Niran meydan okumaya çalışan gözlerle prense bakıyordu fakat ona bakmak korkusunu daha da güçlendiriyordu. Kırmızı halkında sadece saf kan asillerin teni kırmızı olurdu ve bu kızın kırmızı tenli birisini ilk defa görüşüydü. Prensin gözlerindeki öfke yangını tenine sıçramış, alevler içerisinde kalmıştı.
Niran her bir hücresinin titrediğini hissetti. Prensin ona olan bakışı Niran’ın gözlerini görmesiyle değişti. O pembe gözlere daldıkça dalıyordu… Bilincini kaybetti.
---
Prens Karam uyandığında kendisini pembe güllerden oluşan bir bahçede buldu. İlk önce hissettiği hafiflik şaşırttı onu, daha sonraysa yüzünde beliren değişik şekil. Bunca yıldan sonra… Gülümsüyordu.
Üzerindeki ağır zırha baktı ve yok olduğunu görmeye başladı. Zırhlar yok oldukça yerine pembe gül yapraklarından yapılmış elbiseler geliyordu. Değişim tamamlanınca etrafı inceledi. İçini sımsıcak eden bir yerdeydi. Bulutlar, ağaçlar, çimen, güller her şey toz pembeydi. Eline bir kuş kondu, kuşa bakarken kendi ten rengini fark etti. Kırmızı doğanın rengi temizdi, masumiyetin beyazıyla kaplanmıştı.
Karam kendisini tutamadı ve ağlamaya başladı, katran siyahı göz yaşları içindeki kötülüğü akıtıyor, ruhunu ferahlatıyordu. Sakinleştiğinde kendisini yeni doğmuş bir bebek kadar huzurlu hissetti. Pembe çimenlere yığıldı, derin bir uykuya daldı…
--- Prensin yere yığılmasıyla muhafızlar etrafına toplandı. Daire oluşturmuş prensin nabzını kontrol ediyorlardı.
Dışarıdan içeriyi izleyen kedi koşarak içeriye girdi, Niran’ın eteğinden çekiştirdi. Olan bitenin farkına varamayan Niran kendisini nedense huzurlu hissediyordu. Prense duyduğu korku bilmediği bir nedenden dolayı şefkate dönüşmüştü.
Kediciğe baktığında kendisine geldi ve durumu değerlendi, kalırsa işkence dolu bir sorguya çekileceğini düşünüyordu. Üzerinde pozitif çıkan büyü kontrolü Niran’ın çok tehlikeli bir kaçak ile temas ettiğini göstermişti. Fakat Niran anlamıyordu. Kim ile temas etmişti ki?
Düşüncelerden sıyrıldı ve kediciği kucağına aldı. Son hızla handan dışarı çıktı.
Muhafızlar küçük kızın kaçtığını fark etti ve peşine düşmek üzere kapıya yöneldiler. Kül golemleri birbirleriyle bakıştı ve kapıya yönelen muhafızları engellediler. Kendilerini feda etmeleri en azından sahibeleri için vakit kazandıracaktı. Bunun mutluluğuyla daha da güçlendiler… Son ana dek mücadele ettiler.
Akşam olmak üzereydi, kırmızılığını gökyüzü ile paylaşan güneş Niran’a veda öpücükleri konduruyordu. Niran kediciği kucağına almış uçsuz bucaksız bir tepeden şehri izliyordu. Giydiği etek saçlarıyla uyumlu bir şekilde rüzgarın dansına kapılmıştı. Bembeyaz yanaklarının üstündeki yorgun kırmızılık, gözlerindeki çaresizlik onu on yaşında değil de kırklarındaymış gibi gösteriyordu.
Kediciğe öpücük kondurdu ve “Artık tek dostum sensin kedicik… minicik, tatlışçık? Hmm… Sana bir isim bulmamız gerekiyor sanırsam.” dedi.
Kedicik kucağında ağırlaşmaya başlayınca Niran korkuyla kediyi yere bıraktı.
Kedi yavaşça gümüş bir bilyeye dönüştü fakat hemen ardından da 1.70 boylarında bir insan şeklini aldı. Önce gri, beline gelen dalgalı saçları selamladı vücudunu. Daha sonraysa sırasıyla güneş rengi gözleri, minik burnu, siyah dudakları oluştu. Vücudu orantısızdı. Omuzları genişti, bacakları dar. Çenesinin hemen altından göbek deliğine kadar uzanan gri bir ejderha dövmesi vardı, ejderhanın gözleri de aynı kendi gözleri gibi sarıydı.
Çıplak bir şekildeyken kızın karşısında duran kadın insanın kanını dondururken bir yandan da ısıtırıyordu.
Niran şaşkındı. Dudaklarından istemsizce “Pisicik!” kelimesi fırladı.
Kadın ince siyah dudaklarını yaladı ve saçlarını geriye doğru attı. Anadan doğma gezmenin utancını yaşamıyordu, aksine tenine veda busesi konduran güneşi ve içini titreten rüzgarın keyfi içerisindeydi.
Yine de Niran’ın arkasını döndüğünü fark edince birkaç büyü sözü mırıldandı ve giyinik halde kızın omzuna dokundu, seslendi.
“Niran… Gördün ya, ben bir kedicik değilim. Bana isim takmak zorunda değilsin. İsmim Vera, buralarda aranan tehlikeli bir suçlu olsam da kendi topraklarımda oldukça sevilirim.”
Niran utana sıkıla arkasını döndü ve Vera’nın giyinik olduğunu gördüğünde rahatladı. Gözleri dolu dolu bir şekilde konuştu; “Vera… abla. Neden beni kandırdın? Belki de bir daha asla okulumu ve ailemi göremeyeceğim senin yalanın yüzünden. Neden yaptın bunu?”
Vera suçluluk duygusuyla gülümsedi. Sessizce “Başka çarem yoktu.” Diyebildi sadece.
“Peki şimdi ne olacak?” diye sordu Niran.
Heyecanlanan Vera “Şimdi… Şimdi ne olacağına okuyucular karar verecek!” demedi tabii ki…
Yazar demişti bunu. Peki senin kararın ne olacaktı sayın okuyucu?
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.