Yukarı Çık




26   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   28 

           
Tüm cesaretimi kaybetmiş öylece duruyordum. Sanki bir el boğazımı sıkıyordu. Başına bir şey gelmiş olabileceği fikri beni tüketiyor, yavaş yavaş eritiyordu.

Kapım bir anda açılıp Alev Hanım içeri girdiğinde ilk yaptığı şey saçıma yapışmak olmuştu. Öfkesi beni dumura uğratırken korku daha da çok ruhuma yayıldı.

Saçlarımdaki canımı acıtan ellerden kurtulmaya çalıştım, kadın beni daha fazla zorlamamış bütün yükünü bedenime verip gelinliğimin eteklerinden tutarak yere çökmüştü.

"Neden girdin hayatımıza!" dedi gelinliğimin eteğini bırakmayıp.

Ağlarken sarsılan omuzuna baktım yutkunarak. Bana hakaretler ederek sayıklıyordu.

Bir şey olmuştu. 

Gözlerim kapıda elini ağzına götürmüş şekilde dikilen Ela'yı bulunca fısıltıyla sordum.

"Ulaş'a mı.."

Sesim titremişti, devamını getiremedim.

Kafasını olumsuz halde salladığında rahatlayarak gözlerimi yumdum. Derin bir nefes alıp verdim.

Ayaklarımın ucunda tüm şiddetle ağlamaya devam eden kadını bu hale neyin getirdiğini delicesine merak ediyordum.

Tutulmuş kalmış gibi onu izledim bir müddet.

Dışarıda bir kıyamet kopuyordu, sesler yükselirken kendimi içine girdiğim şoktan kurtarmaya çalıştım.

"Senin yüzünden.." diye sayıklıyordu Alev Hanım.

"Benim yüzümden olan ne ?!" 

Sonunda dayanamayıp bağırmıştım.

Hıçkırıkları artınca konuşamayacak durumda olduğunu anlamıştım. Ela'da bağırmamla kafasını duvara yaslayıp yere çöktü.

Kapıda dikilen ve dudakları titreyen Öykü'yü görünce içimdeki endişe ile ona bağırdım.

"Biriniz bir şey söylesin artık!" 

Dudaklarını araladı Öykü, söylemekte zorlandığı fazla belliydi.

"Dayım.." dedi Öykü sesi titreyerek.

Kaşlarım çatılarak ona baktım.

"Erdem dayın mı?"

Oldukça gerilmiştim. Kafasını olumlu anda salladı.

"Amcan dayımı vurmuş." dedi sesi hıçkırıklara boğulurken.

Kalbime bir bıçak saplanmış gibi irkildim. Olamazdı, bunu yapamazdı. Bu kadar ileri gidemezdi.

Odada bir hareketlenme oldu. Birileri bir şeyler dedi, sesler yükseldi. Fakat ben yerimde çakılıp kalmış olan biteni kavrayamıyordum.

Bir şaka olmalıydı, kesinlikle bu bir şaka olmalıydı. 

Bilinmezliğin içine sürüklenirken sanki tüm dünya yok olmuşta bir ben öylece kalmış gibiydim. Etrafımdaki ışıklar tek tek kapanırken karanlık ile kuşatıldım.

Kollarımdan tutulup sarsılırken kendime gelebilmiştim.

Karşımda Barış endişeli gözlerle bana bakıyordu.

Etrafıma baktığımda odadan sadece Barış'ın olduğunu fark ettim.

"Nereye gittiler?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Erdem Beyi kaldırdıkları hastahaneye gittiler."

Boğazımda takılı kalan bir düğüm vardı.

"Yaşıyor mu?"

Gözlerini kaçırdı.

"Bilmiyorum. Öykü seni bana emanet ederek diğerlerini alıp gitti."

"Beni  götürür müsün hastahaneye?"

"Bu pek iyi bir fikir değil Asya. Orada bulunmasan senin için daha iyi olur."

"Lütfen." 

Gözlerim acıyor, ruhum daralıyordu.

"Peki." dedi isteksizce.

Arabaya bindiğimizde yol boyu gözyaşlarıma engel olmak istedim fakat yapamadım.

Kim bilir Ulaş ne haldeydi. Babasına ne kadar bağlı olduğunu biliyordum, eğer Erdem Beye bir şey olursa bu onu bitirirdi. Dedesinin acısı bile hâlâ taze gibiydi, ondan bahsederken hep gözleri doluyordu.

Erdem Bey..

Bana hep öfkeyle yaklaşan adamı son gördüğümde babamın hiç yapmadığı şeyi yapmış, büyük bir şefkatle sarılmıştı. 

Beni evladı olarak gördüğünü söylemişti fakat ben onu baba olarak göremiyordum. Yine de ona bir şey olmasını istemedim hiçbir zaman. Abimi öldürdüğünü öğrendiğimde bile tek istediğim cezasını çekmesi olmuştu. Hapislerde çürümesini istemiştim. Ama öldürülmesini değil.

Zamanında bu kadar kin duyduğum insanın ölecek olma ihtimali beni nasıl bu derece kahrederdi anlayamıyordum.

Hastahaneye girip onları bulunca koridorun başında öylece dikildim. Adım atamıyordum. Herkes öyle perişan bir haldeydiki ciğerim dağlanmıştı.

Yutkunarak onlara doğru yürüdüğümde beni fark edenlerin bakışları acıyı geride bırakıp nefrete bürünmüştü.

Korkuyla Ulaş'a baktım. Elini alnına yaslamış öylece yere bakıyordu.

"Ulaş." dedim fısıltıyla.

Bakışları beni bulduğunda içim parçalanmıştı. Sanki gözleri acının somut bulmuş hali gibiydi.

"Asya babam." dedi ağlamaklı çıkan sesiyle.

Önünde eğilip ona sarıldım.

"Ben çok üzgünüm."

Çenesini omzuma koyup sarsılarak ağlamaya başladığında titreyen dudaklarımı  dişledim. Elimle başını okşarken yanaklarımda hissettiğim yaşlıkla benimde ağladığımı fark ettim.

O böyle ağlarken ömrümden ömür gidiyordu.

" Kaldıramam, ona bir şey olmasını kaldıramam." dedi titreyen sesiyle.

"O kız sebep oldu Erdem'in vurulmasına! Sense kızın kollarında acını yaşıyorsun! Nasıl bir insana dönüştün Ulaş?!"

Alev Hanım'ın bağırması ile geri çekildim. Ulaş bana çaresizce bakıyordu. Yorgundu, her halinden belliydi.

"Levent Asya'yı eve götür, burada kalmasın."

Dediği şey canımı yakmıştı.

"Seninle kalsam? Bu halde seni bırakmak istemiyorum." dedim fısıltıyla.

"Lütfen Asya, yorma beni."

Fazla bitkin gözüküyordu. Levent yanıma geldi.

"Hadi gidelim Asya." 

Fazlalıktım bu ailede, bunu bana çok iyi göstermişlerdi.

"İyi mi bari? Onu söyle."

"Bilmiyorum, ameliyattan çıkmadı." 

Sonucu onlarla birlikte öğrenmek istesiyordum fakat ısrar etmeden oradan ayrıldım.

Levent ile hiç konuşmadan eve geçtim.

"Sen iyi misin?" 

Sorduğu sorunun saçmalığının farkına varmış olucak ki yüzünü ekşitti.

"Nasıl oldu?" 

Gözlerini kaçırdı ilk önce, ne diyeceğini kestiremiyor gibiydi.

"Anlat Levent, bir açıklamaya ihtiyacım var."

Saçlarını karıştırdı, gerginliği her halinden belliydi.

"Senin yanına geliyorduk, arabamızın önü kesildi. Hepimiz çıkınca elindeki silahı Ulaş' doğrulttu."

"Biz ona ne yaptık?" 

Kendime soruyordum, fakat bir cevap bulamıyordum. Yüzümü ellerimin arasına alıp başımı eğdim.

"Oğlu Emir'in intikamını almak için gelmiş."

"Emir kendi başını yaktı, kimse ona bir şey yapmadı Levent! Sende biliyorsun, hapse girmesinden dolayı bizi suçlayamaz. Emir şuan hapisteyse bunu hak ettiği için!"

"Emir artık hapiste değil." dedi fısıltıyla.

Kaşlarım şaşkınlıkla çatılmıştı.

"Nasıl?"

"Dün gece, Emir'i öldürmüşler."

Kurduğu cümle kulaklarımda yankılanmakta kalmayıp odada da yankılanmıştı sanki.

Emir ölemezdi, o bencil küstah çocuk bana bunu yapamazdı. 

"Yalan söylüyorsun!"

"Ne yazık ki söylemiyorum Asya. Çok üzgünüm."

Ayağa kalktım tüm öfkemle. Kapıya doğru yöneldiğimde Levent kolumdan tutup beni durdurdu.

"Nereye gidiyorsun?"

"Emir'i görmeye! Sana inanmıyorum, o yaşıyor! Şuan hapishanede olduğu için benden nefret etmekle meşgul! Ama yinede yaşıyor! Benden nefret ediyor ama yaşıyor!"

Gözlerim dahi dolmamıştı, ona inanmıyordum. Emir ölmezdi.

"Kendine gel Asya!"

Kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Psikolojin bozuldu, anlıyorum. Ama olan bu, gerçekler bunlar. Emir öldü, yok artık.  Bıçağı tam kalbine saplamışlar, nasıl yaşayabilir?"

Dizlerimde takat kalmayarak yere çöktüm.    Aklımda Emir'in çocukluğu dönüp dolaşıyordu. Mızıkçı, yaramaz ve tam bir baş belası. Ama kardeşim. Beni sevmeyen baş belası kardeşim. Hep şımarıktı. Beni umursamaz, canımı yakmaktan zevk alırdı.

Onun için mi ölmüştü? Canımı yakmak için..

Dakikalarca ağladım. Ama bu bir şeyi değiştirmiyordu. Ölmüştü.

Sonunda biraz sakinleştiğimde Levent hüzünle gözlerime baktı.

" Çocukken bana ne demişti biliyor musun? Eğer onu nikahımda şahitim yapmassam hayatı boyunca benimle konuşmayacağını." dedim boğazıma düğüm otururken.

"Sözünü tuttu."

Elimin tersiyle gözlerimdeki yaşları silip ayağa kalktım.

"Onu son kez göreceğim."

Sesim net çıkmıştı.

"Bu çok tehlikeli. Amcan tutuklandı fakat ya babanlar sana zarar verirlerse. Hiçbirine güvenemiyorum."

Oğlunu kaybettiği halde amcama üzülemiyordum bile. Acısını yine başkalarına zarar vererek çıkarmıştı..

"Kimse bir şey yapamaz. Emir'i görmek istiyorum."

"En azından üzerindeki gelinlikten kurtul Asya."

Gelinliğim.. O an fark  etmiştim hala üzerimde olduğunu.

Odama girdiğimde aynaya baktım. Yüzümdeki tüm boyalar akmıştı. Ağlamaktan yüzü gözü şişmiş bir gelin duruyordu karşımda. 

Çocukken hiç gelinlik giyinmemiştim, fakat hep giydiğim günün en mutlu günüm olacağını sanıyordum. Oysa bugün benim felaketimdi. Tarihime kara bir lekeydi. Çocukluğumdan kalan son anımı kaybetmiştim ben bugün.

Levent ile Emir'in kaldığı hapishaneye gittiğimizde arabadan inmeden önce perişan haldeki Levent'e baktım.

"Teşekkür ederim Levent. Hastahanede durman gerekirken benimle ilgilendin."

"Mutsuz bir gelini tek başına bırakmak istemedim." dedi dudağı hafifçe kıvrılırken.

Burukça gülümsedi.

Hapishanenin içine girdiğimizde yengemin tek başına bulunduğu bir odaya soktular bizi. Onu ilk kez makyajsız görüyordum.

Ona karşı içim hiç sızlamadı. Emir'in tuhaf bir insana dönüşmesinin en büyük etkeni yengemdi. İlgisiz ve sorumsuz bir anneydi. Çocukluğumuzdan beri ikimizle de ilgilenen sadece dedemdi. Oğlu hapse girdikten birkaç gün sonra kendisini kumarhanelere atmış bir kadındı o. Annelik duygusundan yoksun bir kadın..

Kafasını kaldırıp beni gördüğünde ondan beklemeyeceğim şeyi yapıp boynuma sarıldı. 

Ağlamaya başladığında o an bir şeyi fark ettim. Yengem kötü bir anneydi fakat anneydi. Hayatı boyunca ilgisini eksik ettiği oğlunu kaybetmiş bir anne.

"Bıçaklamışlar onu. Bunu ona nasıl yaparlar?" dedi geri çekilirken.

"Nasıl kıyabildiler oğluma?"

Kelimeler boğazıma dizilmişti. Ne diyeceğimi kestiremiyordum.

Odaya girenlerle birlikte birbirimizden uzaklaşıp gözyaşlarımızı sildik.

Bizi Emir'in bulunduğu yere götürdüklerinde kapıdan içeri adım atmak bile zor gelmişti.

Sedyede yatıyordu, beyaz bir çarşaf seriliydi üzerinde.

Yengem üzerine sarılıp ağlarken bem ayakta öylece dikiliyordum.

Gerçek değildi sanki, Emir hala yaşıyor gibi hissediyordum.

'Annen gözlerinin önünde kendini astı ve sen gözyaşı bile dökmedin! Merhametsiz ve duygusuzsun!'

Aramızda en son bu konuşma geçmişti.. Fakat Emir bilmiyordu.. Annemin arkasından dökemediğim gözyaşlarımı onun için akıttığımı..

Ne kadar onun başında durdum, solmuş tenini izledim hiçbir fikrim yoktu. Odaya Yankı girince toparlandım.

"Yenge, babamlar nerede?"

"Kahraman'ı tutukladılar, onun yanındalar." 

Titreyen sesi konuşurken ne kadar zorlandığını ele veriyordu.

"Bugün evlenicekmişsin." dedi sinirle gülerek.

"Herhalde senin kaderin böyle Asya, aynı benim gibi. Hiç mutlu olmayacaksın. Düğünün cenazeye dönüştü."

Derman kalmamıştı, ayakta durmak için zorlanıyordum.

Yankı ile gözgöze geldik. Bugün sözde en yakın dostunu kaybetmişti fakat yüz ifadesine bakılırsa hiçte üzgün gibi durmuyordu, daha çok bana öfkeli gibiydi.

"Hadi artık gidelim Asya." dedi Levent omzuma dokunarak.

Kafamı olumlu anlamda salladım. 

"Cenazesi yarın öğlen kalkacak." dedi yengem ben çıkmadan.

Levent ile arabaya bindiğimizde telefonu çaldı. Sabırsızca ona baktım, bir anda tüm kanı çekilmiş gibi bembeyaz olmuştu.

"Ne oldu?" 

Duyacağım cevaptan korkuyordum.

"Erdem Amca.. Hayatını kaybetmiş."

....

Tam beş gün geçmişti. Bu süre zarfında Ulaş'ın sesini dahi duyamamıştım. Emir'in cenazesi olduğu saatte Erdem Beyin de cenazesi vardı. Ve ben ikisine de gidememiştim. 

Levent Erdem Beyin cenazesinde istenmediğimi söylemişti, ben Alev Hanımın beni istemediğini sanarak yine de gitmek isteyince bunu isteyenin Ulaş olduğunu söyledi gözlerini kaçırarak.

O an göğsüme bir sancı oturmuştu ve bir türlü geçmiyordu.

Emir'in cenazesine ise babamla karşılaşmak istemediğim için gidememiştim. 

Günlerdir evde tek başıma duvarda asılı olan gelinliğimi izliyordum.

Ne Emir'i nede Erdem Beyi bir an dahi aklımdan çıkaramıyordum. Fakat onlardan dahi beni daha çok yıpratan bir şey vardı, Ulaş.

Ne kadar acı çektiğini tahmin edebiliyordum. Annemi ve abimi kaybettiğimde hissettiklerim çok ağırdı, yok olmak istemiştim. Onunda şuan aynı hisleri yaşamasını kaldıramıyordum.

Sanki biri kalbime hançer saplamış ve durmadan döndürüyormuş gibi hissediyordum. Paramparça olmuştu ruhum.

Ulaş'a destek olmak istedim, her şeyden çok bunu istedim. Fakat bir kere beni istemediğini söylemişti Levent. Gururumun onun yanına gitmeye engel olduğunu düşünmek istiyordum, fakat bunun bir gurur meselesi olmadığının çok iyi farkındaydım. O böylesine acı çekerken ben gurur yapmazdım. Yapamazdım.. Beni durduran asıl şey korkumdu. Bana göstereceği tepkisiydi. Ya ona gittiğimde de hala beni yanında istemezse o zaman ne yapardım? 

Beni yanında istememesinin iki nedeni olabilirdi. Ya ailesinin bana sarf edeceği cümleleri duymamı istemiyordu yada.. Beni gerçekten görmek istemiyordu.

İlk nedene sığınmıştım. Eğer gidersem ikincisiyle karşılaşmaktan ölesiye korkuyordum.

Telefonlarımı dahi açmaması korkumu tetikliyordu.

Karanlık çökmüş saat gecenin 12'si olmuştu. Bugün de gelmeyeceğini düşünmeye başladığım sırada kapım çaldı. Heyecan ve korku dolu hislerimle kapıya doğru yürüdüm. Delikten bakıp Ulaş'ı gördüğümde ise karmaşık duygular hissetmiştim.

Çekinerek kapıyı açtığımda ona sarılmak istemiştim, bunlarında geçeceğini söylemeyi. Sonunda onu teselli etmek istemiştim. Fakat üzerimde hissettiğim soğuk bakışları buna engel oldu.

"Geldin." dedim hasretle.

Bir şey demeyip eve girerken arkasından şaşkın bakışlarla öylece kaldım. Güçlü olmalıydım, o fazlasıyla yıpranmıştı ve ben onu daha da yıpratmak istemiyordum. 

Karşısına oturdum, bana oldukça donuk bakıyordu. Hissiz gibiydi.

"Baban için çok üzgünüm." 

Çok şey geçiyordu o an içimden, hastahanedeki gibi omzuma başını dayayıp ağlamasını istiyordum. Onu teselli etmeyi. Fakat ben teselli etmeyi bilemeyen bir insandım. Tek yapabileceğim bugünlerinde onu yalnız bırakmamak olabilirdi. Fakat o buna da izin vermemişti. Alınganlığımı bir köşeye bıraktım. Onu incitmek istemiyordum.

"Buraya babamla ilgili ne kadar üzgün olduğunu dinlemeye gelmedim." dedi buz gibi çıkan sesiyle.

Kaşlarım çatılırken korkuyla gözlerine baktım.

"Ama ben.."

"Yalvarırım sus, konuşma." 

"Bana kızgın mısın?"

"Sana değil, kendime kızgınım."

Sanki bir ateşin içine itmişlerde yanıyordum. 

"Neden?"

Korku; gölgesi beni kuşatmış koca bir ağaçtı.

" Biliyordum çünkü, seninle olmamın bedelini nasıl ödeyeceğimi başından beri biliyordum. Yaşanacakları görmemezlikten geldim."

Yutkundum. O an tahmin ettiğim şeyi yaşadığımızdan korkuyordum.

"Çünkü beni seviyordun, bensiz yapamayacağını bildiğin için.."

"Bencilce davrandım."

Sarsılmıştım.

"Ama yinede hala beni seviyorsun." dedim endişeyle.

Acı çeken bakışları kalbimi parçalara ayırıyordu.

"Babam neden öldü biliyor musun? Seni kurtarıp Emir'i hapse yolladığım için. Daha doğrusu seni hayatımın içine soktuğum için."

"Sen istedin hayatına girmemi."

"Hataydı."

"Bu konuşma nereye gidiyor Ulaş? Ben babanın başına böyle bir şeyin gelmesini istermiydim? Niye şimdi bunu üzerime yıkıyorsun?" dedim gözlerim dolarken.

"Üzerine yıkmıyorum, kendi üzerime yıkıyorum. Benim bencil duygularım yüzünden öldü babam, sana olan hislerim yüzünden. Seni sokmasaydım hayatıma amcan babamın canına kıymayacaktı."

Genzim yanıyordu. Uçurumun kenarındaydım sanki, her an düşebilirdim.

"Ama soktun." dedim sertçe.

"Hatta benimle evlenmek istedin, evlenecektik."

"Olacakları bilseydim sana o teklifi yapmazdım."

Bana tokat atsaydı daha az canımı yakardı.

"Ne demek oluyor bu?" dedim yutkunarak.

"Çok düşündüm Asya, bir karar aldım. Benim için çok zor oldu bu kararı almak."

"Ne kararı?" 

Sesim titremişti. 

Gözlerinin içine baktım, pişmandı. Ulaş'ın her mimiğini ezbere biliyordum.

" Seninle olmaya devam edemem, başkalarına da zarar gelmesini kaldıracak gücüm yok. Sıradakinin annem olmasını istemiyorum."

Tüm kanım sanki bedenimden çekilmişti. Kulaklarımda bir uğultu oluştu, boğazımda ise bir düğüm.. 

"Beni bırakmayacağını söylemiştin." 

Ona inanmıyordum, bana aşıktı. Bunu sonuna kadar hissettirmişti. Şimdi beni terk edemezdi. Bana yapsa da kendine yapamazdı.

"Özür dilerim." 

O an anlayamamıştım fakat ömrüm boyunca benden gitmeyecek bir yara açılmıştı ruhumda. Hiç iyileşmeyecek cinste olan bir yara.

Ayağa kalktı. Yüzüne bakmaya cesaretim yoktu.

"Burada yaşamaya devam edebilirsin, ben yakında taşınırım."

Elime alnıma koyup ovuşturdum. Dedikleri gerçek olamayacak kadar saçmaydı, beni terk edemezdi.

"Anlıyorum, kafan çok karışık bir durumda Ulaş. Ne yaptığının farkında değilsin."

Elini omzuma koymasıyla kafamı kaldırdım.

"Sana bunu yapmak istememiştim, umarım mutlu olursun."

Mutlu olmak mı? Benimle dalga mı geçiyordu?

Gözlerimdeki yaşlara tezat bir şekilde sinirle gülerek ona baktım.

"Sen kendinde değilsin." dedim kafamı sallayarak.

"Babanın acısı aklını başından almış. Sonra konuşalım, kendini toparla biraz."

" Senin için zor olacağını biliyorum Asya. Ama seninle daha fazla yapamam, anla beni. Her an birine bir şey olacak düşüncesiyle yaşayamam."

"Git lütfen." dedim sertçe.

Son bir kez gözlerimin içine bakıp çıktı.

İnanmıyordum beni terk edebileceğine. Bunu yapamazdı, bu kadar basit değildi duyguları.

O gittikten bir müddet sonra ayağa kalkıp lavoboya gittim. Soğuk suyu yüzüme çarpıp aynaya baktım. 

Kalbimde oluşan sızı beni bitiriyordu, fakat o sızıyı görmezden gelecektim. Ulaş beni terk etmeyecekti. Bu çok saçmaydı, anlamsızdı. 

Ben artık onsuz yaşayamazdım, o da biliyordu. Bana bunu yapmazdı. Sadece sinirleri gerilmişti, hep yaptığı gibi sonra bana dedikleri için pişman olacağına emindim.

Fakat kendimi inandırmak istediğim tüm bu şeyler dizlerimden takatin gidip yere yığılmama engel olamamıştı. Ağlamam hıçkırık seslerine karışırken içimdeki yangın gitgide büyüyordu. Bir canavar ruhumu kemiriyordu sanki. Zor zor nefes almaya çalışırken bütün bu yaşananların bir kabus olmasını istemiştim. 

Ama değildi.. 

O kadar çok ağlamıştımki en sonunda yorularak uykuya dalmıştım. Sabahın ilk ışıkları ile göz kapaklarım aralanırken ilk hissettiğim şey vücudumdaki yoğun ağrıydı. Ağzımda acı bir tat vardı. Boğazım kupkuru olmuştu ve yutkunmakta bile zorluk çekiyordum. Tüm gece boyu ağladığım için de başım zonkluyordu.

Tuvaletin kapısının önünde durduğumu fark ettiğimde yerimden kalkmak istedim fakat bunu bile duvardan destek alarak ancak yapabilmiştim. 

Bir bardak su alıp masaya oturduğumda su dolu bardağa öylece bakıyordum. Boğazımda takılı kalan hıçkırık canımı yakıyordu.

Mutlu olduğumuz anlar geldi aklıma, sanki hiç yaşanmamış gibiydiler. İçimdeki ateş hiç sönmeyecek gibiydi.

Dayanamayarak evden dışarı attım kendimi. Ruhum daralıyor, boğuyor gibi hissediyordum. Dışarıda yağan yağmur beni sırılsıklam edip soğuk tenime işlerken biraz olsun nefes alabilmek, göğsümdeki ağırlıktan kurtulmak istedim. Fakat olmuyordu, geçmiyordu sızım.

Böyle bir havada hayatımın en güzel anını yaşamıştım. Fakat şimdi yağan yağmur sanki anılarımı silmek için yağıyordu. Geriye hiçbir şey bırakmak istemeyerek..

O kadar çok yürümüştüm ki sonunda yorulduğumu ancak fark etmiştim. Öykü'yü aradım. Ulaş'ın beni bırakmayacağını duymaya ihtiyacım vardı. Yarım saat sonra dikildiğim yere geldiğinde telaşla arabadan inip bana sarılmıştı.

"Bu halin ne Asya? Bu havada bu ince kıyafetler ile dışarıya çıkmak hiç akıl işi mi?" dedi öfke ve şefkat dolu sesiyle.

Başkalarının hatalarını üstüme yığmayan belkide hayatımdaki tek insandı.

Ona sarılıp ağlamaya başladığımda sabahtan beri boğazımda takılı kalan hıçkırık sonunda dudaklarımdan çıkmıştı.

Yanımda olduğunu belli edercesine omzumu okşamaya başladı.

"Geçicek hepsi, geçicek." demişti.

Gerçer miydi gerçekten? Ulaş pişman olur muydu dediklerine?

"Hadi burada durma daha fazla, sırılsıklam olmuşsun. Hasta olucaksın."

Arabaya binip eve geldik. 

"Sen üstünü değiştir, bende sana sıcak bir şeyler hazırlayayım." dedi şavkat dolu sesiyle.

Dediğini yapıp yanına geldim. Bana hazırladığı ıhlamuru uzattı. Fakat içmedim.

"Ne oldu da böyle oldun? Emir'e mi üzülüyorsun hala?"

Keşke onun için olsaydı göz yaşlarım.

"Ulaş beni bırakacağını söyledi, bir kez daha birini benim yüzümden kaybetmek istemiyormuş."

Öykü gözlerini kırpıştırarak bana baktı.

"Ulaş seni terk etmez Asya." dedi şaşkınlıkla

"Terk etmez değil mi?" 

"Hayır, seni çok seviyor. Bunu bir kere kendisine yapamaz."

Derin bir nefes aldım.

"Ama ayrılmak istediğini söyledi."

"Şuan kafası karışmış olmalı. Orada, yani cenazede herkes dayımın ölümünden seni sorumlu tutmuştu. Bu onu etkilemiş olmalı. Fakat bunlardan biraz uzaklaşıp ortalık durulunca eminim aldığı karara pişman olucaktır."

"Ya olmazsa, terk ederse beni?"

"Güven bana, şuan ne yaptığının farkında değil. Senin için herkesi tek tek karşına aldı. Sana bunu yapmaz. Biraz zaman ver ona, kendisini toparlasın."

Dediğini yapmıştım. Tam bir hafta Ulaş'ın yaşadığı acının durulmasını, kendisini toparlamasını beklemiştim.

Babasının ölümünün ardından iki hafta geçmişti. Her ne kadar kendimi onun beni terk edemeyeceğine inandırmaya çalışsamda olmuyordu. Açıkça beni hayatından çıkartmak istediğini söylemişti. Yinede onunla mücadele verecektim, bunu bize yapmasına izin veremezdim. 

Hayatımın en kötü haftasını yaşarken eve kapanmış ruhumdaki karanlığın beni tüketmesine izin veriyordum.

Cumartesi akşamı olduğunda daha fazla dayanamayıp kendimi Ulaş'ın  kapısının önünde bulmuştum.

Bana dediklerini kabul etmediğimi ona söylecektim.

Çok geçmeden kapıyı açtığında Ulaş'ı evde bulduğum için kendimi şanslı hissettim. Onunla konuşmak için cesaretimi zar zor toplamıştım. 

Ruhsuz bakışları benim için işleri zorlaştırıyordu. Cesaretimin kaybolmasından endişeleniyordum. Ulaş'tan hiç bu kadar çekinmemiştim..

"Bir daha beni görmek istemeyeceğini sanıyordum."

Sesi bile ifadesizdi.

"Seni hala seviyorum." dedim gururumu hiçe sayarak. 

Kendimi bir ezik gibi hissediyordum fakat Ulaş'ın aksine aşkımdan kolay vazgeçmecektim.

Çenesinin kasıldığını görmemle yutkundum. Bir insan böylesine nasıl değişebilirdi?

Onu sevdiğimi söylediğimde  sinirlenmişti resmen.

"İçeri geçebilir miyim?"

Kaşlarını hafifçe çatıp kafası ile geç işareti yaptı.

Eve girdiğimde oturamamış ayakta öylece kalmıştım.. Kalbim korkuyla atıyordu.

"Konuşmamız gerekenler var." dedim karşımda benim gibi dikilen Ulaş'a.

Nereden başlanırdı bilmiyordum. Beklenti dolu bakışları konuya girmem için hiç yardımcı olmuyordu.

"Benim sana söyleyecek pek bir şeyim kalmadı. Lütfen daha da zor bir hale getirme."

Ayrılık cümleleri miydi bunlar? Kalbimdeki acı tüm vücuduma yayılmıştı. Parmak uçlarıma kadar sızlıyordu bedenim. Karşısında güçlü durmak için kendimle büyük bir savaş veriyordum.

" Bana gerçekten bunu yapacak mısın? Hani çok seviyordun, ne değişti?"

Gözünü yavaşça kapatıp açtı.  Karnıma sancı giriyordu, miğdem bulanıyordu. 

"Senin için bir başkasını daha kaybetmeyi göze alamayacağımı anladım."

Kafamı yere eğdim, dudaklarımın titremesine engel olamıyordum.

" Ben sana söylemiştim, seni istememiştim. Beni zorla hayatına sokan sendin Ulaş. Beni kendine inandıran sendin. Çok mücadele verdim seninle, sana olan hislerimle. Sonunda sana teslim oldum, sadece sana güvendim. Şimdi bana bunları demen.."

"Çok üzgünüm, inan çok üzgünüm. Oluruz sandım seninle. Ama olamazmışız."

"Bunu nasıl dersin?"

Sesimin titremesinden nefret ettim.

" Ya sen beni kendine inandırdın! Ben herkesi korurum sen yeter ki benimle ol dedin! Demedin mi?"

"Koruyamadım, önüme atlayan babamı koruyamadım." dedi bir çocuk gibi omuzlarını kaldırıp.

"Tamam.." dedim derin derin nefes alarak.

"Bak amcam hapse girdi, dedem zaten bizim birlikteliğimize karşı değil. Babamsa beni evlatlıktan çıkardı, umrunda bile değilim. Ailene benim yüzümden zarar verecek kimse kalmadı."

" Seninle daha fazla olmak istemiyorum! Anla artık beni!"

Evi inleten sesi değildi beni ürküten, söyledikleriydi.

Elimi ağzıma götürüp ağlamaya başladım karşısında. Kalbimdeki bu acıya nasıl dayanırdım.

"Beni bırakmayacağını söylemiştin, söz vermiştin."

Elini saçlarının arasına attı öfkeyle.

"Böyle yapma yalvarırım, zorlaştırma bu işi."

" Hiç kalbin yok mu senin? Beni kendine muhtaç ettikten sonra nasıl senden vazgeçmemi istersin?"

"Sana bunları yaşatmak istemedim."

"Ama yaşatıyorsun. Kalbimde kafesinden çıkarıp özgür bıraktığın kuşları öldürüyorsun." dedim haykırarak.

Uçurumdan düşüyordum.

"Avuçlarımın arasına bıraktığın mutluluğu geri alamazsın! Beni kendine bağladın, böyle terk edemezsin!"

Paramparça olmuştum. Aşk acısı ölüm acısına ne kadarda yakın bir duyguydu.

"Annem gibi, abim gibi sende mi terkedeceksin? Bu sefer dayanamam buna,yapamam.Yapma. Görmedin mi sevdim, çok sevdim seni. Herkes benden giderken sen bana kaldın. Benden gidenlerin ardından ben sana sığındım, yüreğimin evi sen oldun. Eğer gidersen perişan olurum,yok olurum. Biliyorum hâlâ seviyorsun, bana karşı hislerini gözlerinden okuyorum. Gitmek istemeyen bir adamın bakışları seninki. Bana acımıyorsan kendine acı. Beni çok sevdiğini biliyorum, dayanamazsın. Ben sende kalmak istiyorum. Bak söz bir daha sana karşı gelmeyeceğim, istediğin her şeyi yapacağım. Yeter ki.. Yeter ki beni bırakma. Dayanamam. Bu sefer olmaz Ulaş. Canım acımasın isterdin. Gidersen en çok canım buna yanar. Ne olur bana kıyma.Yalvarırım. Biliyorsun ben bunları söyleyecek bir insan değildim, gururum söyletmezdi bu kelimeleri. Giden bir adamın ardından yalvartmazdı. Bak ben ne oldum aşkından. Benliğimden geçtim. Pişman olursun gidersen, sen de biliyorsun. Bunu bize yapamazsın."

Cümlelerim hıçkırıklara karışırken mimiklerinde tek bir değişiklik olmamıştı. Bana nasıl bir işkence yaşatıyordu böyle? Acının her türlüsünü tatmıştımda hiç böyle çaserizini tatmamıştım.

"Aşk her şey demek değilmiş Asya, bunu anladım. Sende bir gün beni anlayacaksın." 

"Yanıbaşımda olucaktın hep."

Bitap düşmüştüm, mecalim kalmamıştı. Bir hayat böyle mahvedilemezdi..

"Sana verdiğim tüm sözleri unut, hiçbirini gerçekleştiremeyeceğim. Benden nefret et,  yok et kalbinde. Ben seni içimde öldüreceğim. Silip atacağım kalbimden. Sende öyle yap."

Gerçek olamayacak kadar güzel olan bir hayaldi zaten. Bilmeliydim böyle olacağını.

"Seni unutmamı nasıl beklersin?"

"İçin yansa da unutursun bir gün elbet."

"Ben seninle tamamlandım, şimdi eksik kal diyorsun bana. Sanki beni hiç sevmemiş gibi davranıyorsun, evlenicektik biz. Benimle evlenmek için sabırsızlanan, beni kaybetmekten korktuğunu söyleyen sen değil miydin? Gerçekleşmesinden korktuğun şeyin olmasına niye sebep oluyorsun? Ne aklım ne kalbim alıyor dediklerini!"

" Sana olan hislerimde yanılmışım, ulaşılmayacak bir yerdeydin. Ulaştım, ve bitti. Ben senin gibi hissetmiyorum, seni kaybetmekten artık korkmuyorum. Seninle ilgili her şeyi hayatımdan çıkartmak istiyorum."

"Saçmalık!" dedim öfkeyle.

"Hislerin gerçekti! En azından onlar gerçekti!"

"Yanılmışım kızım anlasana! Sevmemişim işte gerçekten! Sevseydim böyle kolay vazgeçermiydim senden! Seninle olmak güzeldi, fakat yeterli değildi benim için. Hiçbir zaman sana olan hislerimden tatmin olmadım. Hep eksikti bir şeyler."

"Yalan söylüyorsun! Sana inanmıyorum." 

Duygularının gerçek olduğunu sonuna kadar hissettirmişti bana.

"Böyle acımasız olamazsın. Çok zalimsin." 

Koltuğun başından destek alarak koltuğa oturmuştum. Gücüm yetmiyordu artık yaşananlara. Beni öldürseydi keşke, her şeye son verseydi. Ama bunları bana söylemeseydi.

Ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya başladım. Karşısında böyle aciz olmaz istemiyordum fakat takatim kalmamıştı.

Bir müddet sonra önümde durduğunu hissedip kafamı kaldırdım.

Elimi ellerinin arasına aldığında hala içimde duran umut kırıntılarıyla gözlerinin içine baktın.

"Hayatımdan seninle ilgili her şeyi çıkaracağım. Seni hatırlatan hiçbir şeyin kalmasına izin vermeyeceğim."

Ulaş elime bırakırken avucumun içini gıdıklayan şeye baktım.

Abimin hediyesiydi bu, yusufçuk kolyesi..





Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


26   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   28 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.