Kısa bir süre Grand Dük Jourdian'ın gözlerinden bilinmeyen bir bakış geçti.
"Bugün gergin değilsin."
Bu sözler üzerine dudaklarım gerildi.
Prenses Rubia, babasının onunla her normal konuşmasında neden korkuyordu?
"Yanlış bir şey yapmadım, bu yüzden gergin olmama gerek yok."
Ilık bir sesle konuştum.
Tabii ki önemli bir meseleydi. Yanlış bir şey yapmadığın zaman neden gergin ve korkak olmalısın ki?
Ancak, gerçek ifadem Büyük Dük'e pek doğal gelmedi.
"Farklısın. Sanki tamamen farklı bir insan olmuşsun gibi. "
"……"
"Bu arada, bir şey mi oldu Rubia?"
Dikkatsizce cevap verdim.
"Asi bir dönemden geçiyorum."
"Ne?"
"Her gün uyandığımda bir santim uzadığım bir dönemde, görünüşe göre kişiliğim de değişti, Majesteleri."
Konuyla hiç ilgisi olmayan saçma sapan yorumum üzerine, Büyük Dük şaşkın bir ifadeyle baktı.
"Öyle görünüyor. Sonuçta, birbirimizi görmeyeli uzun zaman oldu. " [Ç.N: Adama bak ya. şrfsz.]
Kaşlarımı çattım. Büyük Dük'ün sesinde Rubia'ya karşı bir pişmanlık vardı.
'Bu da ne? Nefret etmiyor muydu? '
Az önce duyduğum şeyin bir hata olduğunu kanıtlamak istercesine, Büyük Dük'ün sesi tekrar normale döndü.
"Seni neden aradığımı biliyor musun?"
"Ne hakkında olduğunu tahmin ediyorum."
Herkes bunun üvey annemle olan anlaşmazlığımla ilgisi olduğunu tahmin edebilirdi.
"Pekala, ne hakkında olduğunu zaten anlamış olmanız bir rahatlama. Doğruları ve yanlışları araştırmayacağım veya incelemeyeceğim. Ev içinde böyle bir düzensizliği sevmediğimi bilin. Umarım bugüne benzer olaylar yaşanmaz. Ayrıca annenle de konuşacağım. "
Özetlemek gerekirse, benimle ya da üvey annemle uğraşmayı can sıkıcı buldu.
Büyük Dük'ün gözlerinin içinde yorgun ve boşlukta olduğunu gördüm.
Neden?
Rubia'nın biyolojik annesi sıradan biriydi. Bu, Büyük Dük'ün onu yasal eşi yapması çok sevdiği anlamına geliyordu.
Ancak bu adam neden sevdiğinin kızını ihmal edip evdeki zorbalığa göz yumsun?
Merak ettim ama merakımı uzaklaştırdım.
İlk olarak, Büyük Dük bir kez bile sorgulamış olsaydı, hem üvey anne hem de Rubia kötü davranmazdı. Sebebi ne olursa olsun, Büyük Dük'ün ihmali haklı gösterilemezdi.
"İtaat edemeyeceğim."
“……!”
“Yaraların gizlenmesi yaraları yok oldukları anlamına gelmez. Majesteleri'nin sözleri, tüm bedenimi kaplamış yaralarımı yokmuş gibi davranmamı gerektiriyor. "
Büyük Dük, sözlerini kaybetti ve ağzını kapattı. Çünkü sözlerim yanlış değildi.
"Bunun için bir çözümüm var. Çözümümü dinlemek ister misiniz? "
"Devam edebilirsiniz."
Yavaş yavaş ağzımı açtım.
Tabii ki niyetim yaraları tedavi etmek değildi. Bu çok fazla çaba ve emek gerektiriyordu.
“Kanayan yaraları tedavi etmenin iki yolu var. İlki, yaraların ilaçla yavaşça tedavi edilmesini ve doğal olarak iyileşmesini beklemesini gerektirir. Bu yöntem, hiçbir yan etkisi olmadığı için mükemmel, ancak benim durumumda enfeksiyon ilk yöntemi kullanılamayacak kadar yayıldı. "
"O halde ikinci yöntem nedir?"
"Bu, enfekte olan alanı kesmek içindir. Acı verici olabilir ama en kesin yöntem bu. "
Büyük Dük'ün gözlerinde sorular ortaya çıktı. Bu yöntemle tam olarak neyi kastettiğimi henüz anlamamıştı.
Dediklerimle, açıklığa kavuşturdum.
"Roxanne Büyük Dükalığı'ndan ayrılmak istiyorum."
“……!”
Büyük Dük'ün gözleri o kadar büyüdü ki, dışarı fırlayacakmış gibi göründü.
Sakin bir sesle devam ettim.
"Ben zaten biliyorum. Majestelerinin gözlerinde varoluşum bir diken gibi. Kalırsam, enfekte olmuş yara sadece yayılmaya devam edecek ve ikimiz de acı içinde yaşayacağız. Sonuç olarak."
Gerçekte, çatışmaları çok can sıkıcı buldum.
“Herkesin huzuru için ayrılmak istiyorum. Lütfen ayrılmama izin verin. "
Sözümü bitirir bitirmez oda, kulakları sağır eden bir sessizlikle doldu. Sohbeti kenardan dinleyen hem uşak hem de şövalye, nefeslerinin sesi kesilmişti.
Büyük Dük vahşice baktı ve bana gözlerini kıstı. Yüzünden geçen, kelimelerle doğru bir şekilde ifade edilemeyen karmaşık bir duygu düğümü vardı.
"Sen ... Sana gitmen için izin vereceğimi düşünüyor musun?"
"Mecbursunuz." Dedim.
"Yaranın bu kadar enfekte olmasına izin veren kişi, Kraliyet Majesteleri, Büyük Dükten başkası değildir."
“……!”
Büyük Dük'ün gözleri titredi.
Dudaklarını birbirine bastırdı ve tek bir sözün bile geçmesine izin veremedi.
Tch.
Dilimi kendi içime tıkladım.[Ç.N: Kendi içinde yapmış yani.]
Kişisel hislerinden emin olmasam da, bir baba olarak Büyük Dük'ün Rubia'dan içtenlikle özür dilemekten başka bir şey yapma seçeneği yoktu.
Tabii ki, Büyük Dük özür dilemeyecekti.
"O zaman bana izin verdiğini ve geri çekildiğini anlayacağım. Bugün binayı derhal terk edeceğim. "
sözümü bitirdikten sonra arkamı döndüm. Kapıya doğru yürüdüm.
Bir adım, iki adım….
Bilerek yavaşça kapıya doğru adım atarken kendi kendime mırıldandım.
"Beni yakalayacak mı?"
İçimden başımı salladım. Bunu yapacağına inanmadım. Beklendiği gibi, kapıya geldiğimde Büyük Dük ağzını bile açmadı.
Rahatlama ve acıma duygusu aynı anda üzerimden geçti.
Sonunda böylesine parçalanmış bir aileden uzaklaşacağım için rahatlama, bu bedenin asıl sahibi için ise Rubia'ya acımaydı.
'Sen gerçekten acınası bir çocuktun.'
Dilimin ucu sebepsizce acı tadı.
Sonuç olarak, onu daha da rahatlamış bir ifadeyle kibarca selamladım. Bu hayat, kendim ve Rubia için mutlu bir şekilde yaşamaya karar verdim.
"Şimdiye kadar ki ilginiz için teşekkür ederim. Ekselanslarına son kez veda ediyorum. Lütfen sağlıklı ve mutlu olun. "
Büyük Dük'ün dudakları, kızının son vedasıyla titredi. Ama sonunda yanıt olarak hiçbir şey söyleyemedi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.