Güneş tüm ihtişamıyla ufukta doğmak üzereydi, çok hoş görünen yumuşak bir kızıllık karanlık geceyi bir bıçak misali yarıp yeni günün geldiğini haber veriyordu. Bu güzel renk harabeye dönmüş bu dünyada tam bir tezat oluşturuyordu.
Adem tüm bunları düşünürken güneş tamamen doğdu ve bu harabelerde yeni bir günün başladığını ademin yorgun gözlerine sıcak ve delici ışınlarını göndererek haykırdı. Adem tüm gece gözleri pür dikkat etrafına odaklanmış şeklide uyanık kalmıştı çok yorgundu ve uykuluydu tekrar bir saldırıya uğrama endişesi ile ateşini söndürmüş tavanı ve çoğu duvarları yıkılmış üst katta kendine bir köşe bulup saklanmıştı keskin soğuk yorgun bedenini tüm gece acımasızca dövmüş yorgunluğuna yorgunluk katmıştı.
Sonunda güneş ışıkları evin tüm köşelerini aydınlatmıştı adem olduğu köşeden dikkatlice doğrulup alt kata indi. Tavşanımsı yaratıkla yaptığı dövüşün izleri her yerde görülebiliyordu. Çarpışma sonucu yıkılan birkaç duvar zemindeki göçük ve kırıklar ve en son tamamen yıkılmış bir duvar.
Adem yıkık duvarın içinden geçti ve duvardan çokta uzak olmayan delikten aşağı baktı bir kurt kadar büyük görünen tavşan cesedi aşağıda göğsünün tam ortasından fırlamış bir direkle öylece duruyordu hareketsizdi. Canavarın boynu yan doğru bükülmüş ve dili dışarı sarkıyordu dişleri hala çok korkutucu ve keskin görünüyordu.
Adem dün gece olan tüm biteni düşündü ve artık asla gardını indirmemesi gerektiğini öğrenmişti. Öyle sandığı gibi bu harabe olmuş şehirde hiçte yalnız değildi başka canlılarda vardı ve bunlar mutasyona uğramış veya belki de değil ne olduğunu bilmediği korkunç yaratıklardı. Bir tavşan bile bu boyutta ise bir kurt ya da bir ayı ne olacaktı? Kim bilir. Eğer ilk gün bu yaratıkla karşılaşmış olsaydı bu sadece kesin bir ölüm olurdu. O yer altı üssünü bulduğu için çok şanslıydı en azından bu yaratıklara belki denk olmasa da bir güç elde etmişti. En azından ortama uyum sağlayabiliyordu artık.
Tüm bun düşünceleri şimdilik bir kenara bıraktı karnı çok acıkmıştı iki gündür yemek yememişti son yediği şey o garip meyvelerdi ve üzerinden baya süre geçmişti vücudu tekrardan yemek için çığlık atıyordu. Gözleri tekrar aşağıdaki cesede odaklandı bir kaza sonucu da olsa neticede bu yaratık onun ilk avıydı.
Bu şey yenilebilir mi yada zehirlimi gibi düşünceleri tamamen göz ardı ediyordu çünkü başka bir yolu yoktu şu an yiyebileceği tek şey bu yaratığın etiydi. Hem zaten bir tavşandı değil mi yani zehirli tavşan mı olurmuş diye geçirdi zihninden.
Kırık duvardan tekrar ateş yaktığı odaya döndü ve bodruma inecek bir yol aradı ve çok geçmeden birazı çökmüş gibi duran ama hala sağlam bir merdiven buldu ve aşağı indi. Usulca birazda korkarak cesede yaklaştı çok kötü kokuyordu kan kokusu aşırı ağırdı. Hassaslaşan duyuları yüzünden kokuyu daha keskin bir şekilde hissedebiliyordu. Midesi kalktı ve kustu ama açlıktan mide öz sıvısı dışında bir şey kusamadı. Kendini tokatladı ‘’ kendine gel adem şimdi bunun sırası değil eğer yemezsem ölürsün ‘’ diye kendine telkinde bulundu. Kokuya rağmen cesede iyice yaklaştı tavşanın açık ağzı hala korkunç görünüyordu.
Cesedin altından tuttu ve havaya doğru kaldırdı ve karnına saplanmış direkten kurtardı ve yere koydu. Dün geceki adrenalin ve savaşın heyecanından fark etmemişti ama bu nasıl tavşandı yani bir kurt veya köpek kadar büyüktü pençeleri demir gibi sertti ve gümüşümsü bir ışıkla parıldıyordu ve hala çok ölümcüldüler. Dişleri ot değil de et yemek içindi belliydi hepsi sivriydi eti parçalamak içindi belliki. Ama biraz dikkatli bakınca hala arka dişler otçul hayvanlarınki gibi görünüyordu sanırım bu yaratık hem etçil hem de otçuldu çevresine uyum sağlamıştı. Etrafta bazı yerler ademi hasta eden otlarla doluydu ama şu ana kadar gördüğü çoğu yer kurak ve yavandı. Şehrin bu tarafına ilk kez geliyordu. Etrafı tam araştırmamıştı ama sanırım burası nispeten daha az kurak bir yer gibiydi. Bu yaratık buralarda geziyorsa belki bir su kaynağı da vardır diye düşündü. Yani neticede her canlı yaşamak için suya ihtiyaç duyar ve avlanmak olsun ya da otlanmak olsun hep suya yakın yerleri seçerlerdi.
Cesedi biraz inceledikten sonra onu ne yapacağını düşünmeye başladı. Önce içini temizlemeliyim diye düşündü ama onu kesecek ya da temizleyecek bir bıçağı yoktu. Bunun için yaratığı kesecek bir alet aramak amacıyla etrafı araştırmaya başladı. Burası bir depoydu belki de bir bıçak ve benzeri bir şeyler bulabilirim diye düşündü ve çok geçmeden bir köşede kapağı toz içinde bir metal dolap buldu kapak zincirliydi.
Adem yanında getirdiği metal çubuğu zincirlerin arasına koydu ve zinciri bükmeye çalıştı ama zincir anında kırıldı. Zamanın etkisiyle paslana zincir ademin birazcık zorlamasıyla param parçalanmıştı. Adem metal kapıyı zorlanmadan açtı ve dolabın raflarında asılı birkaç alet edevat buldu çoğu paslanmış ve çürümüştü bir tanesi hariç. Bu elindeki çubuğun metaline benzer ya da aynı metalden yapılmış ve hala gayet keskin görünen tahmini santimlik bir pala, bıçak benzeri bir şeydi. Adem sevinçle hemen bıçağı aldı ve tavşana doğru yürüdü. Ama bir sorun vardı adem daha önce bırakın bir hayvanın içini temizlemeyi bir balık bile temizlememiş daha doğrusu buna ihtiyaç duymamış bir şehir çocuğuydu. Ama şu ana bunu yapması gerekiyordu.
Elindeki bıçakla ilk hamlesini yaratığın bacaklarına yapmayı ve böylece daha kolay bir şekilde vücudun geri kalanını temizleyebileceğini düşündü ama sonra vazgeçti. Ve ilk olarak zaten delinmiş olan karın bölgesine hamle yaptı hem temizlenecek organlarda buradaydı. Elindeki bıçağı yaratığın karnındaki deşiğe soktu. Sanki bıçak yumuşacık ama birazda esnek bir şeye saplanmış gibi hissetti. Elindeki bu garip hisle yaratığın karnının yavaşça bir uçtan öbürüne doğru yarmaya başladı.
Derisi acayip sertti sanki bir elindeki bıçakla bir tahtayı kesiyormuş gibi hissediyordu keserken çok zorlandı ama sonunda baştan başa karnını yarmayı başardı. Başardı ama bunu yapmayı bitirdiği gibi yaratığın bağırsakları ve organları aniden yarılmış karnından dışarı döküldü bir ılık hava ve bunla gelen inanılmaz iğrenç bir koku ademin yüzüne bir tokat gibi çarptı. Hayatında ilk kez böyle bir koku ile karşılaşıyordu az önceki onu kusturan kan kokusu bunun yanında bir çiçek bahçesindeki çiçeklerin kokusu gibiydi. Adem elindeki bıçağı yere düşürdü ve amansızca kusmaya başladı başı dönüyordu açlık yorgunluk uykusuzluk ve bu koku resmen çökmenin eşiğine gelmişti.
Cesetten biraz uzaklaştıktan sonra tekrar kendine gelmesi bir iki saati buldu. Bir cesaretle tekrar cesedin başına geldi ama bu sefer nispeten hazırlıklıydı üzerindeki üniforma gibi olan önlükten bir parçayı yırtmış ağzına bağlamıştı bir iki küçük parçayı da burun deliklerine sokmuştu ve zihnen kendini hazırlamıştı.
Olabildiği kadar hızlıca yaratığın organlarını kendinden uzak bir köşeye attı ve yaratığın derisiyle etini birbirinden ayırmaya başladı deride birçok delik vardı yanlışlıkla birçok kez deriyi çıkartırken zarar vermişti ama sonuçta bunu ilk kez yapıyordu. Yaratığın etlerini de iyice kemiklerinden ayırdıktan sonra bunları ne yapacağını düşündü yani burada rahat bir yirmi ya da yirmi beş kilo et vardı ve bu ona uzunca bir süre yeterdi tabi saklaya bilirse.
Ama etrafta ne bir buz dolabı nede bir derin dondurucu vardı olanlarda bu harbe şehirde çürümüş gitmişti hem olsa ne olacak elektrik bile yoktu ki hiçbir işen yaramayacaktı. Ve birde hayvanın derisi vardı bu deride çok işine yarayabilirdi elindeki özel bıçakla bile deriyi etten ve kemiklerden ayırırken zor zamanlar geçirmişti. Çok sağlam bir şeydi bununla kendine bir giysi gibi bir şey yaparsa ileride çok işine yarayacağını tahmin ediyordu.
Birden aklına eskiden izlediği doğada hayatta kalma programları geldi. Adem bu tür belgeseller izlemeye bayılırdı okuldan eve geldiğinde zihnini dinlendirmek için ve birazda bu tür şeylere merakı olduğu için vakit buldukça bu programları izlerdi. Bir programda TV deki adam avladığı bir hayvanın etlerini güneşte kurutuyordu. Böylece etin içindeki sıvı azalınca et daha uzun süre dayanabiliyordu. Oda bunu yapmaya karar verdi etleri uzun şeritler haline getirdikten sonra hayvandan ayırdığı derinin içine koydu ve deriyi bir torba gibi kullanarak etleri üst kata çıkardı.
Şu an neredeyse öğlen olmuştu güneş en tepe konumuna gelmek üzereydi. Hızlıca dün gece saklandığı üst kata çıktı ve etleri hızla etraftaki tahta parçalarının üzerine tek tek dizmeye başladı deriyi de zemine sabitlediği iki parça metalin arasına gerdirerek bağladı. üst kattaki odaların çoğunun tavanı yıkıldığı için güneş çok net bir şekilde görülüyordu ve etlerin kuruması için yeterli ısı ve ışığı sağlıyordu. Ve buradaki güneş normalde alıştığı güneşten sanki bir yada iki kat daha çok ısı veriyordu ve ayrıca havada çok kuruydu hiç nem yoktu. Bu yüzden etlerin bugün yada en geç yarına kupkuru olacağından emindi………………….
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.