Murdering Heaven Edge - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 


           
Bölüm 2: Issız Gizemli Dağ Zirvesinin Altında   Takip eden yarım saatte, Siyahlı adamın Chu Mo’ya işkence için kullandığı metotlar ondan (10’dan) az değildi. Canının bağışlanması için yalvarmasını istiyordu.   Genci korkutmak için kalın ki’sinden birkaç türde şeytani hayali ortamlar bile oluşturmuştu.   Her seferinde, Chu Mo ölümüne korkuyor ve gözleri korkuyla doluyordu. Hayali dünya oldukça gerçekçiydi ve o ölümüne korkuyordu.   Ama sonunda… o hala bir* kelime söylüyordu: “Yapmayacağım!”(*İngilizce’de ‘üç’ vardı burada, çünkü “I will not!” diyordu bizimkisi.)   “Hey....” Siyahlı adam öfkeyle kuduruyordu, yedi deliğinden duman püskürüyordu. Birkaç yıldır dünyayı dolaşıyordu. Daha önce görmediği ne tür bir insan olabilirdi? Ama bugün veledi çözmek* için hiçbir yolu yoktu.(*”break” denmiş burada. İradesini kırmak anlamında sanırım. “break”ın “çözmek” anlamı daha uygun geldi biraz zorlama olsa da.)   Eğer bu kelimeleri (ağızlarından) çıkarsalardı kim bilir kaç kişi ölümüne paniklerdi.   Büyük Şeytani Lort acemi bir öğrenci için inisiyatifi ele aldı. Karşı taraf sadece nankör değildi, onu doğrudan reddetti de. Ayrıca o işkence gördü ve onun ağzı rahatlıkla reddetti.   Böylesi bir hikaye kesinlikle dünyayı sallayabilir.   “Seni… seni aşağılık!” Chu Mo bitkindi, yere çöktü, kıpırdayacak gücü bile yoktu. Kim bilir içinde kemikleri kaç parçaya parçalanmıştı.   Ama hala yenilgiyi kabullenmek hakkında hiçbir fikri yoktu, kızgınca söylendi: “Nasıl böyle olabilirsin? Diğer insanlar istemiyorsa, onları hala öğrencin olmaları için zorlayacak mısın?”   “Sen, sen gerçekten ölümden korkmuyor musun?” (dedi) Dehşet verici bir tonda göz bebeklerini Chu Mo’ya dikti.   Gözlerinde bir öldürme niyeti parladı, ne zaman olursa olsun, bu gencin inatçı hayatını bitirebilecekmiş gibi göründü.   “Korkuyorum… son derece korkuyorum.” Chu Mo dürüstçe cevapladı. Bu siyahlı adam, Chu Mo’yu fazlasıyla dehşete düşürdü.   Gördüğü tüm kabusların hepsinden daha dehşet verici.   “Korkuyorsun, (ama) hala beni reddetmeye cüret etmiyor musun?” Siyahlı adam soğukça söyledi, Chu Mo’ya yandan bir bakış yöneltti.    “Ben, ben Ölümsüz Gök’e gitmeliyim. Benim dedem Ölümsüz Gök’ün Yedinci Büyüğü’nü kurtardı!”   “Yedinci Büyük dedeme bir hatıra verdi. Ben sadece hatırayı Ölümsüz Gök’e götürmeliyim…”   “Yedinci Büyük şüphesiz beni bir öğrenci olarak alacaktır!”   “Ölümsüz Gök dünyadaki bir numaralı nezih tarikat!”   “Ölümsüz Gök’te, onların hepsi büyük kahramanlar, dünyayı acıdan kurtaran şövalyeler ve ölümsüzler!”   “Onlar senin gibi değiller, insanları kendi öğrencileri olmaları için zorlamıyorlar.”   Chu Mo’nun kanı yükselmeye (kaynamaya) başladı, çatırdayan ve sıçrayan bir yığın olarak konuştu, onun karşısında siyalı adamı şaşkınlık içinde bıraktı.*(*Son cümlede “putting the man in black opposite of him into a daze.” yazıyordu ama pek emin olamadım açıkçası çevirimden.)   Uzun bir zaman sonra bir kahkahayla söyledi: “Ölümsüz Gök bir numaralı nezih tarikat mı?”   “Oradaki herkes büyük kahramanlar mı?”   “Onların hepsi dünyayı acıdan kurtaran şövalyeler mi?”   “Onların hepsi ölümsüzler mi?”   “Tüh!”*(*Hor görme anlamında tükürmek demiş İngilizce’ye çeviren arkadaş.)   “Sadece saçmalık!”   “Tüm nezih tarikatlar iyi insanlarla doluysa? Aptallık!”   Chu Mo inatçı yapılı bir çocuktu. Bütün vücudu acı içinde olsa da, ölümden daha beter acı çekse de ve sürekli zayıflasa da, o hala başını kaldırdı. Sabit bir şekilde siyahlı adama baktı:  “Sen saçma konuşuyorsun!”(Burayı azcık uydurmuş olabilirim ama anlam kayması olmadı sanırsam.)   “Ölümsüz Gök kesinlikle senin dediğin gibi değil!”   Şeytani Lort bunu duyması üzerine, ağzının kenarları şiddetle seğirdi. Eğer yeteneği ve tüm dünyada nadir olan meridyenleri olmasaydı. Eğer yedi şeytanın zehri tarafından zorlanmasaydı. Zaman tükeniyordu, onun bedenine geçmeye(?) ihtiyacı vardı… önceden (olsaydı) bu asi çocuğa şaplak atar ve onu öldürürdü!   “Sen Ölümsüz Gök’ün çok inanılmaz olduğunu söylüyorsun. Sorarım sana.Ölümsüz Gök’ten birini gördün mü?” Şeytani Lort derin bir nefes aldı, Chu Mo’ya baktı.   “Hayır, ama dedem onları gördü!” Chu Mo söylendi: “ayrıca, Ölümsüz Gök’ün dünyadaki itibarı da olağanüstü!”   “Eğer bir kişi bunun iyi olduğunu söylerse, bu muhtemelen iyi değildir, ama birçok insan bunun iyi olduğunu söylerse, o zaman bu kesinlikle iyi olmalı!”   Şeytani Lort gülümsedi: “Birçok insan bu iyi diyorsa, o zaman kesinlikle iyidir? Eğer birçok insan bunun kötü olduğunu söylerse, o zaman kesinlikle kötüdür?”   “Senin gibi çok fazla embesil olduğundan dünya cehalete düştü. Sürüyü takip eden, bir liderin gözlerine sahip olsa da, herkesin arkasındaki kör bir çocuk.”*(*Bayağı bir devrik oldu ama İngilizce’de de devrikti sanırsam.)   “Delikanlı, Ölümsüz Gök’ün ne kadar iyi olduğunu söylemedin mi?”   “Sen Ölümsüz Gök’e girmeyi ve de bir öğrenci olmayı diliyorsun değil mi?” Şeytani Lort, Chu Mo’ya baktı ve sordu.   Bu noktada Chu Mo’nun konuşacak gücü kalmamıştı. Sadece hafifçe başını salladı.   “O halde, benimle iddiaya girmeye cesaretin eder misin?”   “İddiaya varım, eğer sen Yedinci Büyük’ün şu bok parçası yadigarını götürsen bile, sen kesinlikle bir Ölümsüz Gök öğrencisi olamayacaksın. Ölümsüz Gök’e girmek istesen… de. Bu o kadar kolay değil!”   Şeytani Lort soğukça Chu Mo’ya baktı: “Eğer sen kazanırsan, bu tanrı sana sadece bir özür vermeyecek, ayrıca inanılmaz bir zenginlik verecek. Bu kadar zenginlikle, kolayca ölümlü dünyada zengin bir adam olacaksın.”   “Bir yetiştirici olmak istemiyor musun? Bilirsin… yetişim yaparken, zenginlik önemli bir faktör!”   “Yetişim yolunda bir fukaranın herhangi bir başarı elde edeceğini düşünme!”   Chu Mo siyah renkli saf gözleriyle Şeytani Lort’a baktı. Büyük çabayla söyledi: “Ve… ben… kaybedersem?”   “Ahahahaha, kesinlikle Ölümsüz Gök’e gireceğim demedin mi?” Şeytani Lort soğukça gülmesine engel olamadı.   Bu, küçük çocukla karşılaştığından beri ilk kez mutlu hissettiği zamandı.  “Senin küçük velet, kim hiçbir şeye karşılık bir şeyler ister. Bu usta sana karşı entrikacı olabilir mi? Sayısız insan bu ustanın onların öğretmeni olmasını istiyor. Sen iyiyle kötüyü ayırt edemiyorsun!”   “Eğer kaybedersen, içtenlikle benim öğrencim olmalısın!”   “Mirasımı devral!”   “Ben… seninle bahse girmezsem?” Chu Mo yavaşça söyledi.   Şeytani Lort sinirlendi. O anladı. O, bu küçük piçi ikna etmekte çok kötüydü. Küçük bir velet olmasına rağmen onun öğrencisi olmayı istemedi.   Bunu istemiyor mu?   Bu usta bu kadar kötü olduğuna inanamadı!   Ben henüz seni öğrencim olarak almadım!   Soğukça Chu Mo’ya baktı: “Başka bir şansın varmış gibi mi hissediyorsun?”   Chu Mo başını salladı. O da bir şansı olduğuna inanmadı. O genç olsa da hala açıkça anlayabiliyordu. Bu şeytanın gerçekten ona bir öğrenci olarak ihtiyacı vardı, aksi halde uzun zaman önce ölmüş olacaktı.   (Şeytani Lort) Ona karşı o kadar çok kelime israf etmişti.   (Chu Mo) Sadece son denemesi olarak sormuştu.   Chu Mo aptal değildi. Deneyimli olmamasına rağmen, o hala zekiydi.   Sonunda kafasını salladı: “İyi, seninle iddiaya gireceğim. Ama bir koşulum var… Sen karışmayacaksın (engellemeyeceksin). Engel olamazsın!”   “Hıh*, bu şey çok kurnaz.” Şeytani Lort bir tepki göstermedi, ama kalbinde soğukça güldü: Ama nasıl benimle aşık atabilirsin? Ben kötüyüm, elbette karışmak istiyorum. Elbette engel olmayı istiyorum!*(*Koskoca Şeytani Lort’a ergen kızlar gibi ‘hıh’ diye trip attırıyorum ama ‘humph’ da nasıl çevrilir arkadaş?)(**Bu ‘engel olmak’ kısımlarında ‘get in the way’ deyimi vardı, ‘yoluna çıkmak’ falan diye çevirmek istedim aslında ama kafa karışıklığı olmasın diye elleşmedim.)   Ama şimdi o, bu veledin ruh halini biliyordu. Eğer söz vermezse, umutlarının suya düşmesinden korkuyordu.   Bu öğrenciyi almak için, Şeytani Lort tamamen açık olmaya karar verdi.   O, daha önce hiç kullanmadığı oldukça kibirli yöntemlerini açığa çıkarmaya karar verdi.   “İyi, söz veriyorum. Tepeden tırnağa sıradan bir insan şekline dönüşeceğim. Senin işlerine karışmayacağım!”   “Eğer Ölümsüz Gök’e girmeyi başarırsan, sözüme uyacağım. Arkamı döneceğim ve ayrılacağım!”   Şeytani Lort soğukça gülümserken Chu Mo’ya bakıyordu.   Onun kafasındaki düşünce: Eğer bu olursa, onu yakalayacağım ve ayrılacağım!   Öğrenciyi ben istiyorum, nasıl diğer tarikatlara girebilir?   O Ölümsüz Gök aptallar grubuna girmek istiyor, benim karşımda nasıl mücadele edebilir?   Chu Mo: “Eğer Ölümsüz Gök’e giremezsem, o zaman seninle geleceğim. Senin öğrencin olacağım!” dedi.   Şeytani Lort başını salladı, kalbinde sinirli olmasına rağmen düşündü: Bu usta bir gün Ölümsüz Gök’ün altına mı düşecekti? Bu basitçe rezalet!   Ancak bu delikanlının yetenekleri hakkında düşündü. Normal şartlar altında, o kolayca Ölümsüz Gök’e girebilirdi. Hatta baş öğrenci bile olabilirdi!   Buna karşın, bu tür bir efsaneyle, kim kıskanç olmayacaktı? Kim onu kapmak istemeyecekti?   Bunu düşününce, Şeytani Lort kalbinde rahatladı.   Kısa bir süre sonra, birçok yöntem kullanarak Chu Mo’nun doğal yeteneğini ve meridyenlerini mühürledi.   Şeytani Lort bu delikanlının olağandışılığını anlayabiliyordu, yani doğal olarak Ölümsüz Gök de bunu görebilirdi.   Sonuç olarak, bu sözde karışmama, en başından bir şaka olmuştu.   Bu genç adam ne kadar değerli olduğunu bilmiyordu!   Ancak oradaki birçok kişi onun değerini bir bakışta anlayabilirdi!   Ama Şeytani Lordun yöntemlerine rağmen anlayabilecek bir kişi çok çok nadirdi.   Ölümsüz Gök’te, belki tarikat lideri ya da birkaç yaşlı piç Şeytani Lort’un mühürlerine rağmen anlayabilirlerdi.   Diğer insanlar… bu yeteneğe sahip değillerdi!   Bu nedenler, her şey bittiğinde, Şeytani Lort kalbinden güldü. Kendinden memnun şekilde düşündü: “Evlat, bundan sonra nasıl Ölümsüz Gök’e girebilirsin?”   Eğer normal bir insan Yedinci Büyük’e bir yadigar götürürse, bu Ulu Büyük’ün yadigarı olsa bile, korkarım ki onlar, onca sahte onur ve soylu piçlikleri nedeniyle* reddeceklerdir.(*Evet, ‘by’ sözcüğünü ‘nedeniyle’ olarak çevirdim! Böyle bir anlamı var mıydı ki?)   İyilik yapmak?   Ne zamandan beri Ölümsüz Gök bunu yapıyor?   Sen elimden kaçamazsın!   Çok geçmeden, Şeytani Lort, Chu Mo’yu uzağa sürükledi. Görüntüsü birden gökyüzüne girdi.   Bir anda iki insan gökyüzünde, yükseklikte* ortaya çıktı.(*Burada ‘high’ hangi görevde kullanılmış hiç anlamadım… Uydurdum yani.)   Chu Mo geniş gözlerle şiddetle baktı. Bu kişinin gökyüzünde belirdiğini görmesine rağmen, onunla gökyüzünde uçmak tamamen bambaşka bir histi.   Chu Mo’nun meraklı görünümüne bakınca, Şeytani Lort biraz memnunca: “Nasılmış? Benim öğrencim ol, birkaç yıldan sonra kendi başına gökyüzünde uçabilirsin!” demesine engel olamadı.   “Hıh! Birkaç yıl sonra Ölümsüz Gök’te yapacağım!” dedi Chu Mo.   Şeytani Lort gözlerini devirmesine engel olamadı. Bugün, son on yıldakinden daha fazla ifade gösterdiğinden korkuyordu.   Bu küçük şey, zayıf gücüne rağmen, inatçı yaşama gücüne sahipti… dünyada kesinlikle nadir bir şey.*(*”rarity” kelimesini isim olarak kullanmışlar, Türkçe karşılığı olan “nadir” kelimesi genelde sıfat ya da zarf olarak kullanılır, isim olarak kullanınca garip oluyor. O yüzden “şey” kelimesini ekleyip, onu nitelendiren bir kelime olarak kullandım ben de “nadir”i.)   Ölüm korkusuyla çığlık attığında, diz çökmesine karşın yine de reddetti… O gerçekten küçük bir canavar!   “Ama hala bu ruhu seviyorum!”   “Sanki vahşi bir mal* gibi, bu usta hala ona bakamıyor!”(*Bildiğiniz “mal” yazmışlar, yapacak bir şey yok.)   Şeytani Lort onu kabullenmeyi reddetti, yakasından kavrayarak birlikte yolculuğa çıktılar.   10.000km’lik buz ve kar alanının bir yanından diğer yanına geçmek, Chu Mo’nun birçok yılını alırdı ama Şeytani Lort’un sadece birkaç güne ihtiyacı vardı.   Beş gün sonra, Şeytani Lort sıradan bir gence dönüştü. Chu Mo’yu taşıyarak, Ölümsüz Gök’ün dağ geçidinin 10km dışında bir yerde belirdi.   İkisinin önünde büyük karlı bir dağ yükseliyordu.   Geniş karlı dağ ihtişamlı, güzel, uzun ve dimdikti. Neredeyse yarısına kadar bulutlar yer alıyordu.   Dağın eteklerindeki kapı, 300ft yüksekliğinde ve 200ft genişliğindeydi.(1ft=3048m)   Kapı taştan yapılmıştı ve işaretle doluydu. Ne kadar kalın* olduğu bilinmiyordu, ama insana yok edilemez hissi veriyordu.(*Burada kapının kalınlığını veya işaretlerin -başka bir ifadeyle karakterlerin- ne kadar yoğun olduğunu belirtmiş olabilir.)   Kapının üzerinde iki kelime yazıyordu —— Ölümsüz Gök

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.