Bazı insanlar vardır ki sebepsiz yere bir yeri severler. Hiç neden yokken orası onlara huzur verir ve bütün bunalımlarından oraya giderek kurtulurlar. Bu yer kimileri için deniz kenarı kimileri içinse bir ağacın tepesidir. Ama benim için bu yer kimsenin anlamlandıramayacağı bir yerdi. Lisedeyken en arkada bulunan okul sıram. Cam kenarında olan sırama oturup camdan dışarıyı izlemeyi çok severdim.Yaşananlar gerçekleştiğinde saat gecenin on ikisiydi ve 15 tatilin 4. günündeydik. Üniversiteye geçeli 3 yıl olmuştu ama ben hala içim daralınca eski okuluma gidiyordum. Sınıf arkadaşlarım ile aramda hiçbir bağ yoktu lakin ben sınıfımı çok seviyordum. Aslında sevdiğim şey sınıf değilde sadece sıramdan dışarda olup bitenleri izlemekti. O gece de bunaldığım için evdekilere çaktırmadan kendimi sokağa attım. Buz gibi havanın tenime değilde ruhuma dokunmasına izin verdim. İçimde derin yaralar vardı ve ben bu yaraları soğuk ile iyileştirmeye çalışıyordum. Oysa bu yaptığım bir işe yaramıyordu. Adımlarım okulumun önünde durduğunda karanlığın ürkütücü gösterdiği okula baktım.
Bekçi çoktan uyumuşa benziyordu ve ben içeri rahatlık ile girebilmiştim. Bunu son zamanlarda çok sık yapmaya başlamıştım ve bir iki sefer yakalanmaktan son anda kurtulmuştum. Lisedeyken bir keresinde gizlice okulun yedek anahtarlarını yürütmüş ve kendime anahtar yaptırmıştım. Bu yaptığım psikopatçaydı ve bende deli cesareti vardı. Neyse ki o zaman yakalanmamıştım ve hala bende olan anahtarlar ile rahatlıkla okula girip çıkıyordum. Okuldan çıkmadan önce son yaptığım şey ise kamera kayıtlarından görüntülerimi silmek oluyordu çünkü dedemin yaptığım bu küçük saçmalığı öğrenmesini istemiyordum.
Eski sınıfıma doğru adım atarken koridorların karanlığı ile uyum sağlayan ayak seslerim hoşuma gitmişti.
Sınıfa girip yerime oturduğumda cama vuran ağaç dallarını izlemeye başlamıştım. Cam açıktı ve rüzgar yüzüme doğru esiyordu. Bu yaptığım dışarıdan anlamsız gözüksede bana huzur veriyordu. Huzuru çok nadir hissederdim ve o zaman da o nadir anlardan birisini yaşıyordum.
Kulağıma tartışma sesleri geldiğinde ise yakalanmaktan korkarak oradan çıkmak istedim ancak tartışma sesleri yükselmişti. Bir adamın gürültülü bağırtılarını duyabiliyordum. Kapıya yaklaştığımda sesin çok yakından geldiğini anlayabilmiştim. Adam oldukça öfkeliydi. Sonra bir ses daha duydum. Bir kadının ağlama sesi. Neler olduğunu anlayamamıştım. Ayaklarım benden bağımsız yürümeye başladıklarında içimi tuhaf bir endişe sarmıştı. Sezmiştim.. Birazdan iyi şeyler olmayacaktı ama ben yinede kaçmaktan vazgeçip neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Koridora çıktığımda hemen yanımda bulunan sınıfın ışıklarının yanık olduğunu gördüm.
Yapmamam gereken şeyi yapıp sınıfa doğru yürüdüm ve gördüğüm şey kanımın donmasına sebep olmuştu. Adam kadının ellerini ve ayaklarını bağlamış ağzına ise bant yapıştırmıştı. Ama beni bu kadar ürperten şey kadının yaralar içinde kalmış yüzüydü. Adam kadını belli ki dövmüştü ve kadın tanınmayak haldeydi.
Oradan hiçbir şey yapmadan gidemezdim. Kadını kurtarmam gerekiyordu. Adamın elinde bulunan silahı gördüğümde cesaretimden bir şey kaybetmemiştim.
" Söylesene bende olmayan ne vardı onda!" diye bağırıyordu kadına.
Kadın ağzının bantla kapatılmış olmasına rağmen ağlama sesini bize duyuruyordu. Kadının haline içim parçalanmıştı. Adamı sert bir cisim ile başından vurursam bayıltabilirdim. Oldukça kalıplı olan adama gücüm yetmezdi sadece arkadan vurabilirdim ona.
Adım seslerime dikkat edip kendi sınıfıma döndüm. Ne ile vuracağımı düşünürken arkamda çocukların okul dolaplarını gördüm. Normalde bu dolaplar kilitli olurdu ama bazen kilitlemeyi unuturlardı. Tek tek dolapları açmaya çalıştığımda gerçekten birkaç tanesini açık bulmuştum ama içlerinde kitaplardan başka bir şey yoktu. Bu kitaplar hayatta adamı bayıltmama yetmezdi. Ümidim tükenirken açtığım dolap ile gülümsemiştim. Dolapta beyzbol sopası vardı. Elime aldığımda ise sopanın oldukça ağır olduğunu anlamıştım. Bu kesinlikle iş görürdü, bugün şanslı günümdeydim.
Nefesimi tutarak elimdeki sopa ile takrar o sınıfa yürüdüm. Sopayı sıkıca kavrayıp sessiz bir şekilde sınıfa girdiğimde sopayı arkası bana dönük.olan adama vurmak için havaya kaldırmıştım. Hala kadına bağırıyordu. Ama o sırada hesaba katmadığım bir şey oldu ve kadın ile göz göze geldik. Bana bakması ile adam arkasını dönmüştü ve ben sopayı başına indiremeden o benim kolumu hızlı bir refleks ile tutmuştu.
" Bırak beni!" diye bağırırken o beni çoktan yere düşürmüştü.
"Sopa hala elimdeydi ve üzerime yürüyen adam ile geriye doğru sürükleniyordum. Acıyan sırtım ve kolum o an düşüneceğim son şeylerdi.
"Köpek! Bir insana nasıl zarar verirsin hayvan !" diye bağırdım kadını işaret ederek.
"Sen insan mısın be ! Anca gücün yettiklerine saldır !"
Yaptığım şeyin delilik olduğunu adamın gözlerinde görmüştüm.
"Başkalarının işine burnunu sokmanın cezasını çok fena ödeteceğim seni küçük fahişe!"
"Aşağılık herif! Seni bitireceğim." dedim deli cesaretimle. Ben büyük bir aptaldım ve adamı fazla kışkırtıyordum.
Dediklerime ben dahi inanmıyordum ama adama yalvarmayacaktım. Pisliklere yalvarmazdım.
" Seninle işimi gördüğümde bana hala böyle diklenebilecek misin?"
Söylediği sözün aklıma getirdiği şey miğdemin bulanmasına sebep olmuştu. Adamın yüzüne tükürdüğümde ise onu delirtmeyi başarmıştım.
Ellerini boğazıma getirip sıkmaya başladı.
"Hayvan bırak beni." demek istedim ama cümlelerim ağzımdan dökülememişti.
Boğazımda hissettiğim kuvvetli eller şiddetini arttırırken bilincim kapanmaya başlamıştı. Gözlerim kayıyordu ve ben adamın ellerinde çırpınıyordum. Ama ölmeme izin vermeyip beni bıraktı.
Nefes alışlarımın düzelmesine fırsat bulamadan beni saçımdan sürükleyerek yanda bulunan sınıfa soktu. Bunu yaparken çırpınışlarıma devam ediyordum.
"Seninle birazdan ilgileneceğim."
Cebinden çıkardığı anahtar ile beni sınıfa kilitlediğinde o anahtarın nasıl onda olduğu kafama takılan önemsiz bir soruydu. Daha büyük problemlerim vardı o anda. Yumruklarım kapıyı bulurken avazım çıktığı kadar bağırıyordum ancak adamın sesleri benim sesimi örtüyordu.
Kadın ile alıp veremediği şeyi söylediklerinden anlamıştım. Saplantılıydı ona karşı. Kadın muhtemelen başka bir adamı tercih edince deliye dönmüştü ve intikam almak istemişti. Korkum öfkemin yanında sönük kalıyordu. O anda keşke adamın başına vurmayı başarabilseydim diye hayıflandım.
Öfkemi kapının arkasından adama küfürler sayarak çıkarmaya çalıyordum. Çok geçmedi ve adam seslerim sebebiyle tekrar kapımı açıp üzerime doğru yürüdü.
"Sen bir pisliksin!" diye bağırdığımda gözlerindeki alayı görmüştüm.
Beni duvara yaslayıp çenemi sıktı. Kaşlarımı çatmış ona nefret ile bakıyordum.
"Beni delirtme! Gözüm dönerse kimse buradan canlı çıkamaz!"
"Senin zaten gözün dönmüş!" dedim zar zor.
"Miğdemi bulandırıyorsun. " Bir kere daha yüzüne tükürdüğümde adamı tamamen delirtmeyi başarmıştım.
Silahını başıma dayadığında ise o gece ikinci kez ölüm ile burun buruna gelmiştim.
"Anlaşılan çeneni tutmamakta kararlısın. Peki öyle olsun, çok konuşan bir sürpüntüyü öldürdüğüm için bana müteşekkir olmalılar. Senden sonra ise sıra Yağmur'a gelecek." Nefesini yüzüme üfleyerek söylemişti bunları.
Bu şekilde ölmek istemiyordum. Öfkem yerini korkuya bıraktığında her şeyi unutmuş tek düşünebildiğim bulunduğum yerden kaçmak olmuştu. Ölümden bu denli korkmak tahmin edebileceğim bir şey olamazdı. Kalbim korku ile çarparken yutkundum. Adamı delirttiğim için kendimden nefret etmiştim. Canımdan ne zorum vardıda bunları yapmıştı. Aheste bir şekilde yaptığım yanlışın bedelini ödemek üzereydim.
Silahın kafama daha çok bastırıldığını hissettiğimde gözlerimi sıkıca yumdum ve adamın tetiğe basmasını bekledim.
Ama bunun yerine adam üzerime ağırlığını vermişti. Neler olduğunu anlamak için gözümü açtığımda adamın yere doğru düşüşünü izledim. Karanlıktan dolayı kim olduğunu göremediğim bir adam ise karşımda duruyordu. Dışardan vuran ışık sayesinde elinde daha demin bende olan beyzbol sopası olduğunu fark ettim. Onun ile vurmuş olmalıydı.
Ayaklarımın altında hissettiğim kıpırdama ile adamın kendini toparlanmaya başladığını fark ettim.
"Buradan bir an önce çıkmalıyız." dedi karşımdaki adam.
Kafamı salladım ve hızla ayaklarımın ucundaki pislikten uzaklaştım. O an sadece kafamda oradan kurtulma düşüncesi vardı. Başka hiçbir şey düşünemiyordum.
Beni kurtaran kişinin bileğimden tutmasına izin vererek koşmaya başladım. Koridorun sonuna doğru geldiğimizde adamın adamın tökezleyerek sınıftan çıktığını görmüştüm. Aksak adımlarla bize doğru geliyordu. Elindeki silahı havaya kaldırdığını karanlıkta zor farkedebilmiştim.
Bileğimdeki elin çekiştirmesi ile tekrar koşmaya başladım. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde silah sesleri duyulmuştu ama hiçbiri bize isabet etmedi. Okuldan çıkana kadar silahın seslerini duymaya devam etmiştik.
Adam okulun dışına çıkmamıştı ve biz bir ara sokağa girip kendimizi duvara yaslarken bulmuştuk. Beni kurtaran adamın yüzüne baktığımda burnuna kadar çektiği atkısı ve kafasını saran şapkası yüzünü görmeme engel olmuştu.
Aklıma gelen şeyle korku ile panikledim. Adının Yağmur olduğunu öğrendiğim kızı okulda unutmuştum! Kız hala adamın ellerindeydi.
"Orada!" diye bağırdım heyecan ile.
"Orada bir kız daha vardı! İnanamıyorum onu nasıl orada bırakabildim. Onu oradan çıkarmalıyız! Evet oraya geri gitmeliyim!"
Pişmanlık ruhumu çoktan ele geçirmişti .
"Biri daha mı vardı?" dedi şaşkınlıkla.
Çatılan kaşlarını zor görebilmiştim.
"Evet orada bir kadın vardı, elleri ve ayakları bağlıydı üstelik dayak yemişti. Oraya geri dönmeliyiz. " dedim yalvararak.
"Bu aptallık olur adamın silahı var. Polise haber vermeliyiz."
"Ya kıza zarar gelirse? Bunu yapamayız adam delirir!"
"Oraya geri dönmeyeceğiz. Ben şimdi polise haber veriyorum ve sen de evine gidiyorsun."
Tanımadığım adamın bana emir vermesi hoşuma gitmemişti ama ona cevap verecek güçte bulamamıştım.
"Ne olursa olsun o kadını kurtarmam lazım!"
"Seni ölümün eşiğinden daha yeni kurtardım tekrardan hayatını tehlikeye atmana izin veremem." sesi sert çıkmıştı.
Adama iyiden iyiye sinirlenmiştim ama ölüm ile burun buruna olduğum an aklıma gelince bütün cesaretim havada kalmıştı.
O gece kadına yardım etmekten vazgeçip polisi aradım. Tanımadığım adam birden gözümün önünden kaybolduktan sonra polis gelmişti. Olanları onlara anlattığımda bana bakışlarını ve azarlamalarını hiç unutmuyorum. İzinsiz bir şekilde hırsız gibi okula girdiğim için beni göz altına almak istemişlerdi ve beni kurtaran adamın varlığına da pek inanmamışlardı. Bana yalancı muamelesi yaptıklarında oldukça sinirlenmiştim ama bir şey diyemedim. Yağmur'un kurtulduğunu görmeden bir yere gitmeyeceğimi söylediğimde çok kararlıydım.
Sabırsızlık ile neler olduğunu gözlemlerken adamın cama çıktığını görmüştüm. Merak ile ne yapacağına bakarken içimi kaplayan korku ruhumun parçalarını talan ediyordu.
Ellerim titremeye başlamıştı. Polisler silahlarını adama doğrultmuş inmesini söylüyorlardı. Adam cevap vermeden gözlerimizin önünden kayboldu. Sonra iki el ateş sesi duyuldu. Bu ses ile gözlerimi sıkıca yummuştum. Ne olduğunu hepimiz anlamıştık. Ruhumdaki yaralara bir yenisi daha eklenmişti o gece. Bir insan senin yüzünden öldü diye bağırıyordu benden nefret eden iç sesim. Ben yapmadım dedim onu bastırarak. Ben elimden geleni yapmıştım kadın için. İç sesimi her seferinde susturmayı başarırdım ve o gece de bunu başarmıştım.
Sonrasında bana acı veren her şey gibi o geceyide unutmayı seçtim. Yağmur'un yalvaran gözleri birkaç gece kabuslarıma girmiş çığlıklar içinde uyanmama sebep olmuştu. Bir ayın sonunda ise onu tamamen kafamdan atıp kendimi toparlamıştım.
Hiç tanımadığım kadının ağırlığını zaten yorgun olan omuzlarıma almak istemiştim. Bütün gücümle onu silip atmıştım. Ben o gecenin suçlusu değildim. Suçlu kendi canına kıymıştı. Ben oraya hiç gitmeseydimde bütün olanlar tekrar yaşanacaktı. Ben buydum, bencildim. Acı çekmekten hep kaçmıştım.
Vicdanımı susturmayı çok iyi başarmıştım ama şimdi yaptığım hatalar tokat gibi yüzüma çarpıyordu. Bencilliğimin bedelini çok ağır ödüyordum.
Karşımda bana tiksinircesine bakan adamın bakışlarına ilk defa hak vermiştim.
Kendimi savunmalıydım.Ben Yağmur için elimden geleni yapmıştım.
"İstedim." dedim adama usulca.
"Kurtulmasını çok istedim ama olmadı. Uğraştım onun için. İnan bana çok uğraştım."
"Hayır! Sen sadece kendini düşündün. Oradan kaçarken o hiç aklına gelmemişti."
Doğruydu, korkum bana onu unutturmuştu.
"Bu doğru değil!" diye bağırdı Ulaş.
"Bana o gece yalvardı. Biz oradan kaçtığımızda tekrar geri dönmek istedi ama ben buna izin vermedim." dedi beni savunarak.
Hep bunu yapıyordu. Kendisini hiç düşünmüyordu.
"İnan geri dönecekti. Ben ikna ettim dönmemesi için."
"Yapma yeter! Beni savunma! " diye bağırdığımda sinirlerimin alt üst olduğunu fark ettim.
Adama döndüm.
"O niye burada?! Onun ne suçu var? Sadece beni kurtardı! Orada bir başka kadının olduğunu bile benden öğrendi. Bir suçu yok, bırak gitsin." dedim sinirle.
"Saçmalamayı kes Asya! Sen buradayken bir yere gitmem!"
"Kafayı yemişsin sen!" dedim.
Bir şey diyecek oldu ama adamın bağıran sesi konuşmasını engellemişti.
"Susun! İkinizde susun! Siz beni aptal mı sandınız? Kimse bu odadan çıkmayacak. İkinizde suçlusunuz ama bunun farkına bile varamamışsınız! Siz benim kardeşimin ölümüne sebep oldunuz lan! Sizi bitireceğim! Aylardır sizi izliyorum belki pişmanlığınızı görürüm diye. Ama siz hayatlarınıza kaldığınız yerden devam ettiniz."
"Biz sadece kendi canımızı kurtardık! Bu mu suçumuz?" dedi Ulaş öfkeyle.
" Hala anlamıyorsun değil mi Ulaş? Suçunu bir türlü kabul etmiyorsun. Ama ben size kabul ettireceğim. Sen o gün polislerin gelmesi için ısrar etmeseydin şuan Yağmur hayatta olabilirdi. Ya da Asya o koridorlardan çıkarken bir canın daha kurtarılmayı beklediğini hatırlayabilseydi.. Ama siz bencilliğiniz ile kardeşimin ölümüne sebep oldunuz!"
Adamın mutsuz bakan gözleri canımı yakmıştı. Kardeş acısının ne denli yakıcı bir his olduğunu çok iyi bilirdim.
"İkinizde emindiniz ki polisler Yağmur'u kurtaramayacaklardı. Adam kapana kısılmış bir psikopattı ve katil olmaya çoktan hazırdı. Siz sadece kendi canınızı kurtarmak ile ilgilendiniz."
Cevap veremiyordum çünkü haklıydı. O an sadece kendimi düşünmüştüm.
"Sizin cezanızı ben vereceğim. Buradan biriniz kaybetmiş olduğu vicdanına kavuşarak çıkacak.!" dedi.
Adamın bize söylediği son şey bu olurken tekrardan gözümüzün önünden kayboldu.
Başımı kollarımın arasına almış vicdanımın çığlıklarını duymamaya çalışıyordum. Ben bir hata yapmıştım. Bir suçluydum. Bu düşünceler altüst olmama sebep oluyordu.
"Senin bir hatan yoktu." diyen Ulaş ile kafamı kaldırdım.
"Söylesene Ulaş." dedim bütün olanları bir kenara koyarak.
"Senin o gece orada ne işin vardı?"
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.