"Son zamanlarda ne zaman gelsen Uchiha Itachi’den bahsediyorsun," dedi Hokage sandalyesine oturup piposunu üfleyerek. Danzo hazır olda durmuş onu izliyordu. Daha önce Hiruzen’e bir ninjanın sigara içmemesi gerektiğini, çünkü tütün kokusunun üzerinde kalacağını söylemişti. Hiruzen gülmüş ve Hokage’nin gizli görevlere gitmediğini, bu yüzden sorun olmadığını söylemişti. Danzo şimdiki zamandan bahsetmiyordu. Hazırlıklı olmaktan bahsediyordu. Hokage ya da genin, bir ninja herhangi bir anda, herhangi bir yerde savaşta olduğunu asla unutmamalıydı. Bir düşman tarafından fark edilmemeleri gerekiyorsa, Hiruzen’in üzerinde tüten dumanın kokusu onları ele verebilirdi. Bu dünyada hiçbir şey mutlak değildi. Danzo’nun ne düşündüğünden habersiz olan Hiruzen piposundaki külleri masanın üzerindeki bir tabağa boşalttı, bir taraftaki kaptan bir tutam tütün aldı ve piponun çanağına bir tutam har koydu. Mor duman yükseldi ve pencereden dışarı süzüldü, rüzgarda kaybolup Danzo’nun burnunu deldi. Bu nahoş koku karşısında yüzünü buruştursa da ifadesinde en ufak bir değişiklik olmadı. Hiruzen onun genin günlerinden kalma bir "tanıdık"tı. Danzo bir kez olsun "arkadaş" kelimesini kullanmamıştı. Arkadaşlık, insanlar arasındaki duygudaşlığın bir ürünüydü. İnsanlar "arkadaş" kelimesini başka bir insana sırtını dayamak gibi zavallı bir düşünce için kullanırlardı. Danzo hiçbir zaman birine sırtını dayamak ya da kendisine sırt dayansın istememişti. Bu yüzden asla "arkadaş" gibi nazik sözcükler kullanmazdı. Hiruzen duman üfleyerek gözlerini Danzo’ya çevirdi. "Aynen dediğin gibi, chuninliğe terfi edeli beş ay oldu. Ve Itachi görevlerini neredeyse kusursuz bir şekilde yerine getirdi. Geninlerin kullanıldığı görevlerde bile, her birinin uzmanlık alanına o kadar hakim ki ve o kadar kusursuz emirler veriyor ki, henüz on bir yaşında olduğuna inanmak zor. Gönderdiği raporlar da çok güzel bir şekilde düzenlenmiş, formata sıkı sıkıya uyuyor." "Yani genin olarak geçirdiği o iki yıl hem Itachi hem de köy için bir kayıptı, öyle mi?" "Bunu gerekli bir deneyim olarak düşünmek daha iyi." Hiruzen olaylara her zaman olumlu bir açıdan bakardı. Muhtemelen ona ışıktaki ninjalar arasında popülerlik kazandıran da bu yönüydü. Ancak ninjalar esasen karanlıkta yaşayan canlılardı. Danzo, sanki aydınlık ve karanlığı ayrı tutabileceklermiş gibi Anbu’yu kurmalarının her zaman komik olduğunu düşünmüştür. "Lafı açılmışken..." Hiruzen külleri tabağa döktü ve içini çekti. Sonra sandalyesinde biraz daha dik oturdu. "Son zamanlarda masa başında uzun saatler çalışmak beni yoruyor. Belki de sadece yaşlıyım." "Bu senin işin." "Benim için tek bir sempati sözcüğü yok mu?" "Bana anlatmak üzere olduğun şeyi anlat." Danzo’nun yaklaşılmaz tavrı karşısında biraz homurdanan Hiruzen ağzını açtı. "Uchiha Fugaku ilginç bir teklifte bulundu." Fugaku... Danzo’nun zihninde Askeri Polis Kuvvetleri’nin başındaki adamın asık suratı belirdi. "Itachi’nin Anbu’ya katılması fikrini ortaya attı." Bunu duyar duymaz Danzo’nun kalbi yerinden fırladı ve neredeyse küçük bir dans yapacaktı. Ancak bu sevincin yüzüne yansımasına izin verecek kadar aptal değildi. Sadece "Anlıyorum," dedi ve Hiruzen’in devam etmesini bekledi. "Fugaku, Itachi’nin Askeri Polis Kuvvetleri’nde yeteneklerini tam olarak kullanamayacağını söylüyor. Ona kendi oğlu olarak değil, nesnel bir bakış açısıyla bakıyor: Itachi’nin bir ninja olarak eşsiz yeteneklere sahip olduğunu düşünüyor. Bir baba olarak görevinin, oğlunu bu dehasını tam olarak kullanabileceği bir yere yönlendirmek olduğunu söylüyor. Ve bu yüzden bana çocuğun Anbu’ya katılma ihtimali konusunda başvurdu. "Hiruzen, gözlerinin derinliklerinde bir karanlık, sorgulayan bakışlarını Danzo’ya çevirdi ama henüz anlattıklarının sonuna gelmemişti. Kendi fikrini belirterek sözlerini tamamladı. "Homura ve Koharu birbirlerine tamamen zıtlar. Hokage’nin doğrudan kontrolü altında özel bir birim olduğu düşünülürse, Anbu’da bir Uchiha’nın bulunmasının mantıksız olduğunu söylüyorlar. Bana İkinci Hokage’nin Askeri Polis Kuvvetleri’ni nasıl kurduğunu unutup unutmadığımı sordular." "Askeri Polis Kuvvetleri, Uchiha klanını köyün merkezi işlevlerinden uzaklaştırmak için oluşturuldu." "Mm." Hiruzen iç çekerek piposuna üçüncü kez tütün doldurdu. "Belki de en azından biz önemli işleri tartışırken içmemelisin." Babası tarafından azarlanan bir çocuk gibi, Hiruzen hafif bir memnuniyetsizlikle omuzlarını silkti ve piposunu masasına bıraktı. "Senin adını anacak kadar ileri gittiler, biliyorsun. Sonunda çocuğun Anbu’da olmasını kabul etseler bile, Uchiha soyundan hoşlanmadığınızı göz önünde bulundurarak ne derdiniz? O ikisinden geri adımdan başka bir şey gelmez." Konoha Konseyi’nden Homura ve Koharu. Onlar da çocukluğundan beri ’tanıdıklarıydı’, yoldaşlarının çoğunun öldüğü şiddetli Büyük Savaş’ın zor zamanlarında hiçbir şekilde öne çıkmamış, büyük yetenekleri olmayan yaşlı insanlardı. Sadece şansları sayesinde bu kadar uzun yaşamayı başarmışlardı. Ama en azından Konsey’deki şerefli pozisyonları minnetle kabul etmeleri gerektiğini bilecek kadar bilinçliydiler. Daha büyük, daha otoriter bir sese sahip birine yaslanmadan kendi fikirlerini kabul ettirecek güce sahip değillerdi. "Yani sen de-" "O zaman onu içeri alamaz mıyız?" Hiruzen’in gözleri hafifçe büyüdü ve içinde bir şüphe belirdi. Doğal olarak Danzo’nun da karşı çıkacağını düşünmüştü. Ama Danzo’nun en ufak bir itirazı yoktu. Tam tersine. Fugaku’nun teklifi Tanrı’nın bir lütfuydu. En başından beri, Itachi’nin Anbu’ya katılmasını planlamıştı, bunun gerçekleşmesi için ne yapması gerekiyorsa yapmıştı. Uchiha Itachi, Danzo’nun emellerini gerçekleştirmesinde önemli bir unsurdu. O kadar ki Danzo, Fugaku’nun Anbu’yu övdüğünde şüpheyle yaklaşacağından korkuyordu. Teklifin o taraftan gelmiş olması talih kuşundan başka bir şey değildi. "Itachi’ye düşkün olduğunu biliyorum, ama onu Anbu’ya almaktan hoşlanmayacağını düşünmüştüm." Hiruzen gözlerindeki araştırıcı bakışı gizlemeye çalışmadı. Danzo diğerinin şüphesi karşısında sakindi. "Itachi belki de yüz yılda bir görebileceğin türden bir ninja. Bir Uchiha olsa bile, köye sunabileceği her şeyden yararlanmamayı göze alamayız." "Bu cevap tam senlik." Üçüncü Hokage kendini ikna edercesine derin derin başını salladı. "Eğer onaylıyorsanız, Itachi’nin Anbu’ya katılmasına benim de bir itirazım yok. Köy ve Uchihalar arasındaki bu rekabeti ortadan kaldırmak için önce gençlerin kalbini kazanmamız gerekiyor. Itachi’yi köy yaşantısının merkezine çekmek bunun için iyi bir fırsat olacaktır." Danzo, Hiruzen’in iyimser düşüncesine asla katılmazdı. Ama sebebi ne olursa olsun, Hokage’nin Itachi’nin Anbu’ya girmesini onaylamasına minnettardı. "Ama Itachi daha on bir yaşında. Anbu için hazır olduğunu görmemiz gerek." "Anbu’ya katılmak için bir görev, ha?" "Kesinlikle." "Bunu bana bırakır mısın?"
Mola zamanı... Itachi, rahatladığında ortaya çıkan halini soğukkanlılıkla izledi. Izumi gülerek onun yanında yürüyordu. Chunin olalı beş ay olmuştu. Itachi’nin hiç doğru düzgün mola vermemesinden endişelenen köy, ona bir haftalık uzun bir mola vermesini emretti. Onu dinlenmeye zorlayacaklardı. Babası bu emri başıyla onayladı, zamanlamanın doğru olduğunu belirtti ve o hafta Shisui ile eğitimine de ara vermesini söyledi. Itachi’nin zamanını görevler ve eğitim dışında ne yaparak geçireceğine dair hiçbir fikri olmadığı için, birdenbire sakin bir denizde sürüklenmeye başlamış gibi hissetmesine engel olamıyordu. Bütün gün uyumaya çalıştı, ancak görevlere alışkın olan vücudu, sabah kargalar ötmeye başlamadan önce onu uyandırdı. Başka çaresi olmadığından, altı yaşındaki Sasuke’yle oynayarak zaman öldürmek ve akademiye başlamadan önce ona eğitiminde yardımcı olmak zorunda kalmıştı. Sasuke gerçekten büyümüştü... Daha dün emekleyerek etrafta gevezelik ediyordu, ama şimdi düzgün bir insan gibi konuşabiliyordu. Itachi’yi her yerde takip ediyor, sürekli adını söylüyor ve ağabeyine kendisiyle ilgili her şeyi anlatıyordu. Büyük oğlanın normalde hiç evde olmadığı düşünüldüğünde, Itachi’nin orada onunla vakit geçirmesinden çok memnundu. Itachi üç gün boyunca Sasuke’ye bu şekilde göz kulak olduktan sonra, babası ona dışarı çıkıp kendi yaşında biriyle konuşmasını söyledi. "Yorgunsun. Biraz zaman ayır ve bu tatilin tadını çıkar. Bunu yaparsan, böyle şeyler söylemeyi bırakacaksın." Böyle şeyler... Fugaku, Nakano Tapınağı’ndaki olayı kastediyordu. Itachi, yoldaşları köyden nasıl nefret ettiklerini haykırırken gerçek duygularını dile getirdiği için hala pişmanlık duyuyordu. Yüzü mosmor olana kadar konuşabilirdi, ama böyle tutkuyla kendini kaybetmiş insanların dinleyecek kulakları yoktu. Konuşmak tek başına anlamsızdı. Ama o zaman söylediklerinde ciddiydi. Tek bir kelimesi bile yalan değildi. Bir insan ne kadar nefret ederse, nefretinin nesnesi de ondan o kadar nefret ederdi. Bu da kaçınılmaz olarak savaşa yol açardı. Klanının sıkıntısını anlıyordu, ama kalplerinde nefret beslemekten tam olarak ne elde edeceklerdi? Babası Itachi’nin karmaşık düşüncelerini tek bir kelimeyle bastırdı: "yorgun." "Hey, beni dinliyor musun?" Tiz bir ses düşüncelerini böldü ve beyninde yankılandı. Itachi sesin geldiği yöne dönmeden önce bir an için gözlerini kırpıştırdı. Izumi onun yanında yürüyordu, adımlarında bir sekiş vardı. Gözleri onunkilere dikildi ve onları bırakmadı. "Nereye gittiğine dikkat etmelisin, biliyorsun," dedi. "Uh-huh." Sesinde de bir hareketlilik vardı. "Şurada biraz dinlenmek ister misin?" Önlerindeki bir kahvehaneyi işaret etti. Klan yerleşkesinden ayrılmışlar ve köyün merkezine gelmişlerdi. Itachi, insanların onları böyle birlikte görünce ne düşünecekleri konusunda endişelenmiyordu. Bir arkadaşıyla yürüyüşe çıkmıştı. Bunun başka bir anlamı yoktu. "İki çay lütfen!" Izumi seslendi ve dükkanın önünde, kırmızı bir halının serili olduğu uzun bir banka oturdu. Itachi de onun yanına oturdu. "Geliyom!" Dükkanın içinden tanıdık bir ses duydu. "Oh! Bu Itachi dimi!" Bu, eski bir takım arkadaşının şiveli sesiydi. "Shinko." "Uzun zaman oldu, ha?" Shinko, genin olduktan sonra ilk atandığı takım olan İkinci Takım’da onunla birlikteydi. Ona ninja dünyasının gerçekleriyle yüzleşince genin unvanını bıraktığı söylenmişti. "Artık burda çalışıyom." "Öyle görünüyor." Izumi, Itachi’nin yaşlı Shinko’yla bu kadar samimi bir şekilde konuşmasını tereddütle izledi. "Eee? Manita mı?" Shinko iki bardak çayı bankın üzerine koyarken gözleri parlayarak sordu. "Arkadaşım." "Oh! Eminim bunu duyunca büyük bir hayal kırıklığına uğramıştır!" Shinko alay etti ve Izumi şaşırarak ayağa fırladı. Shinko güldü ve gözlerini tekrar Itachi’ye çevirdi. "Chunin olmuşun. Afferin." "Teşekkürler," dedi Itachi. Izumi sessizce oturdu, yüzü asıktı. "Ninjalığı bırakarak doğru seçimi yaptığımı biliyodum." Shinko çayı getirdiği tepsiyi göğsüne bastırdı. "Tenma’nın ölümüyle ilgili olanlar yüzünden. Ama ninjalığı bırakma nedenimin yarısı da senin yüzünden." "Ben mi?" "Senin gibi bir dâhiyi yakından görünce kendi yeteneklerimin sınırlarını o kadar net gördüm ki bundan nefret ettim. Sonra da üzüldüm, anlıyon mu? Gerçekten devam etmeli miyim diye düşünmeye başladım. Bu yüzden hemen öbür gün gidip bıraktım." Yüksek sesle ve keyifle güldü, sonra dükkânın içinden ona seslenen bir ses duydu. "Tamam o zaman. Burada tembellik edemem. Siparişinizi verir vermez geri gelcem." Kadın dükkânın içinde kayboldu. Izumi, Shinko’nun gidişini izledikten sonra, "Gerçekten harikasın, ha, Itachi," diye mırıldandı, yüzü hâlâ asıktı. "Kimsenin ninja olmaktan vazgeçmesine neden olacak türden bir yeteneğim yok." "Ama bu yıl mezun olacaksın, değil mi?" On bir yaşındaydı, yani mezuniyetine yaklaşık bir yıl vardı. Kendisinin de yeteneği yok değildi. Izumi üzüntüyle, "Bu yetenek sayılmaz, biliyorsun," dedi; onu izlerken Itachi belli belirsiz bir sevinç hissetti. Shinko’nun mesleği bırakma sebebinin bir nedeni de benim... Bu, gücünün dünyadan bir ninjayı uzaklaştırdığı anlamına geliyordu. Daha az ninja, daha az savaş demekti. Shinko’nun itirafı, yetersiz de olsa, yanlış yolda olmadığının kanıtıydı. "Sana bir şey sormak istiyorum," dedi. Izumi başını kaldırıp ona baktı, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. "Neden ninja olmak istiyorsun?" "Ne?" "Ninja olmak gerçek bir savaş demektir. Bu da her zaman bir sürü korkunç şeyle uğraşmak zorunda kalacağın anlamına geliyor. Senin gibi bir kızın bunları yaşamaması gerekir." "Ama yani, babam bir ninja, yani..." "Tek sebebi bu mu?" "Sadece bu değil," diye cevap verdi Izumi, neredeyse bir itiraf gibi. Uzun kirpiklerinin altındaki siyah gözlerinde bir anlık bir öfke sezdi. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu. "Hoşlandığın kişiyle aynı yolun yolcusu olmak... belki de bunu istememeliyim." Ayağa kalktı. "Görüşürüz." Ona gülümsemek için arkasına baktığında gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Arkasını döndü ve bir daha dönüp bakmadı. "Napıyon la? Manitayı mı ağlattın?" Shinko onun arkasında durarak onunla alay etti. "Auranı bu kadar iyi gizleyebiliyorsan, belki de yeniden ninja olmalısın?" "Hayır, teşekkürler!"
Devam Edecek...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.