Bölüm 11 – Dünyaya Açıklanan Yetenek (2)


“İspania Dağları'na en yakın Bükme Taşına sahip şehirlerden biri de İspaniola. Oradaki Kuzey Bulvarı'ndan yaklaşık yarım gün yürürseniz dağların girişine ulaşırsınız. Elbette, orası çok sayıda canavarın görüldüğü bir alan… ”

Tamamen emin değildi ama yine de bu bilgiyi sözlerine ekledi.

Ancak Frey, canavarlardan bahsetmesine şaşırmamıştı.

"Sence ne kadara mâl olacak?"

"Aslında Kausymphony'ye oldukça uzak, bu yüzden en az 10 altın paraya ihtiyacın olacak."

Bu, Frey’in mevcut servetinin on katıydı.

Eğer 7 yıldıza ulaşmayı başaramazsa ve ışınlanma yeteneğini kazanamazsa bu 20 altın paraya ihtiyacı olacağı anlamına gelirdi.

'Para kazanmam gerekiyor.'

İki aylık tatil... Başlangıçta gereğinden fazla zamanı olduğunu düşünmüştü ama ne kadar çok bilgi edinirse, zamanının o kadar az olduğunu hissediyordu.

Frey, Mac ile biraz sohbet etti.

Kırk dört yaşındaydı ve beklendiği gibi kıtanın her yerini keşfe çıkmış bir eski kurttu.

Konuşmaları, Frey'e çok yardımcı oldu.

Mac, kıta etrafındaki durumu anlaşılması kolay bir şekilde açıkladı ve bazen kendisine sorulan şeyler gizemli veya şüpheli olduğunda bile tereddüt etmeden cevap verdi.

Diğer öğrencilerin aksine Mac, ondan epey hoşlanmıştı, kendisine gösterdiği saygı için onu çok takdir etti.

Üç gün sonra Geotanbul'dan geçerken...
 
Frey, Mac'e seslenmeden önce etrafına baktı.

"Bir sürü savaş gemisi var."

"Denizcilik ülkesi. Üstelik bu günlerde Oscar Adaları'ndaki korsanlar çok aktif. "

Ön dişleri olmayan bir denizci ona cevap verdi.

Frey başını salladı.

"Geotanbul Donanması çok güçlü görünüyor, neden korsanların köklerini kazımıyorlar?"

"Çok sayıda cezalandırıcı operasyon yapıldı. Ama her seferinde korsanlar bir araya gelip bir ittifak oluşturdu. "

Mac derin bir nefes aldı.

"Buna inanabiliyor musun? Bu bencil ve zalim yaratıklar, hayatlarının tehlikede olduğunu hissettiklerinde iş birliği yapmakta tereddüt etmediler. Korkunç bir birliktelik. Bir araya geldikten sonra o kadar güçlüler ki sadece Geotanbul'un gücünü kullanarak onlardan kurtulmak imkansız. "

"Mutsuz musun?"

"Evet. Geotanbul'un onlardan kurtulmasından bahsetmek kolay, ancak Oscar Adaları'ndaki korsanlar sayesinde başka hiçbir ülke burayı ele geçirmeye cesaret edemez. Ülkenin etini yiyen korsanların da ülkenin koruyucuları gibi davranması ironik. "

“Hmm.”

Bu gibi tehlikeli adamların faydalı olduğu zamanlar da var.

Şehir devleti gücünü kullanırken ne kadar güçlü olur ki?

Yine de korsanların varlığı tatsızdı.

Frey kaşlarını çattı ama Mac'i gücendirmek istemediği için hiçbir şey söylemedi.

"Endişelenmene gerek yok. Duydun mu emin değilim ama bu sefer eskortumuzda iki tane 4 yıldızlı savaş büyücüsü var. "

Bu modern zamanda 3 yıldızlı bir büyücü standarttı ve 4 yıldızlılar elit olarak kabul edilirdi.

5 yıldızlı olan biri küçük bir akademinin başına geçebilirdi.

Ek olarak, büyü kulelerinden gelen büyücüler daha güvenilir görülüyordu, bu yüzden Mac'in neden bu kadar kendine güvendiği anlaşılabilirdi.

"Şöyle söyleyeyim, korsanlar bizi hedef alırsa onlar için kötü bir gün olur. Yani, beyinleri varsa bize imparatorluk savaş gemileri eskortluk yapıyorken bizi hedef almazlar. "

Maalesef Mac’in beklentilerinin yanlış olduğu ortaya çıktı.

O akşam korsanlar baskın yaptı.

O zaman bile Mac korkmadı.

"Ayaklarımın dibinde mezarlarını kazmaya geldiler."

Ancak kısa süre sonra gözlerinin önünde inanılmaz bir manzara belirdi.

Cortez'e eşlik eden savaş gemileri buz sarkıtları ile parçalanmıştı.

* * *

“Kuhahaha! Sizi piçler, gördünüz mü? "

Kunst, bu sözleri haykırırken korsanlar heyecanlandı.

Başlangıçta kendilerine çok da güvenmiyorlardı.

Sadece ölümsüz varlıkların söylentilerini duymuşlardı.

Aslında, onlar hakkında pek çok uğursuz ve korkunç şey söylenmişti, ancak korsanlar, deniz savaşlarında benzeri olmayan savaş büyücüleriyle yüzleşip yüzleşemeyeceklerini merak ediyorlardı.

Uzaktan süzülen Cortez'i seyrederken Lich Dullard, kemiklerinden siyah bir duman çıkmaya başladığında uğursuzca mırıldanmaya başladı.

Korsanlar korku içinde titredi ve Lich'ten uzaklaştı.

Çok geçmeden Dullard’ın mırıldanması durdu.

Uzaktaki gemilere baktığında ağzından kelimeler aktı.

[Buz Mızrağı]

Pişşşh.

Bir anda, geminin önünde bir buz mızrağı belirdi.

Gemi direğinden daha kalındı ve dev bir çivi gibi görünüyordu.

Bu çivi çok hızlı bir şekilde gemiye indi.

Savaş büyücüleri de karşılık vererek gemileri hafif bir kalkanla kapladı.

Ancak hiçbir işe yaramadı.

Çatırt!..

Buz mızrağı, kalkanı cam gibi parçaladı ve kolayca savaş gemisine çarptı.

“Wooooow!”

Korsanlar yüksek sesle tezahürat yapmaya başladılar.

Hepsi güçlerini birleştirseler bile benzer bir etki elde edemezlerdi.

Dullard'a tapınma ve korku ifadeleriyle baktılar.

Kunst ona bir gülümsemeyle yaklaştı.

"Bu inanılmaz bir beceriydi."

[… Biraz tuhaf.]

Dullard vahşice mırıldandı.

Boş kemik suratı yüzünden ne düşündüğünü söylemek imkânsızdı ama kafasının karıştığı görülüyordu.

"Ne demek istiyorsun? Savaş büyücüleri ne kadar iyi olurlarsa olsunlar kendilerini bile  koruyamıyorlar. "

[Üç Buz Mızrağı çağırdım.]

"Evet?"

Hızlıca cevap vermeden önce Kunst'un tuhaf bir ifadesi vardı.

Lordum, ortadaki geminin batırılmayacağı konusunda anlaşmamış mıydık? Oradaki öğrenciler rehine olarak kullanılmalı... "

[Onu batıracak kadar büyük değildi. Sadece kaçmalarını ya da can sıkıcı bir direnç göstermelerini engelleyecekti.]

"Ona ne oldu?"

[Engellendi.]

"Bu ne anlama geliyor?"

Kunst akıllı bir korsan olarak kabul edilebilecek olsa da bu durum onun kapasitesini aşıyordu. Hâlâ Dullard'ın ne söylemeye çalıştığını anlamakta zorlanıyordu.

Dullard, uzağa bakmadan önce bir anlığına Kunst’un yüzüne baktı.

[O gemide yetenekli bir büyücü var.]

------Çevirmen Notu------

Kim acaba o yetenekli büyücü? Okuyup görelim, next chapter.

Herhangi bir hatamı söylemek, öneri ve şikayetlerde bulunmak için discord kanalımıza gelebilirsiniz.
https://discord.gg/9GhxJCn