Ben bu dünyada herşey olabilirdim. Bencil düşüncesiz ve karaktersiz. Dünyanın en aptal insanı bile olmayı kabul ederdim. Ama bu dünyada asla kabul etmeyeceğim birşey varsa oda bir caniye dönüşmekti. Ben kendi özgürlüğüm için bir başka insanın canını alamazdım, yapamazdım. Bunun vicdan azabı ile yaşayamazdım. Benden istedikleri şeyi yaptığım anda ruhumu öldürmüş olurdum..
Bana böyle bir teklifte bulunan insanı parçalamak istiyordum.
Ulaş'a baktım. Hayatını elinden alan insan olma düşüncesi içimde yangıllar çıkmasına, depremler olmasına sebep olmuştu. Bazı insanlar vardır, onlar hiç ölmeyecekler gibi hissedersiniz. Sanki hep bu hayatta var olmalılar gibi.. Ulaş benim düşmanımdı ama neden ben ona karşı böyle hissediyordum? Ölmemesi gerekiyor gibi..
Sanki eriyor gibiydim.. Küçücük olduğumu hissettim. Gerekirse bu odada can verecektim ama Ulaş'ın kılına zarar vermeyecektim.
Peki ya o? Onun elindeki kağıtta da yazan şeyin özgürlüğü için gereken bedelin benim kanım olduğunu tahmin etmek çok güç değildi.
Öldürecek miydi beni ?
Herşey buraya kadardı yani.. Onun beni öldüreceğine emindim çünkü o zaten bir katil olmalıydı. Ne kadar korkunç bir karanlığın içinde yaşadığını biliyordum. Günde kim bilir kaç canı alıyordu. Benim canıma kıyması onun için sorun olmasa gerekti ? Zaten biz düşman değil miydik? Karahanlı ve Toralı'ların birbirlerinin kanlarını dökmekten haz aldığını herkes bilirdi. Sebep ne olursa olsun her fırsatta birinin canı yanıyordu.. Karahanlı'lar elleri kana bulanmış insanlardı ama ben bu ailenin içinde belki de tek istisna olan kişiydim. Ama Ulaş öyle olmamalıydı. Bir Karahanlı'yı öldürme fırsatı eline geçtiği için zevk bile alıyor olabilirdi.
Ölümü düşündüm. Mermi ile ölmek çok can yakar mıydı? Ondan beni tek seferde öldürmesini istesem kabul eder mi yoksa bana acı mı vermek isterdi?
O sırada ondan ummayacağım şeyleri söyledi. Ayağa kalkmış ve cama dönmüştü.
"Oradasın biliyorum! Niye bu kadar korkuyorsun bize gözükmekten ?! Seni elime geçirdiğim an ölmek için bana yalvaracaksın! Asya'yı öldürmeyecegim! Duyuyor musun beni onu öldürmeyeceğim! Ama seni ilk fırsatta geberteceğim aşağılık herif! "
Sılahından çıkan mermiler cam ile buluştu ama cam kırılmadı. Çatlamamıştı bile. Ama Ulaş deli gibi elindeki silahla cama ateş ediyordu.
Tabancasında bulunan mermiler tükendiğinde ise tabancayı yere fırlattı.
Hala öfkeli gözüküyordu ve ondan korkmuştum. Geri geri gidip sırtımı duvara yapıştırdım. Silah sesinden nefret ederdim. Ama beni öldürmeyeceğini öğrendiğim için rahatlamıştım.
"Niye o olmak zorunda?!" diye bağırdı. Camdan gözlerini ayırmamıştı.
"O bir kadın. Bir kadını öldüremem." dedi. Bunu söylerken bana bakmıştı ve sesi acı çekiyor gibi çıkmıştı. Hayır, zaten acı çekiyordu. Beni öldürmek zorunda kalmak onun da istemediği şeydi. Ama benim nedenim katil olmayı istememem onun ise kadın olmamdı. Erkek olsaydım şuan beni öldürecekti yani.
Gözlerini bana kenetlemişti. Niye şimdi bakışları değişmişti? Öyle yoğun ve hüzünlü bakıyordu ki canım acımıştı.
Yutkundum.
"Beni vur!"
Söylediği şey tüğlerimin diken diken olmasına sebep oldu. Ben ona bunu yapamazdım ama sesi öyle ikna edici ve kararlı çıkmıştı ki neredeyse elim silaha gidiyordu. Aklımı kaybetmiş olmalıydım.
"Ne duruyorsun vursana beni! Buradan çıkmak istemiyormusun o zaman öldür beni!"
Söylediği şey sinirlerimi bozmuştu.
"Delirmişsin sen! Ben bir katil olamam, olmayacağım !" diye bağırdım.
"Buradan çıkmak için başka şansın yok aptal kız, aklını kullan ve şu lanet silahı eline al!"
"Sen kafayı yemişsin, hem bir kere benim buradan çıkıp çıkmamam seni ilgilendirmiyor sen kendini düşün."
"Sen tam bir aptalsın ! Bu dünyada yaşamak istiyorsan başkalarını harcamayı bilmelisin, bir Karahanlı olarak bunu öğrenemedin mi? Oysa sana ilk bunu öğretmeleri gerekiyordu."
"Aptal olmayı kabul ediyorum.Belki yaptığım aptallıktır, burada seni öldürürsem dünyadan bir katili silmiş olacağım ama aynı anda bir katil daha ekleyeceğim. Senin yüzünden katil olamam ben."
"Ama olmalısın!"
"Anlamıyor musun yapamam ben! Seni öldüremem."
Ulaş'ın bir psikopat olduğuna emin olmuştum. Normal bir insan kendisini öldürmem için bana baskı yapmazdı ama Ulaş delinin tekiydi. Bir kadını öldürmek onun için çok uç bir nokta olmalıydı. Beni öldürme düşüncesi gözlerini döndürtmüştü.
"Ulaş lütfen sakin ol. Mantıklı düşünemiyorsun."
"Beni neden öldürmüyorsun Asya. Ben bir Toralı'yım ve beni öldürmek için birçok sebebin var. "
"Katil olmayacağım!" diye bağırdım.
Onu duymamak için kulaklarımı tıkadım ama bu yaptığım bağırarak söylediklerini duymama engel olamamıştı.
"Abinin intikamını alabilirsin! Eline çok iyi bir fırsat geçti Asya! Abinin canına kıyan babamdan beni öldürerek intikamını al !"
Abim.. Ruhumun derinliklerine gömdüğüm bir insandı benim için. Kendime onu unutturmuştum. İnsan en sevdiğini unutabilirmiydi, ben yapmıştım. Acısı ile yüzleşemediğim için onu unutmuştum, yada sadece unuttuğumu sanmıştım. İçimde fırtınalar kopuyordu, bana abimi hatırlatmak zorunda değildi. Abim çok eskilerde kalmıştı, hatırlayamayacağım kadar eskilerde..
"Bana bunu yapma nolursun. Kanını elime bulaştıramam. Senin hayallerini senden çalamam."
"Benim hayallerim gerçekleşemeyecek kadar imkansız Asya. Özgür olsam dahi gerçekleşmeyecekler."
Böyle bakmasına sebep olan hayalleri neydi merak etmiştim. Niye karşımdaki bu adam acı içinde kıvranıyordu? Onu bu hale sokan şeyi ona sorma istedim ama cesaret edemedim.
"Sen hayallerinden vaz geçtiysen zaten o hayalleri hak etmemişsin." dedim acımasızca.
Ulaş'ın elde edemeyeceği bir şeyin var olması inanabileceğim bir şey değildi. Sadece uğrunda savaşmak istemiyordu.
"Evet haklısın, belki hak etmemişimdir." dedi donuk çıkan sesi ile.
Sonra kendini toparladı. Bana daha fazla birşey demeden yere oturdu. Bana bakışları öyle sabitti beni delip geçiyor gibiydi.
"Bakma bana öyle." dedim.
"Nasıl ?" dedi yüzünde mimik oynamadan.
"Garip bakıyorsun, hoşuma gitmiyor bakışların."
' Fesupanallah ' diyip başını duvara yasladı. Sonra bana son kez o iç parçalayan bakışını gönderip gözlerini kapattı.
Karşımdaki adamı izlemeye başladım. Bu hayattan vazgeçmesi niye bu kadar kolaydı sanki. Geride bıraktıklarını önemsemediği belliydi. Belki de öldürdüğü insanların yükünü taşıyordu omuzlarında, ağır geliyordu o yük ona. Bu yükten kurtulmak istiyor olabilirdi. İnsan öldürmek öyle basit bir mesele değildi. Ulaş Toralı'yı dahi bu denli yıkıma uğratıyorsa kim bilir beni ne hale çevirirdi. Eğer Ulaş'ı o silah ile vursaydım ben de omuzlarımda o ağır yükü taşıyacaktım ve sonum Ulaş'ın bugünki hali gibi olacaktı. Ölmek için yalvaracaktım. Tabi Ulaş bana yalvarmamıştı emretmişti. Sinir bozucu bir insandı ama ona kızmadım. Bana emretmesini kafaya takacak değildim.
Ulaş'ın güzel yüzü böyle yorgun ve soluk gözükmeyi hak etmiyordu. Onun bu bitmişliği benim içimi niye dağlıyordu anlamıyordum. Umrumda bile olmaması gerekiyordu, ben böyle bir insandım. Diğerlerini önemsemeyen..
İnsan karakteri baskı altında değişebiliyordu demek ki. Çünkü Ulaş'ı önemsediğimi hissettim. Öyle ya ikimizden sadece birisi bu odadan kurtulacaksa o kişinin hayatından çoktan vazgeçmiş Ulaş olmasını istiyordum.
Oysa ben böyle birisi değildim..
Ona baktığımı hissedercesine gözlerini açtı.
"Benim bakışlarımdan rahatsız oluyorsun ama kendininkileri hiç hesaba katmıyorsun Asya."
"Ben sadece"
Cümlenin devamını getiremedim çünkü söyleyecek bir şey bulamadım.
"Boş ver, haklısın. Özür dilerim."
Ona baktığım için özür mü dilemiştim? Ben bir aptal olmalıyım.
"Mühim değil, senin aksine ben insanların bakışlarından rahatsız olmam." dedi çarpıkça gülümseyip.
Gülümsemek herkese yakışırdı ama belli ki Ulaş'a ayrı bir yakışıyordu.
Yanımda bir hareketlenme hissettim. Dönüp baktığımda camın arkasında duran adamı gördüm,bizi izliyordu.
İçimde bir öfke patlaması hissettim ama ben duygularını içinde yaşayan, dışına vuramayan bir insandım. Adamı gördüğümde yüzümde bir mimik dahi oynamamıştı ama öfkemin gözlerimden net bir şekilde gözüktüğüne emindim. Bu adam dünyamı kafese çevirmiş olan pisliğin ta kendisiydi.
Ulaş benim gibi değildi, öfkesi hemen gün yüzüne çıkmıştı.
"Seni adi pislik! Demek sonunda yüzünü göstermeye cesaret edebildin! Adam olduğunu mu sanıyorsun ?! Cesaretini göster ve geç şu tarafa ! Sadece sana ulaşabileceğim mesafeye gel! O zaman gör dünyanın kaç bucak olduğunu! "
"Senin konumunda olsam bana karşı daha nazik olurdum Toralı. Bana karşı bütün hakaretlerinin bedelini ödetirim." Sesi ürkütücü bir şekilde sakindi.
Bu adam da kimdi? Düşmanlarımızın sayısının fazla olmasına rağmen hepsinin yüzlerini biliyordum. Belki esas adam bu değildir, sadece bir piyondur.
Ulaş adama hayatımda ilk defa duyduğum küfürleri sayarken bütün öfkesini kusuyor gibiydi.Tek yapabildiği buydu.Adama hakaretler yağdırmak.
Durumumuz gerçekten içler acısıydı.
O anda bileğimde keskin bir acı hissettim. Ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Ayağıma baktığımda ise gördüğüm şey dehşet vericiydi.
Kelepçenin içinden çıkan sivri uçlu çivi bileğimin içine girmişti. Başım dönmeye başladı ve son duyduğum adamın Ulaş'a dedikleri oldu.
"Benimle bir daha ki sefer daha dikkatli konuşmayı öğren Toralı. Yoksa bedeliniz bu seferki kadar hafif olmaz."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.