Sonunda amacına ulaştığını düşünüyordu adam, karşısındaki kadını pes ettirmeyi başarmıştı. Artık tüm o rahatsız edici hislerden kurtulacaktı. Bu düşünceler kızın konuşmasının ardından kalbine yerleşen sızının farkına varamamasına sebep olmuştu.
"Doğru duydum değil mi? Hayatımdan tamamen çıkıyorsun?" dedi sahte bir gülümsemeyle.
Adamın tepkisine içi burkulduysada belli etmemeye çalıştı.
"Utanma göbek at istersen." dedi alayla.
"Senin yüzünden kendimi çekilmez bir kadın olarak görmeye başladım." diye devam etti gülerek.
Sinirleri bozulmuştu iyice. Bu kadar mı katlanılmaz bir insandı yani?
Adam kızın kahverengi gözlerine dikkatle baktığında kalbinden parmak uçlarına uzanan derin bir sızı hissetmişti. Kırgın bakıyordu Öykü, onu böylesine kıran kişinin kendisi olduğunu bilmek ise canını acıtıyordu.
"Çekilmez olan sen değildin, bendim. Bu konuda kendini suçlu hissetmeni gerektiren bir şey yok."
"Senin çekilmez olduğun su götürmez bir gerçek, bunu tartışacak değilim."
Genişçe gülümsedi Barış. Onun kendisine sataşması bile hoşuna gidiyordu.
"Ahh bir daha senin kadar bana katlanacak bir kadın bulacağımı sanmıyorum."
Adamın neşeli çıkan ses tonu yüzünden Barış'ın laciverte kaçan mavi gözlerini oymak istedi. Onun canı bu kadar yanarken bu adam niye gülümsüyordu? Niye mutluydu? Son zamanlarda geceleri uyumadan önce Barış ile arasındaki buzların eriyeceğini hayal etmeden duramıyordu. Ancak bitmişti.. Ortada erimesi gereken buzlar bile kalmamıştı.
"Elinden kaçırmayacaktın beni." dedi küçük bir gülümsemeyle.
"Ne tuhaf ya, ilk defa karşımda gülüyorsun. Benden ayrıldığına mutlu olduğunu bu kadar belli etmesen, hani benim de bir gururum var. Hatırlatayım istedim."
Oysa Barış hiç mutlu hissetmiyordu, rahatlamış olması gerekirdi fakat göğsüne bir ağırlık çökmüştü. Ancak bunu belli etmeyecek kadar gururluydu, aptal gözükmek istemiyordu. Bu duruma birazcık bile üzüldüğünü belli etse kendisi ile çelişirdi, fakat çoktan bunu başarmıştı.
"Doğru, haklısın. Özür dilerim tüm davranışlarım için. Böyle gülmek kaba bir hareketti. Bak ne yapalım; Seni bu zamana kadar fazla incittiğimi biliyorum, telafi etmez fakat bugün benden istediğin her şeyi gerçekleştirmek istiyorum."
"Ne bu? Senden ayrıldığım için ödülüm mü?" dedi kaşları çatılırken.
"Tabi ki öyle değil, sadece senin benden bu şekilde dargın ayrılmanı istemiyorum. Üzerimde ahın kalır maazallah."
" Her ne kadar bana gereğinden fazla kaba davranmış olsanda sana dargın olmak gibi bir hakkım yok. Sonuçta başından bu durumumuzu kabul ettim. Bunun için kendini üzgün hissetme."
"Teklifimi kabul etmiyorsun yani?" dedi tek kaşını kaldırıp.
"Komik bir teklif, koca adamı kölem yapacak değilim. Hemde böyle saçma bir sebepten ötürü. Ve gerçekten şuan senin bu kibarlığına inanamıyorum, bu yönünle ilk defa karşılaşıyorum. "
Hayal kırıklığına uğramıştı adam, Öykü ile birlikte olduğundan beri hiç düzgün vakit geçirmemişlerdi. En azından bu son günlerinde bir şeyler paylaşabilirlerdi. Bunu istemek bile ona saçma geliyordu fakat bu isteğine karşı koyamıyordu.
" Umarım mutlu olursun Öykü."
"Merak etme mutlu olmam o kadar zor değil. Senden önce hayattan oldukça keyif alan biriydim, tekrar o hallerime döneceğim için iyi hissediyorum."
" Bunu duyduğuma sevindim."
" Söylenecek pek bir şey kalmadı sanırım, kendine iyi bak." dedi ayağa kalkarken.
Barış'ta ayağa kalktı.
"Sende kendine iyi bak."
Barış'ın uzattığı eli sıkarken Öykü kıkırdadı.
Kızın gülümseyişleri kalbini tekletiyordu adamın.
"Komiğiz gerçekten, şu halimize bak. Çocuk gibi inatçılık yaptık ikimizde, fakat yenilen ben oldum. Seni tebrik ederim üstün başarından ötürü."
Burukça gülümsedi adam, kızın gözlerine daha uzun bakmak istiyordu fakat zamanları tükenmişti. Muhtemelen bundan sonra çok nadir karşılaşırlardı, bu düşünce boğazına bir yumru oturmasına sebep olmuştu.
Durumlarını böyle alaya vurmaları ikisininde içlerindeki sıkıntının büyümesine sebep oluyordu. Öykü adamın tüm o davranış şekline rağmen Barış'ı terk etmek istemiyordu. Ama sırf kendi duygularından ötürü adamın hayatını mahvetmek gibi bir hakkı yoktu. Ona daha fazla kapılmadan bu işten kendisini kurtarmak en doğrusu olacaktı. Yoksa sonraları acı içinde yüzeceğini tahmin edebiliyordu. Ama yanlış bir tahmindi, eğer biraz daha sabretseydi Barış hislerinin farkına vamış olacak ve her şey onlar için bambaşka olacaktı. İkisi de bilmedikleri bu gerçekle birbirlerinden ayrılırlarken bir diğer bilmedikleri şey ise birbirlerinin kalbine çoktan düşmüş sevdalarıydı.
Günler birbirini kovalarken ailelere verilmiş ayrılık haberi iki aileyi de deliye döndürmüştü. Fakat Barış'ın ailesi genç adama fazla tepki gösterememişti. Üstelik asıl tepkiyi oğullarından görmüşlerdi.
"Sakına bir daha beni evlilik için zorlamayın, üçüncü bir terkedilişi kaldıramam." demişti kendisini mağdur göstererek.
Böylelikle sonsuza kadar Yağmur'un anısına sahip çıkıp, bir daha hiçbir kadını hayatına sokmayacağının garantisini kendisine vermiş oldu. Tek istediği işine yoğunlaşmaktı, aralıksız şekilde çalışma serüvenin içine atmıştı kendisini. Günden güne kalbinde duyduğu özlemi görmezden gelmekte zorlanıyordu, Öykü'ye karşı duyduğu bu garip duyguyu kendisine yediremiyordu.
Ailesi her ne kadar tüm suçun Barış'ta olduğunu bilsede artık 28 yaşında olan oğullarının hayatına müdahale etmekten vazgeçmişlerdi çünkü onu eskisi gibi kontrol edemediklerinin farkına varmışlardı. Oysa Öykü'yü gerçekten sevebileceğini düşünmüşlerdi. Barış'ın hiçbir zaman Yağmur'a karşı tutkulu hisler beslemediğini Haluk Bey çok net biliyordu. Sadece yıllardır kendisini sevdiğini öğrendiği kızı hayatına kabul etmişti zamanında. Barış'ın en başından beri Yağmur ile olmasının sebebi buydu, kızın kendisine olan duyguları onu genç kıza karşı sorumlu hissettirmişti. Yağmur kibar bir kızdı, bir kadında olmasını isteyeceği tüm özellikleri taşıyordu. Son derece kültürlü ve aklı başında biriydi. Çocukluğundan beri zaten yanında olan bu kızı hayatında özel bir yerlere koymakta çok zorlanmamıştı. Özellikle kızın ona duyduğu yoğun hisler Barış'a iyi geliyordu. Bir kadın tarafından sevildiğini bilmek güzel bir şeydi. Onun kendisini sevmesine izin verdi. Ne yazık ki kendisinide onu sevdiğine inandırmıştı. Ayrı ülkelerde yaşadıkları için evliliği sürekli ertelemişlerdi. Fakat gerçek olan bir şey vardı ki hiçbir zaman Yağmur'a aşık olmamıştı. Bunu onları yakından tanıyan herkes fark etmişti. Adam Yağmur'u bilerek asla kırmamış olsa da onu mutlu etmek için özel hiçbir girişime girmemişti. Haluk Bey oğlunu çok iyi tanıyordu, Yağmur'un ölümünden bu derece etkilenmesinin sebebi suçluluk duygusuydu. Kendisini Yağmur hiçbir zaman yalnız hissettirmemişken o Yağmur'u hep yalnızlığa gömmüştü. Cenazesine bile zor yetişebilmişti. Yağmur'a saygısı o kadar büyüktü ki.. Bunca zaman tüm zorluklarına rağmen ona katlanmayı başarabilmişti o kadın. İş hayatına yoğunlaştığı için hep onu aksatmıştı. Bir süre sonra aralarındaki bağ iyice gevşesede Yağmur onu terk etmemişti. Şimdi ölen sevgilisinin fedakarlıklarının zerresini göstermeyecek bir kadınla olma düşüncesi onu yıpratıyordu. Bu Yağmur'a haksızlık gibi olurdu. Bütün ihmalkarlığına rağmen bir gün bile ona sitem etmeyen bir kadının ardından başka biri ile olmak Yağmur'a ihanet etmekti ona göre.. Öykü ile geçirdiği tüm o zaman dilimindede böyle hissetmişti.
Haluk Beyin, oğlunun Öykü ile evlenmesi konusunda bu kadar baskıcı olmasının sebebi adamın genç kızla tanıştığı o gün sergilediği tavırdı. Oğlu bütün gece çaktırmamaya çalışarak gözlerini kızın üzerinde tutmuştu ve bu Barış'ın Öykü'den etkilendiğini düşünüp zorla onları evlendirmeye çalıştırma gafletinde bulunmasına sebep olmuştu. Ki Öykü Haluk Beye göre olabilecek en iyi gelin adayıydı. Barış'ın o zamana kadar hiçbir kadına öyle uzun uzun baktığını yakalamamıştı.
Öykü'nün tarafında ise çoktan kasırgalar esmeye başlamıştı. Annesinin azarlamaları, yakınmaları bir türlü son bulmuyordu. Her gün kadınla kavga etmeye başlamışlardı. Alev Hanım kızının hayatının hatasını yaptığına inanıyordu, bu iki genç birbirlerine ne kadar uygun olamadığını göremeyecek kadar kördü ona göre.
Öykü sadece anlaşamıyoruz diye bir sebep sunmuştu önüne. Bu Alev Hanın için yeterli bir neden değildi, sonuçta tüm çiftlerin anlaşamadığı noktaları oluyordu. Kızını hayal dünyasından çıkarmaya çalışıp yaptığı hatayı başına kakmaktan geri durmuyordu.
Barış'ı zor bir durumun içine sokmamak için adamın ona en başından beri dediklerini söylemiyordu kimseye. Annesinin dinmeyen öfkesine katlanmaya alışıktı fakat artık her gün azar işitmekten çok yorulmuştu. Alev Hanım çocuklarını hayatı boyunca kontrol altında tutmuştu. Artık evli olan oğulları için bile hâlâ bu geçerliydi. Bir sözü dahi dinlenmediğinde çıldırma noktasına gelirdi, ve kadın kızının aldığı bu kararla çoktan o noktanın zirvesini tatmıştı..
. . .
Parmakları tuşlarda gezinirken gözlerini kapatmıştı. Tüm arkadaşları çalışmalarını bitirip dağılmışlardı fakat o hâlâ piyonosundan ayrılamamıştı. Artık piyano çalarken eskisi gibi huzurlu hissetmiyordu, hatta bir işkence gibi geliyordu. Ama vazgeçemiyorduda ondan. Yaptığı işi bırakmak istiyordu fakat hayatta başarılı olduğuna inandığı başka bir alan yoktu. Ama vazgeçememesinin sebebi bu değildi.. Piyano onun için bağımlılık olmuştu, bütün yaralarını en derinde hissetmesine sebep olsa da bırakamıyordu.
Lyubof Asya'dan tek başına sahne almasını istediğinde onu kırmak istemeyip kabul etmişti fakat bu genç kızda hiçbir heyecan hissi yaratmamıştı. Oysa ilk defa yüzlerce insanın gözü onun üzerinde olacaktı. Yavaş yavaş acının dışındaki tüm duygularını kaybettiğini hissediyordu. Son günlerde geldiği bu noktayı sorgular hale gelmişti, sonuçta terk edilmek sadece kendisinin başına gelmeyen bir şeydi. Fakat sevdiği adamın kendisine yaptığı bütün iplerin sonunda kopmasına sebep olmuştu. Son yediği darbeye kadar bütün her şeyden Ulaş'a sığınmıştı.
Geçmişindeki depremlere rağmen artık tek arzusu yaşama karşı ilgisini yeniden kazanmaktı. Ölü bir ruhla yaşamaktan bıkmıştı.
Parmağındaki kesiğe gözü takıldı ve anında beyninin ona unutturduğu sızıyı hissetti. Lyubof bu kesiği görünce resmen gözlerinden kıvılcım çıkmıştı.
"Parmakların senin tek hazinen, onlara böyle davranmaya hakkın yok." demişti.
Bu gösterilen ufacık ilginin bile kalbinin uzun zamandır biraz olsun ısıttığını fark edince gözleri dolmuştu Asya'nın. Oysa Lyubof ona şefkat göstermek için söylememişti, tamamen yaptığı sanat uğruna onlara gözü gibi bakmasını anlatmaya çalışmasıydı. Üstelik yakın bir zamanda önemli bir sahne alması gerekiyorken..
Çalmayı bırakıp ellerini kaldırdı. Yemek yapmaya başladığından ötürü bazı yerlerde yanıklar vardı. Lyubof genç kızın parmağının ucundaki derin kesikten dolayı piyano çalmakta zorlandığını fark edince yemek yapmayı yasak koymuştu. Artık tamamen dışarıdan yemek sipariş etmek zorundaydı fakat bundan nefret ediyordu. Berbatta olsa kendi yemeklerini tercih ederdi. Fakat şefini hayal kırıklığına uğratmak isteyeceği son şey bile olamazdı. Orkestradaki herkese sert davranan kadın kendisine bir abla edasıyla yaklaşıyordu.
Siyah kabanını giyinip belindeki kuşağı sıktı. Lyubof'un ona hediye ettiği eldivenleri ellerine geçirip dışarı çıktığında kartpostallardaki gibi bir görüntüyle karşılaştı. Yılın ilk karı elbet değildi fakat kesinlikle yılın en muhteşem karı yağmaktaydı. Çoktan hava kararmış, caddeleri dükkanların ve sokak lambaların ışığı aydınlatmaya başlamıştı. Bu hoş görüntü normal şartlarda genç kızı mest ederdi fakat böylesine bir görüntüye bile ilgisiz kalacak bir ruh halindeydi. Aklında binbir türlü şey varken uzun bir müddet evine doğru yürüdüğünü zannederek adımlarını atmaya devam etti. Neredeyse bir buçuk saat boyunca karanlıkta nereye gittiğini kendisi de bilmeden yürümüştü, ne yaptığın farkında değildi. Durdu ve etrafa bakındı, hava çoktan kararmıştı. Geçen seferki gibi yanlış yola saptığını fark edince içini bir endişe sarmıştı. Hangi yönden geri döneceğini kestiremedi, ondanda öte evinin adresini bile hatırlayamıyordu. Bir süre yolun ortasında öylece dikilip ne yapması gerektiğini düşündü. Evinin adresi bir türlü aklına gelmediği için taksiye binemezdi. Hangi yoldan gideceğini bilmediği için daha fazla yürüyemiyorduda. İkinci defa oluyordu bu, geçen sefer Deniz'den yardım istemişti. Ama şimdi tam bir aydır irtibatlarını kesmişlerdi. Deniz artık onu rahatsız etmeye son vermişti, bu durum onu hem memnun ederken hem rahatsız ediyordu. Asya'ya göre Deniz'in yanlış yorumladığı hisleri arkadaşını kaybetmesine sebep olmuştu.
Şimdi Deniz'i aramak istemiyordu, bir defa daha aptal gibi gözükmekten utanması şöyle dursun bu tutarsızlık olurdu. Deniz ile aralarına başından beri engel koyan oydu ve adam sonunda kendisinden uzaklaşınca onu aramak hiç doğru gelmiyordu. Geldiği yönden geri yürümeye karar verdi fakat etrafına bakınca hangi yönden geldiğini bile karıştırdı.
Bütün her şeyi bir kenara koyup Deniz'i aradı. Başka bir seçenek bulamamıştı ne yazık ki.
Telefon açıldığında ilk başta ne diyeceğini bilemedi.
"Asya, orada mısın?" diye endişeli bir ses duydu.
"Evet, şey nasılsın uzun zaman oldu görüşmeyeli."
Deniz uzun zamandır duymadığı sesi duyunca kalbi çaresizce yerinden çıkacakmışçasına atmaya başlamıştı.
"Özledin mi yoksa beni?" dedi çarpıkça gülümseyip.
Kendisini kötü hissetti genç kız.
"Deniz ben aslında seni şey için aramıştım, bana evimin adresini mesaj olarak atabilir misin?"
"Yoksa yine mi evinin yolunu bulamadın?"
Aptal gibi hissediyordu kendisini, ancak bir çocuk evinin yolunu bulamayabilirdi.
"Bana konum at hemen geliyorum."
"Hayır sen sadece adresi atsan yeter, taksi ile giderim."
Fakat Deniz genç kıza baskı yapınca Asya kabul etmek zorunda kalmıştı. Deniz'i beklemeye başladığında kendisini nasıl küçük düşürücü bir durumun içine soktuğunu düşünüyordu.
Kısa bir sonra bir araba Asya'nın önünde durup kornaya bastı. Genç kızın gözleri Deniz ile buluştuğunda hafifçe gülümsedi. Ona hep kaba davranmıştı fakat Deniz ona yardım etmekten geri durmuyordu.
"Bunu yapmana gerek yoktu, adresi atsaydın o da yeterliydi."
"Benim için sorun değil."
Genç kız arqbaya bindiğinde oldukça çekindiğini hissetti. En son Deniz ile aralarında yaşananlar aklına geldikçe tüğleri ürperiyordu.
"Nasıl gidiyor çalışmaların? Lyubof senin tek başına sahne alacağını söylemişti."
"Güzel gidiyor, tek başıma sahne alacağım için tüm gün çalışıyorum. Bir hata yapıp Lyubof'u hayal kırıklığına uğratmak istemem."
"Sana inanıyorum, kesinlikle o gece herkesi büyüleyeceksin."
"Teşekkür ederim, sen de gelecek misin?"
"İster miydin gelmemi?" dedi heyecanla.
"Yani sana kalmış ama benim için böyle önemli bir günde izleyiciler arasında birkaç tanıdık kişiyi görmek hoş olurdu."
Dudağını ısırdı, 'acaba bunu diyerek ona umut vermiş olmuş muyumdur?' diye düşünüyordu. Kendisini Deniz'in yanında diken üstündeymiş gibi hissediyordu.
"Merak etme orada olacağım, böyle bir fırsatı kaçıramam." dedi hafif bir tebessümle.
Bir süre sonra evinin önüne geldiğinde inmek yerine arabada öylece durdu.
"Teşekkür ederim Deniz, bana yaptığın her şey için. O sahneye çıkabiliyorsam senin sayende, bunun anlamı benim için inan çok büyük. Duyduğun suçluluk duygusundan dolayı bana karşı elinden geldiğince yardım etmeye çalıştığının farkındayım."
"Suçluluk duygusu değil, sana ne olduğunu itiraf etmiştim."
Adamın bakışlarındaki inatçılığı görebiliyordu.
"O konuya gelince Deniz, biliyorsun.."
" Ben senden bir beklenti içinde değilim, en azından şimdilik. Sadece yanında olmama izin veremez misin?"
"Şimdilik.. Deniz sen beni anlamıyorsun. En azından şimdilik diye bir şey yok. Benden hiçbir zaman bir beklentinin içinde olmamalısın. Bana karşı hislerinin zannettiğin gibi olmadığına inanıyorum. Yani sen bana karşı büyük bir pişmanlığın içindesin, beni sevmen içinse hiçbir mantıklı neden olmadığına göre hislerinde yanılıyorsun. Bunu anla lütfen."
"Birisini sevmek için mantıklı bir neden gerekmez." dedi kaşları çatılırken.
"Ya Allah aşkına beni ne kadar tanıyorsunda beni sevecekmişsin. Üstelik sana hep sert davranıyorum."
"Seni sevmek için yeterince tanıyorum, bana karşı bir şeyler hissetmesen bile sana olan ilgimi kabul edemez misin?"
Bıkkınlıkla kafasını eğdi Asya.
"Beni nasıl zor bir duruma soktuğunun farkında mısın?"
"Senden tek istediğim yanında olmama izin vermen. Kimse ile arkadaşlık kurmuyorsun, daha çok yalnızlığa gömülmeni istemiyorum."
Cevap vermedi, Deniz eğer gerçekten ona bir şeyler hissediyorsa onunla yan yana bile duramazdı.
"Ben insem iyi olacak." dedi mırıldanarak fakat Deniz onu bileğinden tuttu.
"Asya bugün olan şey hiç doğal değil, biliyorsun değil mi? Bence en kısa zamanda bir yardıma ihtiyacın var."
"Bunu düşüneceğim." dedi.
Deniz haklıydı, delirmenin eşiğindeymiş gibi hissediyordu genç kız.
Evine girdiğinde neredeyse dışarısı kadar soğuk olduğunu düşünmüştü. Sıcak bir duş aldıktan sonra her akşam yaptığı gibi eline bir kitap almış ve yatağa gömülmüştü. Duyduğu bağırma sesleri ile yerinde rahatsızca kıpırdandı, bu insanları kimse şikayet etmiyor mu diye düşündü.
En kısa zamanda evine eşya almaya kararlıydı.
Kitaba bir türlü aklını verememişti, tüm zihnini dolduran kişi yüzünden genzi çoktan yanmaya başlamıştı.. Özlemek çok ağır bir histi, her fırsatta onu ele geçirmeyi başarıyordu.
Ertesi gün Deniz'in de çalışmalarını izlemeye gelmesini beklememişti. Bakması gereken yer Lyubof'un elinde salladığı baton olmalıyken bakışları Deniz'e kaydığı için Lyubof'u takip edememiş ve bu hata yapmasına sebep olmuştu. Orkestranın bütünlüğünü bozan kişi olmaktan nefret ediyordu. Lyubof'un ürkütücü bakışlarını üzerinde hissettiğinde kendisine çeki düzen verdi.
Deniz Asya'dan önce de bu orkestrayı dinlemeyi çok seviyordu fakat daha önce sahnedeki bu insanları izlerken kalbi hiç heyecanla çarpmamıştı.
Eğer dün Asya'nın sesini duymuş olmasaydı kızın hayatından çıkmak için kendisine bir söz vermişti fakat genç kızın sesini duyar duymaz bütün ipler adamda kopmuştu. Onu hayatında istiyordu, Asya istesede istemesede buna kararlıydı. Bir süre sadece arkadaşlık yapmaya katlanabilirdi fakat tamamen ondan uzaklaşamazdı.
Provaları bittiğinde Lyubof genç kıza uzun bir uyarıda bulunmuştu. Hatayı asla kabul etmeyen bir yapıya sahipti. Herkes yavaş yavaş dağılırken birkaçı çıkmadan önce çalışmalarında Asya'ya başarılar diledi.
Bugün de planı akşama kadar çalışmaktı. Lyubof gitmeden önce Asya'nın önüne birkaç nota kağıdı koydu. Genç kız teşekkür ettiğinde dudaklarını ısırarak nota kağıtlarına baktı. İstediği şeye sonunda kavuşmuştu. Belki önceden olduğu gibi bu şarkıyı çaldığında daha iyi hissedebilirdi.
Herkes gittiğinde kafasını çevirip Deniz'e baktı. Deniz ayağa kalkıp ona doğru yürüyordu. Piyanonun arkasına geçmiş kıza gülümsemişti.
"Sen devam et, ben buradan dinleyeceğim."
Rahatsız hissediyordu Asya, önceden piyanonun arkasında onu dinleyen kişi sevdiği adamdı. Bir başkasının onun yerine geçmesini istemiyordu.
"Oturarak dinlesen, sen oradayken geriliyorum."
"Hadi ama, senden çok bir şey istemiyorum. Sadece burada seni durup izleyeceğim."
Kafasını geriye atıp ofladı, Deniz'in bakışları Asya'nın ortaya serdiği boynunda takılı kalmıştı. Asya'nın fark etmemesi için bakışlarını hızla çekti fakat bu sefer gözleri birbirlerini bulduklarında içindeki alev daha da büyümüştü.
"Çalışmamı bölüyorsun."
"İnatçıyım, çabalama."
"Peki." dedi gülümseyip.
Onunla uğraşmak istemiyordu, asla lafından anlamayan bir adam olduğunu çok iyi biliyordu.
Asya adamın hiç yüzüne bakmadan çalmaya başlamıştı fakat Deniz'in bakışlarını üzerinde hissediyordu.
Deniz kızın dağınık topuz yaptığı saçının ona ne kadar yakıştığını düşünüyordu. Bakışları ilk önce kızın hafif sivri çenesini, ondan sonrada ruj sürmediği halde kiraz kırmızısı dudaklarını bulmuştu. Yutkundu. O an yapmak istediği şeye genç kızın asla izin vermeyeceğini biliyordu fakat Asya ile böyle yalnızken içindeki arzuya engel olmakta çok zorlanıyordu.
"Sahnedeyken hiçbir hata yapmak istemiyorum."
Kızın sesiyle irkilip doğruldu.
"Tek başıma sahne alacağımı öğrendiğimden beri tüm gün çalışıyorum."
"Herhalde seni izleyeceğim için ben daha heyecanlıyım, gözlerinde hiç heyecan kırıntıları yok."
"Yani evet, pek heyecanlı değilim ama bunu lehime çevirmek çok kolay. Onun için buna pek takılmıyorum."
Deniz'e ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu, aralarında çözülmemiş bir mevzu vardı.
"Burada olmama karşı çıkmadığın için teşekkürler."
"Deniz.."
İsmini onun sesinden duymak bile güzeldi adam için. Sıkıntıyla derin bir nefes aldı Asya.
" Sana karşı kaba olmak istemiyorum. Fakat her an dediklerimi yada tavırlarımı yanlış yorumlayacaksın diye korkuyorum. Sana ümit vermek istemem, onun için şimdiden söylüyorum benimle ilgili bir beklentiye girme. Hiçbir zaman bunu yapma."
" Çok acınası bir hale sokuyorsun beni." dedi umutsuzca.
"Böyle olmasını istemezdim, biliyorsun."
"Biliyorum. Seni sevmemi istemezdin."
"O kelimeyi söylemesen."
"Çok acımasızsın."
"Sen de öyle." dedi Asya elindeki nota kağıdını önüne koyup.
İnsanların canını yakmak istemiyordu, birilerini yarı yolda bırakmak hiç istemiyordu. Deniz ise kızın omuzlarına nasıl bir yükü bıraktığından habersiz kendi duygularının esiri oluyordu.
"Şimdi çalacağım parça seni anılarına götürecek." dedi küçük bir tebessümle. Oysa asıl anılarına dönecek kişi kendisiydi.
Kağıda baktığında parçanın ismini görünce gülümsedi adam.
"Bu şarkıyı çok severim, sözlerini eminim biliyorsundur. Sözlerini de söyler misin?"
Kararsızca adama baktı.
"Hadi ama, lütfen. En azından bunu yapamaz mısın?" dedi tek kaşını kaldırıp.
"Aslında önceden yalnız çaldığımda sözlerini de söylerdim. Şimdi de söylerim ama bir şartla, bana bir daha asla hislerinle ilgili bir şeyler söylemeyeceksin."
Genç kızın ne yapmaya çalıştığını anladı, karşısındaki adamın duygularını yok sayacaktı.
"Öyle olsun." dedi.
Ama Asya'nın bilmediği bir şey varsa o da adamın sözünde sadık kalmayacağıydı.
Kulağına gelen hoş müzikle beklenti içine girdi adam. Bu melodi bile ruhunu çoktan kör ateşte kavurmaya başlamıştı.
Kızın sıcak gülümsemesiyle içi erimişti. Utangaç bakışları ile al al olmuş yanakları adamı çoktan etkisi altına almıştı bile.
"Bir de bu şarkıyı sana söylüyorum, yanlış değil mi bu?" dedi çalmayı bırakıp.
"Sadece bir şarkı, niye bu kadar büyütüyorsun?"
"Deniz biliyorsun ikimizin böyle ortamların içine girmesi bir hata."
' Seni kendime bağlayacak şeyler yapmak istemiyorum.' diye devam etti içinden.
"Bir şarkı söyleyecektin sadece. Ne var bunda? Sonuçta sen zaten bir müzisyensin."
"Ben sadece piyano çalan biriyim."
"Şimdi de bana güzel bir şarkı söyleceksin."
"Çok mu istiyorsun?"
"Evet, sadece senden bir şarkı dinlemek istiyorum. Lütfen kırma beni."
İradesinin zayıf olduğunu çoktan fark etmişti zaten. Birilerine hayır dese de ısrar edilince kabul ediyordu.
Tekrardan çalmaya başladı.
"Değdi saçlarıma bahar küleği Nazende sevdiğim yadıma düştün Her elin bahtına bir güzel düşer Sende tek benim yadıma düştün Nazende sevdiğim yadıma düştün Sende tek benim yadıma düştün Nazende sevdiğim yadıma düştün
Sensiz dağ döşüne çıktım bu seher
Öksüz kumru gibi güller laleler Sen diye yalnızsın sordular eller Böyledir üzgünüm yadıma düştün Nazende sevdiğim yadıma düştün Böyledir üzgünüm yadıma düştün
Nazende sevdiğim yadıma düştün
Gözlerim yoldadır kulağım seste Ben seni unutamam en son nefeste Ey ceylan bakışlım ey boyu deste Ey taze sevdiğim yadıma düştün Nazende sevdiğim yadıma düştün Ey taze sevdiğim yadıma düştün Nazende sevdiğim yadıma düştün."
Gözleri dolmuştu, yanındaki adamın varlığını çoktan unutmuştu. Yine sadece o vardı zihninde, kalbindeki sızı öyle çok acı veriyordu ki. Ama ondan geriye kalan tek şey olan bu acı olduğu için o sızının bile hiç geçmemesini istiyordu. Hâlâ her an onu bekliyordu, gelmesini. Gelmeyeceğini bile bile..
Bu kadar güzel bir sesle karşılaşacağını beklememişti Deniz, afallamış ve tüğleri diken diken olmuştu. Hiçbir sanatçıyı dinlerken böylesine etkilenmemişti o ana kadar. Şarkı boyunca Asya'nın kimi düşündüğünü anlamak hiç zor olmamıştı. Acı içinde kıvranarak kızı izledi. Ne büyük bir yaraydı bu, sevdiğinin bir başkasını sevmesi. Oysa Deniz bunu bile bile kendisini böylesine amansız bir sevdanın içine atmıştı.
'Keşke her şeyinle bu kadar güzel olmasaydın, o zaman mümkün olurdu senden vazgeçmesi.." dedi içinden.
"Sesin bu kadar güzelken niye sadece piyano çalıyorsun?"
"Sadece piyano çalmak istediğim için." dedi kendini toparlamaya çalışırken.
Aldığı cevapla kahkaha attı adam.
Deniz'in varlığından ötürü daha fazla prova yapmamaya karar vermişti Asya. Deniz onu eve bıraktığında soğukça teşekkür etti.
Eve girdiğinde neredeyse son günlerde her akşam duyduğu bağırma seslerini duymaya başlamıştı. Umursamamaya çalıştı.
Bir süre sonra duyduğu takırtı sesleri ile ürpermiş ve içine bir korku yerleşmişti. Bağırma sesleri çoktan kesilmişti, ortalık derin bir sessizliğe gömülmüştü. Camdan dışarı baktığında karın şiddetinin yükseldiğini gördü. Kapının önünden geçen karartıyla annesi öldükten sonra geceleri hep hissettiği o korkuyu hissetti. Bütün cesareti yıkılmış yerinde öylece dona kalmıştı. Heran kapıdan birinin girme ihtimalini düşündükçe kalbi korkuyla çarpıyordu. Bir süre sonra tekrar bir karartı gördüğünde nefesi kesilmişti. Ellerinin titremeye başladığının bile farkında değildi. Titreyen elleri ile telefonu eline alıp Deniz'i aradı.
Adam telefonu açar açmaz sessizce fısıldadı.
"Deniz, evimde birisi var. Ne olur buraya gel."
Kızın kurduğu cümle ile az kalsın kaza yapacaktı.
"Sen şuan iyi misin? Gördün mü adamı?"
"Korkuyorum Deniz, yatak odamın kapısının önünde olmalı. Gölgesini gördüm."
"Tamam sen sakin ol sadece, ben oraya geliyorum."
"Lütfen acele et."
"Söz veriyorum on dakikaya oradayım. Sen telefonu kapatma."
Fakat Asya duyduğu kapı gıcırtısıyla yerinde zıplamış ve elinden telefonu yatağın altına düşürmüştü.
Genç adam kıza defalarca seslenip cevap alamayınca endişesi gitgide büyümüştü.
Asya elinden düşürdüğü telefonu çoktan unutmuş adımlarını kapıya doğru yöneltmişti. Hipnoz olmuş gibi kapıyı açıp odadan dışarı çıktığında bir süre olduğu yerde dikilip evi dinledi. Oldukça sessizdi. Kendisini savunma düşüncesi ile mutfağa gidip çekmeceden bıçak almıştı. Yavaş adımlarla evinin en geniş odasına geçti. Kimsenin olmadığını görünce derin bir nefes aldı fakat tamda o anda duyduğu güçlü bir sesle irkilerek arkasını dönünce tanımadığı bir adamın sureti ile karşılaşmıştı. Adam üzerine saldıracağı sırada Asya ondan önce davranıp elindeki bıçağı refleksle adamın karnına saplamıştı.
Ne olduğunu daha kendisi bile anlamadan iri cüsse yere yığılmıştı. Yerdeki kanları görünce başı dönmeye başladı genç kızın. Kapısı şiddetle vuruluyordu, Deniz aklına geldi o an.
Kapıya doğru hızla yürüdü, içindeki korku çoktan yok olmuştu. Hiçbir şey hissedemiyordu o an. Daha demin bir adamı öldürmüş olabilirdi, bu düşünce hayatındaki her şeyi silip süpürmüş gibiydi.
Kapı açıldığında adam elinde kanlı bir bıçak tutan kızı görür görmez şaşkınlıkla kıza baktı.
"O nerede?"
"İçeride, yere yığılmış bir vaziyette." dedi ifadesizce.
Çoktan bir şokun içerisine girmişti. Deniz koşarak eve girdiğinde odanın içinde sadece kan gölünü görmüştü. Hiçbir kimse yoktu.
"O nerede Asya?"
"Şimdi buradaydı."
Adamın bakışları kızın karnından sızan kanı bulduğunda tüm vücudu ürpermişti.
"Asya sen ne yaptın?" dedi inleyerek.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.