Oda - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




28   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   30 


           
Kor bir ateşin içine atmıştı beni. Eriten, yavaş yavaş yok eden ıstırap dolu bir ateş.. Azalmasını, geçmesini, sona ermesini bekliyordum ama olmuyordu. Bu lanet histen bir türlü kurtulamıyordum. Sanki bir kabustu yaşananlar. Birazdan onun sesiyle uyanacakmış gibiydim. Yediremiyordum beni böyle kolay silmesini. Bırakmayacağını söylemişti. Yaptığı şeyse beni uçurumdan itmek oldu. Ruhum dipsiz bir kuyu kadar karanlığa gömülmüştü. Sevdiğim adam zaten berbat olan hayatımı mahvetmişti .

Ölmek istiyordum, böyle yaşayamıyordum, onsuz yapamıyordum. Oysa onunla çok az zaman birlikte olmuştum. Her şey göz açıp kapayana kadar sürmüştü. Mutluluk hayatıma dokunup hızla geri çekilmişti. Ama öyle güzeldi ki o his, tarifi imkansız bir şeydi. Yanımdaki varlığı bile yetiyordu, ama artık yoktu. Ona fazla güvenmiştim, gereğinden çok çok fazla.. Bana verdiği her sözü tutacağına öyle inanmıştım ki böyle bir sonu tahmin edememiştim.

Acı.

Kemiklerime kadar işlemişti.. İnsanların ruhsal sıkıntılarından dolayı bedenlerine neden zarar verdiklerini şimdi çok iyi anlıyordum. Canım çok yanıyordu. Hiç yanmadığı kadar. Ruhumdaki ağır yarayı hissetmemek için bedenime zarar vermek istiyordum. Delicesine bir istekti biliyordum fakat, dayanamıyordum. 10 gündür yoktu hayatımda. Tam 10 gün. Her bir gün ayrı bir işkenceydi. Pişman olmasını bekledim, bana geri dönmesini. Şimdi bile kapıdan girecek ve beni sıkıca kollarının arasına alacakmış gibi geliyordu.

Göğsüme oturan ağırlık beni öldürüyordu. Nefes almamı imkansızlaştırıyordu. Özlem ne meret bir duyguydu. Bu his iğrenç bir şeydi. Ben abimi bile böyle özlememiştim, ona haksızlık değil miydi bu? 

Ulaş'a hissettiğim yoğun hisler artık kalbimi zorluyordu.. Göğsümü delip geçecek gibiydiler, öyle derin hissediyordum ki. Bana aşkı hak etmediğimi söylemişti, onun aşkını hak etmediğime inandırmıştı beni. Onunlayken bile buna inanmıştım. Bana gülen gözler ile baktığında bile biri kulağıma o gülüşü hak etmediğimi fısıldıyordu. O da hak etmedi bu aşkı, kalbimde büyüttüğüm hislerin zerresini hak etmedi. Bize inandırmak için çabalamasaydı eğer, bu kadar yaralanmazdım. Hayatımda beni çok kişi terk etmişti, ama niye en çok onun gidişi canımı yakıyordu? 

Boğuluyordum. O olmadığı her saniye daha çok ölüyordum. Aklımı yitirecek artık, asla tamamlanmamak üzere yarım kalmıştım. Nefesimi kaybetmiştim, nasıl hayata tutunabilirdim? Ondan öncesini niye hatırlayamıyordum?

Oysa, ömrüm boyunca zaten yoktu ki yanımda. Yoktu, onsuz yaşamıştım bu zamana kadar. Beş buçuk ay, topu topu beş buçuk ay hayatımda varlığını sürdürmüştü. Yarım yıl bile değil.. Bu kadar kısa bir sürede niye ona kaptırmıştım kendimi? Ben değil miydim kimseye güvenmeyen, hayatına kimseyi kabul etmeyen? Yapamadım, ona inanmamak istedim ama yapamadım. Çok güzel bakıyordu bana. Çok güzel.. Zorla kendine inandırdı.

Zehirli bir sarmaşık her yerimi sarmış beni boğuyordu. Azalmıyordu işte, özlüyordum sesini, kokusunu, her şeyini. Seni seviyorum deyişi. Kalbim parçalanıyordu. Beni bırakıp gidecekse niye demişti? Bu söz öyle basit değildi, dememeliydi. 

Allah'ım, dayanamıyordum. 

Çok sevdim diye mi terk etti beni? Hiç üzmek istememiştim, incinmemesi için hep kendimi tutmuştum. Sert karakterimden korkar olmuştum onun yanında. Korkmuştum hep onu kırmaktan. Nasılda dağıttı beni, ölsem geçecek miydi bu acı? O zaman sonra erecek miydi? Ama korkuyordum, onu bir daha görememekten çok korkuyordum. Yaşadığım acıdan bile fazlaydı bu korku. Kokusunu duymak istiyordum. 

Kafamı sertçe duvara vurdum, bir başka acı yaşadığım acıyı unuttursun istiyordum.

Kapının defalarca çalınması ile yaslandığım duvardan destek alarak kalktım. Gözyaşlarım yüzümden yüzüm yapış yapış olmuştu. Yavaş adımlarla lavaboya gidip yüzümü yıkadım.

Kapıyı açmak istemiyordum. Kimseyle konuşacak durumda değildim, gelebilecek tek kişi vardı ki onunla hiç konuşmak istemiyordum. Ama dakikalarca pes etmeden kapıya vurmaya devam edince başıma bir ağrı saplandı. Gürültüden nefret ediyordum, Deniz'e olan nefretimden bile daha çok nefret ediyordum bu sesten. Yaptığı şeye son vermeyeceğini anlayınca kapıyı sinirle açtım.

Hiç şaşırmamıştım, oydu.

"Ne var ne istiyorsun?" 

Sesim bana öyle yabancıydı ki.

"Sana yemek getirdim, bir şey yemediğini biliyorum."

"İstemiyorum. Beni yalnız bırak"

Fakat o beni dinlememiş eve girmişti. Sinirlenemiyordum bile, öyle yorgundum ki sesimi dahi yükseltemiyordum.

"Git Deniz." dedim bitkince.

"Karanlıkta mı duruyordun?" dedi şaşkınlıkla.

"Seni ilgilendirmez."

Işığı açtığında gözlerimi kamaştırdım.

"Kapat şu ışığı."

Onun kapatmayacağını anlayınca gidip ben kapattım.

"Delirdin mi Asya?" dedi ışığı açıp.

"Git bu evden yoksa polisi çağırırım."

"Çağırabilirsin. Bende senin bir deli olduğunu söylerim, şu halinle eminim inanırlar. Perişan gözüküyorsun."

"Bir deliyle daha fazla durma ve git."

"İstesende istemesende gitmeyeceğim, en azından sen bir şeyler yiyene kadar." dedi elindekileri yere koyarken.

"Bu eve en yakın zamanda eşya almalısın."

Tepki vermedim. Kendimi bu eve ait bile hissetmiyordum. Üstelik beş parasızdım.

"Neden almak istemediğini çok iyi biliyorum, Ulaş'ın geri geleceğini sanıyorsun değil mi? Kendini burada kalıcı olarak görmüyorsun."

Saçmaydı ama hâlâ Ulaş'ın geleceğine inanıyordum.

"Bunlar seni ilgilendirmez." dedim yorgun bir şekilde yere oturup.

"Benimle Moskova'ya neden geldin Asya? Ulaş yanımda olduğun için sinirlensin, kıskansın ve sana geri dönsün diye mi?"

Bir şey diyemedim, iki gün olmuştu. Biliyordu burada olduğumu fakat..

"Ama dönmedi." dedi net bir şekilde.

Dönmeyecekti, ama ben hâlâ beni bırakmayacağını söylediği cümlelere sığınıyordum.

"Kendini zavallı bir duruma sokuyorsun, gelmeyeceğini bildiğin bir adamı bekleyemezsin."

"Devam etme Deniz, lütfen sus."

Bana acıyarak bakmasıyla anlamıştım en dipte olduğumu. Bakışları bunu bana çok iyi hissettirmişti.

"Sana dönse onu affedecek misin? Evleneceğiniz hafta seni terk eden adamı affedecek misin? Seni böyle bir duruma sokmuşken.."

"Kes sesini Deniz! Defol evimden. Affetmeyeceğim! Seni de affetmeyeceğim! Bana yaptıklarını unutacağımı mı sandın? Sanki bana hiç zarar vermemiş gibi konuşuyorsun!"

"Ben her şeyi telafi etmeye çalışıyorum, senin için uğraşıyorum. Normal bir hayata dönmen için.."

Afallamıştı. Pişman olduğu o kadar belliydi ki.. Ama neyi değiştirirdi? Çocukken hayatını kurtarmasaydım belki çoktan beni öldürecekti. 

"Biliyorum, ama yapma. Uğraşma daha fazla. Bu kadarı yeterli. Sayende yeni bir hayata adım attım, inan yeterli bu. Teşekkür ederim her şey için, yardımın için. Ama hayatıma girmeye çalışma Deniz, gelme bu eve. Beni daha fazla düşünme."

"Seni düşünmemek.. Bende istiyorum bunu yapabilmeyi. Ama olmuyor, sana yaptıklarım korkunçtu. Sen hiçbirini hak etmemiştin."

"Off, bunları konuşmak istemiyorum." 

Bıkmıştım bu konudan. Her şey yaşanmış ve bitmişti. 

"Benden nefret ettiğini biliyorum, ama bu beni senden uzaklaştırmak için yeterli değil. Ne zaman ki kendini toparladığına inanırım, o zaman istediğin gibi hayatından çıkarım. Ve inan o beklediğin adamın hayatına geri girmesine de izin vermeyeceğim. Bir şekilde onsuz mutlu olmayı öğreneceksin."

Onsuz mutlu olabilmem gibi bir ihtimal yoktu. 

"Hayatıma karışmana izin vereceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Hem senin hayatıma girmene müsaade etmiyorum."

"Olsun, ben zorla girerim." dedi başını geriye yaslayıp.

"Hadi yemeğini ye, soğutacaksın."

Pişkinliği sinirlerimi bozuyordu.

"Yemeyeceğim."

"Herhalde geceyi seninle geçirmemi istiyorsun."

"Ne var Deniz biliyor musun? Ben senden korkuyorum, yanımdaki varlığın beni ürkütüyor. Her an saçlarımdan çekip beni banyoya sürükleyecekmişsin gibi hissediyorum. Bunu yapmayacağını biliyorum, gözlerindeki pişmanlık o kadar belli ki. Ama yine de korkuyorum."

Sıkıntıyla bir sigara yaktı. Dumanı dışarı üflerken kolunu dizinin üzerine atmıştı. Evimin içinde sigara içiyordu ama umrumda bile değildi. 

"Sana zarar vermem. Korkma."

Cevap vermedim, zaten verebileceği kadar vermişti.

"Ayrılmak her kesin başına gelen bir şey. Dünyanın sonu gelmiş gibi davranmaktan vazgeç."

"Ama canım yanıyor." 

Bunu ona demek istememiştim, zavallıydım.

Gözlerim dolmuştu. Ben böyle zayıf bir insan olamazdım. Ulaş hayatımda çok kısa bir süre durmuştu. Tükeniyordum.

"Geçer."

Geçmeyecekti, biliyordum. Kimseye karşı ona hissettiklerimi hissetmeyecektim. Ben bir hata yapmıştım, korkunç bir hata. Bütün kalbimi onunla doldurmuştum. Nasıl onu geri çıkartacaktım oradan? Kalbimde ki ağır yükü taşımak gittikçe zorlaşıyordu.

"Evimde bir daha sigara içme. Bu koku nasıl geçecek şimdi?"

Umrumda bile değildi ne yaptığı, kendimden uzaklaşmaya çalışıyordum.

"Bir daha evine gelmeme iznin var demek mi oluyor bu?"

"İznim yok, ama sen umursamıyorsun dediklerimi."

"Umursuyorum."

Hafif çekik gözlerine baktım dikkatlice. Bir garip çıkmıştı sesi.

"Senin her dediğini umursuyorum Asya. İnan gereğinden fazla umursuyorum."

Ayağa kalktım, rahatsız ediyordu beni.

"Git öyleyse, gelme bir daha."

"Bunu yapamam işte, açlıktan ölmeni istemiyorum. Eğer getirdiklerimi yersen.."

"Telefonunu verir misin?"

"Ne yapacaksın?"

"Polisi arayacağım, malum evimde bir sapık var."

"Sapık değilim. Ye yemeğini ben de istediğini yapayım."

"Gece vakti evime zorla giren bir sapıksın."

"Zorla girmedim, kapıyı sen açtın."

"Beni yoruyorsun, yapma."

Sigarasının küllerini yere atmıştı, kelimenin tam anlamı ile iğrenç bir adamdı. Fakat içimde kopan şey o an acıdan başka bir duyguyu hissetmeme engel oluyordu. Deniz'in yanımdaki varlığı bile garip gelmiyordu. Yaptığı pisliğe iğrenmiyordum. Sigara kokusu bana hâlâ annemi hatırlatsa da artık canımı yakmıyordu.

"Perişan bir haldesin, o kadar çok ağlamışsın ki.. Bana eskisi gibi nefretle bakmıyorsun bile, gözlerin artık sönük bakıyor. Kendine yaptığın şey delilik, ondan vazgeçmelisin. Kendi yolunu çizmelisin Asya. Fazla yeteneklisin, Lyubof'un seni affedeceği kadar fazla. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi?"

"Anlıyorum, yapmam gereken şey bu değil mi?" dedim boğazıma bir düğüm otururken.

"Ondan vazgeçip kendi yolumu çizmeliyim."

Vazgeçmek, kafayı yemiştim. Yapmak istesemde yapamıyordum.

"Evet, bu."

Vazgeçtim deyince oluyor muydu? Bu hislerden o zaman kurtulabilir miydim?

"Peki Deniz, kendi yolumu çizeceğim. Zaten başka bir seçenek yok önümde."

Mantıklı davranmak istiyordum, aklımı yitirmemek için kendimle savaşıyordum. Oysa bunu Deniz'e söylerken ölmek istediğimi haykırıyordum kendime. Fakat bu bir süreçti, bir gün bu karmaşık duygular sona erecekti. Ve ben o zaman bir aptallık yapmadığım için kendimle gurur duyacaktım. Buna inanmak istiyordum. Tek umudum bir gün beni mahveden bu esir edici duygudan kurtulmaktı.

Deniz'in dediğini yapacağını anladığımda bana getirdiği yemeği yemiştim. Ve sonrasında ise gerçekten gitmişti. 

Yalnızlığa ve sessizliğe gömüldüğüm karanlık evimde tekrar şeytan kulağıma fısıldamaya başlamıştı. 'Zaman da mekan da bu acıyı silip almaz senden. Kurtulmak için tek bir çare var." diyordu.

İçimdeki acı o kadar şiddetliydi ki her zerrem de hissediyordum. Çaresizlik beni kuşatmış kemiriyordu. Fakat bir karar almıştım. Ulaş bana geri dönmeyecekti, bir daha sarılmayacaktı. Bensiz yapamayacağını söyleyen adam bensiz yapacaktı. Ve ben de onsuz yapmak zorundaydım, o olmadan yaşamayı denemek zorundaydım. Kalbimdeki sızıyla devam etmeyi öğrenmeliydim. 

Yaşam basit bir şey değildi benim için, çok değerli bir şeydi. Acıya razı olacak kadar değerliydi. Her şeyden önce yaşamın içinde sevdiğim adam vardı. Benden vazgeçen bir adam. Ama oradaydı.. Aynı yıldızların altında yaşadığımızı bilmek beni teselli etmeliydi. Onun bensiz de olsa yaşadığını bilmekle yetinmeyi öğrenmeliydim. Çarpan kalbinde artık bir yerimin olmadığını bilsem de o kalp atıyordu hâlâ. Bununla yetinmeliydim. O gün orada yaşamı sona eren Ulaş'ta olabilirdi. Bunu düşünmek bile yeterince korkunçtu, sancılı bir şeydi. 

Belkide gerçekten en doğru kararı almıştı Ulaş. Buna inanmak istemesem de durum buydu. Eğer ona benim yüzümden bir şey olsaydı bu sefer gerçekten ölürdüm. Ve onun hayatında olduğum sürece bu tehlike ile yaşayacaktı. Bencilliğimin o an yeni farkına varmıştım, ben Ulaş için bir zehirdim. Duygularımdan gözüm kör olmuş yaşanacakları görememiştim. Dudağımı ısırdığımı kan tadı damağıma gelince fark ettim. Bu derece bencil olduğum beni dumura uğratmıştı. Sırf onu yanımda istiyorum diye hayatını tehlikeye atmıştım. Kendimden iğreniyordum, fakat Ulaş'a kırgınlığımdan hâlâ vazgeçememiştim. Beni hayatına zorla sokarken ikimizde bu yaşanacakları biliyorduk. Ve biz bunu görmezden gelmeyi tercih ettik.

Tırnaklarımı derime öyle çok geçirmiştim ki elim kanıyordu, kendime zarar veriyordum. Böyle bir insan olmak istemiyordum.

Evimdeki tek eşya olan yatağa kendimi attım. Ellerimi karnımda birleştirip saatlerce tavanı izledim. Onunla geçirdiğim her an zihnimde canlanıyordu, bana söylediği her cümleyi hatırlıyordum. Uyuyamadığım bir gecenin ardından öğlene kadar uyumuştum. 

Çok kısa bir zaman aralarında bulunduğum insanlarla tekrardan çalışmaya başlamıştım, bu sefer kendi kimliğimle.. Herkes hakkımda bir şeyler duymuş olacak ki kimse bana değişen ismimi gelip sormamıştılar. Zaten bana yönelttikleri tuhaf bakışlar her şeyi açıklıyordu. Şaşırmıyordum onlara, beni şaşırtan asıl şey Lyubof'un bana karşı devam eden nezaketiydi. Oysa bu nezaketi ondan hak etmiyordum. Bir açıklama yapmadan burayı terk etmiş ve yine bir açıklama yapmadan Deniz'in aracılığı ile geri dönmüştüm. Sonradan öğrendim Deniz'in Lyubof'a hakkımdaki bazı şeyleri anlattığını. Bu aklıma gelmemişti oysa. Düşünce yetimi kaybediyordum resmen. Zayıf bir hâl almıştım.

Soğuk duruşum herkesi kendimden uzaklaştırmama yetiyordu. Pek kibar olamıyordum insanlara karşı, hep mesafeli cevaplar veriyordum. Oysa böyle bir insan olmak istemiyordum, fakat elimde değildi.

Dmitriy ismi ile etrafımda dolanan adamın ne işle uğraştığını hâlâ bilmiyordum, Deniz bir sır küpüydü. Artık eskiden olduğu gibi onun gizemini de merak etmiyordum. Etrafımda olan hiçbir olaya dikkatimi veremiyordum.

Lyubof sinirlenip ekipten biriyle kavga etmiş ve sonunda adamı kovmuş. Bu olay tam benim yanımda olmuş ama ben hiçbir ses duymamıştım. Bana gelip soru soranlarla öğrendim yaşananları. Nasıl olmuştu hiç anlayamamıştım, gerçekten büyük bir kavga olduğu, ortada parçalara ayrılmış kemandan belliydi.

Artık kendimden korkuyordum, beynim durmuş gibiydi. Piyano çalmak bile bir eziyet halindeydi benim için. Severek yaptığım tek şeyden nefret eder hale gelmiştim. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Durmadan kafamda tilkiler dolaşıyordu, yapmamam gereken şeyleri kulağıma fısıldayıp duruyorlardı. Yalnız kaldığımda tek düşünebildiğim şey kendime zarar vermekti, böyle olmak istemiyordum. İrademin sınırlarını zorluyordum. 

Deniz her akşam evime gelip bana yemek getiriyordu, fakat öfkelenemiyordum. Kendimi aciz hissetmeme sebep oluyordu, ama ona kızamıyordum. Gelmesin diye dışarıdan sipariş versem bile geliyordu. Artık ona gelmemesi için pek bir şey dememeye başladım. Çünkü fark ettim ki hayatımda konuştuğum tek insandı.

Delirmek istemiyordum, yalnız kalmak istesemde bunu istemiyordum. Anneme dönüşmekten korkuyordum. Çok korkuyordum. Geceleri hep karşımda beliriyordu, kendini astığı o görüntüsüyle.. Onun gibi olmayacaktım, kendime bu korkunç şeyi yapmayacaktım.

Yalnızdım.

Hep olduğumdan daha fazla yalnız. Her zerreme yayılmıştı bu karanlık his. Ama en çok yalnızlığıma sarılıyordum, onunla barışmaya çalışıyordum. Eskisinden daha hırçındı bu duygu. Artık bana teselli olmak yerine düşman kesilmişti, keskin kılıcını ruhuma saplayıp duruyordu. Ama ben yinede ona sığındım, çünkü sığınacak kimsem kalmamıştı.

.
.
.


Saatlerdir Barış'ın iş yerinde genç adamı bekliyordu. 

Adamın odasına girmesine izin vermemesi kendisine yapılmış bir saygısızlıktı fakat kavga etmeyecekti çünkü biliyordu ki Barış kendisini umursamayacaktı. 

"Barış Bey toplantısının biraz daha uzayacağını size iletmemi istedi." dedi adının Zerrin olduğunu öğrendiği sekreter telefonu kapatırken.

Kafasını dergiden kaldırıp kadına çevirdi.

"Sorun değil beklerim."

"İsterseniz odasında bekleyebileceğinizi de söyledi." dedi kibarca.

"Tabi." dedi ayağa kalkarken.

Öfkesini dışarı yansıtmamak için kendisini zor tutuyordu. Daha yeni aklına gelmişti herhalde sekreterin yanında beklemesinin uygunsuzluğu.

Barış'ın odasına girdiğinde masasının karşısına oturdu. Beklemek bu hayatta sabrını zorlayan en büyük şeydi. Barış ile saat 1'de buluşma kararı almışlardı fakat adamın bir anda toplantısı çıkmıştı. Yarım saat süreceğini sandığı toplantı iki saattir devam ediyordu.

Sekreterin ağzından kaçırmasıyla Barış'ın bu toplantıyı daha önceden bildiğini öğrenmişti. Adam kendisine eziyet etmek için her yolu deniyordu resmen. 

Öykü'de adamın canını sıkmak istiyordu, fakat kendisini umursamayan birisinin canını nasıl yakardı bir fikri yoktu. İntikam hep genç kıza uzak bir duygu olmuştu ancak bu adama karşı bu keskin hissi had safhada hissediyordu. O gün karşısında ağladığı aklına geldikçe kendisine öfkeleniyordu. Sabahında Barış'ı evde bulamamıştı. O günden sonra 2 haftadır hiç yüz yüze gelmemişlerdi. Birbirleri ile konuşmak istemedikleri için mesajlaşmıyorlardı bile. Bugün ise Barış'ın çocukluk arkadaşı genç adamı müstakbel eşi ile birlikte evine davet etmişti. 

Saatin olduğunu gördü. Sıkıntıdan patlamak üzereydi, dergiler bile öyle sıkıcıydılar ki aynı Barış'a benziyor diye içinden geçirdi Öykü.

Odayı incelemek için ayağa kalktı fakat incelenecek pek bir şey yoktu. Fazla sadeydi, yinede insanı geren bir odaydı. 

Masanın altında gördüğü şeyle yere eğildi. Bir cüzdandı. Böyle durumlarda hep kendisini rahatsız hissederdi Öykü. Fakat Barış'ın olduğunu tahmin ettiği için istemsizce içini açtı. Gördüğü resimle hiç hissetmediği garip duyguların esiri altına girmişti. Hayatının hiçbir evresinde bir kadını böylesine kıskanmamıştı. Oradaki resmin kendi resmi olmasını istiyordu, ölen bir kadının resmi değil. Sol tarafına bir ağırlık oturmuş gözlerine yaşlar birikmeye başlamıştı.

Barış bir kadını nasıl sevebilirdi aklı almıyordu, sanki kimseyi sevemezmiş gibiydi. Onu aşık bir adam olarak hayal edemiyordu. Hep sert ve umursamaz biri olarak hayatını sürdürmüştü sanki. Acaba Yağmur'un yanında ki halleri nasıldı, onun gözlerine aşkla mı bakmıştı? Bu düşünceler kalbini sızlatıyordu. Ölü bir kadını kıskanmak çaresizlikti, onu asla yenemezdi. Oysa neden yenmek istediğininin cevabını kendisine veremiyordu. Hayatı boyunca bir erkeğe karşı içinde bir kıvılcım dahi hissetmemişken Barış'a karşı tarifsiz duygular hissediyordu.

Ne yazık ki kendisine en yakın ve en uzak adamdı o. Oysa Öykü hep kendisini yıkıp geçen bir adama tutulmaktan korkmuştu. Ve ne yazık ki korktuğu başına gelmişti.

Kapının bir anda açılmasıyla gözlerini o tarafa çevirmiş ve koyu mavi gözler ile göz göze gelmişti.

Sonra adam elinde tuttuğu cüzdana kaydırdı bakışlarını. Tekrar kızın yüzüne bakınca sinirlenmişti.

Kendisine öfkeyle bakan bu bakışlar fotoğraftaki kadına aşkla bakmıştı bir zamanlar. Canı niye yanıyordu bilmiyordu. Ona karşı hissetmemesi gereken bir duyguyu hissediyordu derinliklerinde.

Sert adımlarla kızın yanına gelip elindeki cüzdanını aldı öfkeyle.

"Şey ye yere düşmüşte yerden aldım." dedi kekeleyerek.

"İçine bakman gerekmiyordu."

"Özür dilerim." dedi bakışlarını kaçırıp.

"Neyse, geç kaldık zaten. Gidelim." dedi öfkesini kontrol etmeye çalışırken.

Adam bir iki adım atmıştı ki Öykü kolundan tuttu.

"Yağmur'un fotoğrafını niye hâlâ cüzdanında taşıyorsun? Kendine eziyet yapmış olmuyor musun?"

Hesap sormak istemiyordu fakat bundan öte kesinlikle o fotoğrafı da orada istemiyordu. 

"Bunun seni ilgilendirdiğini sanmıyorum."

Karşısındaki kadının sinirleri ile oynadığını düşündü.

"Bence oldukça beni ilgilendiren bir mevzu. Sonuçta aramızda ciddi bir ilişki var ve ben eski sevgilinin fotoğrafını kesinlikle cüzdanında taşımanı kabul edecek bir kadın değilim."

Öykü'nün dediklerinde ciddi olup olmadığına baktı. Kız ciddiydi.

"Sen kafayı yemişsin." dedi yüzündeki korkunç gülümseme ile kızı süzerek.

"Ne dersen de o fotoğrafı orada istemiyorum."

Düşünce yetisini kaybetmişti resmen, kıskançlığı öyle ağır basıyordu ki adamın yaşadığı acıyı umursayamıyordu bile. Barış'ın ürkütücü bakışları aklını başına getirirken odadan kaçmak için adım atmıştı ki Barış sertçe kızın bileğinden kavrayarak canını yaktı.

"Cüzdanımda sevdiğim kadının resmini taşıyorum Öykü! Bunun hesabını sana verecek değilim. Kendini ne sanıyorsun? Senden hoşlanmadığımı defalarca dile getirmişken gelmiş bana ne diyorsun."

Yutkundu. Gözleri dolmuştu, ölü bile olsa Yağmur'un yerine geçmek istemişti. Barış'ın nefret ettiği insan olmak çok ağır geliyordu.

"Ailelerimize bir söz verdik, istesende istemesende birlikteyiz. Benimle böyle konuşmaya bir son ver!" dedi bileğini adamdan kurtarmak isteyerek fakat Barış daha fazla sıkmıştı kızın ince bileğini.

Alayla gülümsedi adam.

"Ah demi bunları söylememeliyim çünkü sana sırılsıklam aşığım. Ölüyorum aşkından! Ben sensiz ne yaparım! Hayatımdan defolup gitsen kahrolurum! Onun için seni incitecek tek kelime ağzımdan çıkmamalı!"

Sanki sözleri bir ok misali kalbine saplanıyordu. Canını bu kadar yakmasına izin verdiği için kendisine öfkeliydi.

"Alçaksın, bir zavallısın. Umarım bir gün senin benim canımı yaktığın gibi biri de senin canını yakar! Yağmur'un sana yaşattıklarının katbekat fazlasını yaşatır!"

Kızın dediklerine oldukça şaşırmıştı, Öykü her şeyi kendisine yapıyordu.

"Ben sana bir şey yaşatmadım, tek yaptığım seni sevmemek!"

Sinirle dudağını dişleyip Barış'a baktı. 'Beni niye sevemiyorsun?' demek istiyordu fakat diyemedi. 

Sonunda Barış bileğini bıraktığında ondan kendisini uzaklaştırdı.

"Pes et ve kurtul benden!" diye bağırdı Öykü.

" Seninle yaşadıklarımı bir daha yaşamamam için senin vazgeçmen lazım Bir anlasan.."

Bunu yapamazdı, fazla inatçıydı Öykü. Ama gururunun ezildikçe ezildiğini gördükçe kendisinden tiksiniyordu.

"Yazık ki benden vazgeçmemeye kararlı olduğunu net bir şekilde görüyorum. Hayatının içine ettiğini sende bir görsen."

"Geç kalıyoruz arkadaşına." dedi Öykü arkasını dönüp.

Bu tartışmaya son vermesi gerektiğini düşündü. Barış'ın ısrarla kendinden vazgeçmesi gerektiği hakkında dediklerini dinlemek istemiyordu.

Arabaya bindiklerinde kızın bileğindeki morluğu fark etti Barış. Bir anlığına içinde oluşan pişmanlık hissini anında defetti.

Yağmur'un ismini Öykü'den duymayı kaldıramıyordu. Her seferinde Yağmur'a karşı daha çok suçluluk duygusu içine giriyordu.

"Bana inat sakın arabayı hızlı kullanma. Tekrar bir baygınlık geçirmek istemiyorum."

"Nasıl bir insansın da araba hızlı kullanılınca bayılabiliyorsun ?" dedi öfkeyle.

Kızın bu derece zayıf bir yapıya sahip olması kendisini rahatsız ediyordu.

Bir şey söylemedi Öykü. Barış'ta daha fazla üstelememişti.

Genç kız çoktan Barış'a söylediği şey için pişman olmuştu. Kendisini ne kadar küçük bir duruma soktuğunu fark etti. Durmadan Yağmur'un adını ağzına alması bir hataydı, adamın acı çekmesine sebep oluyordu. Biliyordu. Fakat yapamıyordu, onu unutsun istiyordu. Belki o zaman Barış'ın kalbinde kendisine de bir yer açılırdı. 

Barış'ın yeni evli arkadaşının evine geldiklerinde Öykü bu kadar kalabalık bir ortamı hayal etmediğini fark etti.

Misafirlikleri boyunca birbirlerine uzak durmuşlardı. Barış başta Öykü'yü kısaca arkadaşlarına tanıtıp sonra kızı tanımadığı insanların içinde yalnız bırakarak arkadaşları ile iş hakkında koyu bir sohbetin içine dalmıştı. 

Ortamdaki çoğu kişi evliydi ve küçük çocuklar etrafta dolanıp duruyordu. Kadınlar çocuk gelişimi hakkında bir muhabbetin içine girmişken Öykü bir anda ortamda en çok konuşan kişi olmuştu. Konunun kendi ilgi alanına gelmesinden fazla memnundu. 

Barış, çoktan ortama ayak uydurmuş Öykü'ye baktığında yüzünde fark etmeksizin bir tebessüm oluşmuştu. Daha deminki halinden eser kalmamış şekilde neşeyle yeni tanıştığı insanlarla muhabbet ediyordu genç kız.

"Sen belli ki çok iyi bir anne olacaksın, Barış çok şanslı." dedi bir kadın Öykü'ye.

Kalbine yerleşen hüzünle gözleri kendisine bakan Barış'ı buldu. İkisi de aynı şeyi düşünüyorlardı o an. 

Bitecekti bu ilişki. Eninde sonunda bitecekti, hiçbir zaman aile olamayacaklardı. O zamanın gelmesini, Öykü'nün inadından vazgeçmesini sabırsızlıkla bekliyordu Barış. 

Bunun kendisini nasıl yıkacağını bilmeden..

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


28   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   30 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.