Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe
Bölüm 33: 8. Kısım
Durum Savunması – I
「 Lee Hyunsung nöbetteki bir subay gibi uyukluyordu. 」
Belki de Hayatta Kalma Yolları’nda böyle bir açıklama olurdu. Hatta şöyle bir cümle bile yazabilirdi belki.
「 Lee Hyunsung muhtemelen bilmiyordu. Bugün ona ne olacağını. 」
“Hyunsung-ssi?”
“…Ah, hmm, bir an dalmışım. Dokja-ssi, iyi dinlendin mi?”
“Evet, daha iyiyim. Bu arada, uyurken sayıklıyordun. Nöbetçi memur falan…”
“Eh, gerçekten mi?”
“Evet, İkinci Sınıf Asker Lee Hyunsung gibi bir şeyler…”
Lee Hyunsung’un yüzü kıpkırmızı oldu.
“Şey… Askerlik günlerimden kalma bir travma o kadar.”
“Askerlik günlerinden mi? Subay değil miydin sen?”
“Evet de… Onbaşıyken üçüncü birime transfer edilmiştim.”
“O tür olayların nadir olduğunu duymuştum. Ordu için çok uygun görülmüşsün sanırım.”
Lee Hyunsung güldü. Anlayabildiğim bir gülüştü. Ordu için uygun çok az insan vardı, geri kalanlar da başka yere uymuyordu.
Şimdi sıra övgüdeydi.
“Yine de burada bizimle olmana sevindim, Lee Hyunsung-ssi.”
“Ha?”
“Sen yanımda durunca içime su serpiliyor. Sanki korunuyormuşum gibi hissediyorum.”
“…Öyle mi?”
Lee Hyunsung hafifçe gülümsedi. Zayıf da olsa kesinlikle rahatladığını gösteren bir gülümsemeydi bu. Kısaca vedalaştıktan sonra Lee Hyunsung’un yanından ayrıldım.
Orijinal Hayatta Kalma Yolları’nın üçüncü turunda, Lee Hyunsung Gumho İstasyonundaki insanları Cheoldoo Grubundan koruyarak karakter evrimi geçiriyordu. Ama Jung Heewon o şansı elinden almıştı.
Şu anda Yoo Sangah, Jung Heewon ve Lee Gilyoung bana yaklaşıyordu. Onlarla konuştum.
“Ne yaptığımı gördünüz mü? Tek yapmanız gereken beni kopyalamak.”
“Evet. Şey… az çok gördük. Ama neden böyle bir şey yapıyoruz ki?”
Bir nedeni vardı elbet.
[‘Lee Hyunsung’ karakteri kendini sorumlu hissetmeye başladı.]
Lee Hyunsung şu anda masum bir ifadeyle kalkanını siliyordu.
Bilge Okuyucunun Bakış Açısı resmen hileydi. En azından “karakterler” söz konusu olduğunda.
“Hyunsung-ssi’ye yardım etmek istiyorum. Bugünlerde biraz üzgün görünüyor. Onu neşelendirseniz daha iyi hissetmez mi?”
Bunu Lee Hyunsung’un hatırı için söyledim. Masum Yoo Sangah başını salladı.
“‘Aç ayı oynamaz’ mı diyorsun?”
“Gibi gibi.”
“Anlıyorum. Bir deneyeceğim!”
Yoo Sangah’ın aksine Jung Heewon’un yüzünde belirsiz bir ifade vardı.
“Dokja-ssi.”
“Evet.”
“Sponsorun ‘Tek Gözlü Falcı’ falan değil, değil mi?”
“…O ne?”
“Bilmiyor musun?”
Yani, öyle biri vardı aslında. Bir an için Jung Heewon’un Hayatta Kalma Yolları’nın yazarı olabileceğini düşündüm. Mesela, Gung Ye ‘Tek Gözlü Maitreya’ydı.
“Öyle değil. Özel bir yeteneğim var. İnsanları iyi anlayabilmeyi sağlayan bir yetenek.”
“…Sorsam mı sormasam mı arada kaldım, o yüzden sormayacağım.”
“Teşekkür ederim.”
“Peki ya hiç benim üzerimde kullandın mı?”
Neredeyse duygularım yüzüme yansıyacaktı. Jung Heewon’un Yalan Saptama’ya sahip olmaması büyük şanstı. Lee Gilyoung’a bakarak konuştum.
“Sadece erkekler üzerinde kullanıyorum.”
“Aman Tanrım.”
Yalan değildi. Jung Heewon’un düşüncelerini hiç okumadım. En azından şimdiye kadar.
“Her neyse, herkesten yapmasını istiyorum. İlk olarak Jung Heewon-ssi, sonra Yoo Sangah ve son olarak da Gilyoung. Lütfen sırayla onunla konuşun.”
“‘Helal, Hyunsung-ssi sana inanıyorum!’ falan mı?”
“O kadar da değil lütfen.”
“Off, öleceğim ya.”
Yine de yapması gerekiyordu. Planımın başarılı olması için Lee Hyunsung’un ‘nitelik evrimi’ne kesinlikle ihtiyacımız vardı. Yoo Joonghyuk’un böyle davranacağını bilseydim biraz daha erken plan yapardım… ama sıkı çalışırsak sonucu bugün görebilirdim.
Aslında, iyi gidiyor gibi görünüyorlardı.
“Hyunsung-ssi, çok güvenilir birisin. Tıpkı çam ağacı gibi.”
“Haha, teşekkürler Heewon-ssi. Biliyor musun, en sevdiğim şarkı Yeşil Çam.”
[Karakter ‘Lee Hyunsung’ gururlandı.]
“Sormadım.”
[Karakter ‘Lee Hyunsung’un suratı asıldı.]
“Daha önce hiç Hyunsung-ssi kadar dürüst bir insan gördüğümü sanmıyorum.”
“Ah… ben öyle düşünmüyorum. Yine de teşekkür ederim. Yoo Sangah-ssi.”
[Karakter ‘Lee Hyunsung’ adalet üzerine düşünmeye başladı.]
“Hyunsung hyung, en iyi kaslar seninkiler.”
“Herkese teşekkür ederim.”
[Karakter ‘Lee Hyunsung’un özgüveni arttı.]
Şanslıydık ki Lee Hyunsung basit biriydi ve bu tür boş övgüler işe yarıyordu. Aynı konuşmayı bu şekilde birkaç kez tekrarladıktan sonra sistem mesajları değişmeye başladı.
[Karakter ‘Lee Hyunsung’ niteliğini geliştirmek için bir şans bekliyor.]
Güzel. Sorunsuz geçti.
Yoo Sangah biraz endişeli bir ses tonuyla sordu. “Ama Hyunsung-ssi’ye dediklerimiz ona yük oldu gibi…”
Yoo Sangah gerçekten çok nazik biriydi. Bu durumda bile başkası için endişelenebiliyordu. Benim öyle bir yeteneğim yoktu.
“Belki biraz. Ama gerekli. Bu dünyada daha fazla yük taşıdıkça daha güçlü olan insanlar da var.”
“Ah…”
“Merak etme. Ve… Gilyoung, istediğimi yaptın mı?”
“Evet, hyung.”
Lee Gilyoung, Yoo Sangah’ın yanından cevap verdi. Başının üzerinde anten gibi duran iki küçük hamamböceği vardı.
“O noona, B1’de.”
“Teşekkür ederim.”
Lee Hyunsung tamamdı. Şimdi sıra başkalarının gücünü ödünç almaya gelmişti.
Merdivenleri tek başıma çıktım. Yukarı çıkarken Toprak Sahibi İttifakı’nın insanları beni karşıladı.
“Haha, kimmiş bu? Kaçak kiracı değil mi?”
“…”
“Öyle rahat rahat yaşarken buraya geliyorsun. Gerçekten dün odasız hayatta kalabildin mi? Yoksa Yoo Joonghyuk sana yardım mı etti?”
Onları görmezden geldim ve yürümeye devam ettim. Toprak Sahibi İttifakı’ndakiler korktuğumu düşünmüş olmalılar ki konuşmaya devam ettiler.
“Yoo Joonghyuk ile yaşamak zor değil mi? İttifakımıza katıl. Pildu-ssi sana izin vereceğini söyledi.”
Onları takmayıp katlarda kalan yeşil bölgeleri saydım. Bir, iki, üç… Bu planın başarılı olması için tek bir tanesini bile kaçırmamam gerekiyordu.
“Elbette iki kadını da getirmeniz koşuluyla.”
Geriye 11 yeşil bölge kalmıştı. Dünkü senaryodan sonra bayağı azalmışlardı. Planı uygulamak için yeterli bir sayıydı.
“Hey, şimdi de görmezden mi geliyorsun?”
“Dinliyorum. Ona düşüneceğimi söyleyin.”
İttifak üyeleri birbirlerine baktılar ve sözlerime kıkırdadılar. Şimdilik gülün bakalım, son gülen iyi güler.
Durmuş yürüyen merdivenler çıkarken bir kılıç boynuma dayandı. Geldiğini zar zor hissettim… Başlangıç senaryolarında bu tür gizli hareketlere sahip tek bir beceri vardı.
[Hayalet Yürüyüşü]
“Hayal kırıklığına uğradım, ahjussi.”
Lee Jihye. Olağanüstü dövüş yeteneklerine sahip gururlu bir kız. Sadakat ve Savaş Dükü tarafından boşuna seçilmemişti.
“Ahjussi, onlarla anlaşma yaparsan o kadınların başına neler geleceğini bilmiyor musun?”
“Biliyorum.”
“Gerçekten biliyor musun? Dün, ölmeyi yeğlemiyor muydun?”
Omuz silktim.
“Kılıcı bir kenara bırak. Konuşalım.”
“Konuşmak mı? Bilerek bana geldin yani.”
“Evet.”
Lee Jihye kılıcı kaldırdı. Lee Jihye B1’den girişteki turnikelere kadar yürürken onu takip ettim. Bir süre yürüdük.
“Ne konuşmak istiyordun?”
“Neden orada duruyorsun?”
“Usta bana burayı korumamı söyledi.”
“… Korumanı mı söyledi?”
“İşte bu yüzden geçmene izin veremem.”
Lee Jihye turnikeye dokundu ve elini boynuna götürdü. Turnikenin ardındaki geçide baktım. Yeryüzüne giden çıkış numaraları vardı. Ancak tüm numaralar yeryüzüne çıkmıyordu. O anda içimde uğursuz bir his belirdi.
…Şu Yoo Joonghyuk, o yolu mu deniyordu?
Yoo Joonghyuk burayı korumak istiyorsa bunun tek bir nedeni olabilir.
Senaryo devam ederken, gizlice Chungmuro’nun ‘gizli zindanına’ saldırmaya çalışıyordu. Gizli zindan saldırısı. Kulağa hoş geliyordu. Aslında, ana karakterin güçlenmesi hiç de fena olmazdı.
Sorun şu ki, bu zindan Yoo Joonghyuk’un üçüncü gerilemenin sonuna kadar temizleyemediği bir yerdi. Bu işi çabucak bitirmeliymişim gibi görünüyordu.
“Yardımına ihtiyacım var.”
“Yardımıma mı?”
“Bugün, Gong Pildu’nun ekibimi paramparça edeceğim.”
“…Ciddi misin?”
Lee Jihye zihnimi görmeye çalışıyormuş gibi bana baktı.
[Karakter ‘Lee Jihye’ hakkındaki anlayışınız arttı.]
“Ahjussi, yeterince güçlü değilsin. Onlardan kurtulamazsın.”
“Bana yardım etsen bile mi?”
Lee Jihye’nin başı, gururu zedelenmiş gibi sarsıldı.
Normaldi. Lee Jihye istasyona geldiği ilk gün Gong Pildu’ya meydan okumuş ardından da kaçmıştı. Yoo Joonghyuk onu kurtarmak için ortaya çıkmasaydı, ölmüş olacaktı.
“Bir fikrim var. Yardım edersen başarabiliriz.”
“…Usta bana burada kalmamı söyledi.”
“Eğer yardım etmezsen, buradaki insanların çoğu ölecek.”
“İnsanlar her türlü ölecek.”
“Bunu Yoo Joonghyuk mu söyledi sana?”
Lee Jihye’nin gözleri titredi.
“Daha dün konuştuğumuz çocuk öldü. Farkında mısın?”
“…Farkındayım.”
“Belki de yaşayabilirdi. O zaman bugün bize Yoo Joonghyuk’u anlatmak için yanımızda koşturuyor olurdu.”
“Bu…”
“Yoo Joonghyuk öldürdü onu. Kurtarabilirdi ama yapmadı.”
Konuşurken çok karmaşık duygular içerisindeydim. Yoo Joonghyuk’tan pek de farkım olmadığımı fark ettim. Metro, Gumho İstasyonu… Güvenliğim tehdit altında olduğu için kurtarabileceğim insanları görmezden gelmiştim.
Ama ikiyüzlüler, kandırıcı sözler söyleyebilirlerdi.
“Metrodayken senin ilk senaryonun videosunu gördüm.”
Lee Jihye’nin küçük omuzları titredi.
“Hayatta kalmak için arkadaşını öldürdüğün videoyu.”
“…Dur.”
“Aslında öyle yapmak istemedin.”
[Karakter ‘Lee Jihye’ büyük rahatsızlık duyuyor.]
“Ne biliyorsun ki?”
“Ne mi biliyorum: hiçbir şey. Kendi kendime konuşuyordum sadece.”
“…”
“Ama madem konuşuyorum, şunu da söyleyeyim. Bugün sırt çevirirsen, sonrasında hayatın boyunca pişmanlık duyacaksın. Eminim ki.”
[Karakter ‘Lee Jihye’ derin bir ıstırap içine düştü.]
“İnsan” Lee Jihye’yi tanımasam da “karakter” Lee Jihye’yi tanıyordum. Bu kız Yoo Joonghyuk’un sadık bir astıydı. Gerçi bu geleceğin hikayesiydi, şimdinin değil. Yoo Joonghyuk’un gücüne hayranlık duyuyordu ama özünde Yoo Joonghyuk’tan farklıydı.
Uzun bir sürenin ardından Lee Jihye ağzını açtı.
“Yardım edersem insanlar kurtulabilir mi?”
“Herkes değil ama çoğu hayatta kalacak.”
“…Ne yapmalıyım peki?”
“Bu akşam saat 7’de başlayacağım.”
Ona planı anlattım. Bu planı uygulamak için Lee Jihye’nin ona söylediğim her şeyi yapması gerekiyordu.
Lee Jihye boş boş baktı ve ağzını açtı.
“Aklın başında mı? Bunu gerçekten yapacak mısın?”
“Evet.”
“…Dürüst olacağım, işe yarayacağını sanmıyorum. Sana şimdiden söyleyeyim, yardım edebileceğimi de sanmıyorum.”
“Seçim senin.”
Böyle söylese de Lee Jihye kesinlikle harekete geçecekti. O, Sadakat ve Savaş Dükü tarafından seçilen kişiydi sonuçta.
[Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’ küstahlığınızı seviyor.]
[100 jeton sponsor oldu]
[Lee Jihye’nin sponsoru senden hoşlanıyor.]
[100 jeton sponsor oldu]
Artık tüm hazırlıklar tamamlanmıştı.