Yukarı Çık




4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6 

           
Bölüm 5: Dağ Geçidi Yemini   “Çöp!”   “Gerçekten zayıf!”   “Ah, böyle bir şey… hala Ölümsüz Gök’e girmek için kendine güveniyor mu?”   Meydandaki öğrenciler, genç öğrencinin zaferinin biraz garip olduğunu hissetmelerine rağmen, sonunda rahat bir nefes aldılar.   Ama bunun önemi yoktu. Sonuçta onların adamı kazanmıştı!   Onlar sonunda merhamet gösteremediler ve ölümlü dünyadan olan bu çocukla alay ettiler.   Gürültülü ses sanki bir grup sinek gibi durmadan Chu Mo’nun kulaklarında vızıldadı: “vızz” “vızz” “vızz” !   Şeytani Lort’un ona biraz Yuan ilacı verip çoğu kısmın iyileşmesi için izin vermesine rağmen, o hala aldığı hasardan kurtulamadı.   Ama sonuçta o hala sarsılmıştı.   Küçük oğlan suçluluk olmaksızın masumca baktı. O defalarca zayıf olduğunu söyledi, ama gerçekte, o kıyaslanamaz biçimde tehlikeliydi.   Onun gücü çoktan Yuan Kapanış Alemi’nin üçüncü seviyesine girmişti.   Yuan Kapanış Alemine giren ve girmeyen arasındaki fark gece ve gündüz gibiydi.   Bu yumruk çok ağırdı!   Şeytani Lort’un daha önce Chu Mo’yu yaralamak için kullandığı yumruktan çok daha ağır!   Şeytani Lort sadece Chu Mo’yu korkutmak ve ağzını açıp merhamet dilemesi amacıyla işkence için kullanmak istemişti, gerçekten onu öldürmeyecekti.   Ama bu küçük yedi ya da sekiz yaşındaki çocuk ahlaksız ve merhametsizdi. O hangi noktada deneyimlerini paylaşmak istemişti?   O açıkça Chu Mo’nun canını istemişti!   Şeytani Lort bu defa canlı sahneye bakmayı durdurdu. O yürüyüp gitti ve Chu Mo’ya destek oldu. Chu Mo’nun kaburgalarının altına elini koydu ve bir iz göstermeksizin onun bedenine Yuan Qi gönderdi, Chu Mo’nun kalbini korudu.   Aksi halde Chu Mo’nun hayatı tehlikede olacaktı.    Yedinci Büyük ve basamakların üzerindeki diğerleri, Şeytani Lort’un elinden tamamen hiçbir şey hissetmediler.   Ama Chu Mo… kesin olarak bunu hissetti.   Onun, geçmişte, Ölümsüz Gök için övgülü ve kesin düşünceleri. Ölümsüz Gök’e girmek için heyecanı ve özlemi hakkındaki düşünceleri. Ölümsüz Gök’te bir hayat beklentisinin düşünceleri...   Basitçe bir yaşam süresi öncesinin hisleri!*(*Yani bu düşünceler şuan ona çok uzak geliyormuş.)   Utanç!   Yükselen öfke!   Ama o bir elini kaldırdı ve ağzının kenarındaki kan izini sildi. Küçük oğlana bakarak dürüstçe söyledi: “Küçük kardeş, sen gerçekten sertsin. Ben senin dengin değilim!”   Küçük oğlanın ifadesi hemen değişti, buz soğuğuyla kıyaslanamaz hale geldi.   Yere karşı tükürdü: “Tüh, kimmiş senin küçük kardeşin? Etrafa işeme. Kendine bak. Kendini benimle kıyaslamayı düşünebilir misin? Ben Ölümsüz Gök’ün elit öğrencisiyim…   Küçük oğlan konuşmayı bitirmedi. Yedinci Büyük, yüzü batana* kadar basamakların üzerinde dikeldi ve bir öksürük sesi çıkardı.(*Yüzü batmak, kaş çatmak gibi bir şey oluyor herhalde.)   Küçük oğlan hemen ağzını durdurdu, ama çoktan yüzüne tamamen soğukluk yayılmıştı.Chu Mo’ya bakarken küçümseyen bir gülümseme ortaya çıkarmıştı: “Çöp!”   Konuşmayı bitirdiğinde soğukça Chu Mo’ya baktı, ardından döndü ve ayrıldı.   Chu Mo, Şeytani Lort’un desteğinden kurtulmak için mücadele etti. Bir yumruğunu sıkmasıyla Yedinci Büyük ve diğerlerinin durduğu merdivenden yukarı koştu: “Yedinci Büyük adaletin doruğudur!”   “Yedinci Büyük Adildir!”   “Yedinci Büyük özgecidir*.”(*”özgeci” için diyor ki TDK, Kişisel yarar gözetmeksizin başkasına yararlı olmaya çalışan kimse.)   “Gerçekten takdire değer!”   “Ölümsüz Gök gerçekten göklerin altındaki bir numaralı tarikat. Onlar, zayıf olarak çağırdıkları yedi ya da sekiz yaşındaki bir çocuğu tesadüfen seçerler. Onların hepsi çok güçlü!”   “Genç nesil için rakip yok, içtenlikle kaybettim!”   Konuşması bitince, Chu Mo üç ağır dolusu kan tükürdü, bedeni sallandı, ama ayakta durmaya devam etti. Etrafında döndü ve Ölümsüz Gök kapısına doğru ilerledi, adım adım gitti.   “Küçük hayvan, yermeye cüret ettin…” Yedinci Büyük’ün yanındaki yirmi yaşında olan sinirlendi. Aşağı koşturmak istedi.   Yine de Yedinci Büyük’ün başını sallamasıyla durdu. O derin bir sesle söyledi: “Bırak gitsin… ne dediği önemli değil, onun dedesi ve ben bir geçmişe sahibiz!”   “O bir çocuk olsa da, onun seviyesine alçalamam!”   “Bu… benim için küçük bir kişisel durum*.”(*”durum” yazmıyordu, ben ekledim.)   “Lütfen hiç kimse herhangi garip bir şey yapmasın!”   Meydandaki tüm Ölümsüz Gök öğrencileri ellerini kavradı ve Yedinci Büyük’ün sözlerine boyun eğdi.   “Usta böylesine sözler mi söyledi? Siz açıkça nazik kalpli ve cömertsiniz. Kendinizi bu küçük hayvanın seviyesine indirmeyin!” Yedinci Büyük’ün yanındaki genç haykırdı.   “Evet, evet, Yedinci Büyük iyi kalpli. Ona iyi diye seslenmeliyiz!”   “Bu da ne? O Ölümsüz Gök’le alay etmeye cüret ediyor. O gerçekten yaşamaktan sıkılmış olmalı!”   “O küçük öğrencimizin bile dengi olamadı. Gerçekten zayıf ve terbiyesizce konuşmaya cesaret ediyor. Ona bir ders vermeliyiz!”   “Yedinci Büyük, kendisini onun seviyesine alçaltmayarak büyük miktarda olgunluk gösterdi. Çocuk düşüncesizce hareket etti, gerçekten yüz vermeyin.”   Yedinci Büyük’ü çevreleyen birkaç insan da anlaşma sözlerini konuşmaya başladılar.   Ama Yardımcı Zhang’ın ifadesi, başka bir kelime söylemeksizin, biraz ciddileşti, aynı zamanda biraz katılaştı.   O Yedinci Büyük’e yaltaklanmak istedi, ama o bunları yaparken dürüstlüğe sahipti. O hala ilkelere ve bir alt çizgiye sahipti.   Yedinci Büyük’ün küçük hareketi meydandaki öğrencileri tamamen kandırmıştı, ama ondan nasıl kaçardı?   Ama bu, çocuklar arasındaki bir deneyim karşılaştırma meselesiydi, hepsi bu! Dedeyle geçmişinden bile bahsetmedi.   Yardımcı Zhang, aklında tahmin etti,Yedinci Büyük’ün sözde geçmişinde, birine küçük bir iyilik borçlu olmamalı!   Başka türlü, Ölümsüz Gök’te, hangi Büyük madalyonunu başka birisine kolayca verirdi?   Ölümlü dünyadan bir kişi bahsedilemez bile!   Bu meselede, kendi öğrencilerini bile kullandı mı?   Eğer delikanlı bir temele sahip olmasaydı, az önceki yumruk onun hayatını alacaktı!   Yardımcı Zhang, Yedinci Büyük’ün yaptığının biraz fazla olduğunu düşünüyordu.*(*Cümleyi biraz yonttum, normalde “...Yedinci Büyük’ün biraz fazla yaptığını…”)    Nerede ne yapmak isterlerse istesinler*, bu şeytani bir tarikat değil!(*Burada deyim gibi bir şey vardı herhalde, tam şeydemedim. Şöyle ki; “where they do whatever they want.”)    Bu Ölümsüz Gök!   O göklerin altındaki bir numaralı onat* tarikat!(*Diğer bazı çevirilerde “doğrucu” olarak çevrildiğini görüyorum, ama ben “onat”ı uygun gördüm.  “onat”ın anlamı ise, TDK’ya göre, 1. Özenli, düzgün, uygun; 2. Yararlı; 3. Dürüst, iyi ahlaklı)    Onun ölümsüz varlıklar arasındaki yeri, herkesin saygı duyduğu yerdeydi!   Ama o bunun nasıl yapabildi?   Ama Yardımcı Zhang hiçbir şey demedi. Bu konuya karşı konuştuğunda ne olabilirdi?   Bir şey demeye cüret etmek mi?   O konuşsa bile, kimse ona inanmayacaktı!      Bunun yerine onun kaderi kıyaslanamaz bir biçimde sefil bir yöne doğru gidecekti!   Yani, bu defa, sessiz kalmak en iyi seçenekti.   Delikanlının sırtının yalnız görüntüsü karşısında, sayısız göz ona yüksekten baktı, yine de o hala düşmemişti. Aksine, inatla başını kaldırdı… Yardımcı Zhang sadece, sessizce kalbinde özür dileyebildi.   “Üzgününüm çocuk, sadece diyebilirim ki, gelmemen gereken bir yere geldin ve karşılaşmaman gereken insanlarla karşılaştın!”   Herkesin görüşü, topallayarak, doğrudan büyük meydandan ayrılan delikanlının zayıf cüssesine sabitlendi.   Ne zaman olduğu belirsizdi, ama Ölümsüz Gök öğrencilerinin alaycı yüzleri gitgide kayboldu.   Bazı öğrenciler yüzlerinde bir parça acıma ortaya çıkmasına engel olamadılar.   Chu Mo’nun yolunu kapatan bazı Ölümsüz Gök öğrencileri bile onun için bir yol açtı.   Çünkü onların kalbinde çok açıktı, bu adil bir karşılaşma değildi.   Beş ya da altı yaş yaş farkına bakmasak da, genç oğlan kimdi?   Sözde Ölümsüz Gök’ün zayıfı mıydı?   Saçmalık!   O, Yedinci Büyük’ün en çok üzerine titrediği elit öğrencisiydi!   Chu Mo şöyle dursun, on üç ya da on dört yaşlarındaki çoğunluk küçük oğlanla eşleştirilemezdi!   Üstelik, Chu Mo ölümlü dünyadan geldi. Meridyenleri tıkalı sıradan bir kişi!   Böyle uzun bir süre dayanabildi, birkaç defa üstünlüğü bile ele aldı, bu zaten insanları şaşırttı.   O sonunda hala kaybetmiş olsa da.   Ama yine de birkaç kişi kalplerinin derinliklerinde ona saygı duydu!   Ölümlü bir delikanlı, nasıl Fan Lizi’nin dengi olabildi. Fan Lizi, Ölümsüz Gök’te büyüdü, Yedinci Büyük’ün özenli eğitimini aldı, yetişiminin artması için Yuan hapları verildi ve ‘Ölümsüz Gök’ün Küçük Gururu’ olarak çağrıldı.   Fan Lizi, şimdiye kadar, sekiz yaşından önce Yuan Kapama’yı kıran on üçüncü Ölümsüz Gök öğrencisiydi.   Bu, Ölümsüz Gök tarafından korunan, geçmişi beş yüz yılı aşkın Yuan Kapama kayıtlarına göreydi!   Yedinci Büyük, Fan Lizi’yi Cho Mo’yla dövüştürdü. Öğrenme bunun neresindeydi? O açıkça Chu Mo’nun canını istedi!   Chu Mo ölmedi, o gerçekten şanslıydı!   Ama hiç kimse bu kelimeleri söylemeye cesaret edemedi.   Sendeleyerek giden, meydanda gittikçe daha da uzaklaşan bu figürü izlerken Yedinci Büyük’ün göz bebekleri gizli bir ifadeyle titreşti.   Yanında, Yardımcı Zhang birden mırıldandı: “Onun doğası kötü değil, o zavallı çöp.”   Yedinci Büyük’ün kaşları yükseldi.   Yardımcı Zhang gülümsedi: “O neyse ki çöp!”   “Evet, bir çöp parçası, hepsi bu!”   Yedinci Büyük’ün ağzının kenarları hafifçe yükseldi, buz gibi soğuk hafif bir gülümseme ortaya çıkardı, ardından bir elini sallayarak* dedi: “Unut gitsin!”(*Burada “waive” diye bir sözcük kullanılmış, ama pek uyduramadım. Ben de “wave” olduğunu düşündüm.)    Chu Mo ve Şeytani Lort dağın eteğine ulaştı. İki öğrenci hala orada nöbet tutuyordu. İki kişinin aşağı geldiğini görünce onların ikisi de hafifçe şaşırdı.   Chu Mo’nun görünümü onları özellikle şüpheli hissettirdi.   Yedinci Büyük’ün yadigarını getirmemiş miydin? Yedinci Büyük şahsen onu gördü, nasıl bu hale gelebilir?   Ama Chu Mo doğal olarak onlara bir açıklama veremedi, Şeytani Lort’ta öyle*.(*“...even more so.” demiş ama hiç oturtamadım.)   İki öğrenci muhafızın kafalarının üzerinde, yüce ve görkemli Ölümsüz Gök kapısı göründü.   Chu Mo orada durdu ve etrafında döndü. Kafasını kaldırdı ve az önce geldiği yere baktı ve Ölümsüz Gök dağ kapısını övdü.   Yüzü kendiyle alay eden bir ifade gösterdi, ardından kelime kelime yavaşça söyledi: “Yaşlanmaz dağ, ıssız gizemli dağ zirvesi, Ölümsüz Gök…”   “Bir gün buraya döneceğim!”   “Bu tamamen çürümüş dağ kapısının tamamen parçalayacağım!”   “Ah… ne dedin sen?” Bu defa, kapıyı savunan iki öğrenci sonunda durumun bilincine vardı.   Bunlar, kaşlarını çatıp ve dik dik bakmadan önce Chu Mo’ya yaltaklanan öğrencilerdi. Onlar sinirli bir şekilde Chu Mo’ya baktılar: “Issız Gizemli Dağ Zirvesinin önünde böyle rezil sözler söylemeye mi cüret ediyorsun? Yaşamaktan yoruldun mu?”   Bu arada, Şeytani Lort* başını kaldırdı ve solukça düz görünümlü dış öğrenciye baktı.(*Sadece “şeytan” demiş, ama “Lort” yazmayı unuttular herhalde.)   Bu bakış, çok normal ve donuk görünüyordu, ama bu, dış öğrenciyi birden ürpertti, her şeyi unutmayı istedi.   Diğer öğrenci de korkudan sessiz kaldı.   Sadece bir göz kırpımında, siyah giyen adamdan bir öldürme niyeti yükseldi. O gerçekten korkunçtu!   Bu sanki geniş bir dağ gibi, bir an için onların düşüncelerini ezmişti, onları neredeyse ölümüne boğmuştu.   Bu yüzden, az sonra, Yedinci Büyük herhangi garip bir şey olup olmadığı hakkında iki dış öğrenciden bilgi almak için insan gönderdiği zaman, ikisi bir ağızdan söylediler.   Onlar, herhangi garip bir faaliyet olmadığını söylediler. Delikanlı, koşan bir sokak köpeği gibi, sallanarak kapıdan dışarı yürüdü.   Şeytani Lort hakkında bir kelime etmediler!   Bunu duyduktan sonra, Yedinci Büyük’ün kaşlarının kenarları yükseldi, herhangi bir şey söylemedi.   Chu Mo ve Şeytani Lort, Ölümsüz Gök dağ kapısını hızlı bir şekilde geride bıraktı.   İkili durdu ve sessiz bir yer buldu*. Gökyüzü kararmaya başladı ve Şeytani Lort bir bambu ateşi** yaktı.(* “buldu” dedim ama, “kurmak, tesis etmek” gibi anlamları da var.)(** “bambu ateşi” derken, öyle afili bir şey değil, almış bambu odununu yakmış yani.)    Ardından birkaç Yuan ilacı çıkardı ve onları Chu Mo’ya verdi. Sonra Chu Mo’nun bedenindeki birkaç akupunktur noktasını rastgele serbest bıraktı.   “O küçük şey, başından beri seni durdurmak için kelimeleri kullandı. Sen, onun masumiyetinin ardındaki öldürme niyetini tam olarak yakalayamadın.”   “Açıkça birkaç fırsata sahiptin. O küçük şeyi kolaylıkla yenebilir veya ağır yaralayabilirdin de. Henüz yetersizsin ve çok merhametlisin!”   “Bir savaş olduğu sürece elinden geleni yapmalısın. Karşında kim olduğu önemli değil!”   “Kim olduğunu sanıyorsun?”   “Dürüst bir kahraman mı?”   “O gerçekten bir uygulama gösterisi mi oldu?”   “Savaşta doğan insan duyguları yumuşaklıkla başlar, bunlar şahsen sorumluluk almanı gerektirmeyen en büyük şeyler.”   “Bir kez daha rakiplerine yakınlık duyma vasfına sahip değilsin!”   “Çünkü insanlar senden daha güçlü!”   “Bu yüzden şuan tattığın acılığın sorumlusu tamamen sensin!”   Şeytani Lort’un yüzü ifadesizdi, solukça Chu Mo’ya öğretti.   Yedinci Büyük’ün gizli hareketine gelince, Şeytani Lort bahsetmedi.   Ayrıca Chu Mo hiçbir şey söylemedi. Sonunda genç oğlandan gelen garip saldırıdan da bahsetmedi, çünkü ne olursa olsun o kaybetti!   Kayıp kayıptı, o kaybı için bir mazeret bulmak istemedi.   Chu Mo’nun elleri dizlerinin etrafına sarılmıştı, bambu ateşine bakıyordu. Göz bebekleri bir şeyler tasarlıyormuş gibi parladı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.