Bölüm 4: Tamamen Aşağılama Yedinci Büyük acı bir gülümseme gösterdi ve hafifçe başını salladı. Sonra Chu Mo’ya bakıp söyledi: “Hemen geri dönmelisi. Bu yer… senin gelebileceğin bir yer değil!” “Bunca yıllık arkadaşlığıma bakınca, senin gençliğine bakınca, seninle tartışamam. Git.” Konuşurken, Yedinci Büyük sanki o bir sinekmiş gibi umursamayarak elini salladı. Gizlenen Şeytani Lort, baştan sona kadar ne konuştu ne de bir kasını hareket ettirdi. Ancak gözlerinin derinlerinde bir küçümseme ifadesi parladı. Göz bebekleri olmayan gözleriniz mi var? Onlar bir grup aptal, gerçekten tamamen budalaca*!(*”budalaca” dedim ama, “his yoksunu” ya da “duyumsuz” gibi anlamları da var. Yani, Chu Mo’nun durumunu fark edecek histen yoksun olduklarını da belirtmiş olabilir, bilemiyorum?) Chu Mo’nun gözleri biraz kızardı. Ama o korku değildi, aksine bir kızgınlık ve rezil olma* hissiydi!(* “dishonor” sözcüğü aynı zamanda; şerefe, namusa yapılan bir hareketi belirtiyor.) Sarı Ateş Şehri’ni terk eden kendini düşününce, o insanlar tarafından iftiraya uğradı ve çamur atıldı. Zahmetli yolculuk boyunca, on yaşındaki oğlan yiyeceksiz ilerledi, açıkta uyudu, 10.000 millik kar ve buz alanında yolculuk etti, Şeytani Lort’la karşılaştı, ondan işkence gördü, hiçbirine boyun eğmedi.*(*Son öbekte “all without bowing his head” denmiş. Doğru mu çevirdim bilemedim şimdi.) Tüm kalbi ve ruhuyla Ölümsüz Gök’e girmeyi istedi ve sonucu… böyle bir muameleye uğradı. Bu genç delikanlı neredeyse sinir krizi geçirecekti. Kızgınlıkla söylenmesine engel olamadı: “Bu* sizin söylediğiniz gibi değil! Ben sıradan değilim! Eğer beni kabul etmeyecekseniz öyleyse kabul etmeyin, ama hangi sebeple beni küçük düşürüyorsunuz?”(* İngilizce’deki “it” zamirinin karşılığı hep “o” olarak çevriliyor sözlüklerde. Ama, “o” karşılamıyor anlamı. “bu” uygun düşüyor. Ya da ben “it” sözcüğünü bile çeviremiyorum...) “Heh heh…” Yedinci Büyük uyuşukça güldü: “Sanki… sana tek bir şans vermedim ve kalbin memnun değil gibi görünüyor. Doğru mu?” “Doğru, memnun değilim!” Chu Mo bağırdı. Bu defa Yedinci Büyük’ü umursamadı ve Ölümsüz Gök’ü bile umursamadı. Kalbinde sadece bir düşünce vardı: Nasıl hepiniz bana böyle haksız davranabilirsiniz? Nasıl bana iftira atabilirsiniz? Eğer onlar beni kabul etmezlerse, kabul etmezler, ama iftira atmak ve benimle dalga geçmek. Bu kadarını sineye çekemem! “Pekala, sana bir şans vereceğim!” Yedinci Büyük açıkça söyledi. “Yedinci Büyük gerçekten çok cömert!” “Yedinci Büyük gerçekten hayırsever ve erdemli!” “Sadece, bir hatasını kabul etmeyen, şu küçük işe yaramaz* veledi kovalım!”(*”dead duck” diye bir tabir kullanılmış ama İngilizce’ye çeviren arkadaş bile ne anlama geldiğini bilmiyormuş. Ben “işe yaramaz” diye uydurdum.) “Yedinci Büyük’ün fesatsız dürüstlüğüne rağmen, kalbinin derinlikleri de hala yumuşak ve iyi kalpli.” “Bu nazik bir yumuşaklık!” Ölümsüz Gök meydanında birkaç öğrenci mesafede mırıldanıyordu. Onlar Yedinci Büyük’e bakarken eskisinden bile daha hürmetkâr olmuşlardı. Tüm sesler Chu Mo’nun kulaklarına girdi, ama o hiçbir şey söylemedi. O sadece yumruğunu iyice sıktı. Göz bebekleri inatçılıkla doldu! Yedinci Büyük, gelişi güzel meydana doğru bakarken, konuştu; sonra küçük bir çocuğu işaret etti: “Sen!” Yedi ya da sekiz yaşlarındaki küçük bir çocuk, Yedinci Büyük tarafından, kalabalığın içinde ayrıldı. Küçük çocuk cahilce orada dikildi, garip bir şekilde etrafındakilere bakındı. Boom! Tüm meydan, her yönden kahkahayla patladı. Yedinci Büyük’ün sakin sesi yayıldı: “Küçük çocuk, gidip abinle dövüş. Unutma, geri çekilmek yok. Bunu eğitim olarak gör, anladın mı?” Yedi ya da sekiz yaşındaki küçük çocuk heyecanla başını salladı. Chu Mo’ya baktı, genç ve hassas yüzünde masum bir gülümseme ortaya çıktı. o cevap verdi: “Tamam!” O konuşurken sıçradı. On fit* atladı, küçük oğlan beklenmeyen yumuşaklıkla ayak parmaklarının üzerine indi, Chu Mo’nun önünde, tam karşısına.(*1 fit=0,3048 metre) “Güzel!” Çevreden bir tezahürat patlaması yükseldi. Küçük oğlanın yeteneği çok güzeldi ve bu herkesin beğenisini çekti. “Abi hazır mısın?” Küçük çocuğun yüzü masumlaştı ve bir gülümseme taşıyarak Chu Mo’ya baktı. Chu Mo, Yedinci Büyük’e çıldırsa ve diğerleri onunlar alay etse bile; o, kendisinden beş ya da altı yaş genç olan bu çocuğun üzerine ateş püskürmezdi. O başını salladı ve sertçe söyledi: “İyi.” “Hehe, abi. Ben Ölümsüz Gök’te zayıf biriyim, yani lütfen dikkatli ol. Zerre kadar zorlu değilim!” Küçük oğlan samimiyetle Chu Mo’ya baktı. Chu Mo hafifçe kaşlarını çattı. Bu sözler kulaklarını bir miktar sert geldi, ama küçük oğlan bunları oldukça dürüstçe söyledi. Chu Mo sadece başını salladı: “İçin rahat olsun, birbirimizden öğreneceğiz.” Küçük oğlan bu sözleri duyduktan sonra mutlu bir gülümseme dışarı yayıldı. Merdivenin üstündeki Yedinci Büyük ve diğer insanların bile hepsi gülümsedi, ama onların gülümsemeleri küçümsemeyle doluydu. Diğer Ölümsüz Gök öğrencileri duygularını bir kahkaha patlamasına yönlendirdi. Oradaki birkaçı kahkahanın arasında Chu Mo’ya sataştı. Şeytani Lort bile kenarda gülüyordu, ama onun gülümsemesi şakacı bir tatla doluydu. “Abi, ilk hareketi alacağım. Dikkatli ol!” Küçük oğlan iyi niyetlerle uyardı ve birden … onun hızı aniden arttı!*(*Aslında tam olarak çevirince, “...hızı aniden hızlandı” oluyor.“hız” ve “hızlanmak” kelimeleri için faklı kelimeler kullanılmış İngilizce’de. Ama Türkçe’de biraz saçma durduğundan, “artmak” kelimesini kullandım.) Bir anda, Chu Mo’nun önüneydi. Bu etrafta oynayan küçük şey! Chu Mo içinde öfkelendi. Aynı anda, o hafifçe yarım adım geri çekildi, elini kaldırdı ve basitçe elini uzattı, küçük oğlanı elinin içiyle karşıladı. Peng! Muazzam bir kuvvet geçerek Chu Mo’nun bedenini sarstı. “Bu küçük oğlan, onun sınırı beni çok aşıyor!” Chu Mo hemen küçük oğlanın savaş yeteneğine göre bir karara vardı. Chu Mo bir oğlan olduğundan beri devamlı askerlerin yanında savaş alanını inceledi ve kanlı savaşlarla deneyim kazanmış askerlerden bir vaftiz aldı. Sınırı eksik olmasına rağmen onların temelleri denkti! Buna rağmen, kendi sınırını aşan küçük oğlanın karşısındayken Chu Mo en ufak bir korkuya sahip değildi. Hemen adım adım, o ve küçük oğlan karşılaşmaya başladı. Oğlanın saldırıları hızlı ve keskin olmasına rağmen Chu Mo’nun hareketleri yavaş değildi. Ayrıca, karşılaştırıldığında küçük oğlan hızlı, keskin ve şiddetliydi. Chu Mo’nun son derece takdire şayan bir zerafeti vardı. O başlangıçtan beri, darbeden darbeye, görkemli heybetli bir atmosferle doldu! Bir göz kırpışında yedi ya da sekiz darbe dizisi geçti. İki taraf… şaşırtıcı biçimde eşit olarak karşılaştı! Chu Mo’yla dalga geçen Ölümsüz Gök öğrencilerinin gülümsemeleri gitgide katılaştı. Yedinci Büyük’ün ve merdivenin üstündeki diğerlerinin tümünün yüzlerinde etkileyici bir bakış ortaya çıktı. Bu genç, onların düşündüğü kadar basit değil gibi görünüyordu. En azından; “Yetersiz yetenek” ya da “Yetişim için tamamen aciz” onu tanımlamak için kullanılamazdı! Meridyenlerin tıkalı olmasına gelince… bu bir sakınca olamazdı. Hepsi bunu gördü! Eğer bu genç tıkanmış meridyenlere sahip olmasaydı, o zaman onu Ölümsüz Gök’e kabul etmek… bu gerçekten kötü bir fikir olmazdı. Yedi ya da sekiz yaşındaki çocuk dövüştükçe, daha sabırsız oldu. Yakışıklı küçük yüzü de son derece acımasız ve vahşi hale geldi. Ancak diğer yandan, Chu Mo gittikçe istikrarlı hale geldi. Herhangi derin ve güçlü saldırı metodu olmadan, darbelerin* hepsi en fazla ölümlü dünyanın askeri dövüş sanatlarıydı.(*Burada aslında “blow by blow” ifadesi vardı. “blow” kelimesi “darbe” anlamına geldiği gibi, “blow by blow” ifadesi de “ayrıntılı bir şekilde” anlamında gelen bir deyim oluşturmakta. Eğer deyim anlamında kullanılmışsa ben bir anlam çıkartamadım. Ama “darbe” anlamındaysa; “...darbe ardına darbe, onların hepsi…” diye bir çeviri olacaktır. Ancak ben cümleyi tam oturtamadığımdan “darbeler” diye kestirip attım.) Ama anahtar nokta, Chu Mo dövüştükçe daha cesur oldu. Askeri dövüş sanatları binlerce yıldır etraftaydı ve sayısız neslin gelişimi sayesinde ilerlediler*. Onlar sayısız savaş sayesinde ilerledi ve bugüne kadar durmadan yayıldılar.(*”have gone” demiş ama, o “gitmek” demek değil mi? Dövüş sanatları nereye gitsin? “ilerlemek”tir herhalde değil mi?) Güzel olmamasına rağmen oldukça kullanışlıydı. Ve öldürme veya yaralama yeteneği son derece şiddetliydi! Chu Mo’nun biraz acımasız birkaç hareketi olursa, genç oğlanı ağır yaralayabilirdi. Ama o yapmadı. Chu Mo’ya göre, küçük oğlan biraz hilekâr bile olsa, sonuçta… o hâlâ çocuktu. O böyle düşündü, ama küçük oğlan tamamen karşıt düşüncedeydi. Her darbe şiddetliydi. Her darbe Chu Mo’nun hayati organlarına yerleştirildi. Bu yapılan Chu Mo’nun oldukça canını sıktı. Onun gücü küçük oğlanınkinden daha azdı, ama deneyimi rakibini çoktan aşmıştı. Kısa bir anda küçük oğlan bir açık verdi ve Chu Mo onu sarstı. Chu Mo bu sefer de küçük oğlanı incitmek için bir şansa sahipti, ama o önceki gibi geri çekildi! Aslında şuanda, kazanan ve kaybeden çoktan belli olmuştu! Chu Mo, merdivenlerin üzerindeki mağrur Yedinci Büyük’e söylemek istedi: Ben kazandım! Onun kabulü ya da reddi kimin umrunda, ama bu küçük oğlan onun dengi değildi. Bu inkar edilemez bir gerçek! Platformdaki her bir Ölümsüz Gök öğrencisinin yüzü bir inançsızlık ifadesi ortaya çıkardı. Onlar, kendi tarikatlarından birinin, beklenmedik bir şekilde, normal dünyadan birine kaybetmesine inanamadılar. Ama bu inanılmaz şey… öyle görünüyor ki çoktan gerçekleşti! O sırada, Yedinci Büyük’ün ifadesi soğudu. Kol yenindeki bir parmak, hafifçe bir parça… güç fırlattı*. O doğrudan küçük oğlanın bedenine girdi.(*”fırlatmak” derken, “shot” ifadesi kullanılmış burada. ‘silah atışı’ anlamında kullanılan bir ifade. Parmağının hafif bir hareketiyle, silah atışı gibi, bir parça güç iletmiş küçük velede yani.) Küçük oğlanın bedeni hafifçe titredi. Hemen yüzü mutlulukla doldu ve haykırdı: “Bana en iyini gönder!” Vooşş! Küçük oğlanın görüntüsü bir rüzgar gibi Chu Mo’nun hemen önüne atıldı. Bu defa, küçük oğlanın gösterdiği hız gerçekten çok hızlıydı. Önceki performansıyla karşılaştırıldığında, o sanki tamamen farklı iki insandı. Chu Mo’nun karşılık verecek zamanı yoktu, karın boşluğuna vuruldu. Peng! Boğuk bir pat sesi. Chu Mo bedeninin kontrolünü tamamen kaybettiğini hissetti. Tap tap tap… birkaç adım geri çekildi. Sonra acımasızca kireç taşı meydanın üstüne düştü. Her taraf sessizleşti. Yedinci Büyük bir parmak kıpırdattığı* ve güç fırlattığı an, Şeytani Lort durduğu yerden canlı sahneyi izlerken aniden göz kapakları dalgalandı, Yedinci Büyük’ün durduğu basamakları süpürüp geçti.(*“...parmak kıvırdığı/büktüğü…” diyordu aslında ama yakışmadı oraya.) Ama aniden Şeytani Lort’un göz kapakları düştü, sanki çabucak, hiçbir tepki olmadan, uykuya dalmıştı. Şuanda, sessiz meydan bir alkış patlamasının infilakıyla ateş almıştı!*(* Hepsi “patlama” anlamına gelen üç farklı sözcükle sıfat tamlaması kurma çabalarının bir sonucudur. Öyleyse Megumin aşkına: Explosiooon!) “Küçük kardeş güçlü!” “Küçük kardeş baskın!” “Ölümsüz Gök güçlü!” “Ölümsüz Gök baskın!” Küçük oğlan, olduğu yerde hala masumca bakıyordu ve Chu Mo’ya saldırmaya devam etmedi. Çünkü dövüşmeye gerek yoktu. Bu darbe Chu Mo’ya ölümü vermedi, ama son derece zor olacak bir şeyden kurtardı. Chu Mo yerde yarı ölüydü, eğer iradesi olmasaydı, önce bayılır ve sonra çoktan ölmüş olabilirdi. Chu Mo baştan sona kadar acılı bir ses çıkarmadı. Gözleri bile herhangi bir değişim göstermedi. Gözlerinin ikisini de masumca bakan küçük oğlana dikmişti. Çünkü Chu Mo’nun iç güdüleri bir şeylerin biraz şüpheli olduğunu hissediyordu! Bu küçük çocuk, böyle kısa bir zaman aralığında nasıl aniden keskin güçle patlayabilmişti? Chu Mo şaşırmıştı. Bedeninin her yerinde hissettiği acı, gel-git gibi ona akıyordu. Küçük oğlanın gözleri bir kibir* işaretiyle hızlıca parladı, bu Chu Mo’nun görüşünden kaçmadı.(* “pride” gurur anlamına da geliyor.) Karşılaştırıldığında, meydandan yayılan sağır edici tezahüratlar, Chu Mo’nun kulaklarından tamamen uzaktı. Onun görüşü, küçük oğlanın yüzünden, merdivenlerdeki insan grubuna kaydı. Yedinci Büyük’ün yüzünde tek görünen, sadece belirsiz umudu kaybettiğiydi, ama göz bebeklerinin derinlerinde, zor hissedilen, şaşırmış ve öldürücü bir arzu hissi parladı! Belki, Chu Mo’nun hissettirdiği* tepki biraz garipti.(* Bir “feeling” yazıp tıkıştırmışlar cümlenin içine ama, tam neresine gelecek bilemedim.) Diğer insanların ifadelerinde gösterdiği şeyler, nasıl olması gerekiyorsa öyleydi. Sanki, yedi ya da sekiz yaşındaki Ölümsüz Gök öğrencisinin, on üç ya da on dört yaşındaki Chu Mo’yu yenmesi sadece normaldi! “Hala söyleyecek bir şeyin var mı?” Yedinci Büyük’ün yanındaki yirmi yaşındaki genç, Chu Mo’ya, küçük görme ve tamamen iğrenmeyle baktı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.