Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe
[center]
Bölüm 68: 14. Kısım
Tahtın Sahibi – IV
Tek gözlü adam bize doğru yaklaştı. Seul’ün Yedi Kral’ından biriyle ilk karşılaşmamdı bu.
Yoo Sangah grup sohbetinde konuştu.
-Dokja-ssi, bu kişi yoksa…
-Evet, aynen öyle.
Yoo Sangah’a başımı salladım. Görünüşüne bakınca o kişinin akla gelmemesi mümkün değildi zaten.
-Bu arada, anlamadım. Takımyıldızı ‘o kişi’ olsa bile, enkarnasyon neden böyle giyiniyor ki?
-Takımyıldızıyla uyumu yüksek gibi duruyor. Uyum ne kadar yüksek olursa, enkarnasyon takımyıldızının yaşam tarzından o kadar fazla etkilenir.
-Onun önünde öksürmesem iyi olur.¹
Uzun saçlarını arkadan bağlamış olan adam, bize yaklaşan adamı karşıladı.
“Majesteleri. Gelmişsiniz.”
“Evet.”
“Neler oldu?”
“Söylememe gerek var mı? Buyur.”
Tek gözlü adam asasını işaret etti. Üzerinde Büyük Kepçe’den alınmış mavi bir mücevher vardı.
[İmparator Yıldızı]²
Uzun saçlı adam ona hayran hayran baktı.
“Ooo…!”
Çok iyi değil miydi? Şimdiden yıldız mücevher kazanmış…
Yıldız mücevherleri Büyük Kepçe bölümünün ödülleriydi.
Genel istatistikleri bir seviye artıran bir eşyaydı. Kendi başlarına da iyi etkileri vardı ama asıl anlamlarını yedi tanesi toplandığında kazanıyorlardı.
Bunun nedeni mücevherlerin tamamının Dört Kaplan Şeytan Kesen Kılıç’ı çağırma malzemesi olmasıydı.
Tek gözlü adam bana baktı. “Kim bu insanlar?”
“Büyük Kepçe bölümüne yeni girdiler. Becerileri bayağı iyiydi, o yüzden onları da aramıza katmayı düşünüyordum.”
“Gerçekten mi?”
Tek gözlü adam ve ben aynı anda ellerimizi birbirimize uzattık.
“Ben Cha Sangkyung.”
“Ben Kim Dokja.”
Bir beceriyi etkinleştirirken elini sıktım.
[Özel beceri, Karakter Listesi etkinleştirildi.]
[Karakter Bilgisi]
İsim: Cha Sangkyung
Yaş: 26
Sponsor: Tek Gözlü Maitreya
Nitelikler: Sözde Tarikat Kurucusu (Kahraman), Maitreya Kralı (Kahraman)
Özel Beceriler: Silah Eğitimi Sv. 5, Zihin Bariyeri Sv. 3, Etkili Konuşma Sv. 3, Ustaca Aldatma Sv. 3, Sahte Dua Sv. 1…
Stigma: Maitreya Vaat Edilmiş Topraklar Sv. 2, Niyet Gözetimi Sv. 2, Şeytani Düşman Sv. 3
Genel İstatistikler: Dayanıklılık Sv. 28, Güç Sv. 26, Çeviklik Sv. 28, Büyü Gücü Sv. 25.
Genel Değerlendirme: Hiç kimse onun her şeyi gören ‘göz’ünden kaçamaz. Önünde öksürmemeye dikkat edin.
Jung Heewon’un burada olmaması üzücüydü. Bu adamı karşımda görseydi, bir daha asla sponsorum hakkında saçma sapan konuşmazdı.
Cha Sangkyung, “İnsanların içini görebilmek gibi bir gücüm var. Sana bir kez bakabilir miyim acaba?”
“Elbette.”
Evet, deneyebilir.
[Karakter ‘Cha Sangkyung’ Niyet Gözetimi Sv. 2’yi kullandı!]
‘Niyet Gözetimi’ stigması, Hayatta Kalma Yolları’ndaki gözlem teknikleri arasında oldukça ilginçti. Rakibin nitelik penceresini göstermese de kişiliği hakkında kabaca bilgi veren bir beceriydi. Yani mesela eğer kişi ‘iyi’ ise ‘Kolayca kandırılan Şeytani Düşman’, ‘kötü’ ise ‘Sırttan bıçaklayan Şeytani Düşman’ görebiliyordu. Örneğin…
[Karakter ‘Cha Sangkyung’ sizin ‘Dokunulmaması gereken Şeytani Düşman’ olduğunuzu keşfetti.]
Şöyle bir şeydi.
“B-bu?”
“Kral? Neden böyle davranıyorsunuz?”
[Karakter ‘Cha Sangkyung’ büyük rahatsızlık duyuyor.]
Cha Sangkyung solgun bir yüzle bağırdı.
“Ş-şeytani düşman!”
“Ha? Yok artık…”
Onun sözleri üzerine Maitreya Kralı’nın grup üyeleri aynı anda bana baktı. Ortam gerilince Cha Sangkyung çabucak ekledi.
“Y-yok bir şey. Hata yapmışım.”
“Ha? Yok bir şey mi?”
“Evet, bir şey yok. Herkes geri çekilsin.”
Bir zahmet. Takımyıldızının uyarısını görmezden gelmek aptallık olurdu. Bu arada, dokunulmaması gereken şeytani düşman…
Muhtemelen Tek Gözlü Maitreya benimle savaşmak istememiştir.
“Haah… hiç şaşırmadım.”
Şüpheli olan şey, uzun saçlı adamın tepkisiydi. Anlıktı ama bir ara yüzünde ‘hayal kırıklığı’ ifadesi vardı.
“Plan bir saat içinde başlayacak. Söylemek için biraz gecikmiş olsam da katılımınızı dört gözle bekliyorum.”
Cha Sangkyung grup üyelerine dönmeden önce böyle dedi.
Gung Ye ile ilk karşılaşmamız da bu şekilde sona erdi.
Uzun saçlı adam, “Vay be, neredeyse işler karışıyordu. Rahatladım.”
“Onun insanlarının kalbini bilen bir Kral olduğunu söylemek saçmalığın daniskası resmen.”
“Haha, Gung Ye sonrasında tiran olarak kayıtlara geçmiş olabilir ama ilk başlarda iyi ve bilge bir kraldı. Gelecekte ne olacağını asla bilemezsiniz. Tarih değişebilir.”
Uzun saçlı adama dikkatle bakıp “Bu arada, sen kimsin?” diye sordum.
“Ah, kendimi tanıtamadım. Ben Han Sooyoung. Cha Sangkyung’un asistanıyım.”
Gung Ye’nin enkarnasyonunu destekleyen bir adam. Sponsoru sayesinde Gung Ye’nin tarafına geçmiş olması kuvvetle muhtemeldi.
Kimdi sponsoru? Belki o da kraldı? Hemen bir beceri kullandım.
[Özel beceri, Karakter Listesi etkinleştirildi.]
[Bu kişinin bilgileri ‘Karakter Listesi’nde okunamaz.]
[Bu kişi ‘Karakter Listesi’nde kayıtlı değil.]
…Ne?
“Hım? Neyin var?”
Utanmadan konuşan Han Sooyoung’a baktım ve gülmeden edemedim. Demek öyle… Artık bu kişinin kim olduğunu biliyordum.
“Önemli bir şey değil. Sadece… Şeytani bir düşmanmışsın gibi hissediyorum.”
“Haha, ne demek istiyorsun?”
Han Sooyoung’un gözlerinin garip bir şekilde değiştiğini görebiliyordum. Muhtemelen şu anda ikimiz de aynı şeyi düşünüyorduk. Asıl soru, kılıcı ilk kimin çekeceğiydi.
Bekleme odasının kapıları teker teker açılmaya başladı.
“Krallar geliyor!”
Maitreya grubunda gerginlik yaşanırken, bekleme salonundaki birkaç kişi tezahürat yapmaya başladı.
Kralların kapıdan çıkışını izlerken Han Sooyoung’a sordum.
“Onlar müttefik mi?”
“Evet, hepsi bizimle işbirliği yapmaya söz veren Krallar. Soldan sağa, ‘İhtiyatlı Kral’ Yoon Kiyoung, ‘Savaşan Kral’ Kim Baekho ve en son çıkan ‘Toprak Ejderhası Kralı’ Gu Daesung.”
Bu lakabı duyduğumda bir şey hatırladım.
İhtiyatlı Kral ve Savaşan Kral. Tıpkı lakapları gibiydiler. İyi becerileri ve istatistikleri vardı ama Yedi Kral’a kıyasla bir adım gerideydiler.
Dikkat etmem gereken tek kişi Toprak Ejderi Kralı Gu Daesung’du.
Gu Daesung, Cha Sangkyung’u fark ederek “Çoktan çıkmışsın? Hızlısın.” dedi.
“Sen de kaba bir toprak solucanısın.”
“… Toprak solucanı mı? Sponsoruma böyle mi hitap ediyorsun?”
Yoo Sangah onların sözlerini duyunca irkildi ve bana fısıldayarak, “Sanırım onun arkasında iyi bir sponsor var” dedi.
“…Nereden biliyorsun?”
“Sonraki Baekje’nin kralının toprak ejderhasından doğduğuna dair bir hikaye duymuştum.”
“Toprak ejderhası mı?”
“‘Toprak solucanı’ derken bunu kastediyorlardı. Diğer Krallar alaycı bir tavırla ona toprak ejderhasının oğlu diyorlar.”
Gerçekten inanılmaz, bu kadarcık bilgiyle Gu Daesung’un kimliğini çözdü.
Yoo Sangah haklıydı.
Toprak Ejderhası Kralı Gu Daesung. Hatırladığım kadarıyla, Sonraki Kral Gyeon Hwon’un sponsoru olduğu Seul’ün Yedi Kralından biriydi.
“Sponsoru kral olan çok az insan var. Öyleyse daha önce gördüğümüz Kral…”
Başımı salladım. Nitekim, sponsorlarının hepsi birer kral olan bu kadar çok enkarnasyonun bir arada olması tesadüf değildi.
Bu durum sadece Seul Kubbesi’nde değil, diğer bölgelerde de benzer olacaktır.
Japonya’da Oda Nobunaga da dahil olmak üzere üç kahraman arasında, İngiltere’de ise Aslan Yürekli Richard ve 8. Henry arasında bir rekabet olurdu.
Dünyanın en büyük takımyıldızları Mutlak Taht için bir savaşa hazırlanıyor, enkarnasyonlarıyla uyumlarını nefes kesici seviyeye yükseltiyorlardı.
[Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’ yeni bir anlatı düzeyinde takımyıldızının ortaya çıkmasını bekliyor.]
[Takımyıldızı ‘Adaletin Kel Generali’ elleri terli bir şekilde durumu izliyor.]
Diğer yüksek rütbeli takımyıldızlar da ilgilendi. Normaldi. Daha önce de söylediğim gibi, dördüncü senaryo her ülkenin en büyük takımyıldızları için bir etkinlikti.
“Herkes toplandı mı?”
Krallar kısa süre sonra ortada toplandılar ve bir konuşma yaptılar.
“Düşmanımız üçüncü kapıdan giren Tiran Kral! Tiran Kral korkakça masum Krallara baskın yaparak iki mücevher aldı bu zindandan. Buradaki insanlardan bazıları onun yüzünden Krallarını kaybetmiş olabilirdi.”
Bekleme odasının ceset tarlasına dönmesinin nedeni buydu.
Tiran Kral muhtelemen iki Kral öldürerek o yıldız mücevherlerini aldı. Bu, yakında yedi yıldız mücevherinin hepsini toplayacağı anlamına geliyordu.
“Yeni Seul böyle birine bırakılmamalı. Eğer Dört Kaplan Şeytan Kesen Kılıcı alır ve ardından Mutlak Tahtı ele geçirirse, Seul’de bitmek bilmez bir keder ve trajedi yaşanır!”
“Bu yüzden, savaşmalıyız! Hemen ayağa kalkın! Buradaki Kralların hepsi bilgin. Hangimiz Mutlak Kral olursak olalım geleceğimiz iyi olacak. En azından en kötü Kralı durdurmalıyız!”
“Bu, doğru yaşam biçimi için edilen bir mücadele olacak! Kendinize dikkat edin! Yeni tarihe ilk adımınızı atan büyük savaşçılar olacaksınız!”
Konuşmanın fazla bir içeriği yoktu ama insanlar heyecanlandı. Bazı insanlar alkışladı, bazıları sempati duydu, bazıları ise gözyaşlarına boğuldu. Sanki adalet için savaşan gerçek devrimciler gibiydiler.
Olay yerine tek başıma baktım.
Daha bir ay önce buradaki insanlar cumhurbaşkanı seçmek için oy kullandılar. Görevlerini yaptılar ve meşru ekonomik faaliyetler yoluyla özel mülkiyete sahip olmayı kabul ettiler. Birdenbire her şey bir rüya gibi gelmeye başladı.
Sadece bir ay içinde Seul krallık günlerine geri döndü.
“Dağılın!”
Yüzlerce insan üçüncü kapıya girdi. Cha Sangkyung’un grubu en arkadaydı ve biz de onlarla aynı hizada ilerledik.
Dev bir tünel görünmeden önce görüşümüz dalgalandı. Büyüklüğü kolayca ölçülemeyen devasa bir tüneldi.
Han Sooyoung yanıma gelip ağzını açtı. “Çok heyecanlı. Kendimi bir dövüş sanatları romanında gibi hissediyorum.”
“Dövüş sanatları romanı mı?”
Han Sooyoung anlamlı bir gülümsemeyle başını salladı. “Niye, sana da dövüş sanatları romanındaymışız gibi gelmiyor mu? Tıpkı hazine haritası gibi. Efsanevi kılıç taş odada uyuyor ve kılıcı elde eden kişi dünyanın en güçlü insanı olacak!”
Han Sooyoung’un jestler eşliğinde konuşması oldukça makul görünüyordu. Aktörüm dese sürpriz olmazdı.
“Dövüş sanatları romanlarında yaygın bir klişedir, hazine kılıcı.”
“Ah, Dokja-ssi, sen de mi dövüş sanatları romanları okurdun?”
Kurgusal tarzdan bahsederken bunu atlamak olmazdı.
“Biraz okumuştum. Bu arada bu klişe romanlarda ortak bir gelişme var.”
“Ortak gelişme mi? Nedir o?”
“Hazine haritasının sahte olduğu ortaya çıktı! Falan türde bir gelişme.”
Han Sooyoung’un gözleri titredi. “Enteresan. Ondan sonra ne olacak?”
“Apaçık bir hikâye. ‘Gölge’ kenarda sessizce gülüyor ve sahte hazine yüzünden toplanan insanları öldürüyor.”
“Hoh… şu anki durumumuz bu mu? Birisi gölge olabilir mi?”
Başımı sallayıp “Böyle bariz klişelerden hoşlanmasam da bir olasılık” dedim.
“Hım? Bu ne anlama geliyor?”
“Dürüst olmak gerekirse, hazine kılıcı gibi çok fazla klişe var.
“Hmm… böyle çok fazla hikaye olması, onu kötü mü yapıyor?”
“Yazarlar için uğraştan yoksun bir hikaye olduğunu düşünüyorum.”
Han Sooyoung’un ifadesi biraz sertleşti. “Peki ya sen yazar olsaydın ne yapardın, Dokja-ssi? Hazine kılıcı yazmak zorunda olsaydın ne yapardın?”
“Emin değilim. Adımdan da anlaşılacağı üzere ben ‘okuyucuyum’.”
“Bir okuyucunun da aynı şeyi yapacağını düşünüyorum. Bilindik klişeler yazmak okuyuculara tatmin verecektir.”
Evet, böyle bir şey söyleyeceğini tahmin etmiştim. Gülümseyip sordum: “Bunu kim söyledi? Yazar olarak konuşuyorsun. Klişelerin kötü olduğunu söylemiyorum. En azından intihalciler kullanmamalı.”
“İn…tihalci?”
“Evet, intihalci.”
Han Sooyoung’un yüzünün renk değiştirdiğini görmek komikti.
“Yani, her hikaye birbirine benzer. Farklı olan şey ayrıntılar… Buna gerçekten intihal denebilir mi? Dokja-ssi, sen de yazar olsaydın sen de-”
“Hayır, ben olsam farklı yazardım.”
Han Sooyoung’un kaşları çatıldı. “…Farklı mı yazardın? Nasıl mesela?”
“Örneğin, bunun gibi.”
Kırılmaz İnancı kaldırıp boynunu kestim. Kafası aşağı düşerken hiç kan görünmüyordu.
“Nasıl olsa ortaya çıkacakken neden saklanıyorsun ki?” diye ekledim.
Sonra Han Sooyoung’un başı yerde yattığı yerden konuştu. “Ne kadar ilginç. Kim Dokja.”
[hr]
[1] Tek Gözlü Maitreya Tek Gözlü Maitreya yani Gung Ye, Goguryeo’nun tek gözü olan ünlü bir kralıydı. Kalan tek gözüyle kötü ruhları görebildiği ve son derece zalim olduğu iddia edildi. Tarihi bir dizide sırf öksürdüğü için birini öldürmesi üzerine Kore’de bir tür şaka hâline geldi.
[2] Zi Wei 紫微(İmparator Yıldızı veya Mor Yıldız) Çin yıldız falında hükümdarlığı, istikrarlı gelişmeyi, yardımseverliği, tarafsızlığı, bilgeliği, gücü, konumu ve maddi zenginliği temsil eder.
[/center]