Yıpranmış kağıt parçasının ellerimin baskısı altında buruştuğunu hissettim.
Sanki en ufak bir güçle bile onu yırtabilecekmişim gibi hissettim.
Keşke bu ikilemimi de kolayca çözebilseydim.
Kağıdı suya attım ve kendimi dağların arasına gömdüm. Birçoğunu ateşe atmıştım, o zamandan beri, bunu kaç kere yaptığımı bile unuttum.
Ama ne kadar zorlasam da kağıttaki harfler silinmedi.
Sonunda, ailenin iki reisi atalarının kaprislerine teslim oldu.
Sözleşmenin içeriği basitti.
Doğumlarından sonra torunlarımızın ellerini birleştireceğiz. Eğer yaş farkı çok fazla olursa ya da aynı cinsiyetten olurlarsa biraz utanç verici olur, o zaman onlara biraz daha zaman veririz.
Ama ikisinin de kafası yerinde değildi ve akıllarına ne geldiyse yazdılar, bu yüzden sözleşme şaka gibiydi.
Ancak asıl sorun, sözleşme için kullandıkları kağıdın normal bir kağıt olmamasıydı.
Sözleşme ne olursa olsun yerine getirilmeliydi. Aksi takdirde, yan etkileri hiç hoş olmayacaktı.
Romanda bu lanet olası sözleşme Maevia Morgana'nın hayatını cehenneme çevirmişti.
Kocası kelimelerin anlatamayacağı derecede korkunçtu.
Sözleşmeyi bıraktım ve karşımda oturan sefil piç kurusuna gülümsedim.
"Mükemmel. Evlilik kulağa hoş geliyor.”
"Akıllıca bir seçim. O zaman fazla geleneksel olmayan bir düğün töreni yapalım. Bundan sonra, ben seni arayana kadar, tımarhaneye gitmeni ve evin hanımı gibi davranmanı istiyorum.Doğal olarak, lüks içinde kendini şımartırken boş zamanın olmayacak.”diye uyardı Gilbert Kallakis kibirli bir sesle.
Ah, cidden. Kelimeler için bir kaybım var. ( At a loss for words: Söyleyecek şey bulamıyorum.)
Romanı okurken bile hikayenin bacağımı çektiğini hissettim.(Sanırım bu bir deyim) Olayı kendim yaşadığımdan daha da gülünç geliyor.
Yüzümdeki tatlı ifadeyi korudum.
"Seninle evleneceğimi kim söyledi?"
"……..Pardon?"
"Seninle değil, babanla evleniyorum."
Evet, unvanını bilerek kullanmasından bahsetmiyordum. Ona sadece 'sen' diye hitap edebilmek istiyorum.
Ama Gilbert'in unvanlar gibi şeyleri umursayacak zamanı yok gibi görünüyor. (Burayı anlamadım ama sanırım Gilbert'e gayri resmi bir şekilde seslenmesinden bahsediyor.)
“Sen az önce ne dedin……. yanlış duymuş olmalıyım. Lütfen az önce söylediklerini tekrar eder misin?
Sırıtma isteğimi bastırdım.
Senin için kulak kirini temizlememe ihtiyacın mı var? Noter zaten ne dediğimi duymuş olmalı.
"Baban bekar bir adam. Başından beri bir külçe altın olduğunu bildiğin için değersiz bir taş bloğu tutuyorsun, bu yüzden açıkçası hala babanın sözleşme için geçerli olma olasılığı var."
"O saçma sözlerinle beni kastetmiş olamazsın!"
"Aman Tanrım, senden bahsediyormuşum gibi mi geldi?"
Masum gibi davrandım ama tam olarak inkar etmedim.
Gilbert'in yüzü kızardı.
“Senden bu tür bir utanç duymayı hak edecek bir hata yaptığımın farkında değildim. Çok şey istemiyorum. Tek yapman gereken sözleşme şartlarını yerine getirmek ve sadık bir eş olarak kalmak.”
"Elbette yapacağım, ama seninle değil. Babanla evleneceğim.”
“…Seninle oyalanacak vaktim yok, hanımefendi”, diye iç çekti Gilbert
"Sadece bana ne istediğini söyle. Mücevherler? Elbiseler? Grandüşes unvanıyla yetinmemek için ne kadar açgözlü olabilirsin?”
Hey, bu kadar sürtük olma. Parası olan tek kişi olduğunu mu sanıyorsun? Kendini yaşayan tek asil mi zannediyorsun?
Grandük'ün gerçek oğlu bile değildi. O da kardeşi gibi evlat edinildi.
"Benimle evlenmeyi bu kadar çok istiyorsan, sözleşmeye kendi adını yazmalıydın. Bir parça kağıda yazı yazmak, o küçük gururunu incitiyor mu? Yoksa fiziksel olarak bunu yapamayacak durumda mısın?”
"Hanımefendi", Gilbert bana dırdır etti.
tatlı bir şekilde gülümsedim.
"Evet, Morgana ailesinin tek kızı olabilirim ama Grandük Kallakis'in ailesini de düşünmen gerekmez mi? İki oğlu var ve hem kendisi hem de diğer oğlu bekar. Senin aksine, seçebileceğim üç seçenek var.”
Durumu ancak ona ayrıntılı olarak açıklarsam anlayacak gibi görünüyordu.
İfadesi bana saçmaladığımı düşündüğünü gösteriyordu.
“Ancak babam odasından çıkmakta zorlanıyor ve kardeşim hâlâ çok genç…”
"Aman Tanrım, hâlâ gitmedin mi? Konuşmamızın çoktan bittiğini sanıyordum.”
Notere bir bakış atıp, konuşmasını bıçak gibi bir hassasiyetle kestim. Noter sessizce sözleşmeyi halletti.
Gilbert'e dışarı çıkmasını söyleyerek başımı salladım.
O kadar ileriye gidemezdim. . . . Gilbert sonunda noterle birlikte ayrıldı ve boş koltuğunun önüne bir çay fincanı bıraktı. Uu, onu reddettiğimde bana fırlatıp fırlatmayacağını bilmiyordum. Hizmetçiye çay fincanını atmasını emrettim. Sonra Monica Elaine bana yaklaştı.
"Nasıldı?"
İlişkinin sonucunu sordu. Konuşmanın sonuna kadar bekleyeceğini düşünmüştüm ama henüz ayrılmamış gibi görünüyordu.
"Kaliteli geçirilmiş bir zamandı."
"Genç efendiye aşık olman mümkün değil, değil mi? Kararını ver. Elaine ailesi her zaman Morgana ailesinin yanında yer aldı ama bu sefer böyle bir duruma göz yummayacağız.”
Bunu Monica'dan duymak garip hissettirdi.
Romanda Gilbert ile bir ilişkisi vardı.
“…O genç efendinin sırf iyi bir aileye evlat edinildi diye doğuştan asil biri gibi davranmaya çalışması çok komik.” Eh, romanın söylediği buydu.
Monica Elaine romanda her fırsatta Gilbert Kallakis ile Maevia'nın arasına girmeye çalışmıştır.
Çok popüler bir konu onun 'kirli doğumu'ydu.(Gilbert'ten bahsediyor) Birbiriyle uyuşmayan bir çift kaşınız olduğunda şehvetin çok kolay kaybolabileceğini söylüyorlar. (Sanırım bu da bir deyim..)
Monica hep aynı şeyi söylerdi.
-Sen de mi öyle düşünüyorsun Maevia?
İşte bu yüzden, telaşlı Maevia dürtüyle başını salladığında, Monica tam da o anı bekliyormuş gibi Gilbert'e ispiyonlardı.
-Maevia arkandan lanetler yağdırıp duruyor... Ne yapacağımı bilmiyorum. Monica, Maevia'nın, Gilbert'in arkasından konuştuğuna dair söylentiler uydurdu.
Monica, Maevia'ya mutluluk dilediğini söylediğinde Gilbert, onun katlanılamayacak kadar acınası olduğunu hissetti.
Öfkelendi ve Maevia'ya bunun doğru olup olmadığını sordu.
Böyle bir baskı altında Maevia kendini açıklayamıyordu. Gilbert ondan nefret etmeye başladı ve bunu saklamaya bile çalışmadı.
Monica, kızıl saçlarıyla uğraşırken zavallı bir ifade takındı.
"Ne kadar düşünürsem düşüneyim, Leydim için bu çok fazla. Hayatının geri kalanını, yapılacak hiçbir şeyin olmadığı verimsiz kuzey bölgesinde geçirmek zorunda kaldığını hayal et...”
parlak bir şekilde gülümsedim.
"Merak etme. Kaybedeceğim bir savaşa girmem.”
"Ah! Beklendiği gibi, hemen ardından boşanmayı dört gözle bekliyor olmalısın? Morgana ailesi, bir şekilde halleder. Ama bir kez evlenince, kararın karmakarışık olmaz mı?"
Monica cevabımı duymadan konuşmaya devam etti.
"Her neyse, genç efendi Gilbert yakışıklı bir adam. Başkentte her gün böyle iyi görünümlü bir adam göremezsin”
"Başkent zaten sıkıcı."
"Pardon? Başkent...sıkıcı mı?”
Gözlerini kocaman açarak inanılmaz bir şey duymuş gibi baktı.
Sen de şimdi ayrılmalısın. Ne kadar can sıkıcı.
Zili çaldım ve hizmetçiyi çağırdım.
"Monica, orada çok mutlu ve iyi olacağım, rahat kuzeyde sadece bana bakan bir kocayla yaşayacağım."
Ama Gilbert o kadar kolay pes etmeyecektir. . . . Beklendiği gibi, birkaç gün sonra Gilbert benimle buluşmak istedi. Onu reddettim ve üşüttüğümü söyledim.
Ondan sonra bana bir mektupla bir buket çiçek gönderdi.
Bana en yakın olan hizmetçim Sarah bana şöyle dedi: "Hanımefendi, bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Birinin diğerine buket vermesinin ne anlama geldiğini bilmek temel bilgi değil mi?”
Sarah'nın şaşırması gayet doğaldı. Sonunda vahşileşti.
"Sana krizantem göndermeye nasıl cüret eder?! Bu sadece hanımefendiye savaş ilan etmek değil mi?” (krizantem beyaz bir çiçek türü)
Tansiyonunun yükseldiğini hisseden Sarah, ensesini tuttu. Ancak bu, Gilbert'in yapacağı hilelerin sadece başlangıcıydı.
Hizmetçim çok değerli, bu yüzden onu tıbbi muayeneye göndereceğim. Ve ona zam yapacağım.
"Bence öyle değil. Onları beyaz tonları erdemli göründüğü için seçtiğine inanıyorum. Her neyse, çiçekler benim için insanlar gibidir.”
Ona açıklasam bile ne demek istediğimi anlamayacaktı.
"Grandük çocuklarına görgü ya da sağduyu öğretmiyor mu?"
“Evin reisinin halefi olmayacağı için onu öğrenmeye zorladığını düşünmüyorum.”
Teknik olarak Gilbert Kallakis başarısızdı. Romanın ana karakteri aslında Gilbert değil, küçük kardeşi Rehan Kallakis'tir.
Gilbert, sonsuza kadar ikinci en iyi, yozlaşmış bir kahraman olmaya mahkumdu.
Sakin kalan benim aksime Sarah kontrolden çıkmıştı. Bunun yerine, benim için üzüldüğü için gözyaşlarına boğuldu.
“Off... Bunu vazoya bile koyamam.”
Tamam, tamam, seni anlıyorum. Ben de romanı okurken neredeyse ekranı kırıyordum. Sırf Gilbert'in cezalandırıldığını görmek için pek çok sayfa çevirdiğimi hatırlıyorum.
"Onu uzağa fırlat."
"G-gerçekten yapabilir miyim?"
"Ben de bunu atmak isterdim."
Mektuba baktım ve işaret ettim. Henüz açmamıştım ama içeriğini zaten biliyordum.
Gilbert gururlu bir adamdı. Muhtemelen Grandük'e edatımdan bahsetmedi bile. Şüphesiz beni kendisiyle evlenmeye ikna etmeye çalışacaktı.
Sarah bana iki kez sormak zorunda bile değildi; yüzünde bir tiksinti ifadesiyle buketi ve mektubu fırlattı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.