Nefesi kesiliyordu. Hayatının sessizce gittiğini hissedebiliyordu. Ancak, vazgeçemezdi bu şekilde sonlanamazdı. yerde diz çöküyordu, bedenini dik tutmak için kılıcına yaslandı. Lütfen, sadece biraz daha... Babasını ve erkek kardeşini öldüren ve herkese göstermek için duvara asan adam gözlerinin önünde duruyordu. Hepsi bu değildi. Onun yüzünden, onun bir kuş kadar narin ve güzel olan kız kardeşi, iğfal edildi ve sefil bir ölümle öldürüldü. yalnızca bu anı yaşamak için bu cehennem hayatına katlanmıştı. Böylece düşmanını kendi elleriyle boğazlayabilirdi. Ancak... bu amaç için bile, kılıcını kaldıracak gücü yoktu. Lütfen, lütfen! kendisiyle birlikte onu da cehenneme sürükleyebilmeyi umuyordu, çünkü ölümden korkmuyordu. kılıcı tüm gücüyle kaldırmaya çalışırken , ona doğru yaklaşan ayak sesleri duydu ve ürpertici bir ses havada yankılandı. P "Senin gibi bir orospu buraya gelerek iyi iş çıkardı" Ayak sesleri adamlar onun önüne gelene kadar kesilmedi. farkına varmadan, onun düşük görüş açısı için bile uzun duran iki sağlam ayak gördü. başını kaldırmaya çalışırken, loş gözleri adamın uzun figürünü yansıttı. ilk bakışta, korkutucu kaslara ve tüylü sakallara sahip orta yaşlı bir adamdı, fakat hala etkileyici bir şekilde karizmatik görünüyordu. Ancak sol kolu saldırıya uğramıştı.yarasından sürekli kan akıyordu, fakat adamın durumu kendisine nazaran çok daha iyiydi. onun ödemek zorunda olduğu bedel, bir kolu kaybetmekten daha fazlasıydı. Onlarca yıldır kıtanın en iyi kılıç kullanan kadınlarından biriydi. Yine de, erkeklerin yetenek olarak övülmesi gerçeğinin üstesinden gelemedi. bütün vücudu neredeyse lime lime olmuştu ve yer kanıyla kaplanmıştı. bununla birlikte, gözlerindeki öldürücü ruhla dik dik adama bakıyordu, kendi yaralarını umursamıyormuşcasına. E" Ellerimle... seni.. öldüreceğim.." P"Mümkün değil. Yeniden doğsan bile, durum hiç farklı olmazdı" Dişlerini sıktı. Sahip olduğu her şeyi çalan adam. onu asla affedemezdi
E "Aaaahh!" yerinden fırladı ve kılıcıyla adama saldırdı. URK! iğrenç bir sesle, bir bıçak boylu boyuna boğazını kesti. Hyatının son anı çok yavaşça geçti. Titreyen görüşünün ardında loş bir şekilde babasını, erkek kardeşini ve kız kardeşi Mirabelle'yi görebildi. E"Özür.. diler..im" Ruford krallığının 387. yılıydı. Elena, en üst seviye şövalye kadın, Huilena savaşında öldü, kanlı intikamını gerçekleştiremeden. **** Flash! Elena gözlerini açtı. Bir şey çok tuhaftı. vücudunu saran yumuşak çarşaflar ve pencereden gelen ılık güneş ışığı tecrübe ettiği son anla büyük bir tezat oluşturuyordu. "Ben.. ben ölmüş olmalıyım" acı bir şekilde gözlerini kapadı. ailesinin intikamını alamamanın öfkesi kalbini daha yeni yakmıştı, ama hissettiklerine bakınca tamamen farklı bir yerde uzanıyordu. En azından bu hayatı boyunca yaşadığı cehennemden daha rahattı. bütün ailesini kaybettikten sonra asla böyle yumuşak bir yatakta yatmamıştı, kabuslarından dolayı asla böyle derin bir uyku çekmemişti. Sanki ailesi harap olmadan önceki gençlik çağına dönmüş gibiydi.
E"Bu sanki... geçmişe geri dönmüşüm gibi...ne? Elena yataktan kalktı. O kalkarken altındaki büyük, minderli yatak sündü. Elenayı tanıyan biri için inanmak zor olsa da, gençken onun cildi dokunmaya karşı hassastı ve yalnızca en iyi kalite yatakları kullanırdı. ama, o hala ürküyordu. "Bu imkansız" Elena'nın ağzı bulunduğu odaya bakarken bir aptal gibi açıldı. Bu gençliğindeki odasıydı. detaylar o kadar harikaydı ki bunun bir canlandırma olması imkansızdı. Duvarın bir tarafında, kız kardeşinin boyunu ölmek için yedi yaşında ardından on yaşında ve on beş yaşında çizilen çizgiler vardı. çizgilerin yanındaki küçük harflerin hepsi kendinindi. Bunun nasıl olduğunu hayal bile edemiyordu. Bir an şaşkınlıkla oturduktan sonra Elena, sanki ele geçirilmiş gibi yatağından kalktı. Yavaşça pencereye yaklaştı ve dışarıya baktı. Bahçeye göz atarken, sabah güneşinde göz kamaştırıcı renklere sahip çiçekleri gördü. evini asla unutamazdı. manzara, geçmişten beri değişmemişti.
E " Hayatımın bu zamanını çok özledim... ölmeden hemen önce bana bir hayal mi gösteriliyor?" Elena Blaise. O, ailesinin adını her zaman gururla taşıdı. Aşırı savurganlık içinde büyümemiş olmasına rağmen, Blaise ailesi nesillerdir bu çevrede bulunuyorlardı ve başkentin güneyinde yaşıyorlardı. Aile, tarihi bir kontluktu ve kraliyet mahkemesinin dördüncü şövalyeler birliği olarak hizmet ediyorlardı. Ailenin en büyük kızı olarak annesinin ölümünden sonra babasına baktı, hem de en iyi şövalye olması için erkek kardeşine yardım etti. kont'un işlerini yönetirken hasta kız kardeşine tek başına bakmanın zor olduğu zamanlar oldu, ama huzurlu bir yaşamdı şikayet edecek bir şey yoktu. onların sıradan yaşamlarının ne kadar mutlu olduğunu her şeyi kaybedinceye kadar fark etmemişti. bütün talihsizliklerin bir anda geldiği günü hatırladı. bahçeye son defa baktığında güzel çiçekler yoktu, onların yerine kaleye doğru gelen mükemmel hizalanmış kırmızı meşaleler vardı. sanki ona yaklaşıyorlardı, aklını saran endişeden kurtulamadı onlar orada olmasa bile. Korkunç hatıralar yavaşça geri geldi ve Elena kafasını sallayıp pencereden uzaklaştı. Odanın içine tekrar baktı gözleri duvarda asılı duran aynaya takıldı. E "Ah" Aynaya yansıyan,ipek geceliğinin içinde, yumuşak sarı saçlı ve kar gibi beyaz tenli asil bir hanımefendi idi. gözleri en iyi yakutlar kadar kırmızı,burnu dümdüzdü ve çiçek yaprağı gibi dudakları ona, yaşayan bir oyuncak bebek görünümü veriyordu. Bu oydu. Son hatırladığı görüntüsü aynaya yansıyandan farklıydı. kendine sessizce bakarken kırmızı gözleri şaşkınlıkla titredi. bu bir hayal olamayacak kadar gerçek görünüyordu. doğal güzelliğini kaybetmemiş olmasına rağmen, bir kılıç ustası olduğu zamanlarda bu kadar güzel bir görünüşe sahip olmamıştı. Ailesinin intikamını almaya karar verdiğinde ve kılıç taşımaya başladığından beri, uzun saçlarını kesmişti, günlük talimlerden dolayı elleri su toplamaya başlamıştı. zaman geçtikçe, doğal olarak nazik gözleri zehirli oldu, süt gibi teni hayalet gibi solgunlaştı ve rengi kayboldu. Geriye yalnızca soğuk ve sert görünümlü bir kadın kaldı. Ancak, o hatıralarındaki uzaklaşmış görüntüleri mükemmel bir şekilde canlandıramadı, bu bir hayal olsa bile.
E "Tanrı aşkına neler oluyor?" Şaşkın bir ifadeyle yüzüne dokundu. Aniden, kapı açıldı. kapıyı çalmadan başka birinin odasına girmek büyük kabalıktı, üstelik de bir kadının odasına. hafif çatık kaşlarıyla başını çevirdi. İçeriye giren kişiyi görür görmez tamamen dondu. kırmızı gözleri genişledi. titreyen dudakları konuşmadan bile hayreti belli oluyordu.
M" Elena abla" Sabah güneşinden bile daha ılık bir gülümsemeyle Mirabelle içeriye doğru yürüdü. bu bir rüya gibiydi. nefes nefese izlemek için kendini zorladı. Mirabelle babası gibi aynı altın rengi saçlara ve koyu yeşil gözlere sahipti. hasta olduğu için yaşına göre küçük ve zayıftı. elena'nın garip yüz ifadesine Mirabelle biraz başını eğdi, ama Mirabelle hemencecik gülümsedi ve mutlu bir şekilde ona baktı.
M "Beni içeri soktuğum için azarlamayacaksın değil mi? eğer davranışlar hakkında konuşacaksan daha sonra yap. şu an acil bir durumum var. bunu bilmek seni şaşırtabilir." Mirabelle'nin gözlerinin önünde küçük bir kuş gibi şarkı söylemesi Elena'nın gözlerini yaşarttı. Bu bir rüya mıydı? öyle olmalı. aksi takdirde, Mirabelle yeniden gözlerinin önünde görünemezdi. Eğer Öyleyse.. bu rüyadan asla uyanmamayı umdu. göz yaşları Elenanın yanaklarından süzüldü. Mirabelle onun aniden ağladığını görünce şaşırdı.
M "Abla. Bir sorun mu var?" Mirabelle endişe ile izlerken Elena cevap veremedi. boğazından yükselen hıçkırıkları durdurmak için dudağını ısırdı. Ve hiçbir şey söylemeden Mirabelle'nin küçük bedenini kollarının arasına aldı. Bir ses çıkartırsa bu anı sonsuza kadar kaybedeceğinden korkuyordu. Elena kız kardeşini gördüğü son zamanı açıkça hatırladı. simsiyah bir geceydi, kız kardeşinin etrafı kötü adamlar tarafından sarılmıştı ve şimdikinden çok farklı bir sesle çığlık atıyordu. M " Abla Elena abla. Yardım et" Mirabelle'nin geceliğinin yırtılma sesleri vardı. elena insanın kanını donduran bu çığlıkları asla unutmadı. Geceleyin Blaise kalesinde bir trajedi yaşandı, dünyanın en huzurlu yerinde. Mirabelle'ye doğru koşarken onu yakalayan erkek kardeşi derek idi. üzgün fakat düzgün bir şekilde kulağına fısıldadı. çok geç... Eğer Derek onun ağzını kapatmamış ve sürüklememiş olsaydı, o da orada kız kardeşiyle ölmüş olurdu. Bu olsaydı ne kadar iyi olurdu, uzun zaman boyunca, kendisi için üzgün hissetti. Onun güzel kardeşi. onu kurtaramadığı için pişmandı. Mirabelle'ye sarıldı ve sessiz gözyaşlarını akıttı. ikinci şansını asla kaçıramazdı.
İster rüya olsun ister gerçek şu an hiçbir şeyin önemi yoktu. Mirabelle'yi yeniden görmek her şeye değerdi. Mirabelle ablasının göz yaşlarına üzülerek baktı ve hemen ellerini kaldırıp ablasının sırtını okşadı.
M"Ağlama abla"
E "Hı-hı" Elena artık hıçkırıklarını tutamadı ve dudaklarının arasından patladı. Mirabelle ablasının sırtını okşarken sessizce bekledi. Elena soğuk kanlı bir şövalye olrak hayatı boyunca tahammül ettiği büün kederi saldı. o küçük elin verdiği rahatlama o kadar sıcaktı ki Elena ağlamasını zorlukla durdurabildi. Ama zaman geçtikçe Elena'nın soğuk kanlılığı yavaş yavaş geri geldi. Mirabelle hala kollarındaydı ve küçük bedeninden gelen sıcaklık çok gerçekti. Elena kuşkucu bir bakışla kendisine mırıldadı.
E " Bu bir rüya değil?" Kalbindeki şüpheleri dağıtmak için bir şey aradı. Mirabelle!ye sarılan kolunu aceleyle gevşetti ve küçük kız kardeşinin omuzlarını tuttu ve onu iyice inceledi. Mirabelle elena'ya endişeli bir şekilde kaşlarını çattı.
M " Ev halkını idare etmekte zorlanıyorsun, değil mi? bunu bilmiyordum.. sürekli sızlandığım için üzgünüm."
E "ne?" Mirabelle'nin sanki gerçekten önünde gibi konuştuğunu gördükten sonra yeniden ağzının açılmasına izin veremedi. bu bir hayal değildi. dahası, bir bile rüya değildi. önünde duran Mirabelle bunlar için fazla canlı görünüyordu. Mirabelle, Elena'nın hayret içindeki bakışlarını yanlış anlamış gibi, yaptığı yaramazlıktan dolayı azarlanacağını sanarak kasvetli bir yüzle konuşmaya devam etti.
M " ben sadece her zaman çok uzakta savaş alanlarında olan veliaht prensin ilk defa bir baloda görünecek. Gerçekten seninle birlikte oraya gitmek istedim..."
E "Veliaht prens? kim?"
"Bugün senin neyin var? Ruford krallığının veliaht prensi?" Elena'nın başı dönmeye başladı, Mirabelle'nin hakkında konuştuğu veliaht prensle ilgili hiçbir fikri yoktu. Ruford krallığı kıtadaki en büyük güçlerden biriydi. orduları her bakımdan diğer uluslardan çok daha üstündü. kuşaktan kuşağa, ruford krallığının savaşçı kralları savaşmayı severdi. imparatorluğun kurucu efsanesi, imparatorun ejderha kanına sahip olduğunu bile ileri sürmekteydi. Ruford imparatorlarından yalnızca on ikinci Sullivan nazik bir doğaya sahipti, savaştan ziyade devlet işlerinin gelişmesine önem göstererek imparatorluğun gelişmesine yardımcı oldu. Onun hükümranlığında bir zamanlar kan dökmeye takıntılı krallık refah kazandı. Bunu başarmak için, önceki kralın kasıtlı olarak, diğerlerinden farklı olan, nazik Sullivan'ı halefi seçtiği söylenmişti. Eğer bu doğruysa, akıllıca bir seçimdi. Ancak, bir sorun vardı Sullivan'ın erkek kardeşi, Paveluc. Paveluc, ilk başta sıradaki imparator olarak düşünülüyordu, ama sonunda kardeşi Sullivan tarafında tahtan mahrum bırakıldı ve bunun yerine büyük bir dük olarak Lunen'in küçük dükalığında hüküm sürdü. birçok insan Paveluc'un hükümdar doğasına sahip olması hasebiyle endişelerini dile getirirken, Paveluc kardeşinin önünde diz çökmüştü. On yıl boyunca pençelerinin göstermedi, şansını bekledi. sonra hain kardeş isyan etti ve kazandı. Rejimin değiştirilmesi sırasında imparatorluk ailesinin dördündü birliğinin başı olarak hizmet eden Blaise ailesi de İmparator Paveluc tarafından ortadan kaldırıldı. Elenanın bütün hayatı boyunca öldürmek istediği adam buydu. İmparator paveluc, Ruford İmparatorluğunun 13. kralı
E "Lanet olsun" Elena'nın anıları bu hoş olmayan anıları hatırlarken soğuklaştı. Paveluc'un boğazını kestiğini hatırladı. eli boynuna gitti. Paveluc'un isyanda başarılı olmasından önce pek çok olay olmuştu. hain bir imparator olarak rezilliğinden dolayı bir veliaht prens atayamadı. Elena'nın hatırlayabildiği kadarıyla, yalnızca bir resmi veliaht prens vardı, ama yirmi yıl önce suikaste uğramıştı. Savaş alanlarında pek çok göz alıcı başarıya sahip olmasına rağmeni halk arasında görünemeden ortadan kayboldu. Tüm imparatorların en acımasızı olduğu ve eğer yaşasaydı Paveluc'un isyanının başarısız olacağı söyleniyordu. Ancak kraliyet ailesine resmi çıkışından önce öldü, bu yüzden pek bilinmiyordu. şimdiye kadar aklına başka kimse gelmedi.
E " Bir veliaht prens... bu kalleş imparatorun nihayet gücünü kullanarak bu pozisyona birini getirdiği anlamına mı geliyordu?" Sonunda gerçekleşmek zorundaydı. Ruford krallığı acayip güçlüydü, istediğini baskıyla gerçekleştirecek kalleş bir hükümdarla bile. M " Ne hakkında konuşuyorsun abla? bu Kalleş! babamız ağzından böyle küfürlü sözlerin çıktığını duysaydı kaç yaşında olursan ol başın belaya girerdi." Mirabelle konuştuklarını duyan birilerinin olup olmadığını anlamak için etrafa baktı. Temkinli tavrı Elena'nın zihnini sorularla doldurdu. neden böyle olduğunu anlayamadı.
"Bugün garip davranıyorsun. Tabi ki, sadece bir tane veliaht prens var. Prens Carlisle." Carlisle? Adı duyduğu anda, Elena'nın beyninde şimşekler çaktı. Carlisle van Dimitri Ruford. Mirabelle'nin bahsettiği kişi, yirmi yıl önce suikaste uğrayan veliaht prensti. Elena aniden her şeyi anladı, bu sanki karışık bir ipek ipliğin çözülmesi gibiydi.
E " Mirabelle hangi yıldayız?"
M"İmparatorluğun 367. yılı. bunu bile mi unuttun? O anda Elena sanki yıldırım çarpmış gibi hiçbir şey söyleyemedi. kesinlikle veliaht prensin öldürülmesinin üzerinden 20 yıl geçmişti. bu kraliyet ailesinin yıkılmasından bir yıl kadar önceydi. Elena açıkça hatırladı. geçmişte, veliaht prensin halk içinde ilk defa çıkışında, Elena Mirabelle'ye baloda eşlik ediyordu. ama günün sonunda , onlar prensi göremeden eve gittiler. Ancak daha sonra prens suikaste uğradığı için katılmadığı ortaya çıktı. Altı ay sonra imparator bir hastalıkla savaştığı için imparatorluk ailesi gerilemeye başladı. işte şimdi hatırladı. veliaht prensin baloya katılacağını öğrendiğinde Mirabelle böyle odasına koşmuştu. bugün... gerçekten o gün müydü? şimdiye kadar olan her şey Elenanın kafasından teker teker geçti. E"Gerçekten geçmişe geri döndüm." İnanmak imkansızdı. nasıl?Neden? Çözülmemiş birçok soru vardı. sormak için kimse yoktu, cevap verecek kimse de yoktu. Sadece bir hayal olduğunu düşündüğü bu anın aslında gerçek olduğunu anladı. Nefes almayı unutmuş gibi solgunlaştı. M" iyi misin?" Mirabelle ablasının elini dikkatle tuttu ve endişeli gözlerle baktı. bu küçük hareketle bile Elena neredeyse ağlayacaktı. geçmişe nasıl döndüğü önemli değildi. Şimdi çok değer verdiği ailesini korumak için bir şansı vardı. Yeniden böyle bir geleceğin gerçekleşmesine izin veremezdi. Elena Mirabelle'nin elini tuttu ve özveriyle fısıldadı E" Bu sefer. seni koruyacağıma söz veriyorum. ne olursa olsun..." Mirabelle ablasının sözleri karşısında yavaşça başını salladı. bugün bir garip davranıyordu. İlk başta Kont'un işlerinden dolayı stres altında olduğunu düşünmüştü, faka Elena beklenmedik şeyler söylemişti.
M"Gerçekten iyi misin abla?"
E "Elbette özellikle önümde böyle dururken nasıl iyi olmam. Bu an benim için... ne kadar harika anlatamam.. Hayatta olduğun için teşekkür ederim Mirabelle." Mirabelle'nin yüzü utançla kızardı ablasının neden böyle davrandığını anlayamadı, ama yinede utangaç bir şekilde gülümsedi çünkü bu, Elena'nın onu sevdiği anlamına geliyordu. Elenanın dünyanın en iyi ablası olması asla değişmeyecekti. Elena arkasına yaslandı. sanki hassas bir nesneye bakar gibi Mirabelleye baktı. Elena ona bakmaya doyamıyordu, kalbi Mirabelle'nin bilmediği bir gelecek için ağrıyordu Elena'nın aklına aniden bir düşünce geldi.
E "Babam şimdi nerede?"
M " Dün babamın acil bir işi olduğunu akşama kadar dönmeyeceğini söylemiştin."
E " Ah ben.." Elena ona garipçe gülümsedi ve dikkatle düşünmeye başladı. Aynı trajediyi yaşamamak için bu sefer bir şeyler yapmalıydı. geleceği değiştirmek için çok fazla zamanı kalmamıştı. Babasına koşup geleceği anlatmalı mıydı? Elena başını salladı. kendisinin bile anlamakta zorlandığı bu garip hikayeye inanıp inanmayacağı şüpheliydi ve söylediklerine inansa bile, Blaise ailesi kraliyet ailesine kesinlikle sadıktı. Babası kaçmak yerine ölümle savaşacak adamdı. bu nedenle önceki yaşamında imparator Paveluc tarafında öldürülmüştü. Paveluc'un imparator olmasını nasıl engelleyebilirdi? Şimdi kimse bilmiyordu, ama imparator sullivan ciddi bir hastalıktan muzdaripti. yakında ölecekti.
E " O zaman ilk olarak Paveluc'a suikast mi yapmalıyım?" Geçmişe dönmüştü, kılıçla ilgili yetenekleri tamamen kaybolmasa bile vücudunu eğitmek için tekrara antrenman yapması gerekirdi. orjinal hedefinde başarısız olmuştu, fakat o hala kötü şöhretli imparatorPaveluc'un kolunu kesen kişiydi. Ama suikast başarılı olsa bile.. Kraliyet ailesi, eylemlerinden habersiz oldukları Paveluc'u öldüren kişiyi avlardı.Blaise ailesi sorumluluktan kaçamazdı. ve başarısız olursa... sonucu düşünmek bile istemeyerek gözlerini sıkıca yumdu. Kabul etmek istemese de ,Paveluc'u öldürmek için bütün hayatı boyunca çalışmıştı. Zaten bir kez zona karşı kaybetmişti. bu ikinci şansla kazanmak mümkün mü? kimliğini gizleyerek Paveluc'u öldürebileceğina dair bir garanti yoktu. ailesinin hayatını riske atamazdı. E " Başarısızlığı göze alamam." Olası en kötü sonuçta bile, Blaise ailesinin hayatta kalmasını sağlaması gerekiyordu, ancak iyi bir plan aklına gelmiyordu. Önceki yaşamında cesurca hayatını feda etmiş olsa da, ailesinin intikamını alamamak onu utandırıyordu. Yalnız yapılabilecek her şeyi yapmıştı. Şimdi ona yardım edecek birine ihtiyacı vardı.
E "Yalnızca bana yardım edecek biri olsaydı." Akla gelen tek bir kişi vardı.
E "..Prens Carlisle." Bildiğine göre, bir kaç gün içinde ölmesi gerekiyordu.Ama .. Ya ölmezse? Şimdiki imparatorun oğlu veliaht prens, Carlisle savaş alanındaki başarılarının yarısıyla bile Paveluc'un önündeki en büyük engel olacaktı. hayır, onun hakkındaki dedikodular gerçekse bu çok faydalı olurdu. Dahası eğer onu imparator yapabilirse bu Paveluc'un iktidara yükselişinin önünde durabilirdi. Ölmesi gereken Prens Carlisle'yi kurtarmak zorundaydı. bu tüm kıtayı sarsacak bir karar olurdu. Bunun sonuçları tahmin edilemez. bir an tereddüt ettikten sonra Elena soğuk bir şekilde kendi kendine güldü.
E " Bütün dünyanın kanla kaplanması umrumda değil. Sadece ailemi kurtarmak istiyorum.." Bu kanlı yolda gülümseyerek yürüyecekti. Elena Mirabelle'nin parlak gözlerine bakarak bir kez daha yemin etti. Onu bu sefer kurtaracaktı.Bedeli ne olursa olsun. **** Umarım beğenirsiniz seriyi güzel bir seri, siteye yüklerken pek çok hata yapmışım zira bu ilk seferimdi. tekrar olmaz diye umuyorum. resimli olarak yüklemeye çalıştım fakat sonu hüsrandı, o yüzden resim yerine konuşan kişilerin baş harflerini koyacağım. Keyifli okumalar
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.