Yukarı Çık




31   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   32 

           
Cilt 1: Son Söz; Hadım ve Cariye


"Çalışma zamanı. Devam et." Yaşlı hanımefendi, Maomao'yu oldukça seçkin görünen bir arabaya bindirdi. Bu akşamki iş belli ki soylulardan biri için bir ziyafetti. Maomao, başkentin kuzeyindeki büyük bir malikaneye vardıklarında ancak iç geçirebildi. "Kız kardeşlerine" ziyafete eşlik eden birkaç kişiden sadece biriydi. Herkes muhteşem kıyafetler giymiş ve gösterişli makyajlarını yapmıştı. Maomao, tıpkı onlara benzemek için yaratılmış olduğu gerçeğini düşündüğünde, tuhaf bir şekilde midesinin bulandığını hissetti.


Gruplar uzun bir koridordan, sarmal bir merdivenden yukarı ve büyük bir odaya götürüldü. Fenerler tavandan sarkıyordu ve her yerde şenlikli kırmızı püsküller sarkıyordu. Birinin yakacak parası var, diye düşündü Maomao.


Odada beş kişi yan yana oturuyordu. Beklediğinden daha gençtiler. Pairin, titreyen lamba ışığında genç adamları görünce dudaklarını yaladı. Joka'nın yandan hafifçe dürtmesiyle ödüllendirildi. Maomao'nun seksi "kız kardeşi" canı istediğinde, hanımın bile ellerini havaya kaldırmasına yetecek kadar çok hızlı olabiliyordu.


Keşke bu tanıtımları daha önce yapsaydı! Bu ziyafetteki adamlar sözde sarayın yüksek memurlarıydı; Rihaku arabulucu olmuştu. Ve onunla işin içindeyken, kârın en azından bir kısmı Maomao'nun borçlarını ödemeye gitmeliydi. Hiç değilse, ona güvendiğinden daha fazla miktarda kıdem tazminatı verilmişti, bu yüzden vücudunu satmak zorunda kalmaktan kurtulmuştu ama hanımefendi onu yine de bunun gibi tuhaf işlere veriyordu.


Kocakarı, Maomao'yu fahişe yapmak istiyor gibiydi. Yıllardır onu gözüne kestirmişti. Maomao'ya ilaçla vaktini boşa harcamayı bırakmasını söyleyip duruyordu ama bu asla olmayacaktı. Eczacılıktan şarkı söylemeye ve dans etmeye geçecekti, öyle mi? Bu mümkün değildi.


Maomao odaya girdiğinde, her şeyin son derece süslü olduğunu gördü: Her bir şişe sake ve her oturma minderi en yüksek kalitedeydi. Hatıra olarak bir mobilya alsam kesinlikle fark etmezler, diye düşündü ama sonra başını iki yana salladı. Hayır, hayır, bu olmaz.


Fahişeleri birinin özel konutuna çağırmak, genelevde bir ziyafet vermekten çok daha pahalıydı. Hele de çağrılan fahişeler, herhangi birinin bir tek akşam için bir yıllık ücretini gümüş olarak talep edebileceği kadınlar olduğunda. Verdigris Evi'nin üç "prensesinin" -Meimei, Pairin ve Joka- aynı anda hazır bulunmalarını istemek, paranın sorun olmadığını ilan etmek kadar iyiydi.


Maomao, gecenin üç yıldızını desteklemek için getirilenlerden sadece biriydi. Kibar olmayı öğrenmişti ama ne melodiyi tutabiliyor ne de erhu çalabiliyordu. Ve dans mı? Bu söz konusu bile olamazdı. Yapabileceği en iyi şey, konukları izleyip içkilerinin bitmediğinden emin olmaktı.


Maomao, birinin boş bardağına sake doldurmaya başlarken yüz kaslarını zorlayarak gülümsedi. Onu kurtaran tek lütfu, herkesin kız kardeşlerinin şarkı söyleyip dans etmesinden o kadar büyülenmiş olmasıydı ki, ona bakmıyorlardı bile. Hatta bir kişi, destek ekibinin bir üyesiyle Go oyunu başlatmıştı.


Herkes gülerken, içerken ve gösterinin tadını çıkarırken, başını aşağı eğmiş birini fark etti. Ne, sıkıldı mı acaba? Diye düşündü Maomao. İnce ipekler giymiş genç bir adamdı; küçük bir kadeh sakeyi tek dizine dayamış ve ara sıra sakeden yudum alıyordu. Üzerine gri bir kasvet çökmüştü. İşimi yapmadığımı düşünecekler, diye düşündü Maomao, yaptığı herhangi bir şey hakkında ciddileşmenin bir yolu vardı. Güzel, dolu bir şişe sake aldı ve melankolik genç adamın yanına oturdu. Pürüzsüz, koyu perçemleri yüzünün çoğunu gizliyordu. 


"Beni rahat bırak," dedi genç adam.


Maomao'nun kafası karışmıştı: sesi garip bir şekilde tanıdık gelmişti. Eli neredeyse düşünmeden hareket etti; görgü ve nezaket düşüncesi aklından uçup gitmişti. Genç adamın yanağına dokunmamaya dikkat ederek saçını kaldırdı.


Muhteşem bir yüz onu karşıladı. Çekingen ifadesi anında tam bir şaşkınlığa dönüştü. "Jinshi-sama?" Artık yüzünde ışıltılı bir gülümseme yoktu, sesinde tatlılık yoktu ama yine de o hadımı nerede olsa tanırdı.


Jinshi art arda birkaç kez gözlerini kırpıştırdı, onu bir saniye inceledi ve sonra huzursuzca, "Kim... Sen de kimsin?" dedi.


"Bana sıkça sorulan bir soru."


"Sana makyajla çok farklı biri gibi göründüğünü söyleyen oldu mu hiç?"


"Sıklıkla."


Sohbet Maomao'ya bir déjà vu hissi verdi. Jinshi'nin saçlarını bıraktı ve saçlar yüzüne geri düştü. Jinshi uzandı ve bileğini tutmaya çalıştı. "Neden kaçıyorsun?" Şimdi somurtkan görünüyordu.


"Lütfen bir cariyeye dokunmayın" dedi. Bu onun kararı değildi, kurallar böyleydi. Ekstra ücret almaları gerekecekti.


"Neden böyle giyindin ki?"


Maomao, rahatsız bir şekilde, "Bu ...benim yarı zamanlı işim" derken, onunla göz göze gelmemeye çalıştı.


"Genelevde mi? Bekle... Sakın bana...”


Maomao, Jinshi'ye ters bir bakış attı. Demek insanların iffetini sorgulamayı seviyordu, öyle mi? "Ben özel müşteri almıyorum..." diye onu bilgilendirdi. "...henüz."


"Henüz..."


Maomao detay vermedi. Ne diyebilirdi ki? Hanımefendinin borcunu ödeyemeden bir müşteriyi sonunda kendisine zorla kabul ettirmeyi başarması kesinlikle olasılıklar aleminin dışında değildi. Neyse ki, babasının ve kız kardeşlerinin seyesinde, şimdiye kadar bu gerçekleşmemişti.


"Seni satın alsam nasıl olur?" Diye sordu Jinshi.


"Ha?" Maomao ona şaka yapmamasını söylemek üzereyken aklına bir fikir geldi. "Biliyor musunuz, bu hiç de fena bir fikir değil."


Jinshi irkilerek nefesini tuttu. Bir tavus kuşu tarafından ürkütülmüş bir güvercinin yüzüne benziyordu ifadesi. Görünüşe göre Jinshi'nin ışıltı eksikliği, büyük bir ifade zenginliğine kapı aralamıştı. Ruhani gülümsemesi hoş olsa da,  insana benzemiyor gibiydi. Maomao'yu tek bir po ruhu içinde iki hun ruhu olması gerektiğine ikna etmek için neredeyse yeterliydi: tek, bedensel yin ruhu için iki geçici yang ruhu. *çok üzgünüm bunu kendiniz araştırmak zorundasınız, vaktim yoktu*


"Tekrar arka sarayda çalışmak o kadar da kötü olmaz" dedi.


Jinshi'nin omuzları çöktü. Maomao sorunun ne olabileceğini merak ederek ona baktı.


"Arka saraydan ayrılmanın sebebinin o işleri yapmaktan nefret etmen olduğunu sanıyordum.”


"Ne zaman böyle bir şey söyledim ki?" Aslında Maomao, borcunu ödeyebilmek için neredeyse Jinshi'ye yalvaracaktı ama en sonunda onu kovduran Jinshi olmuştu. O yerin sıkıntıları ve zorlukları vardı, buna hiç şüphe yoktu ama Gyokuyou'nun nedimeleri iyi kadınlardı. Ve çeşnicibaşılığı alışılmadık bir roldü, çoğu insanın isteyebileceği ya da arzulayacağı bir rol değildi. "Tek şikayetim deneylerimi yapamamam olur sanırım" dedi Maomao.


"Biliyorsun, o deneyleri yapmayı bırakmalısın." Jinshi bardağı yerine çenesini dizine dayadı. Tamamen çileden çıkmış bakışı kendiliğinden alaycı bir gülümsemeye kaydı. “Bu doğru, sen böyle bir insansın ha.”


"Senin az konuşan bir kadın olduğunu söyleyen oldu mu hiç?"


"Evet," diye yanıtladı Maomao "Sıklıkla" diye ekledi.


Jinshi'nin gülümsemesi giderek daha masum hale geldi. Bu kez kızgın görünme sırası Maomao'daydı. Jinshi tekrar uzandı. "Neden hep kaçıyorsun?" dedi.


"Kurallar böyle, efendim." Bu bilgi, eli kıpırdamayan Jinshi'yi caydırmışa benzemiyordu. Sabit bir şekilde Maomao'ya bakıyordu. Mao bu konuda kötü bir hisse kapılmıştı.


"Sadece bir kez dokunsam sorun olmaz."


"Hayır, efendim."


"Bir şey kaybetmezsin ki."


“İrademi kaybederim.”


“Sadece bir el ya da bir parmak ucu. Kesinlikle sorun olmaz."


Maomao sessiz kaldı. Jinshi ısrarcıydı. Onu tanıyordu; vazgeçmeyeceğini biliyordu. Çaresiz kalan Maomao gözlerini kapattı ve derin bir nefes verdi. "Sadece bir parmak ucu."


Sözcükler ağzından çıkar çıkmaz, dudaklarına bir şeyin dokunduğunu hissetti. Göz kapakları açıldı ve Jinshi'nin kıvrak parmak ucunda kırmızı dudak renginin bir lekesini gördü. Maomao ne olduğunu anlamadan Jinshi elini geri çekti. Sonra, parmağını kendi dudaklarına dokundurarak onu hayrete düşürdü.


Bu adam...


Parmaklarını ağzından çektiğinde, ince biçimli ağzında kıpkırmızı bir leke kalmıştı. Yüzü biraz gevşedi ve gülümsemesi daha da masumlaştı. Yüzüne dudak boyası bulaşmış gibi yanaklarına bir kızarıklık geldi.


Maomao'nun omuzları titriyordu ama Jinshi'nin gülümsemesi o kadar genç ve neredeyse çocuksu görünüyordu ki onu azarlayamayacağını anladı. Bunun yerine başını çevirip yere baktı.


Kahretsin, bunun izi kaldı... *bu başlardaki Jinshi'yi okudukça içim cız ediyor 5.cildi hatırlamak istemiyorum, o olay...çok kötü çok...*

Maomao'nun ağzı gergin bir çizgi halini aldı ve yanakları pembeleşmeye başladı. Allık kullanmadığının farkındaydı üstelik. Sonra kahkahaların sesini duydu, kıkırdayan erkek ve  kadınların orada olduğunu ve herkesin onlara baktığını fark etti. Ablaları açık açık sırıtıyorlardı. Maomao bundan sonra ne olacağını hayal etmekten korkuyordu. Aniden başka bir yerde olmak istedi.


Birdenbire Gaoshun ortaya çıktı, sanki şöyle dermiş gibi kollarını kavuşturdu: Sonunda.
Bunların hepsi Maomao'nun başını döndürmeye yetti ve daha sonra gecenin geri kalanını neredeyse hiç hatırlamadı. Yine de, daha sonra kız kardeşlerinin onu nasıl takip ettiğini asla unutmadı.


Birkaç gün sonra, başkentin eğlence bölgesine güzel bir aristokrat çıkageldi. Yaşlı kadının gözlerini parlatacak kadar para ve böcekler üzerinde yetişen tuhaf bir bitki getirdi. Ve özellikle genç bir kadını istiyordu.



Cilt 1'in sonu.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


31   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   32 


468x60


DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.