Bir cümlenin onu böylesine bilmediği yerlere götüreceğini hiç tahmin etmemişti o güne kadar. Şuan sadece sevdiği adamla olduğu bir diyardaydı. Herşey yok olmuşta bir ikisi kalmış gibiydiler. Kalbi delicesine atarken gözyaşlarına hakim olamıyordu. Eli ile ağzını kapatarak Ulaş'ın beklenti dolu gözlerinin içine bakmaya devam etti.
Kalbi öyle hızlanmıştıki neredeyse göğüs kafesini delecekti.
Ulaş yaşlı gözleriyle kendisine gülümseyen Asya'ya aşkla baktı. Genç kızın kafasını olumlu anlamda sallaması ile içini kaplayan huzurla gözlerini yumdu. Göz kapaklarının ardına sanki güzelinin resmi kazınmıştı. Gözlerini kapatsa dahi hala onu görebiliyordu.
"Evet." dedi Asya titreyen sesiyle.
Parmağına takılan yüzükle ise bir hıçkırık kopmuştu dudaklarının arasından.
İkisininde kalplerinde hiç boşluk kalmamış, tamamen birbirleri ile dolmuşlardı.
"Seni böylesine seviyorken nasıl kabul etmem?" dedi adamın kalbinde nasıl bir etki bıraktığını bilmeden.
"Bana nasıl büyük bir mutluluk verdiğini tahmin bile edemezsin sevgilim. Şuan sanki farklı bir dünyadaymışım gibi." dedi Asya'yı alnından öperken.
Sonrasında kızın avuçlarını ellerinin arasına alıp devam etti.
"Söz veriyorum. Hep şimdi ki gibi elini sıkıca tutacağım, asla bırakmayacağım."
Adamın bunları demesine gerek yoktu, Asya zaten ona sonuna kadar inanıyordu.
Sırılsıklam olmuştu ikiside. Asya, Ulaş'ın yüzündeki ıslaklığı elleri ile silerken Ulaş gözlerini kapatıp kızın bileğine bir buse kondurdu.
Alkış seslerini sonunda fark ettiklerinde bütün büyü bozulmuş gibi Asya utanarak ellerini Ulaş'ın yüzünden çekti.
Bir iki kişinin ıslık çaldığını duyduğunda çekingence etrafındaki kalabalığa baktı.
"Kaptım kızı." dedi Ulaş Asya'nın yüzük taktığı elini kaldırıp.
Utanmasına rağmen yüzündeki kocaman gülümsemeye engel olamıyordu Asya.
Hiç ummamıştı günün birinde adamın tekine sırılsıklam aşık olacağını. Ve o adam da onu sevmişti. Ulaş'a karşı hislerinin zirvede olduğunu sanarken her geçen zaman diliminde ona daha aşık oluyordu.
Bu derece bağlanması yanlıştı belkide, bütün sevdikleri ona sırtlarını dönmüşken Ulaş'a güvense de içindeki korkuya engel olamıyordu. Alışmıştı terk edilmeye.
Yine de Ulaş'a kendinden çok güveniyordu.
Arkadaşlarının tebriklerini tek tek kabul etti ikiside. Fakat Asya, Öykü ile sarılırken kalbi burkulmuştu. Onun böyle bir ana şahit olmasını istemezdi çünkü Barış ile aralarının ne kadar soğuk olduğunun bilinceydi.
Ve Öykü gerçekten bu anı kıskanmıştı, bu çiftin mutlu olmasını belki en çok o isterdi ama yinede bu kıskançlığına engel olamamıştı. Hiçbir zaman Barış'ın böyle bir teklifte bulunmayacağını biliyordu.
Neden ondan evlenme teklifi istediğini sorgulayacak cesareti yoktu. Adam yüzüne dahi bakmıyordu.
"Biraz yürüyelim mi?" dedi Asya Ulaş'a.
Yağan yağmurdan dolayı başta Ulaş kızın hasta olabileceği korkusuyla reddetmeyi düşünsede Asya'yı kırmamak için kabul etmişti.
Kızın omzuna kolunu atıp onu kendine çekerken ıslak saçlarına bir buse kondurmuştu.
"Keşke sana hep böyle yakın olabilsem."
Asya'nın kızaran yanakları içinde bir bahar havası yaratmıştı.
"Evlilik nasıl bir şeydir pek bilmiyorum." dedi elindeki yüzüğe bakarak.
"Yaşayarak öğreniriz." dedi Ulaş.
"Hayal gibi ama değil, gerçek. Çok garip."
"Evet, garip.. Benim evimdeki varlığın, yastığıma yayılan kokun bile gerçek dışıyken şimdi birde seninle evleneceğim. İnan bana bunu deseler hayatta inanmazdım. Keşke sana şuan ki hislerimi anlatabilsem. Fakat kelimelerle bir sonuca varamıyorum. "
İmkansızı yaşarlarken bulundukları duruma sadece kalpleri inanıyordu.
"Artık bu havaları da seviyorum, hemde en çok sonbaharı." dedi adam kafasını gökyüzüne kaldırıp huzur veren toprak kokusunu ciğerine çekerken.
Hava oldukça karanlıktı ve bir çocuk parkına gelmişlerdi. Ulaş ıslanmış salıncağı sildikten sonra Asya'ya oturmasını işaret etti.
Genç kız gülümseyerek salıncağa bindiğinde kendini kelimenin tam anlamı ile çocukluğuna dönmüş gibi hissetmişti.
"Ansızın çalınca yine kapın Tanırsın sesini, tanırsın sessizliği Ansızın soğuyunca avuçların Tutarsın elini, özlersin ellerini Ve zaman öperken alnından, okşarken yüzünü Söylerken son sözünü Bazen böyle olur Bazen konuşamazsın Kayar ellerinden aşk Onu tutamazsın.
Sen hep böyle kal Böyle kal ki kalbim eğilsin önünde Avunsun seninle Sen hep böyle kal Böyle kal ki dünya utansın önünde Övünsün seninle Sen hep böyle kal Ne kadar büyüsen de, kimleri sevsen de, nereye gitsen de Sen hep böyle kal Hep böyle kal, sakın hiç kirlenme Sakın hiç kirlenme
Sen hep böyle kal
Kapılarına dayanan tüm karanlığı beyazlara boyadım Sen korkarsın diye Dallarına diktim dökülen yaprakları Sen sonbaharı sevmezsin diye Gökyüzüne yıldızlar çizdim sana Yeryüzüne umutlar Geceleri düşler bıraktım Sabahlarına aydınlıklar Yağmura aşık kelebekler Ateşe aşık pervaneler gibi
Yana yana, döne döne Savrula savrula"
Şarkıdan sonra oluşan sessizliği Ulaş bozmuştu.
"Sen hep böyle kal güzelim, hiç değişme.. Hiç kirlenme.. Dünya utansın önünde."
Bazı insanlar kendilerini farklı hissederlerdi, o an Asya böyle bir adama aşık olduğu için kendisini eşsiz hissediyordu.
. . .
Barış Öykü'ye evine bırakmayı teklif edince kız bu sefer kabul etmişti. Birbirlerinden kaçmanın anlamı olmadığını düşünüyordu.
"Baya ıslandın." dedi Barış kafasını ona çevirmeden.
"Sorun değil eve gidince değiştiririm kıyafetlerimi."
Kısa bir sessizlikten sonra tekrar söze girdi adam.
"Kıskanmadın mı?"
"Efendim?"
"Ulaş ve Asya'yı diyorum. Birbirlerine fazlası ile aşıklar. Kıskanmıyor musun onları?"
"Anlamadım ne demek istediğini."
"Bak Öykü, sen sonuçta genç bir kızsın ve herkes gibi sevilmek istersin. Aşk dolu bir evlilik yapabilecekken niye seni sevmeyeceğini söyleyen bir adamla evlenmeyi kabul ettiğini anlamıyorum. Bu yaptığın kendine eziyet değil mi?"
İçindeki hüznü adama yansıtmamayı tercih etti.
"Hayır kıskanmadım, aşık çiftler çok iğrenç. Bizim ilişkimiz daha çok hoşuma gidiyor, oldukça seviyeli bir ilişki. Tam benlik bir şey yani."
Kurduğu cümle elbet onun için yalandan ibaretti fakat doğrular onu bir çıkmaza sokmaktan başka işe yaramazdı.
"Soğuk ilişkilerden yanasın demek mi oluyor bu?"
"Aynen öyle."
Barış kızı bu yolla pes ettiremeyeceğini anlayınca vazgeçti konuyu devam ettirmekten.
Birbirlerinin yanında oldukça geriliyorlardı. Uzun bir sessizliğin ardından Barış Levent meselesini konuşmak istedi fakat çoktan Öykü'nün evinin önüne gelmişti.
"İyi akşamlar. Teşekkürler bıraktığın için." dedi Öykü ve adamın karşılık vermesinin ardından arabadan indi.
İkiside aralarındaki soğukluğa ne kadar zaman daha dayanacaklarını bilmiyorlardı.
Geçen günlerde her şey fazlasıyla hızlı ilerlemişti.
Ulaş yıldırım nikahı ile evlenmeleri için fazla ısrarcı davranıyordu genç kıza.
Asya bu fikri geri çevirmenin bir anlamı olmadığını düşünsede bu kadar hızlı evleneceklerini tahmin etmediğinden ve daha bu karara alışamadan bir anda kendini evli bulacak olması strese girmesine sebep oluyordu.
Bu konuyu Ulaş'a açtığında genç adam sevgilisinin gerginliğini üzerinden atmak istemişti.
"Hemen evlenmememiz için hiçbir sebep göremiyorum."
"Sebep yok fakat hayatımda her şey çok hızlı değişiyor ve ben buna ayak uydurmaktan zorlanıyorum. Bütün bunların üstüne bir anda evlenmem benim için çok fazla. Her ne kadar evleneceğim kişi sen olsanda bu beni geriyor. Yani sonuçta sana karşı hislerimin bile farkına varmamın üstünden çok geçmedi. Neden bu kadar ısrarcısın acele etmek konusunda?"
"Korkuyorum çünkü, her an seni elimden alacaklarmış gibi hissediyorum. Birbirimize ait olduğumuz resmiyete dökülürse daha fazla seni kaybetmekten korkmayacağım."
"Anlıyorum ama yine de fazla aceleci davranıyorsun, daha yeni evlenme teklifi ettin ve iki hafta sonra evlenelim diyorsun. Sanada garip gelmiyor mu?"
Ulaş bu tuhaflığa gülümseyerek karşılık verdi.
"İstediğin şey ne? Bütün geleneksel düğün hazırlıklarını yaşamak mı istiyorsun?"
"Hayır ama."
Derin bir iç çekti Asya.
"Hem bu kadar çabuk evleneceğimizi düşünüyorsan niye ayrı bir eve taşındım?"
"Doğrusu sen taşınırken aklımda seninle bu kadar çabuk evlenme fikri yoktu. Fakat dediğim gibi, son günlerde içimde hep bir korku var. Şuan seninle her şey güzel gidiyor ve bu beni fazlasıyla endişelendiriyor, her an bir şey olacakta seni kaybedecekmişim gibi tuhaf bir his kapladı ruhumu. Hep böyle olmadı mı? Her şey yolundayken bir sorun çıktı. Bu histen kurtulmak istiyorum."
Bu tuhaf his son zamanlarda Asya'yı da ele geçirmişti. Ulaş ile birlikteyken yaşadığı tarifsiz mutluluk her an elinden alınacakmış gibi hissediyordu. Ulaş'ın gözlerindeki parıltılara baktığında sabah ilk gördüğü şeyin sevdiği adamın yakışıklı yüzü olacak olmasını hayal etti ve bu yanaklarının pembeleşmesine sebep olmuştu.
Bu mutluluğu neden geciktimesine gerek vardı ki?
"Ne zaman sana hayır diyebildim ki? Kabul." dedi gülümseyerek ve bu cevabı adamın içindeki sıkıntıyı sonunda gidermişti.
Böyle bir durumu her ne kadar ailesine öfkeli olsada onlara haber vermek istiyordu genç kız. Babasının kendisine nasıl tepki vereceğini bilsede bunu yapmak zorundaydı.
Ertesi gün dedesini arayıp onlara önemli bir mesele söyleyeceğini bildirmişti. Dedesi onu eve çağırdığında ise bunu kabul etti.
Sadece dedesi ve babası vardı, neyse ki amcası yoktu ve bu biraz olsun içini rahatlatmıştı.
Babası donuk gözleri ile karşısındayken dedesinin bakışları hep olduğu gibi daha fazla şefkat doluydu.
Soğuk bir selamlaşmanın ardından söze nereden başlayacağını bilemedi genç kız.
"Ne zaman eve dönmeyi düşünüyorsun?" dedi babası sertçe.
"İllaki sana zor mu kullanmamı bekleyeceksin ?!"
"Bu eve dönmem benim için artık imkansız baba. Eğer illegal işlerle uğraşmasaydınız.."
"İllegal iş mi? Senin yaptığın şeyin daha iğrenç olduğunun farkında bile değilsin!"
"Yeter Orhan! Üzerine gitme kızın!"
Salih Karahanlının asıl niyeti kesinlikle Asya'yı korumak değildi. Şirketinin geleceğinin torunu olduğunu biliyordu ve ona ihtiyacı vardı. Asya'yı çok iyi tanıyordu, şirketin başına geçmeyi kabul etmesi için zorla onu ikna edemezdi. Ancak suyuna gider ve biraz olsun yumuşarsa bunu kabul ederdi.
Hayatının her aşamasında önceliği şirketi olmuştu. Tırnakları ile kazıdığı şirketinin geleceği artık Emir olamazdı, tek çare Asya'ydı. Bütün emeklerinin boşa gitmesini istemiyordu. Fakat Asya suyunada gidilse kesinlikle böyle bir şeyi kabul etmeyecekti.
"Baba buraya sadece size bir haber vermek için geldim, en azından bunu bilmeniz gerektiğini düşünüyorum." dedi alnı terlerken.
Adamın sorgulayıcı bakışlarından gözlerini kaçırdı.
"Ulaş ile evleneceğiz."
Anında yüzüne yediği tokat gözlerini yaşartmıştı. Eli ile yanağını tutarken kırgın gözleri ile babasına baktı.
"Sen! Sen nasıl bir insansın! Senin gibi biri benim çocuğum olamaz! Abinin katili onlar! Oğlumun katili! Ve sen o kandan biriyle evleneceğini söylüyorsun! Elimden bir kaza çıkmadan defol git bu evden! Benim senin gibi bir evladım yok! Bir baban yok artık senin!"
Diyecek çok şeyi vardı.. Fakat hepsini yutarak orayı terk etti. Babası onu reddetmişti ancak o bunu yapıyor, onları bir kenara atamıyordu.
Yinede bu olanlar için bir tek göz yaşı dökmeyecekti.
Eve geldiğinde akşama kadar ailesini düşündü. Onları kalbinden söküp atmak için uğraştı ama yapamadı. Babası ile görüştüğünden Ulaş'a bahsetmemişti fakat adam kızdaki durgunluktan bir şeyler olduğunu anlamıştı. Yinede üzerine gitmek istemedi.
Evlenecekleri Ulaş'ın ailesi tarafındanda duyulduğunda şaşırtılacak derecede o taraftan kimse karşı gelmemişti.
Nikahtan önce Erdem Beyin evinde büyük bir davet verilmişti. Asya bütün aile üyeleri tek tek tanışırken en çok Öykü'nün abilerinden çekinmişti. Erdem Beyin kendisine hep baktığı gibi nefret dolu bakmaması gözünden kaçmamıştı.
"Hep derim Ulaş anneme çekmiş diye. Baksanıza evlenmek için nasıl aceleci. Annemde babamı bulunca adama 1 ay sonra basmış nikahı. Al işte tarih tekerrür ediyor."
Annesinin uyarıcı bakışları dahi Öykü'yü susturmamıştı.
Havada kahkaha sesleri yükselirken Asya'nın gözleri Ulaş'ta takılı kaldı. Ne yapmış etmiş başarmıştı onu bu aileye sokmayı. Tuhaf bir histi yakında böyle kalabalık bir ailenin bir üyesi okucak olmak. Herkesin birbirlerine olan saygılı ve samimi iletişimleri çok hoşuna gitmişti. Bir bayram havası vardı evin içinde. Kendini bunun dışında hissetmekten alıkoyamıyordu.
Bu ailenin bir parçası olacak çok mu yanlıştı? Suçlu mu hissetmeliydi? Hissediyordu. Ama sevmişti orada bulunan herkesi. Suçlu hissetmesi hüzünlü bir mutluluğu yaşamasına engel olamıyordu neyseki.
Ulaş kuzenlerinden kafasını çevirip Asya'ya baktı. Sürekli onu kontrol ediyordu ve bu herkesin dikkatini çekmişti.
"Ela ne zaman geliyormuş?" dedi Alev Hanım.
"Ablam çarşamba günü gelecek." dedi Tuna.
Asya Öykü'nün Tuna hakkında dediklerini hatırladı. Bir ara düştüğü bataklıktan onu Ulaş kurtarmıştı.
Tuna fazlasıyla ablasına benziyordu, yüzünde çiller vardı ve bu sempatik görünmesine sebep oluyordu.
"Herkesin analizini yapıyorum bana düşman kesilecek biri var mı diye?"
"Varmıymış."
"Annen, bakışları çok korkutucu."
"Boşversene o bana da öyle bakar."
Zeynep Hanım gelinini övmeye başlayınca genç kız yerin dibine girmek istedi. Övülmekten nefret ediyordu.
Bir süre sonra lavaboya gitmek için izin isteyip kalktı.
Yüzüne soğuk suyu çarptıktan sonra aynadaki yansımasına baktı. Her şey fazlasıyla garip ilerliyordu.
Lavabodan çıktığında karşısında Erdem Beyi görmeyi beklememişti.
Adamdan tekrar bir aşağılama duymak istemiyordu.
"Seninle biraz konuşmak istedim Asya. Fakat ortam pek müsait değildi."
"Tabi buyrun." dedi çekingence.
"Sana bir özür borçluyum. Sana olan tüm öfkem ailenin yaptıklarını bilip kabullendiğini sandığım içindi. Fakat sen her şeyi benden öğrendin. Ulaş dedi ki onların yaptıklarını öğrenince polise şikayet etmek istemişsin. İnan bilmiyordum senin böyle birisi olduğunu." dedi suçlu bir çocuğu andıran gözleriyle.
"Fakat polis onlarla ilgili bir delil bulamıyor. Delinin olmadan polise şikayet etmenin pek bir anlamı yok."
"Biliyorum Ulaş söylemişti."
"Eğer sana dediklerimi unutabilirsen beni bundan sonra baban olarak görebilirsin. Çünkü artık ben seni bir evladım olarak görüyorum."
Adamın beklenti dolu hüzünlü bakışları canını yakmıştı. Kendi babası onu reddederken Erdem Toralı onu evladı saydığını söylüyordu.
"Tabi, büyükler adım atarken küçükler geri çekilmemeli." dedi buruk bir tebessümle.
Adam sarılmak için kollarını açarken Asya şaşkınca baksada bu şaşkınlığı kısa sürmüş ve adama karşılık vermişti.
'Keşke..' diye düşündü.
'Keşke babası da onu bir gün olsun şefkatle kollarının arasına alsaydı.'
Geri çekildiğinde adamın yüzünde hiç görmediği sevecen hal içini ısıtmıştı.
"Sen nasıl temiz yürekli bir insansın da beni böylesine çabuk affedebiliyorsun? Oğlum kendine harika bir eş bulmuş."
Erdem Toralının desteği beklenmedik bir şeydi.
Olanları akşam eve döndüğünde Ulaş'a anlattığında adamın gözlerindeki şaşkınlık tebessüm etmesine sebep olmuştu.
"Cidden babamın senden bundan dolayı nefret ettiğini bilmiyordum. Bilseydim senin ailenle ilgili gerçekleri bilmediğini ona daha önce söylerdim. Nasıl bunu atladım anlamıyorum."
" Bende sırf Karahanlı kanını taşıdığım için beni sevmediğini sanıyordum. O bana öyle deyince ne cevap vereceğimi bilemedim."
" Her şey yoluna girmeye başlıyor." dedi Ulaş kızın dizinin üstüne başını koyarak.
"Saçlarımı okşar mısın?"
"Büyük bir zevkle." dedi Asya Ulaş'ın yumuşak saçlarında parmaklarını dolaştırmaya başlayıp.
Ulaş yaşadığı tuhaf hisle gözlerini yumdu.
"Huzurumsun."
Dizlerinde yatan adamın söylediği kelime kalbini tekletmişti.
"Ulaş, evlenmeden sana sormam gerek bir şey var."
"Sor güzelim."
"Beni ilk gördüğünde üzerimde ne vardı?"
Gülümsedi fakat gözlerini açmadı.
" Beyaz bir elbise, saçlarını da salmıştın omuzlarına dökülüyordu. Lanet olsun çok güzeldin." dedi gözlerini açıp kızın yüzünü görmek isteyerek.
"Hala çok güzelsin. Güzelliğin kalbimi sızlatıyor."
Ulaş'ın hüzünlü bakışlarıda Asya'nın kalbinin sızlamasına sebep olmuştu.
"Beyaz sevmezdin, niye beyaz giymiştin?"
"Hediyeydi, en azından bir kere kullanmam gerektiğini düşündüm."
Ulaş hızla kızın dizlerinden başını kaldırıp kaşlarını çatarak Asya'ya baktı.
"Aldığım güller de beyazdı, yoksa sevmedin mi?"
"Çocuksun ya. Tabikide sevdim, sen aldın." dedi sırıtarak.
Gülümsemesi kahkahaya dönüşürken Ulaş'ın komik tepkisi neşelenmesine sebep olmuştu.
" Beyazı sevmediğin için üzgünüm ama seni beyaz gelinliğin içinde görmek için sabırsızlanıyorum."
Nikahtan bir gün önce Ulaş Asya'nın gözlerini kapatıp adımlarını yönlendirerek evlerinde onun için hazırlattığı odaya sokmuştu.
Kızın kalbi hızla atarken heyecanla onu bekleyen sürprizi merak ediyordu.
Ulaş yavaşça parmaklarını Asya'nın gözlerinden çekip dudaklarını ısırarak mutlukla gülümsemeye başladı.
"İnanamıyorum Ulaş." dedi adamın boynuna sıkıca sarılarak.
"Piyanistimize bir piyano gerek diye düşündüm. Bu oda tamamen sana ait. Ama şimdiden söyleyeyim seni fazlasıyla rahatsız edeceğim, işten dönünce benim için çalmak zorundasın sevgilim." dedi kızın yanağını okşarken.
"Beni kendine daha fazla aşık etmeye çalışma inan kalbim dayanmıyor."
"Bu konuda yapacağım bir şey yok."
Asya'nın gözleri dolarken Ulaş kıyamayarak kıza baktı.
"Ağlama." dedi göğsüne Asya'yı yaslayıp.
"O kadar mutluyum ki.. Sanki bir rüyanın içindeyim, her an uyanabilirmişim gibi.. Ama ben uyanmak istemiyorum."
"Korkma, uyanmana izin vermeyeceğim."
Birbirlerine sarılır halde uzun müddet kaldıktan sonra Ulaş istemeyerek kızı kollarından tutup geri çekti.
"Şimdi benim için çalar mısın?"
"Tabi." dedi yaşlı ve mutlu gözleriyle.
Ulaş Asya'nın karşısına geçip piyanoya yaslanarak onu dinlemeye başlamıştı.
Çaldığı parça ilk önce ruhunu dalgalandırıyor ve sonra kıyıya sertçe çarpıyordu.
Sanki bir melekti Asya. Böylesine bir kadının aşkına sahip olduğu için nefesi daralıyor, kalbi sıkışıyordu.
Müzik bittiğinde utangaç bakışları ile Ulaş'a baktı Asya.
"Sana benzeyen bir kızım olmalı, aynı senin gibi bakmalı. Mümkünse piyanoyu da senin gibi çalsın. O zaman iki tane Asya'ya sahip olacağım için çok şanslı olacağım."
Kızın avuçlarını ellerinin arasına aldı.
"Sen bu hayatta tanıdığım en iyi adamsın, eminim çok iyi de bir baba olucaksın. Çocuklarımın senin gibi bir babaya sahip olacağı için asıl ben kendimi şanslı hissediyorum sevgilim."
Asya'nın son söylediğı kelime kendisini ilanı aşk teklifi yapılmış ergen bir çocuk gibi hissettirmişti.
"Ben sandığın kadar iyi bir adam değilim ne yazık ki." dedi kendini toparlayıp.
"Orada kurtuluşumun bedeli seni değilde başka birisini öldürmek olsaydı bunu yapabileceğimden korkuyorum. Bu konuyu ne kadar düşünürsem düşüneyim kendime güvenemiyorum."
"Öyle bir şey yapmazdın, eminim. "
"Ben bile kendime güvenemezken sen nasıl bana bu kadar güveniyorsun?"
"Bilmiyorum. Sadece güveniyorum." dedi ayağa kalkıp Ulaş'ın yanına giderek.
Kollarını tekrardan adama dolamıştı, onu sıkıca sararken mutlu hissetmesi gerektiği yerde bu sefer kendisini hüzünlü hissetmişti.
İçini dolduran bu hüzün neyin neysiydi bilmiyordu. Neyin onu bu hale getirdiğini sorgulamadı.
Ulaş'ın da duyguları Asya'nınkiler gibiydi. Çoktan kaybetme korkusu içinde yüzmeye başlamıştı. Oysa tam tersi hissetmesi gerekirdi. Ancak bu son sarılmaları bir vedalaşma sarılmasından farksızdı.. İkisininde boğazlarına takılan bir düğüm vardı.. Nedenini ise bilmiyorlardı.
. . .
Aynadaki yansımama bakarken Ulaş'ın güllerinden sonra bir başka beyazı daha sevdiğimi fark ettim. Her şey oldukça kısa bir zamanda yetiştirilmeye çalışılmasına rağmen eksiksizdi.
Derin bir nefes alıp verdim. Heyecandan bayılmaktan korkuyordum.
"Ulaş hala gelmedi mi?"
"Gelirler birazdan."
"Gelin böyle bekletilir mi ya?" dedim dudak bükerek.
"Fazla sabırsızsın."
"E yani."
Karmaşık duygular bedenimi sarmıştı, her şey olsun bitsin istiyordum. Heyecandan ve stresten karnıma ağrı girsede bunu kimseye belli etmemiştim.
Ela içeri girdiğinde çekingence bana doğru yürüdü.
"Gerçekten hayatımda gördüğüm en güzel gelin olmuşsun." dedi utanarak.
Onunla küs kalmak gibi bir arzum olmadığı için kibarca teşekkür edip ona sarıldım.
"Bak bunu ben deseydim inanmama hakkın vardı, nezaketimden derdim. Fakat kuzenim sadece inandıklarını söyler."
Benim için önemli olan Ulaş'a güzel gözüküp gözükmememdi.
"Erkeklerden kimse yok mu hala?" diye sordum Ela'ya.
"Hayır yoklar. Ama endişelenme gelirler."
Saate baktığımda endişelenme konusunda pek haksız olmadığımı düşündüm.
Masalların sonunda yazan 'sonsuza kadar mutlu oldular' cümlesini artık kendi hayatımda yaşatmak istiyordum fakat böyle bir mutluluk var mıydı bilmiyordum, eğer varsa bu benim için ancak Ulaş ile mümkün olabilirdi.
"Bir şey olmamıştır değil mi? Telefonuda kapalı." dedim Öykü'ye.
Kaşlarını çatarak bana baktı.
"Olmamıştır Allah aşkına ne olucak? Bebekli bir kadın çıkıp evlenemezsiniz bu adam benim oğlumun babası mı dieyecek? Yada biri çıkıp siz kardeşsiniz mi diyecek Asya?"
İçim daralırken yüzümü buruşturdum. Bunlarda bir ihtimaldi.
" Gevşe biraz, bak bu gün senin günün. Hayatının günü ya. Mutluluktan göbek atacağın yerde sen oturmuş endişe içinde boğulmakla meşgulsün. En azından bu gün kurtul şu huyundan."
"Ama.."
"Aması maması yok Asya."
Telefonundan hareketli bir şarkı açıp beni ayağa kaldırmak için elimden tuttu.
"Hadi dans edeceğiz, hem sende rahatlamış olursun."
Sıkıntıyla alnımı kaşıyıp ona baktım. Pes etmeyecek gibi duruyordu.
"Peki." dedim ayağa kalkarken.
Ela ve ben Öykü'nün çılgın dansına ayak uydurmaya çalışırken müzikten çok onun komik dansından eğleniyorduk.
Birden kapımız açıldığında Barış kafasını uzatarak içeri baktı. Bakışları anında Öykü'yü bulduğunda az kalsın surat ifadesi kahkaha atmama sebep olucaktı.
Yutkunarak gözlerimi kapattım. Bir yanılsama olmalıydı. Yanlış duymuş olmalıydım.
Fakat değildi..
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.