Mirasçı - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




119   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   121 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

Yol boyunca sesler kulağına ilişse de başka bir saldırı girişimi olmadı ama Mel pençe haline getirdiği ellerinin şeklini değiştirmiyordu. Durum, uzun ve geniş aralıklara sahip dik merdivenlerle karşılaştığında da değişmedi, piramit şeklindeki yapı bütün heybetiyle karşısındaydı.
“İçimde kötü bir his var. Etrafımda tuhaf bir enerji akımı dolaşıyor ve verdiği his çok rahatsız edici!”
Tabandan tepeye kadar merdivenleri gözüyle tarayan Mel, biçimli kesilmiş dev kayalardan başka bir şey göremeyince ilerlemesine devam etti. Her basamak dört adım genişliğindeydi ve bunlardan göz alabildiği kadarı önünde uzanıyordu.
Genç adam sabit bir hızla tırmandı, üzerinden geçen kuş sürüsünün dışında ses yoktu. Yaklaşık yarım saat sonra Mel piramidin sanki bir bıçakla kesilmiş gibi dümdüz olan üst kısmına ulaştı.
“Sen de kimsin?”
Acele etmediği için yorulmayan genç adam yine de sorusunu nefesi kesilerek sordu. Düzlüğün tam ortasında kırmızı cübbesiyle bir çocuk ona bakıyordu.
“Hoş geldin!”
Sözlerin anlamı dostane olsa da çocuktan gelen enerji Mel’i hırpalamak istiyordu.
“Bahçeye girdikten sonra bana saldıran şeyle aynı enerjiye sahipsin!”
 Dizlerini kırdı ve belini hafifçe büktü, Mel bir an da savaş duruşuna geçti.
“Anlayamasaydın hayal kırıklığına uğrardım.”
Sözlerini tamamlayan çocuk enerjisini geri çekti ve oturacağı bir taht haline gelene kadar yoğunlaştırdı.
“Soruna cevap verecek olursam, ben bu bahçenin sahibiyim!”
Mel duruşunu değiştirmeden söylenenleri dinledi, ses çıkarmadan çocuğu süzüyordu.
“Sen kimsin diye sorma mı bekliyorsun değil mi? Hiç niyetim yok, zaten kim olduğunu biliyorum!”
“Ne dedin sen? Benim kim olduğumu biliyor musun?”
“Ha, demek hâlâ konuşabiliyorsun. Bende enerjimi görünce korkudan dilin tutuldu zannetmiştim!”
Çocuk, sonuna kadar açarak güldüğü ağzını küçücük elleriyle kapattı, kırmızı cübbesinin geniş kol yenleri bir sağa bir sola dalgalanıyordu.
 “Bula bula senin gibi bir aptalı mı bulmuş Mirasçı olarak? Ne beklenir ki aptalın varisi ancak ondan daha aptal biri olabilirdi!”
Kahkahalar kesildi ve çocuk bıçak gibi keskin bir ses tonuyla son cümlesini kurdu.
“Sen, dedeme aptal mı dedin?”
“Demişsem ne olur? Sana Öldürme Döngüsü denen aptal fikrinden bahsetmedi mi? Ne dersem diyeyim, bana bir şey yapamazsın!”
Son harf çıkıp ağzını kapattığında Mel gözlerinin önündeydi, pençe halini almış sağ eli çocuğun kafasına iniyordu. Hava yırtıldı, açık yeşil enerji piramidin zeminine çarparak üç derin iz bıraktı.
 
“Vay be! Aptalın koyduğu kodu bozuyor musun?”
Küçük çocuk piramidin üstündeydi ama çoktan diğer uca kaçmaya başarmıştı.
“Düzgün konuş!”
“Konuşmayacağım, o kişi bu lafların hepsini hak ediyor!”
Çocuğun geri çekilmeye niyeti yoktu, Mel’in üstüne dikenli kelimeleriyle geliyordu.
“Benim dedim, nazik, iyi niyetli ve gücü olmasına rağmen insanları incitmeyen biriydi. Sen, nasıl onun hakkında kötü konuşabilirsin?”
Mel’in etrafını saran enerji git gide koyulaştı ve yeşil renk neredeyse siyaha yaklaştı. En yoğun oldukları bölge, pençe halin almış elleri ve onun üzerindeki alandı. Dirseklerine kadar, siyah gölgeleri içinde saklayan yeşil renk hâkimdi.
“Demek iyice ciddileştin, o zaman benim de sıram geldi demektir!”
Piramit sallandı, geniş basamaklarından yukarıya doğru kalın kökler yürümeye başladı. Her biri, en az yetişkin insanın bacağı kalınlığındaki kökler öyle hızlıydı ki bir dakika geçmeden Mel’in üzerinde dalgalanıyorlardı.
“O pis enerjiyi benim piramidimde ortaya çıkarmanın cezası ölümdür. Görelim bakalım, neler yapabiliyorsun?”
Çocuk parça parça silinerek yok oldu, Mel ve toplam otuz kalın kök baş başa kaldılar. İlk hamle ev sahibinden geldi, yakınında bulunan kökler olanca hızlarıyla üstüne indiler.
Mel geri kaçmadan aralarına daldı, her biri ayrı yörüngeden geliyordu ama Mel bir şekilde içlerinden geçmeyi başardı.
“Hortumlar sağ olsun, aralarından geçebildim ama sadece 5 köktü. Hepsi birden saldırırsa, benim de karşılık vermem gerekecek!”
Mel, aralarından geçerken bir tanesine pençelerini takabildi, yüzeysel çizik dışında başka bir etkisi olmadı. Derken on beş kök birden piramidin tepsini dövmeye başladı, Mel bazılarından sıyrılıyor bazılarınaysa pençeleriyle karşılık veriyordu.
“Nasıl bu kadar sert olabiliyorlar. Pençelerim Derin Miras Seviyesine sahipler ama onları rahatlıkla parçalayamıyorlar!”
Mel nefes nefeseydi, tam ortaya kadar sürüklendiğinden beri otuz kalın kökün saldırısı altında inliyordu. Bedenini sakınmaya çalışarak, sıyrılamadığı darbeleri kollarına alıyordu ama Mirasçı olduğundan beri görmediği bir manzarayla karşı karşıyaydı.
“Olamaz, kollarım yaralanıyor!”
Evet, ejderhanın pençelerine dönüşen dirsekten aşağısı yaralanıyordu, kesici silahları kırabilen bölge ağaç kökleri tarafından zedeleniyordu.
“Şuna bak, nasıl da şaşırdı!”
Uzun süredir ortada olmayan çocuk gökyüzünde belirdi, iki elini arkasında birleştirmiş Mel’i izliyordu.
“Bu asmalar, dede dediğin aptalın en kudretli günlerindeki enerjisini taşıyorlar! Boynunu eğmediği, düşmanların kanıya beslendiği, adını duyanların korkuyla geri kaçtıkları zamanlardaki adamın kudretinin yansıması onlar.
Senin cılız, soysuz, ezik yeşil enerjin onların karşısında bir hiç! Onun düşmüşlüğünün son kanıtı olan sen, bahçelere giren ardılları gibi öleceksin ve bu benim elimden olacak!”
 
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


119   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   121 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.