Yukarı Çık




18   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   20 


           
“Ne?!”

Alice’in gözleri faltaşı gibi açıldı. Tek başına kürek çekerek boğazı geçmesi mi gerekiyordu? Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi ki? Sonuçta o bir tanrı değildi; kesinlikle yorgunluktan bayılırdı. Başını hızla iki yana salladı, kesinlikle kabul edilemezdi!


“İmkânsız!”


“Yoldaş, büyük proletaryanın çelik iradesine inanmalısın.” Merlin’in ifadesi ciddileşti, sanki kutsal bir öğüt veriyormuş gibi konuştu.


“Ama ben yolda bitap düşerim!” Alice bunun adil olmadığını düşündü. Tek başına tüm yükü üstlenmek de neyin nesiydi?!


“O zaman seni denize atar, balıklara yem ederim, sonra da tek başıma kürek çekerek Britanya’ya ulaşırım.” Merlin’in ağzı pis bir sırıtışla açıldı, sesi en ufak bir vicdan belirtisi taşımıyordu.


“Çok zalimsin! Birazcık bile beyefendi tavrın yok mu senin?!” Alice hayatında ilk kez bu kadar utanmaz biriyle karşılaşıyordu.


“Beyefendilik karın doyurmuyor. O yüzden en iyisi uslu uslu dediğimi yap sen.” Merlin, Alice’i köle gibi çalıştırmaya kararlıydı.


“Bu haksızlık! Biz iş birliği yapıyorduk, her şeyi tek başıma nasıl yapabilirim?!” Alice kaşlarını çatıp öfkeyle bağırdı.


“Çamaşır Tahtası Hanım, biraz fazla mı hayal kuruyorsun ne?” Merlin alaycı bir şekilde başını hafifçe yana eğdi. “Kim dedi ki biz iş birliği yapıyoruz? Durumun farkına var lütfen; aramızda bir iş birliği değil, efendi ve köle ilişkisi var. Yani sözümden çıkmayacaksın.”


“Ben bu oyunda yokum!” diye bağıran Alice, küreği yere fırlattı. Böyle bir kölelik anlaşmasını sadece bir aptal kabul ederdi.


“Öyle mi? Madem uslu durmuyorsun, başka çare kalmadı…” Merlin’in ifadesi aniden karardı, gözleri buz gibi bir soğuklukla parladı. Sağ elini yavaşça kılıcının kabzasına götürerek tehditkâr bir sesle fısıldadı:


“Şimdi seni doğrayıp cesedini denize atar, köpekbalıklarına ziyafet çektiririm.”


Alice’in yüzü kireç gibi beyazlaştı, kalbi bir anlığına yerinde duracak gibi oldu. Gözlerinin önüne, Merlin’in Haçlı Ordusu’nu biçerken gözünü bile kırpmadığı o korkunç sahne geldi. Böyle bir adamın kendisini öldürmekten zerre çekinmeyeceğini biliyordu.


Alice korkuyla arkasına dönüp baktığında, kıpkırmızı denizin yüzeyinde kıpır kıpır hareket eden aç köpekbalığı sürüsünü gördü. Görünüşe göre sabırla, taze insan eti bulacakları anı bekliyorlardı.


Bir an düşündü. Canını kurtarabilirse, her şey değişebilirdi. Belki de güçlü bir iradeyle boğazı geçmeyi başarabilir, bu lanet bataklıktan kurtulabilirdi. Sonunda dişlerini sıkarak başını hafifçe eğdi:


“Ta-tamam, kabul ediyorum! Ama sakın yanlış anlama! Tehditlerinden korktuğum için değil, bu cehennemden kurtulmak istediğim için kabul ediyorum, anladın mı?!”


Merlin, Alice’in titreyen ellerini ve solgun yüzünü görünce gülümseyerek içinden, “Tehditlerim gayet işe yarıyor,” diye geçirdi.


“Pekâlâ! Artık vakit kaybetmeden yelken açıyoruz!”


“Bir dakika! Peki, denizde saldırıya uğramayacağımıza emin misin?” Alice’in gözlerindeki tereddüt dağılmamıştı. Kaşlarını hafifçe çatıp, “Orkney Boğazı’nda deniz ejderhaları olduğu söyleniyor. Biz Haçlı Ordusu olarak gemilerin altını ejderha dışkısıyla kapladığımız için saldırıya uğramadık. Eğer canavarları uzaklaştıracak bir şey hazırlamazsak, köpekbalıkları bile kayığımızı parçalayıp bizi yutabilir,” diye uyardı.


“Ejderha dışkısı mı? İğrenç kokmuyor mu?” Merlin, yüzünü buruşturup anlam veremedi.


“Biraz baharat ekleyince o kadar da kötü kokmuyor…” Alice, utanarak başını hafifçe eğdi.


“Ejderha dışkısına ihtiyacımız yok. Zaten bizim iblis sarayının zindanlarında sizin kilisenizin kutsal ejderhası tutsak.” Merlin omuz silkti. “Kanatlarını kestim, şimdi kapı bekçisi olarak kullanıyorum.”


“Se-se... Kutsal Ejderha Aiwis mi?!” Alice’in sesi şaşkınlıktan titredi, gözleri inanamaz bir ifadeyle açıldı.


“Sanırım adı öyle bir şeydi. Şimdi adı Boncuk.” Merlin’in sesi, kötü bir şaka yapıyormuş gibi alaycıydı.


Aiwis, Kilise’nin kutsal seviyedeki ejderhası...


Roma Tapınağı’nın kutsal totemi, tek bir kutsal nefesiyle Viking ordularını yok ettiği söyleniyordu.


Nasıl olmuştu da bu kadar kudretli bir ejderha, basit bir bekçi köpeğine dönüşmüştü?!


Alice’in alnında soğuk terler birikmişti. Şimdiye dek Lucifer III’ün güçlü olduğunu biliyordu, ama bu kadarı da fazlaydı! Kutsal bir ejderhayı sırf güç kullanarak boyunduruk altına almak—bu, insan aklının sınırlarını zorluyordu.


“Hey! Ne o, şoka mı girdin? Hadi bakalım, vakit kaybetmeden küreklere asıl!” diye seslendi Merlin.


“A-ama... Ama deniz ejderhalarını uzaklaştıracak bir şeye ihtiyacımız var…” Alice’in sesi hâlâ titriyordu. Deniz
ejderhaları, suların mutlak hâkimleriydi.


“Gerek yok! Ben varken başka şeye ihtiyaç duymazsın.” Merlin ellerini iki yana açarak kendinden emin bir şekilde konuştu.


“Senin bu özgüvenin de nereden geliyor acaba?!” Alice’in kafası karışmıştı.


Merlin, rüzgârla dalgalanan pelerininin eşliğinde teknenin başına geçti. Denizden gelen soğuk meltem yüzünü okşarken, başını dik tutup parmağıyla kendisini işaret etti:


“Çünkü bu dünyada...”

“Bana ikinci kez kılıç çektirebilen bir düşman yok!”

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


18   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   20 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.