İmparatorluk Sarayı, Laura’nın hapsedilmesi haberiyle dolup taşmıştı. İmparator'un, İmparatoriçe'nin hizmetçisine ceza verdiği dedikodusu Rashta'ya olan aşkının açık bir ifadesiydi. Benimle olan ilk gayri resmi rekabetiydi ve kazanmıştı. Bunu kendi kulaklarımla duymamıştım ama hizmetçiler öfkeliydi ve bana anlattılar.
"Orada olmalıydım!"
Rashta'yı yıkamış olan hizmetçi orada olsaydı beni o köleden uzak tutacağını haykırdı.
"Ama bence İmparator onu gerçekten seviyor."
"Eskiden ona hayran kalırdım ama bu kez İmparatoriçe'nin diyeceklerini dinlemedi bile."
Hizmetçiler öfkelerine rağmen gelecek konusunda endişeliydi.
"İmparator onunla tanışalı sadece birkaç gün oldu. Endişeliyim."
Bu durumda yapabileceğim bir şey yoktu.
Sovieshu'yla ben Merkezi Saray'da karşılaştığımızda hiçbir şey olmamış gibi davrandık. İşime odaklanıp o gün olanları unutmaya çalıştım. Odamda yalnızken Sovieshu’nun soğuk bakışlarını hatırladım ve kalbimdeki yarayı hissettim, ama kendimi meşgul ettiğimde daha az acıyordu.
Laura’nın hapis cezası beş gün sonra nihayet sona erdiğinde, onu almak için bizzat kuleye çıktım. Diğer hizmetçilerden Laura'yı banyomda yıkamalarını ve ona biraz çorba getirmelerini istedim. Laura’nın en sevdiği pastayı da sipariş ettim. Sovieshu gönderdiği bir sekreter bana bir mesaj ulaştırmak için geldi.
"Mejesteleri İmparator sizi görmek istiyor."
"Beni mi?"
"Evet."
Ne olabilirdi ki? Başımı sallayıp Kontes Eliza'ya döndüm.
"Pastasını bitirdiğinde Laura'ya buraya gelip yemek yemesini söyle. Sonra da geri dönmeden önce birkaç gün dinlenebileceğini bildir."
"Evet Majesteleri."
Dönüp sekretere başımı salladım ve o da çabucak rehberlik ettim. Aynı duvarla çevrili olmasına rağmen doğuya doğru gittikçe atmosfer değişiyordu. Belki de saray tamamen farklı dekore edildiği içindi. Rashta ile tekrar karşılaşabileceğimden endişelenmiştim ama Sovieshu’nun yatak odasında değil gibi gözüküyordu. İmparator küçük yuvarlak bir masanın yanında oturuyordu.
"Beni çağırmışsınız."
Ona doğru yaklaşırken Sovieshu sessizce bana bakıyordu. Gözleri söyleyecek şeylerle doluydu.
"Sizin için ne yapabilirim?"
Önce ben konuştum, Sovieshu bir an tereddüt eder gibi göründü ve dudaklarını bastırdı.
"Hizmetçin, hani şu hapsedilmiş olan-"
"Laura. Markiz Tarital'ın kızı.”
"Onu hapishanesinden aldığını duydum."
"O benim hizmetçim. Beş gün boyunca acı çekti."
Sovieshu daha da memnuniyetsiz göründü.
"Bunu yapmak zorunda mıydın?"
"Bana cezalandırılan bir kadınla ilgilenmem gerekip gerekmediğini mi soruyorsun?"
Sovieshu sesimdeki alaycı tonu açıkça duyabiliyordu.
"Ne demek istediğimi biliyorsun. Başka bir deyişle, rahatsız olacağımı bildiğin halde hizmetçiyi bizzat kendin aldın. Değil mi?"
Kısmen. Sovieshu'nun rahatsız olabileceğinden kuşkulandım… ama beş gün sonra öfkesinin yatışmış olabileceğini de düşündüm. Belki de her şey çözüldükten sonra onu verdiği cezanın çok fazla olduğuna ikna edebilirdim.
Ya da edemezdim.
"Rahatsız olabileceğinden şüphe etmiştim."
"Ama yine de onunla ilgileniyor musun? Bana karşı biraz düşünceli olsan onu kovardın. Onun cezalandırdığı insanlara İmparatoriçe ilgi gösteriyorsa İmparator kim ki?"
"Cezasını kabul eden birini kovmak doğru olmaz. Üstelik yaptığı şey o kadar da uygunsuz değildi."
"İnsanlara sürtük demek mi?" (Çn: Yav başlicam ama sanki atom bombası attı)
"Birinin kıyafetimden çekmesini engellemeye çalışıyordu. Azarlamak yeterli olurdu."
Ben konuştukça ifadesi taşlaşıyordu.
"Yani onu yanında tutmaya devam edeceksin?"
"Kimin hizmetçim olacağına karar vermek tamamen bana kalmış."
Laura, İmparatorluk Sarayı'nda çalışmayı bırakmak istese bile bir süre onu yanımda tutacaktım. Kaçak bir köle yüzünden cezalandırılmak yüksek sosyeteden dışlanmasıma yetmişti. Gitmesine izin verseydim, Sovieshu'ya karşı korunmasız kalırdı. İmparatoriçe olarak onu korumak için adımı kullanabilirdim.
Sovieshu iç çekip arkasının döndü.
"Seninle tartışmaktan yoruldum. Bir kez olsun bana itaat edemez misin?"
"İmparatoriçe imparatorun iradesine boyun eğmek zorunda değildir."
"Böyle devam et, onunla kıyaslanamazsın bile."
Kıyaslanmak mı? ...Kiminle? Bana bakıp alaycı bir ifade takındı.
"Yorgun olduğunu görebiliyorum. Lütfen günün geri kalanında dinlen. Geri dön ve o edepsiz kadınla ilgilen."
***
İmparatoriçe Navier gittikten sonra Sovieshu iç çekti ve masadaki küçük çanı çaldı. Kapı açıldı, ama odada yürüyen kişi hizmetçi değildi.
"Ne zamandan beridir burada çalışıyorsun?"
Rashta Sovieshu’nun şaşkın ifadesinde koyun gibi gülümsedi.
"Hiçbir şey yapmadığım zaman yük olduğumu hissediyorum."
İmparator'a hizmet etmek soylular arasında büyük bir onur sayılırdı ve sıradan insanların bile imrendiği bir pozisyondu. Fakat Rashta sırf sorumluluk hissettiğinden İmparator için çalışmak istiyordu... Soyluların bu pozisyon için birbirlerini boğazlayabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.
"Ne kadar sıradışı biri."
Sovieshu onun garipliğine kıkırdadı. Onun için şu ana kadar hayatında sadece iki önemli kadın olmuştu. Biri annesi, büyük bir imparatoriçe, diğeri ise mevcut imparatoriçe Navier'di. İmparatoriçe'nin saray eğitimine aşinaydı ve hatta Navier ile birlikte eğitim görmüştü, ancak beceriksiz Rashta'nın ne yaparsa yapsın inanılmaz olduğunu düşünüyordu.
"Gelip biraz atıştır."
Sovieshu zili tekrar çaldı ve sabırsızlıkla kapıda bekleyen hizmetçi içeri girdi.
"Balkabaklı turta. Çok tatlı olsun. Ve şarap da getir. Hafif bir tane."
Hizmetçi emirleri yerine getirmek üzere ayrıldı ve Rashta ellerini çırparak bağırdı, "Balkabaklı turta!"
"Bunu bu kadar çok mu seviyorsun?"
"Bu sadece bir yiyecek değil. Kaç kişi hayatında bir parça olsun balkabağı turtası yemiştir ki?"
Çocuk gibi masum bir şekilde gülümsedi ve Sovieshu gözlerini ondan alamadığını fark etti.
"İmparatoriçe takılara ne kadar pahalı olursa olsun karşılık dahi vermiyor. Ama sen küçük şeylerle bile mutlu oluyorsun."
"Takılardan hoşlanmıyor mu?"
"Hoşlanıyor. Ama pek fazla duygusal hareketliliği yok. Kendini çok az ifade eder."
Rasta surat asarak iç çekti.
"Harika bir ortamda büyüdü ve acımasız dünyayı bilmiyor. Takı almak onun için sıradan bir şey olmalı."
"Hmm?"
"İmparatoriçe'nin hatalı olduğunu söylemiyorum, sadece çok fazla mal varlığa sahip. Ona büyük bir mücevher alsaydınız bile şaşırtıcı olmazdı..."
"Bu doğru. Tanrım. Avım düşündüğümden daha akıllıymış."
Rashta onun dalga geçip geçmediğini bilmiyordu ve kızarıp dudaklarını büktü.
"Tch, bana sürekli av diyorsunuz."
"Çünkü sen tuzağımda yakaladığım avsın."
"Şey... Majesteleri."
Rasta onun küçük şakasına güldüp tekrar konuşmaya hazırlandı. Parmaklarını birbirine geçirdi ve dikkatlice konuya girdi.
"Beni cariye olarak alacağınızı söylemiştiniz..."
"Evet."
"İmparatoriçe bunu henüz bilmiyor gibi…"
Sovieshu başını salladı ve ona güven verici bir gülümseme verdi.
"Vaktimiz var, acele etmeye gerek yok. Bacakların henüz tamamen iyileşmedi."
"Acelem yok ama... Daha önce İmparatoriçe'yle karşılaştığımda zor zamanlar geçirdim. Kendimi nasıl tanıtacağımı bilmiyordum. Ya aynı şey bir daha olursa..."
***
Bölüm resmi yorumlardadır😊
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.