##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
Öğlen olduğunda, Yeşil Gölge Akademisi’nin ticaret meydanı olarak kullandığı geniş boşluktaki bir kişi, neşeli ıslığı eşliğinde insanların arasından süzülüyordu. “Bu o!” “Evet, Üçüncü Bahçeyi keşfeden dahi!” Yanlarından geçerken konuşmalar fısıldaşmalara dönüşüyordu, istisnasız herkesin gözleri üzerindeydi. “Aklım almıyor! Adam ilk on bahçenin en değerli bitkilerini toplamasına rağmen akademi yönetimi sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor!” “İkinci Büyük onu Birinci Sınıf evlerden birine yerleştirmiş diye duydum!” “Birinci Sınıf Ev’ mi? Ödüle bak, adam zaten kendi katkılarıyla onu çoktan hak etmişti. Ah Akademi Lideri ah, sen inzivada olmasan böyle mi olurdu?” “Ne olurdu peki?” “Kesinlikle onu Bitki Bölümü Kıdemlisi yapardı!” “Yok canım!” “Hatta Üçüncü Üstat bile yapardı!” “Yavaş, yavaş! Meydanı boş buldun diye çok sallama!” Mel, konuşmalara kulak asmadan sekiz köşenin bir tanesine doğru yöneldi, kafasını bir sağa bir sola çevirse de ayakları otomatik olarak o yönü gösteriyordu. İstediği yere yaklaşınca insan kalabalığı bir kat daha artacaktı, çıkmaz sokak olan köşeden adeta insan fışkırıyordu. “Yolu açın!” “Kenara çekilsene be adam!” Dükkânların dışarı attıkları tezgâhlarda pazarlık yapanlar onu görmeseler de diğerlerinin uyarıları sonucu Mel’in sokağa adım attığını fark ettiler. “Şişman Moe’ nin dükkânına gidiyor!” “Şanslı domuz!” “Dur bakalım! Belki bugün bir açık arttırma daha olabilir!” Sesler burada daha gür çıkıyordu, kıskançlığın körüklediği enerji gizlilik engellerini yırtarak aşıyordu. “Çıkmaz sokağın içindeki kiralar, iç cephe dükkânların fiyatını aştı ve neredeyse hepsi ona ait!” “Adam akıllı! Madeni buldu ya dibine kadar işliyor!” Dedikodular bitmeyecekti ama Mel’in yürümesi gereken yol bitmişti. Yenilenmiş ahşap kapıyı ittiren Mel içeri adımını attı ama bundan öteye gidemedi. “Sıra bendeydi, araya girmesene!” “Ben sabahtan beri buradayım, kör müsün?” “Lütfen sakin olalım! Sıraya geçelim!” Müşterilerin bağrışmalarına cevap veren Moe onu görmüyordu, mecburen kapıyı açmak için biraz daha güç kullanmak zorunda kaldı. “Yavaş be yavaş! Dolu işte görmüyor musun?” Hışımla dönen kız bir an sonra sustu, bakışları kendisinden en az üç kafa uzun olan kişinin yüzüne kilitlendi. “Mel, hoş geldin!” İlk tepkiyi veren Kristin oldu, ardından Şişman Moe kalabalığı yararak ona ulaştı. “Öğlen arasına girdik. Lütfen bir saat sonra gelin!” Oflaya puflaya dışarı çıkan müşteriler daha fazlasına cesaret edemediler. Burası sadece Şişman Moe’ nin dükkânı değildi; yüz yılda bir gelen dahi Mel’in sevgilisinin çalıştığı ve İkinci Büyük’ ün torunu olan Kasper’ in alışveriş yaptığı yerdi. “Geç şöyle otur bakalım! Işıldıyorsun, yoksa İkinci Bahçe’nin en yüksek seviyeli bitkisini yakalamayı başardın mı?” Şişman Moe iltifatlarla başlayan cümlesini soruyla bağlayınca, Mel ve Kristin göz göze geldiler. İri yarı genç dükkân sahibinin buyur ettiği yere oturdu, derin bir nefes çekti ve istenen cevabı verdi. “Bir kere denedim ama şu an için yakalamam mümkün değil!” Mel’in görüş açısında iki yüz vardı. Biri önceki neşesini yavaşça kaybederken, diğeri tedirginlikten kurtuluyordu. “Çok hızlı ilerledim ve bu beni aşırı yordu. Biraz dinleneceğim; geride bıraktığım bitki bahçelerini daha detaylı keşfedip ardından İkinci Bahçe için denemelere başlayacağım!” Moe’ nin dalgalanan yüz hatları keskinleşti, bakışları yere indi. Çok geçmedi, beş saniye sonra kafasını kaldırdığında eski Moe geri gelmişti. “Endişelenme Moe, satman için gereken bitkileri sağlamayı sürdüreceğim. Sadece Kasper’ in iksiri için gereken malzemenin tedariği biraz gecikecek!” “Ne yapalım? Üzülmedim desem yalan olur ama seni bu konuda zorlamaya hakkım yok. Senin isteklerin her şeyden önce gelir!” Moe Mel’in oturduğu koltuğun boş tarafına adeta zıpladı, bir elini zorla iri yarı gencin omuzuna atarak konuşmaya devam etti. “Anlat bakalım, tam olarak neler yapmayı planlıyorsun?” Muhabbet başladı, bir saatlik öğle arası iki saatlik süre geçmesine rağmen bitmedi. Kapının önündeki homurtular önceleri tek tük duyulurken, şimdi neredeyse dükkânın içinde konuşuluyormuş gibi nettiler. “Millet ortalığı yıkmadan ben gideyim. Bizim çocukların yanına uğramak istiyorum. Akşam görüşürüz!” Kristin’i kollarının arasına alarak öpen Mel, tek hamlede kapıyı açtı ve kalabalığı yararak dışarı fırladı. Müşteriler su birikintisinin dibinde açılan deliğe dolan sular gibiydi, göz açıp kapama süresinde dükkânı eski haline getirdiler. Mel, akademiye girdiğinde kendisine verilen İkinci Sınıf eve geldiğinde kimseyi bulamadı, Birinci Sınıf konuta yerleşmesine rağmen burası da onun mülküydü. Bahçede bir tur attığında hoş bir sürprizle karşılaştı, kabul testini beraber geçtiği on kişi boş durmuyordu. Bahçeyi donatan bitkileri ve çiçekleri incelerken, tanıdık olanlar hemen dikkatini çekti. “Kestane Yapraklı Manolya!” “Kamçı Sürgün Gülleri!” “Seni bile topladılar demek, Yardan Düştüm Çiçeği!” “Kusura bakmayın çocuklar, sizin enerjilerinizi alamam! Arkadaşlarıma aitsiniz, bu bahçeyi süsleyin ve zamanı gelince enerjilerinizi onlarla paylaşın!” Kapının acıklı sesinin kaynağı yağlanmamış menteşeleri olsa da hemen sonraki sözler Mel’in çok iyi tanıdığı birine aitti. “Kiminle konuşuyorsun Mel? Yoksa bilmeden bilinci olan bir bitki mi yakalamışız?” Nalt ismini söyleyince diğer dokuz kişi hızla içeri girdiler, yüzleri kararan havaya inat ışıl ışıl parlıyordu. “Bilmiyorum, o kadar çok bitki var ki belki içlerinden bir iki tanesi bilinç kazanmış olabilir!” “Dalga geçme! Bu akademide, senden başka bilinç kazanmış bitki yakalamayı başaran biri daha var mı?” Hep bir ağızdan güldüler, beden dilleri yumuşadı ve yakınlaşıp hasret gidermeye başladılar. Akşam yemeği kısa sürede hazırlandı, Mel çok kalamayacağını söylese de diğerlerinin yemek yemeden bırakmaya niyetleri yoktu. “Her şey çok lezzetliydi. Yemekler mi güzeldi, yoksa sizinle olmak mı onları böyle yaptı bilmiyorum!” İdolleri ayağa kalkınca diğer on kişi de ayağa fırladılar, sofradaki yarısı dolu tabakların yüzüne bakan yoktu. “İzninizle ayrılıyorum. Yolum uzun, çok geç olmadan evime gitmem lazım!” “Dur bir dakika, İkinci Bölge’nin çıkışına kadar sana eşlik edeyim!” Nalt yamuk kâküllerini sağa yatırdıktan sonra Mel’in peşi sıra dışarı çıktı. Saç stili çok ilginçti, kafasındaki kıllar köklerinden öyle biçimsiz çıkıyordu ki Yeşil Gölge Akademisi içindeki berberler bile ön taraftaki bozukluğu düzeltmeyi başaramamıştı. İki adam evden çıktıktan sonra bir süre konuşmadılar, adım sesleri eşliğinde ilerlediler. Sessizliği bozan Nalt oldu, eşlik etmeyi teklif eden kişi olarak söyleyeceği şeyler olduğu açıktı. “Mel, İkinci Bahçe’nin en değerli bitkisini yakaladın değil mi?”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.