Omniscient Reader’s Viewpoint - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




6   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   8 


           
https://monomanga.com/wp-content/uploads/2022/11/titlepage800-1.png
Bölüm 7: 2. Kısım
Ana Karakter – I
Metro, Dongho Köprüsü’nün yarısında durdu.
“Aman Tanrım…”
Hayatta kalan birkaç kişi ayağa kalkarak dışarıdaki manzaraya baktı – harabeye dönmüş Seul ve yıkılmış binalar. Dev bir yılanı andıran canavarlar Han Nehri’ne düşen bir savaş uçağının enkazını yiyordu.
“Bu da ne…!”
Onları görür görmez tanıdım. İhtiyozorlar. Genellikle deniz yılanı olarak adlandırılan bir canavar türüydü, ama daha sonra Hayatta Kalma Yolları dünyasında 7. sınıf bir canavar olarak sınıflandırılıyordu. İhtiyozorlardan biri bu yöne doğru baktı.
“U-Uwaaah! Geliyor!”
Biri korkudan çığlık attı. Bense yaklaşan ihtiyozora kayıtsızca baktım. Bu herifler bir tehdit oluşturmazdı çünkü. İhtiyozor Dongho Köprüsü’nün dibinde daireler çizdi ve hava kabarcıklarının içinde kayboldu. Hayatta Kalma Yolları dünyasında ‘senaryolar’ her şeyden öncelikliydi. Senaryo tarafından korunduğumuz sürece, bu tür canavarlarla hemen uğraşmak zorunda kalmayacaktık. En azından şimdilik.
[Ödül dağıtımı beklenmedik bir senaryo kontrolü nedeniyle gecikti. Lütfen bekleyin].
Ödül dağıtımı şu anda başlamış olmalıydı ama havada asılı duran tek şey bir hata mesajıydı. Muhtemelen benden kaynaklanıyordu. Kim Namwoon’un başsız cesedine baktım. Orijinal Hayatta Kalma Yolları’na göre Kim Namwoon bu vagonda bulunan insanların çoğunu öldürmüş ve bir sonraki senaryoya geçmişti.
Ancak, bunu durdurdum. Eğer düşüncelerim doğruysa, Kim Namwoon’un ölümüne kızanlar olacaktı. Buradan mı? Yo, hayır, buradan değil. Gökyüzünden.
[Kim Namwoon karakterinin ölümü nedeniyle, iki takımyıldızı size karşı hafif bir düşmanlık gösteriyor].
Takımyıldızlar. Onlar Hayatta Kalma Yolları’ndaki en gizemli varlıklardandılar. Uzak nebulalardan insanları izleyip bu trajediyi yönetirdiler. Takımyıldızların mesajları göründüğüne göre, artık gerçekten başlamıştık.
Komikti açıkçası. Bir gün önceye kadar pozisyonlarımız tam tersiydi. Şimdi beni izleyen onlardı.
[Bir avuç takımyıldızı senaryonuza hayran kaldı.]
[Takımyıldızlar size 500 jeton sponsor oldu.]
Benden hoşlanmayan takımyıldızlar olacaksa, benden hoşlananlar da olacaktı elbet. Her iki durumda da, bu rahatsız ediciydi orası ayrı. Şu anda onlara hiçbir şey yapamazdım. Palyaço olma sırası bendeydi. Yerdeki Kim Namwoon’un çakısını aldım.
‘İstediğiniz kadar, doyasıya izleyin. En sonunda bedelini canınızla ödeyeceksiniz.’
“…Dokja-ssi? İyi misin?”
Başımı kaldırdım ve Yoo Sangah’ın yüzünü gördüm. Omuzları sarkmıştı. Beyaz bluzunu kan kaplamıştı ve çoraplarında bir yırtık vardı. Tanıdığım Yoo Sangah gitmişti. Yoo Sangah’ın elini tuttum ve “Özür dilerim. Büyükanneyi kurtaramadım.”
Başı olmayan büyükannenin cesedine baktım. Adını bilmiyordum. Gelecekte birçok insan benzer şekilde ölecekti. Yoo Sangah bana karmaşa dolu bir bakış attı.
“Dokja-ssi nasıl bu kadar…”
“Evet?”
“Ah, önemli değil. Ondan ziyade… Teşekkür ederim.”
“Ne demek istiyorsun?”
“O, ben…”
Geç de olsa bir önceki sahneyi hatırladım. Kutuyu Yoo Sangah’a doğru fırlatmıştım. Ne düşündüğünü biliyordum. “Bu sadece bir tesadüftü. İkinci sefer olmayacak.”
“Ah…” Yoo Sangah sessizce başını salladı. Gerçeği bilmese de akıllıydı. Ne demek istediğimi biliyordu. Birisi benim seçimim sayesinde yaşadı ve bir başkası öldü. Kim kurtulmuş olursa olsun, bir teşekkürü hak etmiyordum.
[Vay, harika.]
Dokkaebi havada belirdi.
[Burada ne oldu böyle? İki dakika diğer vagonları izleyeyim dedim…]
Dokkaebi’nin yüzünde sevinç ve şaşkınlık karışımı bir ifade vardı. Dokkaebi’nin başının üzerinde parıldayan yıldızlar süzülüyordu. Yıldızların sayısını saydım. Bir, iki, üç… Yirmi, yirmi bir. Toplamda yirmi bir. Tabii mutlu olacaktı.
[21 kişinin kanalıma bağlanması için… Haha, bu biraz fazla iyi değil mi? Tanrım, neyse, sponsorluğunuz için teşekkürler, Takımyıldızları. Haha, millet! Değerinizi düzgün bir şekilde gösterdiniz mi?]
Başındaki yıldızların sayısı, kanala bağlı kaç tane takımyıldızı olduğunu gösteriyordu. Aslında 21 çok değildi ama acemi bir dokkaebi için uçuk bir sayıydı.
[Hayatta kalanların sayısı oldukça iyi sanki? Yan vagondaki adam da delinin tekiydi… Görünüşe göre bugün işler oldukça ilginç].
Dokkaebi havada bir şeyler yaptı etti. Hemen sonra, hayatta kalanların bir listesi ortaya çıktı.
[3434 Bulgwang Treni, 3807 numaralı vagondan kurtulanlar: Kim Dokja, Lee Hyunsung, Yoo Sangah, Han Myungoh ve Lee Gilyoung. Toplam beş kişi kurtuldu.]
Beş kişi. Düşündüğümden daha fazla kurtulan vardı. Hayatta kalanların yüzlerine tek tek baktım.
Lee Hyunsung’un iyi bir fiziği vardı ve çok da yetenekliydi, bu yüzden hayatta kalmasını bekliyordum zaten. Hatta Yoo Sangah’ın da hayatta kalmasını az da olsa bekliyordum. Bir de, Lee Gilyoung vardı. Tahminimince, ‘Lee Gilyoung’ yanımda duran çocuğun adıydı. Ezilmiş çekirgenin sıvısı hâlâ çocuğun ellerindeydi. Ona verdiğim çekirgeyi öldürmüş.
Çocuk, başını kaybeden annesine bakıyordu. Annesi, büyükanneyi öldürmeye katılıp onu tek bırakmıştı. Çocuk da uzaktan her şeyi başından sonuna kadar görmüş olsa gerek. Çocuğun omzuna dokunmadan önce bir an tereddüt ettim. Bu aptalca bir sempati değildi. Basitçe söylemek gerekirse, bu…
Aynen öyle. İkiyüzlülük.
“Çocuk.” Çocuk yavaşça başını çevirdiğinde gözlerinde hayatında ilk kez yaşadığı ölüm korkusunu gördüm. Kaçınılmaz bir insan içgüdüsüydü bu. Annesinin ölümünün yasını tutmuyordu. Sadece kendi ölümünden korkuyordu. Bu doğaldı. Sonuçta bir insandı. “Yaşamak istiyor musun?”
Çocuğun endişeli gözleri vücuduyla beraber karşı koyamayacağı kadar titredi. Sonra başı yavaş yavaş aşağı yukarı sallandı.
“O zaman birlikte gidelim.”
Lee Gilyoung usulca hareket etti ve bacaklarıma yaklaştı. Yoo Sangah etkilenmiş bir ifadeyle beni izliyordu. İstemeden bir yanlış anlaşılmaya daha sebep oldum. Aslında, görülmesi gerekiyordu. Ancak hedef Yoo Sangah değildi.
[Birkaç takımyıldız yaptığınız iyilikten etkilendi].
[Takımyıldızlar size 200 jeton sponsor oldu.]
Bunun alçakça bir hareket olduğunu düşünmeden edemiyorum ama yaşamak da istiyorum. Yaklaşan büyük olaylar göz önüne alındığında, takımyıldızların dikkatini şu anda çekmek çok önemliydi.
“B-Bizi ne zaman bırakmayı düşünüyorsunuz? İstediğinizi almadınız mı?” Gömleği yırtılmış olan Han Myungoh altı adım öteden bağırdı.
Bölüm Başkanı Han Myungoh. O hayatımda gördüğüm en şanslı insandı. Merak etmeden duramadım: Han Myungoh bu kadar çok parası varken neden metroya biniyordu? Bu herif daha geçen yeni bir Mercedes-Benz S-Serisi ile hava atmıştı.
[Hrmm, bırakmak? Dışarıyı görmüyor musun? Gerçekten oraya gitmek istiyor musun?] Dokkaebi kıkırdadı. [Takdire şayan. Aslında bu vagondan pek bir şey beklemiyordum ama ilk senaryoyu geçmeyi başardınız. Bu, böceklerin bile hayatta kalmayı hak ettiğini kanıtlıyor].
Sözleri konumumuzu fark etmemizi sağladı. Belki de onun gözünde o çekirgeler gibiydik.
[Şimdi, zorlukların üstesinden gelmenin bir ödülü olması gerekmez mi? İlk senaryonun ödülü olarak, ‘takımyıldızların’ sponsorluğunu almaya hak kazandınız. Waahhh! Buna ne dersiniz? Çok heyecanlı değil mi? Hmm, hiç hevesli değilsiniz. Gerçekten büyük bir şey diyorum.].
Tepkileri doğaldı; burada ‘takımyıldız’ ya da ‘sponsorluk’ kavramlarının ne olduğunu bilen tek kişi bendim. Takımyıldızların sponsorluğu. Anlamı çok açıktı. Hayatta Kalma Yolları’nın en önemli etkinliklerinden biri olan ‘Sponsor Seçimi’ başlamak üzereydi.
[Hmm, herkesin kafası karışmış duruyor. Şunu söyleyebilirim: şu anda inanılmaz derecede zayıfsınız. Eğer bu hâlinizle gerçekleşecek senaryoların içine atılırsanız, bırakın bir ‘kruk’u, zayıf bir yer faresine bile ölüverirsiniz. Ama kurtarıcılarınız, evrende size acıyan ve size sponsor olmak isteyen bazı büyük insanlar var. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?]
Lee Hyunsung sonunda daha fazla dayanamadı ve ağzını açtı, “Ne demek istiyorsunuz acaba? Kim kime sponsor oluyor…”
[Hmm, dediklerim bir kulağınızdan girip öbür kulağınızdan çıkıyor sadece. Güney Kore’de bir atasözü yok mu, bin nasihatten bir musibet yeğdir diye? O yüzden doğrudan deneyimleseniz daha iyi olacak. Şanssız olanlar bu şansı yakalayamayabilir. Hahaha!]
Gergindim. Şu andan itibaren burada yapacağım iyi bir seçim gelecekte hayatta kalmamı kolaylaştıracaktı.
“Dokja-ssi? Birden önümde iki garip seçenek belirdi…”
“Ben de bilmiyorum.”
Bu, şüpheleri önlemek için söylediğim bir yalandı. Bu arada, iki seçeneği varmış. Yoo Sangah bayağı şanslı.
“Rahatla ve bunu bir yatkınlık testi olarak düşün.”
“Yatkınlık testi…”
“Zaten kimse neyin ne olduğunu bilmiyor. Neden strese girelim?”
“Ah… Anlıyorum.”
Yoo Sangah ağzını kapattı ve boşluğa bakmaya başladı. Sanki tuhaf bir şeyle karşılaşmış gibi derin bir ifade takınmıştı. Diğerleri aniden sessizleşti. Herkes önündeki seçenekleri okuyordu. Benim de bakmam gereken kendi seçeneklerim vardı.
[Sponsor Seçimi]
-Lütfen sponsorunuzu seçin
-Seçtiğiniz sponsor güçlü bir destekçiniz olacaktır.
1. Abisal Kara Alev Ejderhası
2. Şeytani Ateş Yargıcı
3. Gizemli Entrikacı
4. Altın Başlığın Esiri.
Bir soru gibi dört seçenek vardı. Bu, beni kendi enkarnasyonu yapmak isteyen dört takımyıldız olduğu anlamına geliyordu. Hayatta Kalma Yolları’nın ana karakterinin ilk seferinde beş seçeneğe sahip olduğu düşünüldüğünde dört seçenek az değildi.
Takımyıldızlar hiçbir zaman gerçek isimlerini açıklamamışlardır. Bu nedenle, tüm enkarnasyonlar takımyıldızların karakterlerini ‘abisal’, ‘şeytani’ ve ‘bahçe’ gibi kelimelerden çıkarmak zorundadır. Elbette bu bulmaca, Hayatta Kalma Yolları’nın tek okuyucusu olan benim için hiçbir şey ifade etmiyordu.
Bakalım.
İlk olarak, ‘Abisal Kara Alev Ejderhası’. Hafızama göre, bu takımyıldızı Kara Bulut adı verilen nebulaya liderlik eden güçlü bir varlıktı. Gerçek adını unuttum ama çok uzun bir isim olduğunu hatırlıyorum. Bu takımyıldızının avantajı, enkarnasyonunun aşırı saldırı gücü alabilmesiydi. Fiziğe ve güce acil ihtiyaç duyulan ilk senaryolarda, Abisal Kara Alev Ejderhası kadar güçlü bir takımyıldız yoktu.
Tabii ki bu başlangıçla sınırlıydı. Bu takımyıldızın gücü ne kadar sık kullanılırsa, zihin o kadar bozuluyor ve enkarnasyon çılgın bir katile dönüşüyordu. Bu takımyıldızı genellikle ‘chuuni’ niteliğine sahip kişilere sponsor olurdu… Bu Takımyıldızın neden beni seçtiğini bilmiyordum.
Kendimi rahatsız hissettim ve bu adamı eledim.
İkincisi, Şeytani Ateş Yargıcı. Bu seçeneği gerçekten gördüğüme inanamıyordum. Her nasılsa, hissettiğim bu duygular muazzamdı. İlk bakışta bu isim kötülükle dolup taşıyordu. Ancak, bu aslında kötüler için bir tuzaktı. ‘Şeytani’ aslında ‘şeytan değil’ anlamına geliyordu. Ardından gelen ‘ateş’ ve ‘yargıç’ kelimeleri önemliydi.
Şeytan olmayan ve ateş aracılığıyla hüküm veren bir varlık. Ters köşe olarak, bu takımyıldız aslında bir melekti. Yanlış hatırlamıyorsam Başmelek Uriel olmalı… Romanda birisi bu takımyıldızını sponsor olarak seçmeseydi hatırlamazdım belki de.
Oldukça iyi bir seçimdi. Bunu askıya alalım. ‘Mutlak İyi’ takımyıldızları, muazzam güçlerini kullanmak istediğinizde size saçma kısıtlamalar getiriyordu.
Üçüncüsü, Gizemli Entrikacı. Hayatta Kalma Yolları’nın tek okuyucusu olan ben, bu takımyıldızını ilk defa görüyordum. Bu isim bir yerlerde geçmiş olabilir ama… Şu anda hatırımda yoktu. Hayatta Kalma Yolları’nı daha kapsamlı bir şekilde okuyabilseydim, takımyıldızı hakkında bir fikir edinebilirdim.
Ancak bu takımyıldızının sahibinin çok güçlü bir varlık olmadığından emindim. Bariz değiştirici dışında, bir tane bile ‘özel isim’ yoktu. Gizemli Entrikacı, bir takımyıldızı için çok basitti. Bu da beklemedeydi.
Son olarak, Altın Başlığın Esiri vardı. Dördüncü seçeneği gördüğüm anda kalbim yerinden fırladı. Bu takımyıldızın bu kadar erken ortaya çıkmasını beklemiyordum. Birkaç kez gözlerimden şüphe ettim. Yine de orada yazan isim açık bir şekilde ‘Altın Başlığın Esiri’ idi. İlk bakışta bu isim ‘Esir’ kelimesinden dolayı olumsuz bir imaj uyandırıyordu. Ancak, asıl dikkat etmeniz gerek kısım ‘Altın Başlık’tı.
Altın Başlık. Dünyanın en küçük hapishanesi. Küçükken Batıya Yolculuk’u okuyan herkesin tanıyacağı bir ipucuydu. Doğudan batıya yapılan yolculukta altın kafa bandının tutsak ettiği tek bir mahkûm vardı.
Başındaki pranga nedeniyle acılar içinde yaşayan, Çiçek ve Meyve Dağı’nın efendisi. “Altın, sert bakışlarıyla yakışıklı Maymun Kral. Cennetin Dengi, Büyük Bilge, Sun Wukong.”
Romanda yer alan karakterler arasında Sun Wukong tarafından sponsor olunan biri vardı. Yüzlerce enkarnasyonu silip süpürebilen ve bir yıldırım darbesiyle binlercesini öldürebilen harikulade bir güç. Yazar bu bölümü çok heyecanlı anlatmıştı, bu yüzden hafızam netti.
Böylesine güçlü bir takımyıldızının bana neden ilgi gösterdiğini bilmiyordum ama Cennetin Dengi Büyük Bilge’nin enkarnasyonu olursam, bu yeni dünyada herkesten daha kolay hayatta kalabilirdim. Ancak…
Hızlıca öndeki vagona açılan kapıya baktım. O kapının ardında ‘o’ da benim gibi seçim ekranına bakıyordu. Eğer Cennetin Dengi Büyük Bilge’yi seçersem… Ona karşı kazanabilir miydim?
[Sponsor Seçiminin bitmesine bir dakika kaldı.]
Zaman tükeniyordu. Hafifçe nefes aldım ve seçeneklerimi gözden geçirdim. Endişelerim uzun sürmedi.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


6   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   8 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.