattırıp kız arkadaşı ve Undera yerleşirken sigara içme bahanesi ile Lucan’ı dışarı sürüklemişti.
“Bana dürüst olmalısın dostum.” Demişti. Lucan onun uzattığı sigarayı reddetmişti. “Bu adam ile birlikte misin?” Lucan bunu başkasından duysaydı ciddi anlamda şaşırmış gibi yapar ve paniklerdi. Ama Miko onun hayatında geniş bir dostuydu. “Pek sayılmaz. Undera’nın erkeklerden hoşlandığını sanmıyorum. Benim hoşlanmam da bir şey ifade etmiyor gibi. O daha çok bana bir arkadaş gibi yaklaşmayı tercih ediyor.” Miko sigara dumanını üflerken dertli halde duran Lucan’ın sırtına vurmuştu. “Sanmıyorum. Senden hoşlanmıyorsa neden bu tatile geldi? Hem kıskanç birisine de benziyor. Ayrıca senin dışında kimseyle konuşmuyor. Ya çok çekingen ve on yaşında bir çocuk aklına sahip, ya da senden hoşlanıyor ama dile getirmekte kararsız.” Lucan arkadaşına bakıp tek kaşını kaldırmıştı. “Böyle düşünmeni anlıyorum ama onu pek tanımıyorsun. Undera sandığın gibi birisi değil. Yani normal bir insan gibi tepki vermez olaylara. Üç senedir aynı evde yaşıyoruz ve benden hoşlansa kesin anlardım.” Demişti. Miko gözlerini kısmıştı. “Dediğin gibi olsun ama ona karşı daha cesur adımlar atmayı denemelisin. Bazıları yönetilmekten ve yönlendirilmekten hoşlanır.” Elindeki sigaranın ardında kalan izmariti yere atıp ayakkabısıyla ezip içeri doğru girmişti.  Lucan’da onun ardından gelmişti.  Kısa süre sonra herkes gelmiş ve eskilerden konuşmaya içki eşliğinde devam etmişlerdi. Geceye doğru içilen içkinin edilen sohbetin hesabı tutulmamıştı. Miko evleneceğinden söz ederken Denis ve erkek kardeşi ayrılmıştı masadan. Lucan ve Miko ise sohbet koyulaştıkça daha derin mevzulara iniyordu. Undera sohbete dahil olmaktan hep uzaktı. Gece yarısı olmuş ve taverna toplanıyordu. Hesabı ödemeye Lucan kalkmıştı. Miko ile yarışıyorlardı. Dört kişi kaldıklarının sadece Undera farkındaydı. Kapının önüne Miko’nun kız arkadaşı ile çıkmıştı.
“Sende benim gibi içmeyi pek sevmiyorsun?” kız onunla sohbet açmaya çabalamıştı gece boyunca.
“Evet.” Bütün gece kısa cevaplar almış ve yine aynısı olmuştu. “Konuşmayı sevmediğin belli. Yine de iyi birisisin. Seni sevdim.” Kız onun omzuna dokunmuştu. “Teşekkürler. Bende seni sevdim.” Demişti. Kız ilk defa bu kadar uzun cevap almıştı. Gülümseyip onun topladığı saçlarını işaret etmişti. “Saçlarını kestirmelisin. Uçları çok kırılmış ve yıpranmış.” Dedi. Undera elini saçlarına götürmüştü. “Yarın sabah kuaföre gelmelisin. Normalde erkek müşteri kabul etmem ama sana özel bir randevu oluşturalım. Ve güzelim saçlarını düzeltelim.” Dedi. Undera gülümserken Miko sırtladığı Lucan ile dışarı çıkmıştı.
“Arabaya götürelim şunu. Deli dehşet sızdı.” Demişti. Arabaya geldiklerinde Miko onun kullanamayacağını anlayınca onları eve bırakması gerektiğini düşünmüştü. Undera kendinden ağır olan Lucan’ı eve kadar sürükleyemezdi. Eve getirip Lucan’ı odaya bırakmıştı.
“Siz nasıl döneceksiniz?” Miko soluk soluğa dikilirken Undera Miko’nun kız arkadaşına su ikram etmiş ve gelen Miko’ya’da vermişti.
“Bir yolunu buluruz.” Undera bir süre düşünmüştü. “Burada kalabilirsiniz. Yani ev sahibi değilim ama saat çok geç oldu ve yorgunsunuz. Lucan’ın arkadaşı olduğunuz için sorun olacağını sanmam.” Miko ve kız arkadaşı bir süre bunu düşünmüşlerdi ve sonrasında kabul etmişlerdi. Undera sıcak son bahar akşamında onların yatabilmeleri için kendine verilen odayı ikisine bırakmıştı. Yan yana uyumalarının sorun olmayacağını düşünüyordu.
“Bizim yüzümüzden sende koltukta uyumak zorunda kalacaksın.” Kız mahcup hissetmişti. Undera ise gülümsüyordu. “Asıl her şeyin suçlusu Lucan. Araba kullanamayacak kadar içti. Sabah ona bunun hesabını ödetirim.” Gülümseyerek bunu söylediğinde kızda gülmüştü. Undera onlara alışmış ve uzun cümleler kuruyordu. “Lucan hep böyle sorumsuz olur. Asla sonunu düşünmez.” Miko oturduğu yerde konuşurken Undera ona şaşkınlıkla bakmıştı.
“Aslında biz tanıştığımızdan beri sorumsuz olan hep ben olmuşumdur. Defalarca evin anahtarını kapıda unuttum, faturalı ödemeyi unuttum. Bazen ısıtıcıları da açık unuturum. Tatildeyken birazda o pervasız olsun.” Miko sırıtıp ayağa kalkmıştı. Yatmak için odaya gitmişlerdi. Undera bir süre daha verandaya açılan bahçede oturmuş daha sonra içeri girmişti. Uyumaya çalışmış ama bunda başarılı olamayınca bir pike almak için Lucan’ın odasına sessizce süzülmüştü. Lucan ölü gibi uyuyordu. Yatağın bir tarafına devrilmişti. Undera bir süre yatağa bakmış ve sonra yatağın boşluğuna doğru sokulmuştu. Boşta kalan yatığı çekerken Lucan birden uyanmış ve boş gözlerle karanlıkta ona bakmaya başlamıştı. Lucan onun yastığı tutan elini yakalayıp kendine doğru çekmiş ve yatağa düşmesine neden olmuştu. Undera ona sert tepki verecek kadar rahatsız olmuş hissetmemişti.
“Kenarı kay.” Diye onu dirseğiyle iteklemişti. Lucan onun dediğini yapıp kenarı doğru kaymıştı. Undera yastığı geri koyup sırt üstü uzanmıştı. Başını yana doğru çevirince yüzü alkolün etkisinden kızarmış, gözleri yarı açık ona bakan Lucan’ı görmüştü.
“Sana önemli bir şey diyeceğim.” Demişti. Undera ona bakıyordu. Lucan iç çekmişti. “Onlarla konuştum çünkü seni koruyacak kadar güçlü değilim.” Elini onun elinin üstüne doğru koymuştu. “Zarar gelmesini istemiyorum… sana… Ağlamanı… üzülmeni… sana dokunmalarını istemiyorum. Güçlü olamıyorum ama.” Undera onun gözlerinin dolduğunu görmüştü. Ona doğru dönmüştü. “Seni seviyorum ve üzülmenden çok korkuyorum…” Lucan bunu söyleyince Undera gülümsemişti. “Biliyorum.” Yavaşça elini onun saçına koymuş ve nazikçe okşamıştı. “Ağlarsan başın ağrır. Şimdi uyu.” Demişti ve Lucan’ın gözlerine doğru elini kaydırıp göz kapaklarını kapatmıştı. Lucan hemen uykuya dalmış ve Undera’nın elini sıkıca tutmuştu. Undera bir süre onun yanında öylece kalmış ve derin uykuya daldığında yataktan sıyrılıp yastığı alıp aşağı inmişti. Lucan’a verdiği değeri anlamlandırmaktan çok uzaktı. Onun dediklerini anlasa da kelimelerin karşısına duyguları koyamıyordu. Aklına bir an için okyanustaki gün batımı gelmiş ve gülümsemişti. Lucan’ın ona gülümserken aynı şeyi hissettiğini düşünmüştü. Yok olup giden bir şeyi izlemek neden mutluluk verirdi ki?


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.