Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe
Bölüm 60: 13. Kısım
Kralların Savaşı – I
Planım açıktı.
İntihalci 1. Havari, Hayatta Kalma Yolları’nın yalnızca başlangıcı olan ‘üçüncü ve dördüncü regresyonlar’ hakkında bilgi sahibiydi. Bilgili insanlarda her zaman olduğu gibi, bilgiyi tekeline alıp Kahinlerden saklamıştı.
Öte yandan Tiran Kral, Kahinlerin varlığından haberdar olduktan sonra ‘vahiyleri’ kullanan Seul’ün Yedi Kralından biriydi.
Bilgiyi tekeline almak isteyen adam ve onu almaya çalışan adam. İkisi karşı karşıya geldiğinde ne olacağı belliydi.
Lee Sungkook, “…Roman mı yazacaksınız yani?” diye sordu.
“Aynen öyle.”
Planın kendisi basitti. İntihal edilen yazarın romanından bir txt hazırlayacak, sonra da bunu her istasyondaki insanlar arasında yayacaktık.
Aşağı yukarı şu tür bir tepkiyle:
-Bazı Kahinlerin vahiyleri sızdırıldı!
Bitiş de iyi düzenlenmişti.
Han Donghoon’un yorumları manipüle etmesi sayesinde, Kahinler hakkındaki bilgiler internette çoktan yayılmıştı. Txt versiyonunun sızdırıldığı bilinirse, büyük olay olacaktır.
Erken davranan birkaç okuyucu gizli parça almaya çalışırken, Tiran Kral da doğal olarak onları elde etmek için harekete geçecekti.
“Ama… SSSSS-sınıf Nihayete Ulaşamayan Regresör’ün içeriğinin çoğunu unuttum ben. Txt’yi nasıl oluşturacağız?”
“İntihal edilen romanın içeriğine neden ihtiyacımız olsun ki?”
“Ha?”
“Orijinalini hatırlıyoruz.”
“Ah…!”
Kısa bir hayranlık çığlığı duyuldu. Ancak Jung Minseob’un yüzü hâlâ karanlıktı.
“Eh… hala bir sorun var. Hayatta Kalma Yolları’nda bildiğimiz gizli parçaların çoğu kullanıldı…”
“Başlangıç senaryolarında mevcut olan birkaç tanesini biliyorum, lazım olanları söyleyeceğim. Uygun seviyedeki öğeler hakkında da bilgi vereceğim.”
Her şeyden önce, intihalci yazarın ve Tiran Kral’ın dikkatini çekmesi gerekiyordu.
Lee Sungkook garip bir şekilde güldü. “Çok komik, resmen txt versiyon hazırlayacağım. Ben genelde okuyucuyumdur.”
Şerefsiz… illegal sitelerden mi okuyormuş?
Jung Minseob da konuştu.
“Ama bunu yaparsak, biz de onun gibi olmaz mıyız? Sonuçta bir hikaye yaratmak için orijinal hikayeyi kopyalamış oluyoruz…”
Mantıklı geldi, konuşmadan önce bir an düşündüm.
“Şöyle bir şey var: intihal, orijinali bilmenizi istemezken, hayran parodileri orijinali bilmenizi ister, sonuçta orjinali biliyorsanız daha eğlenceli olur.”
“Oh, enteresan.”
“Şu andan itibaren hayran parodisi yapacağız.”
Yalan değildi. Birçok insanın SSSSS-sınıfı Nihayete Ulaşamayan Regresör’ü tanımasını umuyordum, böylece çabucak mahvolacaktı.
Gong Pildu’dan bir dizüstü bilgisayar ödünç aldık ve yazmaya başladık. Roman yazma konusunda çok fazla deneyimimiz yoktu, bu yüzden kafa kafaya vermemiz gerekiyordu. Jung Minseob saçını çekip şöyle dedi,
“Yazmak çok zor ya… yazarlar harika cidden…”
“Kabaca yazın gitsin. Sadece onları cezbedecek bilgilere ihtiyacımız var. Zaten kusurlu bir vahiy Kahinleri çok daha kolay kandırır. Gerçekle yalanı karıştırın.”
Jung Minseob’un yazdıklarını inceleyip bazı bilgiler ekledim.
“Romandaki kişilerin isimlerini değiştirelim. Biraz endişeliyim.”
Lee Hyunsung ve Lee Jihye hikayedeki karakterler olduklarını görürlerse şok olacaklardı. Hoşuma gitse de gitmese de bir gün bu dünyanın bir ‘roman’ olduğunu öğreneceklerdi. Ama şu an öyle olması gerekmiyordu.
Bunun üzerine Jung Minseob beklenmedik bir şekilde, “O kısım için endişelenmenize gerek olduğunu sanmıyorum.” dedi.
“Ha?”
“Aslında bunun bir roman olduğunu söyleyerek bazı insanları test etmeye çalıştım. Ama hiç anlamadılar. Bir NPC gibi… Ne kadar ciddi olursam olayım, yalnızca şaka olarak algılıyorlar.”
Bu beklenmedik bir bilgiydi.
Jung Minseob ve diğer Havariler karakterlerle birkaç kez ‘yan karakter’ oldukları hakkında konuşmuşlardı. Karakterlerin o zamanki tepkilerini düşününce… kesinlikle garip bir şeyler vardı.
Jung Minseob konuşmaya devam etti.
“1. Havari bu sayede Kahinleri kolayca bulabildi. ‘Karakterler’ ‘bir romanın içindeyiz’ sözlerinden çok hoşnut olmamış ya da dinlememişlerdir. Belki de havarilerin ‘vahiy’ terimini kullanmalarının nedeni de buydu.”
Bunu duyduğumda birden kendimi huzursuz hissettim. Ağzımı açtım, “…Karakterlerle bizim aramızdaki fark ne?”
“Ha? Um… biz gerçekte yaşayan insanlarız, karakterlerse romandaki insanlar? Aradaki fark bu değil mi?”
“O zaman… bu dünya ne zaman gerçek ve roman olarak ikiye ayrıldı?”
“Hrmmm, peki… İlk senaryo başladığı zaman?”
Sorum Jung Minseob’un cevabıyla çözülmedi.
Jung Minseob ve Lee Sungkook belli ki benim gibi romanın dışındandılar. Çünkü ilk başta onların bilgilerini görememiştim.
Ancak kısa bir süre sonra güncellendi ve Karakter Listesi’ndeki bilgilerine bakabildim.
O zaman artık ‘gerçek insan’ mıydılar yoksa ‘karakter’ miydiler? Eğer herkes zamanla karaktere dönüşecekse…
Bir an Yoo Sangah ve Lee Gilyoung’a baktım.
[Özel beceri, Karakter Listesi etkinleştirildi.]
[Bu kişi ‘Karakter Listesi’nde kayıtlı değil.]
[Şu anda ilgili kişi hakkında bilgi toplanıyor.]
Neyse ki, her ikisinin de bilgilerini hala göremiyordum.
Yoo Sangah aniden bana bakıp gülümsedi. Lee Gilyoung da bana baktı:
“Ne oldu hyung?”
“Bir şey yok.”
Nedenini bilmiyordum ama garip bir şekilde rahatlamış hissediyordum.
[hr]
Kısa bir süre sonra romanı yaklaşık olarak tamamladık.
Kalitesi o kadar kötüydü ki Textpia’da tefrika edilseydi kesin bombalanırdı. Ama bunun bir önemi yoktu.
“Önce Vahiy Kitabı’nın sızdırıldığı bilgisini yayalım.”
Lee Sungkook sordu.
“Onu yaymak için yeterli zaman var mı ki?”
“Donghun ilgilenecek bununla. Münzevi Neet’den faydalanırsak, kısa sürede yayılabilir.”
“Oh, Donghu… Anlıyorum. Ama ya tüm istasyonlar internete bağlanamıyorsa?”
“O zaman birini göndeririz.”
Arkama baktım, Kang Ilhun sanki bekliyormuş gibi başını salladı.
Lee Sungkook da aynı fikirdeydi. “Ah, doğru ya. Ilhun-ssi ise olur… Unutmuşum.”
“Kang Ilhun-ssi, hazır mısın?”
Kang Ilhun, Dongdaemun’un yardımcı temsilcisi. Bu adamı bile isteye kurtarmaya değmişti.
Kang Ilhun telaşla ağzını açtı, “Bu işi bana bırakın. Onları yakalayabileceğime adım gibi eminim. Sadece söylentileri yaymam mı gerekiyor?”
[Karakter ‘Kang Ilhun’ isteğinizi yerine getirecek.]
[Bu kişi hakkındaki anlayışınız arttı.]
Kang Ilhun, sonunda Dedikodu Uzmanı niteliğini kullanma zamanı gelmişti. Senaryonun sona ermesine 44 saat kalmıştı.
Ertesi gün oyun başlayacaktı.
[hr]
-Donghun, teşekkür ederim.
-Sana olan borcumu ödüyorum ben sadece, merak etme.
[Karakter ‘Han Donghoon’ sana biraz güveniyor.]
Geçen seferden bu yana, ‘Gölgelerin Münzevi Kralı’ Han Donghoon bana kalbini kısmen açmıştı. Onu Kahinlerin elinden kurtarmam beklenenden daha büyük bir rol oynamış gibi görünüyordu.
-Sana karşı garip bir yakınlık, aşinalık hissediyorum.
-Yakınlık mı?
-Uzun zamandan beri… Sen de mi münzevisin?
-Hayır, değildim. Gerçi biraz çekingendim.
-Anlıyorum. Seninle, hyung, aramda bilinmeyen bir duvar varmış gibi hissediyorum. İyi açıklayamıyorum ama bu his hoşuma gidiyor.
-Arada duvar hissetmek genellikle kötü bir şey değil midir?
-Ben sadece duvarları olan insanlara inanırım. Birini anlamak için önce o duvarla yüzleşmem gerektiğini düşünüyorum.
Henüz 17 yaşında olan bu çocuk sanki bilge bir adammış gibi konuşuyordu.
Her halükarda, ‘duvar’. Haklı olduğundan emindim. İnsan ne kadar çaresiz olursa olsun bazı duvarlar aşılamazdı.
-Her neyse, söylentiler yayıldı. Ama vahiyleri nasıl dağıtacaksın? Yine internette mi?
-Hayır, internete koyarsam gider yanlış insanlar okur. Satacağım.
-Satacak mısın? Nasıl?
Han Donghoon’a açıklamaya başladım.
[hr]
Senaryonun bitmesine 40 saat kalmıştı.
Sonunda Chungmuro grubu üyelerini çağırdım.
“Bu yolculuk kolay olmayacak. Önümüzdeki 40 saat içinde Changsin İstasyonu’nu ele geçiremezsek, grubumuz yok olacak. Ancak, mevcut güçlerimiz yeterli değil.”
“Peki, ne zamandan beri kolay oldu ki zaten? Rakip kim?”
Jung Heewon’un sorusuna cevap verdim. “Adına Tiran Kral deniyor. Seul’ün en büyük Yedi Kralından biri ve aynı zamanda, en geniş topraklara sahip Kral.”
Bu sefer Lee Hyunsung sordu: “Nasıl biri?”
“Dobong-gu’dan başlayıp kendi krallığını kuran biri. Güzel ya da yakışıklı erkek ve kadınların cariye olacağını, çirkinlerin ise öldürüleceğini ya da köle olacağını söylüyor.”
Jung Heewon kaşlarını çattı. “Dokja-ssi, yakalanırsan köle olacaksın.”
“…Bence asıl sen tehlikede olacaksın.”
“Cariye olmak zordur… Neden gidip onu öldürmüyoruz?”
“Sponsoru oldukça güçlü olduğundan zor olacak. Şu an önümüzde iki yol var: Bayrağını almak ya da karargahı olan Dobong İstasyonu’nu ele geçirmek.”
İkisi de kolay şeyler değildi ve herkesin gergin hissetmesine neden oldu. Sadede gelmeye karar verdim.
“Gwanghwamun’a gideceğiz.”
“Ha? Onlarla savaşmayın dememiş miydin?”
“Kendileri bize gelecekler.”
“Neden?”
“Biraz bilgi sızdırdım. Tiran Kral’ın harekete geçeceği zamanı göz önünde bulundurmalıyız, ona göre yakında ayrılacağız. Herkes hazır olsun… ha?”
“…Ne oldu?”
Yoo Sangah’ın sorusuna belli etmeden gülümsedim.
“Bir şey yok. Sadece beklediğimden daha hızlı gerçekleşiyor da.”
Telefonumda Han Donghoon’un mesajı belirmişti.
-Borsaya koyabildim. Ama böyle iyi mi?
-Evet, iyi. Aferin.
Sonra sistem mesajları birbiri ardına kulağıma girdi.
[Borsadaki ürünler satıldı.]
[Borsadaki ürünler satıldı.]
O anda, havadan titreyen bir ses duyuldu.
[…Dolandırıcı mısın sen?]
“Takımyıldızlar arasındaki tepki nasıl?”
[Bayağı heyecanlılar. Filtrleme sınırlayıcısı çözülmeye başladı… Vahiyi alıp enkarnasyonlarına hediye olarak verenler de var. Ama böylece tekrar dikkat çekeceksin. İyi olacak mısın? Bildiğin tüm bilgileri yayınlarsan eğer, aleyhine olmaz mı?]
‘Olmaz.’
Elimde hâlâ bilgi vardı. Yayınladığım bilgi ihtiyacım olan bir bilgi bile değildi. Aksine, birine zarar verebilecek bir bilgiydi.
“Jetonları ver.”
[İşte.]
[16 cilt SSSSS-sınıf Nihayete Ulaşamayan Regresör borsada satılmıştır.]
[16,000 jeton kazandınız.]
Elbette bu bilgileri bedavaya yayınlamamıştım.
Bilgiye ihtiyaç duyan herkesin sponsoru olacaktır, bu yüzden bilgiyi internette ücretsiz olarak yayınlamaktansa ‘borsada’ satmak daha iyiydi.
Vahiy Kitabı’nı ücretsiz yayınlasaydım, daha şüpheli olurdu. Ama ya satsaydım?
O zaman elbette satın alırlardı. Çünkü yanlış anlayıp bilginin ‘değerli’ olduğunu düşüneceklerdi. Bilginin kalitesi bazen içerikten ziyade değere göre belirleniyordu.
Bu arada, 16,000 jeton. Büyük kâr etmiştim.
Ortaya konuştum, “Kusura bakmayın, bir süre uyuyacağım.”
“…Biraz fazla ağırdan almıyor musun?”
“Benim de uyumaya ihtiyacım var.”
Uzandım, Yoo Sangah beni ince bir battaniyeyle örttü. Jung Heewon ise bunu hala saçma buluyordu.
Sonra uykuya daldım. Bir süre sonra bulanık bilincimde bir sistem mesajı duyuldu.
[Özel beceri, Bilge Okuyucunun Bakış Açısı 3. aşama etkinleştirildi!]
Şimdiye kadar, Bilge Okuyucunun Bakış Açısının üç aşamaya ayrıldığını anlamıştım.
1. Aşama, karakterlerin basit eylemlerini veya duygularını okumamı sağlıyordu.
2. Aşama, karakterin iç düşüncelerini görmemi sağlıyordu.
3. Aşama, karakterlerin bulunduğu çevredeki manzarayı görmemi veya kendimi doğrudan karakterin içine sokmamı sağlıyordu.
Şimdiye kadar 3. aşamaya iki kez girmiştim. Birinde rüyamda, ikincisinde ise öldüğümde. Rüyamda, Yoo Joonghyuk’un Gumho İstasyonu’ndan ayrıldığını görmüştüm. Öldüğümde, Chungmuro’nun manzarasına tanık olmuştum.
Bu iki olay arasında benzerlikler vardı, bilincim bulanık ve dengesizdi. Ancak 3. aşamayı tetikleyen tek durum bu değildi.
Önemli bir gerçek vardı. O da şuydu.
「 ‘Temsilci-nim, izliyor musunuz? Kahretsin… Olacak mı böyle ya?’
Kang Ilhun havaya bakarken kendi kendine mırıldandı.
‘Vahyi Tiran Kral’a ilettim. Yakında harekete geçecekler. Bu arada, beni dinliyorsunuz değil mi?’ 」
Karakterin ve benim aynı anda birbirimizi düşünüyor olmamız gerekiyordu.
Bir süre sonra bakış açım Kang Ilhun’a kaydı.
「 Adam beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. Muhteşem bir taç ve altın bir palto giyen bir adam tahttan yavaşça kalktı, kadınlar hemen etrafını sardı.
“Yeni bir vahiy mi?”
“Doğruluğu kesin. Jetonlarla satın aldım.”
“Bilgileri kim yayınlamış?”
“Muhtemelen Kahinlerden biridir.”
“Güvenilir mi?”
“Vahiylerdeki bazı gizli parçaları kontrol ettim ve hepsi doğruydu.”
Adam dişlerini göstererek güldü.
“Gwanghwamun’a gidelim. Diğerleri oraya varmadan önce.” 」
Güzel. Tiran Kral sonunda harekete geçmişti. Şimdi sorun diğer taraftaydı.
Jung Minseob’u düşündüm.
「 ‘Temsilci-nim! Vardım.’ 」
Güzel zamanlama.
Jung Minseob şu an Sejong Üniversitesi’ndeydi ve önden Gwanghwamun’a gidiyordu. Çevredeki manzaraya baktı.
「 ‘Chunni gibi aynı başlığı taktığı için eminim. Bu o’. 」
Binanın alt kısmında insanlar vardı. Düşündüğüm gibi, en hızlı olan intihalciydi. Gwanghwamun, üçüncü regresyon için en yararlı gizli parçalardan birini içeriyordu. İntihalci buradan vazgeçemezdi.
「 ‘Sorun şu ki daha fazla insan geliyor. Yeongdeungpo, Yongsan, Seongdong-gu, bu taraflardaki krallar… bu biraz fazla olmuyor mu?’ 」
Hayır, umduğum şey buydu, saklananların hepsi teker teker ortaya çıkmaya başlamıştı. Her birini ayrı ayrı ziyaret etmeme gerek kalmadığı için daha iyiydi.
Nihayet dördüncü senaryo sona eriyordu. Gerçek Krallar Savaşı başlayacaktı.