Sözleşmeyi düzenlerken ve sohbet ederken epey zaman geçmişti. Elena aile şövalyelerinden kaçtığı için ailesinin endişelenmesinden kaygılanıyordu.
E-“Şimdilik böyle bırakalım, başka bir şey eklememiz gerekirse sonra ekleyebiliriz. Eğer bir şeyi değiştirmek istersek ikimizinde aynı fikirde olması gerekir.”
C-“Peki.”
Sözleşmenin sonuna Elena, karşılıklı rıza ile daha fazla maddenin eklenebileceğini ya da kaldırılabileceğini yazdı. Önemli olan şeyler çoktan yazılmıştı, artık ayrıntıları düzeltmeleri gerekiyordu.
Nihayet sözleşmenin çiğnenmesinin sonuçlarına karar verme vakti gelmişti.
E-“Bu şartları yerine getiremezseniz ne yapacaksınız?"
C-“Şey... benden ne yapmamı istiyorsun?”
Aslında sözleşme Elena’nın leyhineydi. Aklına takılan sadece iki şey vardı: birincisi, imparatoriçe olduktan sonra Carlisle’nin kadını olması ve ikincisi ise istediği herhangi bir şeyi yapmasıydı. Carlisle’nin diğer şartları zor değildi, ama Elena sözleşmeye uymak istiyordu.
E-“Bundan bahsetmişken sizi tatmin edecek bir şeye sahip olup olmadığımı bilmiyorum...” C-“Hımm... o zaman bana bir şey için söz ver. Sen sözünü tutmadığında ne yaparsam yapayım benden nefret etmeyeceksin.”
E-“Ne? Bu-“
C-“Kendine güvenin yok mu?”
Carlisle kollarını çaprazlamış bir vaziyette Elena’nın karşısında otururken biraz tehlikeli görünüyordu. Elena’nın altıncı hissi onu uyarıyordu. Uğursuz bir şeyler vardı. Bu basit bir durum olmasına rağmen bir şekilde hayatını tehlikeye attığı zamanlardan daha huzursuz hissetti. Hiçbir ayrıntı vermediği için Carlisle’ye sinirlenmedi ama hayal gücü onu rahatsız ediyordu.
E-‘Ne yapacaksın?’
Tedirginliğini bastırdı ve başını salladı.
E-“Peki. Ne yaparsan yap senden nefret etmeyeceğim.”
Elena’nın hiçbir şekilde sözleşmeyi bozma şansı yoktu. Aksine Carlisle’nin şartlara uymamasından daha çok endişeliydi.
E-“Peki ya sen Caril? Sözleşmeye uymazsan ne yapacaksın?”
C-“Leydim ne isterse.”
Elena bir an düşündü, sözleşmedeki şartlara baktı. Bir karar verdi ve sonra düzgün bir sesle konuştu.
E-“Hayatını ailem için riske at?”
C-“Ne?”
Carlisle, Elena’nın cevabıyla şakına döndü. Carlisle’nin bakış açısından olması gerekiyordu. Ama Elena onu cezalandırmak yerine asıl amacına ulaşmakla daha çok ilgileniyordu.
E-“Babam, ağabeyim ve küçük kız kardeşim var. Bana söz ver, senden önce ölmeyecekler, majesteleri. Eğer bu sözü tutmazsan kraliyet üyesi olarak sahip olduğun her şeyden vazgeç.”
Bu Carlisle’nin sunduğu belirsiz şarttan çok daha korkutucu ve spesifikti. Elena Carlisle’nin bu şartı kabul etmeye istekli olup olmadığı merak etti fakat Carlisle boş bir şekilde başını salladı.
C-“Elbette.”
Sorgulamamaya karar verdi. Şimdiye kadar olduğu gibi Elena, Carlisle fikrini değiştirmeden önce bir şeyler yazmakla meşguldü. Başından beri bu sözleşmeyi onun için avantajlı hale getirmek önemliydi. Carlisle’nin ne düşüneceği önemli değildi.
Sözleşmeyi Carlisle’ye doğru itti.
E-“Lütfen aşağıdaki boş alanı imzalayın.”
Carlisle tereddüt etmeden kalemi aldı ve sözleşmeyi imzaladı. Hareketlerinin keskinliği bir şekilde kişiliğine uyuyordu. Elena imzalamayı bitirdiğinde sonunda her ikisininde de sözleşmenin birer kopyası vardı.
E-“Başkalarını evliliğimize ikna etmek için bir hikaye uydurmalıyız. Neden ilk buluşmamızda dans etmiyoruz? "
C-“İyi bir fikir.”
E-“Öyleyse baloda ilk bakışta aşık olalım mı?” ÇN: bu ne be J
Carlisle’nin gözleri keyifle doluydu.
C-“Bu fena değil.”
E-“Evet, böyle düşünmene sevindim. Bir sonraki toplantı-“
C-“Buradaki işini bitirir bitirmez eve dönecek misin?”
E-“Aile şövalyeleri beni endişelendiriyor. Zamanında eve dönmem gerekecek.”
C-“Başka birinin evinde buluşmaya devam etmek zahmetli. En kısa zamanda evlenmek daha iyi olur.” ÇN: yaa çok tatlı yine
E-“Ah evet.”
O da çabucak evlenmek istiyordu ama Carlisle’nin sesi henüz ayrılmak istemiyormuş gibi geliyordu.
E-‘... hem de bir çapkın mısın?’
Sesinde planlanmamış bir kıvraklık vardı, bir kadının kalbini nasıl attıracağını biliyor gibi görünüyordu. diğer kadınlarla da alışkanlıkla böyle mi konuşuyordu? Elena fikrine dikkatsizce başını salladı.
C-“O zaman acele et. Başkentte bir işim olduğundan çabucak geri dönmeliyim.”
E-“Evet.”
Elena tehlike anında carlisle’yi koruyabilmesi için en kısa zamanda başkente taşınmayı planlamıştı. Ama sonra Carlisle Elena’nın düşündüğü şeyin tam tersini söyledi.
C-“Seni burada yalnız bırakmaktan endişeliyim. Öyleyse olabildiğince çabuk bir şekilde tekrar başkentte görüşeceğiz.” ÇN:o onu korucam diyo o da onu korucam diyor hadi bakalım
E-“...Tamam.”
Elena endişeli hali karşısında nasıl cevap vereceğini bilemediğinden basit bir cevap verdi.
Elena kalkarken, Carlisle sandalyesinden hemen kalktı. Hiçbir şey söylemeden liderliği aldı ve ona dışarıda eşlik etti. Elena, onun himayesinde sessizce arkasından yürüdü.
C-“Geri dönmeden önce seni birisi ile tanıştıracağım.”
E-“Kim?”
C-“Astlarımdan biri. Yetenekleri takdire şayan. Becerilerinizi gizlemen gerekiyor bu yüzden bugünkü gibi biri sizi takip ederse onunla başa çıkmasına izin ver.”
E-“Bu kadar abartmanıza gerek yok...”
C-“Herkes bunu müstakbel eşi için yapardı.”
Elena Carlisle’nin aşırı nezaketini reddetmeye .alıştı ama tek bir hareketle onu engelledi. Sonunda bu kadar iyi bir teklifi kabul etmeye karar verdi.
E-“Teşekkür ederim. Nezaketinizi unutmayacağım.”
C-“Unutmadığından emin ol.”
Normalde alçak gönüllü bir şekilde bunun gerekli olmadığı söylenir. Elena yüzüne bir gülümseme yayıldı.
Bir an için Carlisle bir hakkında tereddüt duyuyormuş gibi hissetti ama sonra ifadesi düzeldi. Elena bunun bir hata olduğunu düşündü ve aklından kovaladı.
Öyleydi.
Farkına varmadan önlerinde bir adam belirdi. ÇN: geldi paşam
İlk bakışta neredeyse siyaha yakın koyu mavi saçlıydı. Bembeyaz cildi, taş-gri gözleri ve uzun kakülleri ona karanlık bir hava katıyordu. Zarif ama sıradan bir yüzdü, ilk bakışta Elena’nın gözüne takılmayan ve kolayca unutulabilecek bir yüzdü. Elena’nın geçmiş hayatındaki tecrübeleri ona bu adam keskin bir kılıç kadar tehlikeli olduğunu söylüyordu.
Taş gibi bir ifadeyle Elena’ya seslendi.
K-“Nasılsınız?”
Onun düz sesinde çok özel bir şey vardı. yüzünü açıkça gösteren bir şövalyeden ziyade karanlıkta gizlenen bir suikastçı gibiydi.
C-“Merhaba de. Bu Kuhn Kasha. Sana daha önce bahsettiğim astım.”
E-“Merhaba, Sir Kasha. Beni koruyacak kişi olduğunu duydum. Ben Elena Blaise.”
K-“...”
Kuhn ona bir ley demeden baktı. İlk izlenimi kayboldukça biraz kibirli görünüyordu.
Duygusuz bir ses vardı. Carlisle hemen Khun’un bacaklarını tekmeledi.
C-“Doğru yap şunu. Onun yanından ayrıldığın an ölürsün.”
K-“Bunu aklımda tutacağım komutanım.”
Kuhn Kasha sanki bu davranışa alışkın gibi hiç acı duymamıştı.
Carlisle’nin ürpertici sesini duyduktan sonra elena ona farklı gözlerle baktı. Daha önce onunla konuştuğundan tamamen farklıydı. Carlisle bakışlarını fark etti ve konuştu.
C-“Emrim altımda sözlerimi bazen dinlemeyen bazı insanlar var.”
E-“Ah, anlıyorum.”
‘Bu bir bahane mi?” demek istiyordu ama sadece başını sallamanın daha iyi olduğunu düşündü.
C-“En azından sessizliği ile yanında rahat edersin. Blaise kalesine giremeyiz ama Kuhn hep bir yerlerde olacak, böylece gerektiğinde onu çağırabilirsin.”
E-“Tamam.”
Belki de Carlisle daha önce bacaklarına tekme attığı için Kuhn konuştu.
K-“O zaman at arabasını çağıracağım.”
Carlisle sessizce başını salladı. İyi görünümüne rağmen muhtemelen savaş alanında olduğu için kaba bir tarafı da var gibi görünüyordu.
E-“Artık gidiyorum.”
Carlisle, içeriye girmesi için elini ona doğru uzattığında ayaklarını kaldırıyordu. Elena dikte edilmiş görgü kuralı olarak bunu kabul etti.
Ellerinin ayrılmasının zamanı geldiğinde Carlisle gitmesine izin vermek istemiyordu.
E-“...?”
Elena şakınlıkla başını çevirdi.
Carlisle Elena’ya derin gözlerle bakıyordu sonra yavaşça beyaz elinin arkasına dudaklarını bastırdı. Soylular arasında yaygın bir selamdı ama bu farklı bir şeydi. Bu bir prensten genç bir soylu kadınaydı.
Carlisle’nin dudaklarının cildine dokunduğu yer yanıyordu. Carlisle sersemlemiş Elenayla konuştu.
C-“Allaha emanet ol."
Elena’nın gövdesi arabaya bindiği an kızardı. Çok abartılacak bir şey olmamasına rağmen Carlisle’nin elinin arkasını öptüğü gerçeğini kafasından çıkaramıyordu. Kuhn da sahneyi yan taraftan izlemişti ama tek kelime etmedi. Carlisle sessizliği konusunda haklıydı.
E-“Majesteleri doğuştan mı şakacı?”
Carlisle bugün Elena’nın yalvarmasına gülmüştü ve elini öperek onunla dalga geçmekten zevk alıyor gibi görünüyordu.
Elena’ya bakan Khun alçak bir sesle cevap verdi.
K-“Benim değerlendirmeme göre komutan asla şakacı değil.”
E-“Ah anlıyorum...”
Bu garipti. Sanki sadece Elena’ya bu yönünü gösteriyordu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.