##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
Mel küçük çocuğun sözleri dinlerken, uzun süre sonra yaralandıklarını gördüğü kollarını inceliyordu. İnanılır gibi değildi, dokunulmaz olarak gördüğü uzuvları derin kesiklerle süslüydü. “Görünüşe göre daha Derin Miras aşamasındasın ve henüz dirseklerine kadar değişim geçirebiliyorsun. Seninle biraz daha oynayacağım, bakalım neler yapabiliyorsun?” Çocuk silinikleşip kayboldu, ardından durmuş olan dallar saldırmaya devam ettiler. Mel, savaş durumuna geçti ve bazen sıyrılıp bazen pençeleriyle saldırıları karşıladı. Gidişat iyi değildi, en önemli silahı işe yaramaz hale gelince, bedeninin yetersiz kalan kısımları tamamen iflas ettiler. An ve an yeni yaralar açılıyor, kanı piramidin zeminine damlıyordu. “Zavallı, kelimenin tam anlamıyla zavallı!” Sol eliyle Mel’in saçlarını kavrayan çocuk, kanla kaplı yüzüne bakarak söylendi. Kibir dolu bakışlarının hedefindeki kişi parmağını hareket ettiremeyecek durumdaydı, Mel tamamen savunmasızdı. “Sen, sen kimsin?” “Ben kim miyim? Düşün bakalım, ben kimim?” Çocuk şeklindeki enerji kimliğini açıklamadı ama Mel’in yüzüne okkalı bir tokat indirdi. Harap haldeki genç çocuk için son nokta bu oldu, düşmanın ellerinden kurtulan saçlarıyla beraber yere kapaklandı. “Draco, senin ardılın böyle bir ezik mi olacaktı? Kendin değiştiğin gibi mirasçını da zavallının biri mi yaptın?” Çocuk acıyla haykırdı, etraflarını saran kalın dallar o an geri çekildiler. Rüzgâr şiddetliydi, Mel’in tenindeki tuzu açık yaralarına taşıyordu. “Bahçeye ekmen gereken bitkiyi çıkar ve bana teslim et. Sen, bunun için yeterli değilsin?” Küçük çocuk Mel’in kafasına ayağıyla bastıktan sonra konuşmaya devam etti, son gücüyle hareket eden düşmanına merhamet etmiyordu. Mel yavaş hareketlerle elini uzattı, çok küçük değişikliklerin bile bedenindeki yansıması ağır oluyordu. “Bitki burada!” Son iki bitkiden biri ortaya çıktığı an küçük çocuk tarafından adeta koparılıp alındı, her hareketi haşin ve küstahtı. “Seni öldürmeyeceğim, benim ellerimde can vermek için yeterli değilsin!” Küçük çocuk şekline bürünmüş enerji, yerde yatan düşmanını yanı başına en az onun kadar büyük bir bitki bıraktı ve arkasını dönerek uzaklaşırken konuşmaya devam etti. “Beşinci bahçeden alman gereken bitki yanında yatıyor. Koş, ayakçılığını yaptıklarına götür. Öleceksin, zayıflığın nedeniyle de yalnız başına ölmeyeceksin. Sevdiğin kim varsa seninle beraber gelecek. O günü yaşadığında, seni Birinci Bahçe’de bekliyor olacağım!” Mel’in gözleri yavaşça kapandı. Piramidin zirvesinde, yanındaki bitkiyle beraber kanlar içinde yatıyordu. Aynı anlarda, Yeşil Gölge Akademisi içindeki daire şekline sahip uzun kulede diz çökmüş olarak bekleyen adam kafasını kaldırdı. “Efendim, Lord Kasper iksir için gereken bitkileri neredeyse tamamladı!” “Neredeyse? Kaç bitki eksiği kaldı?” “Dört efendim!” “Çok hızlı, nasıl halletti?” “İkinci Büyük Hazretleri, torununuz bitkileri yeni palazlanan bir tüccar olan Moe’ nin açık arttırmalarından topladı. Tüccar için bitkileri bulanın, Bitki Bölümü Dâhisi Mel olduğu söyleniyor!” Tahtında oturan İkinci Büyük on nefes boyunca sessizliğini korudu, tek dizi yerde bekleyen adamın alnından süzülen terler yanağına ulaşıyordu. “Mel, kaçıncı bahçeyi araştırıyor?” “Beşinci Bahçe efendim!” Adam cevap vermek için beklemeye cesaret edemedi, İkinci Büyük ağzını kapattığı gibi konuşmaya başladı. “Güzel, çok güzel! Mel denen çocuğa Birinci Sınıf evlerden tahsis edilsin ve ne istiyorsa yerine getirilsin! İksir torunum için çok önemli, bir aksilik çıkarsa hesabını herkesten sorarım!” İçinde buz parçaları barındıran rüzgâr, hiç yoktan ortaya çıkıp devasa solunun içinde fırtına estirdi. Dizinin üzerindeki adamın boynuna inen terleri bir nefeste yok oldular, yüzünde donuk mavi renk seçiliyordu. “Emredersiniz, efendim!” Daha fazla bekleyemeden, ayağa kalkarak hızlı adımlarla salonu terk etti. Biraz daha kalırsa neler olacağını çok iyi biliyordu. “Kasper, önündeki engeli aşmak zorundasın. Evlat acısından sonra torunumun acısını kaldıramam!” İkinci Büyük küçük pencerelerden birinin yanına ilerlerken mırıldanıyordu, gözleri cam gibi keskin ve soğuk maviydi. Gece, usul usul Yeşil Gölge Akademisi üzerine çöküyordu ama bir kişi yattığı yerden kalkmış değildi. Piramidin zirvesindeki Mel, gözlerini açtığında geri gelen acı nedeniyle haykırdı. “Olamaz, olmamalı! Senelerdir eğittiğim pençelerim işe yaramadı, kollarım, kollarım!” Zorlukla havaya kaldırdığı uzuvlarına bakan Mel hüngür hüngür ağlıyordu, iki kolu da tanınmayacak haldeydi. Bitkisel karışımlarını alanlar arası boşluktan çıkarıp bedenine serpti, her yeri kesiklerle dolu olduğundan onlarca karışımı kullanmak zorundaydı. “Çocuk şeklindeki enerji de neyin nesiydi? Dedemi nereden tanıyordu ve onun hakkında söyledikleri gerçek miydi?” Kafasında dolanan sorular dilinden çıkarak havaya karışırken, Mel yanı başındaki bitkiyi gördü. “Keskin Yapraklı Mantis!” Dedi ve ıstırap içinde inledikten sonra yeniden bayıldı, esen rüzgârlar yaralarını durmaksızın açıyordu. Mel, mücadele dolu günün sonunda Beşinci Bahçe’yi araştırmayı bitirmişti ama getirdiği soruları çözmek için iyileşmesi gerekiyordu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.