Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe
Bölüm 40: 9. Kısım
Güneş Balığı – IV
Ne yazık ki, Yoo Joonghyuk altıncı katta değildi.
Tek tesellimiz altıncı kattaki filmin kolay olmasıydı. Bryan Singer’ın yönettiği tipik bir gerilim filmiydi. Katili tanıyordum, bu yüzden çabucak temizledik.
[Sinema sahibi filmin değişen sonundan memnun.]
[Ödül olarak 500 jeton kazandınız.]
Lee Jihye şaşkına dönmüş gibi sordu.
“…Gerçekten katil o muydu?”
“Spoiler değil mi bu? Burada filmi izlememiş biri var da.”
[Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’ spoilerlardan nefret eder.]
Her halükarda, filmin eşsiz özellikleri nedeniyle ödül olarak bir eşya verildi.
[Beceri Kitabı: Sakin Gözlem]
Sakin Gözlem. Oldukça faydalı bir beceriydi.
Bu beceri kullanıcının hedefin hareketlerini görerek genel istatistiklerini anlamasını sağlıyordu. Karakter Listesini kullanabildiğim için benim için pek bir şey ifade etmese de Yoo Sangah ve Lee Gilyoung gibi kişiler için oldukça faydalı olabilirdi. Hatta mükemmel rol yapan düşmanlara karşı da iyi olabilirdi.
[Özel beceri ‘Sakin Gözlem’ kazanıldı.]
Yine de biraz üzüldüğüm bir şey vardı. Mesela Gladyatör gibi bir filmi deneyimlemek güzel olurdu.
Henüz uygun bir pasif dövüş becerisi edinmemiştim. Silah Eğitimi becerisini satın alabilirdim aslında ama şu anda bu beceri için jeton harcamak iyi bir fikir değildi.
“…Artık filmlerden sıkıldım.”
Jung Heewon’un sözlerine katılıyordum. Bir süre sinemaya bakmak bile istemiyordum. Prim ücretiyle yetinmeliydim ya.
Doğrudan yedinci kata çıktık. Belki bu sefer Yoo Joonghyuk’un sırtını görebilirdik.
Lanet olsun. Yedinci kattaki posterlerin çoğu yırtılmıştı. Evet, Yoo Joonghyuk şu anda patron odasındaydı. Bu şartlar altında, ciddi anlamda harcayacak bir saniyemiz bile yoktu.
“Koşun. Neredeyse son kata geldik.”
Koşmaya başladık. O adama mümkün olduğunca çabuk yetişmeliydik. Her şeyden vazgeçmeden önce.
Salonların önünden geçip koridorlarda koştuk. Yedinci kattaki posterler eskiden popüler olan Kore filmlerine aitti.
Kahretsin, lütfen hepsi yırtılmış olsun…
Ancak, umduğumun aksine, son poster hala sağlamdı.
“Kahretsin…”
[Gösterim başlayacaktır.]
Mavi spot ışığı bizi kapladı ve sahne değişti. Başım döndü ve burnuma tuzlu bir koku girdi.
Sahne denizdi. Ama… bu sefer bir yolcu gemisinde değildik. Etraf top mermisi kokuyordu. Panokseon’un¹ güvertesinde, ayaklarımın altındaki sert ahşabı hissedebiliyordum.
Titreyen gemide başımı çevirdiğim anda birinin sesini duydum.
“Herkes yere yatsın!”
Refleks olarak yere yattım ve gemide ateş bombardımanı oldu.
Tang tang tang tang-
Birkaç asker kanlar içinde yere yığıldı.
“Gemiyi koruyun-!”
Eski askeri kıyafetler giymiş askerler etrafta koşuşturuyordu. Savaşla beraber tedirgin edici bir rüzgâr esiyordu. Çalkantılı Myeongnyang Boğazı girdap içinde dönüyordu ve uzaktan davul sesleri geliyordu.
Lanet olsun.
Bu filmi bilmeyen Koreli yoktur. Çoğu Güney Koreli izlemişti.
Jung Heewon ufka baktı ve mırıldandı.
“Bu… nasıl kazanabiliriz?”
Sinema Zindanı’nın sonu ancak efendisi tatmin olduğunda açılırdı.
Kukukukung!
300 Japon savaş gemisi denizi doldurdu. Hemen bizim taraftaki gücü kontrol ettim. Hm… Yine de bu tarihi gerçeklere dayanan bir filmdi. Umut vardı.
“…Bu ne?”
On iki tane olması gereken yerde sadece bir tane Panokseon vardı. Telaşla etraftaki denizcilerden birini yakaladım ve sordum.
“Komutan nerede?”
“Komu…tan?”
“Amiral Lee²!”
Denizcinin hiçbir şeyden haberi yoktu. Göğsüm soğumaya başladı. Bildiğim filmden farklıydı. Sinema Efendisi hikayeyi değiştirmişti.
Düşman kısa sürede mesafeyi daralttı. Çok saçmaydı. Sadakat ve Savaş Dükü’nün yardımı olmadan Myeongnyang Savaşı’nı nasıl kazanabilirdik ki?
Etrafıma bakınıp panikle haykırdım.
“Lee Jihye!”
[hr]
Bunun olabileceğini az çok tahmin etmiştim. Aslında Lee Jihye’yi sadece gücü için değil, ‘ya olursa’ diye düşündüğüm için getirmiştim zaten.
[‘Deniz Savaşı Tanrısı’ takımyıldızı Lee Jihye için üzgün.]
Lee Jihye’yi bulmak zor olmadı. Zaten tek bir gemi vardı ve Sadakat ve Savaş Dükü’nün mesajlarının duyulabileceği yer sınırlıydı.
“Öğ-öhhhhhh…”
Birinci kattaki güvertenin bir köşesinde kusuyordu.
“Hey, iyi misin?”
Lee Jihye nemli gözlerle bana baktı.
“Yapamam, yapamam!”
Benimle konuşmuyordu.
[Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’ ‘Lee Jihye’yi cesaretlendiriyor.]
“Asla, asla yapmayacağım! Oof…!”
Bir kez daha kustu.
Biliyordum. Onun denizden nefret etmesine rağmen Sadakat ve Savaş Dükü tarafından seçilmesinin nedenini.
[Niteliğinizin etkisiyle, okuduğunuz kitaplardan anılar daha güçlü hale geldi.]
Kafamda, Hayatta Kalma Yolları’nın 40. bölümünden bir sahne geçti.
「 “Hey, denizden korktuğu halde Sadakat ve Savaş Dükü tarafından nasıl seçildi?”
“Bilmem. Belki de amiral soyundan olduğu içindir?”
“…Sadakat ve Savaş Dükü’nün soyundan mı geliyor?” 」
Benim dışımda Hayatta Kalma Yolları’nın 40. bölümüne kadar okuyan birkaç okurdan sert eleştiriler geldi.
Hayır zaten, Lee Jihye’nin büyük Sadakat ve Savaş Dükü’nün kanını taşıması mantıklı mıydı?
Ama Hayatta Kalma Yolları’nın sonsözü hariç tüm bölümlerini okumuştum, o yüzden biliyordum. Lee Jihye, Sadakat ve Savaş Dükü’nün soyundan gelmiyordu.
[Takımyıldızı ‘Deniz Savaş Tanrısı’ ‘Lee Jihye’ye bakınca eski bir dostunu anımsıyor.]
「 “O zaman siz Deoksu klanı Lee’si misiniz?”
“Hayır, Jeonju Lee’siyim ben.” 」
[Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’ eski dostunun torununa bakıyor.]
Lee Jihye, Sadakat ve Savaş Dükü’nün yoldaşı Lee Eokgi’nin soyundan geliyordu.
Sertlik ve Şefkat Dükü, Lee Eokgi.
Sadakat ve Savaş Dükü ile birlikte donanmayı Tanghangpo Savaşı ve Hansan-do Savaşı’nda zafere taşıdı. Sadakat ve Savaş Dükü Lee Sunsin haksız suçlamalarla tutuklandığında onu savunan birkaç kişiden biriydi. Ancak, yeterli efsaneye sahip olmadığından sponsor olamadı.
[Takımyıldızı ‘Deniz Savaş Tanrısı’ üzgün gözlerle ‘Lee Jihye’ye bakıyor.]
Bu nedenle, Sadakat ve Savaş Dükü Lee Jihye’yi seçti.
Onun soyundan değil en yakın sırdaşının soyundan geliyordu. Belki de Sadakat ve Savaş Dükü’nün kendi kararıydı.
Belki de Sadakat ve Savaş Dükü bunu öngörememiştir.
Ölen sırdaşının ve arkadaşının soyundan gelen kişinin kendi elleriyle öldürülüp bir şeytana dönüşeceği gerçeğini.
Eh, bu Hayatta Kalma Yolları’nın kurgusuna göreydi.
[Ödüllü Senaryo başladı!]
[Ödüllü Senaryo – Ölümü arayanlar yaşayacak, yaşam arayanlar ölecek]
Kategori: Alt
Zorluk derecesi: B+
Koşullar: ‘Deniz Savaşı Tanrısı’ sizden yardım istiyor. Sadakat ve Savaş Dükü’nün enkarnasyonu Lee Jihye’yi cesaretlendirin ve Myeongnyang Savaşı’nı kazanın.
Zaman Sınırı: 2 saat
Ödül: Sadakat ve Savaş Dükü’nden bir damga.
Başarısızlık: –
Bir an için gözlerimden şüphe ettim.
Ödül senaryoları nadiren tek bir takımyıldız tarafından talep edilirdi. Garip olduğu için iyice yakından bakınca ödülün de olağanüstü olduğunu gördüm.
…Sadakat ve Savaş Dükü’nün damgası mı?
Bu senaryoyu temizlersem, Sadakat ve Savaş Dükü’nün damgalarından birini sözleşme imzalamadan kullanabilecektim. Lee Jihye’yi salladım.
“Lee Jihye, kes şunu. Çabuk ol.”
“İstemiyorum! Ih… Üçünüz halledebilirsiniz!”
“Biraz bile dayanamaz mısın?”
“…Dayanmak mı? Ahjussi, bilmiyorsun.”
Bilmiyordum demek.
Evet, onun konuşma tarzı böyleydi. Ancak, çocukça davranışlarına katlanacak zaman yoktu.
“Hayır, biliyorum. Deniz tuttuğu için böyle değilsin.”
“…Ne?”
“Ölen arkadaşın da bu filmi severdi. O yüzden böylesin.”
Lee Jihye çenesine darbe almış bir boksör gibi titredi. Sanki kafasında bir sahne canlanmıştı. Daepo Kız Lisesi’ndeki ilk senaryoda arkadaşını çıplak elleriyle boğmuştu.
“Onu… Sen nasıl…?”
“Nereden bildiğimi sorma. Açıklayacak zaman yok.”
Lee Jihye boş gözlerle bana baktı.
“Sırf yaşamak için arkadaşını kendi ellerinle öldürdün ve şimdi de bu şekilde mi ölmek istiyorsun?”
Birinci katın güvertesi bir kancayla delindi. Lee Jihye’ye doğru fırlayan kancayı çıplak ellerimle yakaladım. Lee Jihye bana bakarken titriyordu.
“Buradan kaçabilsen de kaçamazsan da asla affedilmeyeceksin. Ama-”
Arkadan çok sesli bağırışlar geliyordu. Gemiye atlayan Japon akıncılarının sesini duyabiliyordum.
“Şimdi kalkarsan, en azından bazı insanları kurtarabilirsin.”
Titreyen Lee Jihye’yle birlikte ikinci katın güvertesine çıktım.
Lee Gilyoung ve Jung Heewon’un etrafı çoktan sarılmıştı. Silahımı kaldırdım. Düşmanlar sıradan Japon askerleriydi. Teke tek bir savaşta kaybetmezdik. Sorun sayılarının çok fazla olmasıydı.
“Kuaaak!”
Gelen askerleri kestim ama bir sonunu göremedim. Düşman gemileri uzaktan ateş ediyordu. Bu gemi batarsa işimiz biterdi. Film trajik bir şekilde bitecek ve biz de burada ölecektik.
“Lee Jihye!”
Lee Sunsin’in ne kadar harika biri olduğunu fark ettim.
Bu savaşı nasıl zafere taşımış olabilirdi?
“Uyan artık!”
Bu lanetli bir senaryoydu. Song Yeojung ya da Jung Eungdoo yoktu. (Lee Sunsin’in yakın arkadaşları)
Elimizde sadece Sadakat ve Savaş Dükü tarafından korunan zayıf bir kız vardı. Ve o kız geminin ikinci katının güvertesinde sendeliyordu.
“Ben iğrencim. Ben… Ben yaşamayı hak etmiyorum…”
Evet, iğrenç biriydi. Onu kullanma şeklimle ben de iğrençtim.
“Kimse hak etmiyor.”
“I-Ihh…”
Lee Jihye’nin gözlerinden durmaksızın yaşlar akıyordu. Herakles’in Kalkanını tutarken önünde durdum.
Kwang! Kwaang! Kwaang!
“Yaşa ve sorumluluk al! Hayatının geri kalanı için kefaret de ödeyebilirsin, çöp gibi de yaşayabilirsin. Ama yeter ki yaşa!”
Gemi gelişigüzel bombardıman yüzünden parçalanıyordu. Soğuk gözlerle ona döndüm.
“Yoksa gerçekten burada ölmek mi istiyorsun?”
[Karakter ‘Lee Jihye’ hakkındaki anlayışınız arttı.]
Ağlayan Lee Jihye’den her türlü duygu akıyordu. Kızgınlık, kendini küçümseme ve dünyaya karşı hayal kırıklığı gibi karanlık duygular içinde boğuluyordu. Yine de bu duyguların altında yalın, saf bir duygu yatıyordu.
「 Ölmek istemiyorum. 」
Takımyıldızlar bencildi. Enkarnasyonlarını desteklemeyenler ya da enkarnasyonlarının ölüp ölmemesini umursamayanlar vardı. Ama…
Bir takımyıldız ‘efsane’ aşamasında olduğu sürece, enkarnasyonlarını yarı yolda bırakmazlardı.
[Deniz Savaş Tanrısı takımyıldızı Lee Jihye’nin iradesine karşılık veriyor.]
Lee Jihye’nin vücudunun etrafında parlak kırmızı bir ışık patladı. Yoo Joonghyuk için iyi oldu ama ben bir şey elde edemedim. Kazanacağım başka bir şey vardı.
[Karakter ‘Lee Jihye’ yeni bir damga aldı.]
Kılıç Şeytanı Lee Jihye’nin üçüncü damgası. Bu, daha sonra onu bir deniz amirali yapacak olan en güçlü damgaydı.
“…Tanrıya.”
Lee Jihye kılıcının kabzasını tuttu ve denize baktı. Çok sayıda düşman göz önündeydi ve hiç müttefik yoktu. Sessizce kılıcını dünyaya doğru çevirdi.
“Daha 12 gemi kaldı.”
Kılıcının ucundan parlak bir ışın çıktı.
[Karakter ‘Lee Jihye’ ‘Hayalet Filo Sv. 1’ damgasını etkinleştirdi!]
Bölgede su buharı yükseldi. Her yere su püskürdü ve denizde 12 hayalet gemi belirdi.
“Düşmandan intikam alınacak.”
Davul sesi utanmış gibi durakladı. Mermiler hayalet filoya doğru uçtu. Ancak hayalet filo somut bedenden yoksun olduğundan herhangi bir zarar görmedi.
“Burada ölün.”
Sonunda Lee Jihye’nin filosu ilerlemeye başladı. 12 gemi suda ilerleyerek sayısız dalgalanma yarattı. Beyaz namlular ateş etmeye başlayınca yolu kapatan gemiler çaresizce battı.
Kwa kwa kwa kwa kwa!
Artık ağlamayan kız, savaş alanını yönetiyordu.
Hayalet filonun önündeki savaş gemileri tamamen ezilmişti. Sadece ben değil, Jung Heewon ve Lee Gilyoung da bu manzarayı şaşkınlıkla izliyordu.
Bu ‘damganın’ gerçek gücüydü. Deniz savaşında kimse tarafından zorlanmayan amiralin gücüydü.
Gün batımının soluk ışığında, dumanların arasından Japonların çığlıkları duyuluyordu. Myeongnyang Boğazı’nın girdabı ölü bedenleri içine çekti. Son düşman gemisinin de batması bir saatten az sürdü.
[Sinema Efendisi filmin değişen sonundan memnun.]
[Dördüncü ‘Kapanış Jeneriği’ne ulaşıldı].
[Oyuncular: Kim Dokja, Jung Heewon, Lee Jihye, Lee Gilyoung]
[Ödül olarak 500 jeton kazandınız.]
Kapanış Jeenrigini alır almaz, ek mesajlar geldi.
[Ödüllü Senaryo temizlendi.]
[Ödüllü Senaryo için Deniz Savaşı Tanrısı’nın ödülünü aldınız.]
Açıkçası, beklentilerle doluydum. Belki Hayalet Filo’yu alabilirdim. Eğer onu alabilirsem Lee Jihye’yi kıskanmayacaktım.
[‘Kılıcın Şarkısı’ damgası kazanıldı.]
Mesaj ilk çıktığında yanlış duydum sandım.
“Kılıcın Şarkısı” damgası. Bu aslında Lee Jihye’nin hikayenin ortasında edindiği bir damgaydı. Yine de Sadakat ve Savaş Dükü bu damgayı bana şu an verdi.
[Takımyıldızı ‘Deniz Savaş Tanrısı’ size teşekkür ediyor.]
Bir bakıma, bu beceri şu anda Hayalet Filo’dan daha çok ihtiyacım olan bir şeydi. Bu damgaya sahipsem, sekizinci katta en kötüsünün olmasını engelleyebilirdim.
Etraftaki manzara yavaşça değişti ve sinema salonunun içine döndük. Yorgun Lee Jihye bana bakıyordu.
“Ahjussi.”
“Sen burada dinlen. Biz Yoo Joonghyuk’u kurtarmaya gideceğiz.”
“Ama…”
“Dinlen.”
Yeni bir damga edinmeme rağmen sevinmeye vaktim yoktu. Damga ne kadar iyi olursa olsun, bu ‘dünya’ sona erdikten sonra hiçbir anlamı yoktu. Bu ‘sonu’ engellemek için Yoo Joonghyuk’u kurtarmalıydım.
Topladığım ampulleri herkese dağıttım. İstatistik seviyesini yükseltirken, jeton tüketimi her 10 seviyede bir artıyordu. Bu nedenle, ampullerden önce jetonlarımı kullanacaktım.
[4,000 jeton tüketildi.]
[Genel geliştirme ampulleri kullanıldı.]
[Dayanıklılık Sv. 18 -> Dayanıklılık Sv. 24]
[Güç Sv. 18 -> Güç Sv. 24]
[Çeviklik Sv. 11 -> Çeviklik Sv. 20]
[Büyü Gücü Sv. 10 -> Büyü Gücü Sv. 15]
[Tüm istatistikler önemli ölçüde arttı!]
Son merdiveni de tırmandık.
“Herkes hazır olsun.”
[Sekizinci kata, Cennet Bahçesi’ne girdiniz.]
Sinemanun sekizinci katı bir çatı katıydı. Opera binasını andıran küçük bir kubbe şeklindeydi. Çatının yeşil çimenlerine adımımı atar atmaz aradığım regresörün sırtını buldum.
Ah…
O ölürse acı çekecek olanları düşündüğümde öfkem daha da arttı. Neyse ki kafasının arkası vurulmak için yeterince sağlamdı.
“Hey Yoo Joonghyuk!”
Yoo Joonghyuk’a doğru koştum ve kafasının arkasına vurdum.
[hr]
[1] [1]Panokseon (“tahta çatılı” gemi) – 16. yüzyılın sonlarında Joseon tarafından kullanılan ana savaş gemisi sınıfı olan kürekli ve yelkenli bir Kore gemisi.
[2][2]Lee ve Yi Lee ve Yi aslında aynı soyad, sadece kore alfabesinden latin/fenike köklü alfabelere çevrilince okunuşa göre yazılıyor. Kimisi Lee kimisi Yi kullanıyor ama internette muhtemelen Yi ile bulursunuz bu isimleri. Hani biliyorsanız kafanız karışmasın Lee Jihye’ye uydurmak için değiştirdim.