"Peki.. Tamam o zaman. Fakat gerekli önlemleri alarak çıkacaksın ve asla onlardan ayrılmayacaksın. Unutma, çok dikkatli olmalısın."
"Teşekkürler, babacığım!"
Fresta çok mutluydu. Hemen babasının yanına gitti ve babasının yanağına bir öpücük kondurduktan sonra odadan mutlulukla ayrıldı. Ardından kapıda bekleyen Sofi ile birlikte bahçeye çıktılar. Fresta evde çok sıkıldığından dolayı sık sık bahçeyi gezer ya da Yures ile ilgilenirdi. Bahçede çeşit çeşit renklerde ve çeşitli kokularda birçok çiçek vardı. Manzara gerçekten harika görünüyordu. İşte bu ilkbaharın güzelliğiydi.
"Sofi, sence de manzara çok hoş ve güzel görünmüyor mu?"
"Evet, leydim. Çiçekler gerçekten çok hoş. Özellikle de şuradaki mavi ortancalar."
Fresta bir süre daha bahçeyi gezdi. Bahçe gerçekten çok büyüktü. Her gün bahçede yeni bir yeri keşfediyordu. Uzun bir süre gezdikten sonra yoruldu.
"Sofi, çok yoruldum. Haydi içeri geçelim."
"Tamam leydim."
Fresta ve Sofi içeri geçtiler ve Fresta'nın odasına doğru gittiler. Fresta yarın için can atıyordu.
○○○
Sonunda hava kararmıştı. Gece yıldızların müthiş parıltılarının altında Fresta yatağında uzanmış uyuyordu. Gecenin karanlığında saçları lacivert bir hâl almıştı. Pürüzsüz cildi, penceren odaya giren dolunayın ışığında parlıyordu. Tüm gece boyunca mışıl mışıl uyudu. Gece sakin ve huzurluydu. Ayın yerini güneşin alması ve yıldızların ışıklarının belirginsizleşmesi ile beraber Fresta uyanmış ve hazırlanmaya başlamıştı bile. Bu sefer de siyah peruk ile birlikte sade, fakat hoş kıyafetler giyinmişti. Siyah saç ona yakışıyor ve mavi gözlerini ortaya çıkarıyordu. Öte yandan sade kıyafetlerin onun üzerindeyken en güzel kıyafetlerden farkı kalmıyordu. Hazırlandıktan sonra doğruca Sofi ile beraber kahvaltı için aşağı katta yemek salonuna indiler. Merdivenlerden inerken mükemmel bir görünüşe sahipti. Dikkatleri kolayca üzerine çekebilirdi.
"Hm? Fresta, hazırlandın mı? Yine çok güzel olmuşsun."
"Teşekkürler anneciğim."
"Tabii ki de benim ablam güzel olacak! O dünyadaki en güzel abla!"
Fresta, Yures'in yanına gelerek tatlı ve sevecen kardeşini öptü.
"Benim tatlı kardeşim de dünyanın en yakışıklı kardeşi!"
Yures halinden memnundu. Ablasını gerçketen çok seviyordu. Fresta masaya oturdu ve ailecek kahvaltılarını yaptılar. Kahvaltıdan sonra ana kapıdan Tisha ve Kovl içeriye girdi. Her ikisi de sivil kıyafetler giyinmişlerdi. Kıyafetleri her ne kadar sade olsada onlara çok yakışmıştı.
"Hmm, bu şekilde bakınca aynı bir çift gibi görünüyorlar. Sanırım bu yeterince iyi bir kamuflaj."
"Doğru, babacığım. Yan yana çok uyumlu gözükmüyorlar mı?"
Tisha ve Kovl çoktan kızarmışlardı bile. Utandıkları her hallerinden belliydi. Ailesinin Fresta'yı uğurlaması ile at arabasına bindiler ve yola çıktılar. Kovl, dışarıda arabayı sürmekle meşgulken Tisha, Fresta ile beraber içeride sohbet ediyordu.
"Leydim, heyecanlı görünüyorsunuz. Dışarıdaki dünyayı merak ediyor olmalısınız. Bu yüzden mi bize ait olan topraklar yerine Yunio Krallığı'nın köylerinden birine gitmeye karar verdiniz."
"Aynen öyle, Tisha. Özellikle Yunio Krallığı'na gitmek istememin sebebi düşmanlarımızın orayı nasıl yönettiklerini görmek. Ayrıca evde çok sıkıldım. Umarım bugün güzel bir gün geçiririz."
"Haklısınız, leydim. Sonuçta düşmanlarımızı da tanımalıyız. Ama şimdilik, haydi bugün çok eğlenelim!"
Gidecekleri yol uzun olmadığından kısa sürede vardılar. Fresta arabadan iner inmez etrafı incelemeye başlamıştı. Geldikleri yer büyük bir meydandı. Etrafta birçok dükkan vardı. Fakat başkentte olmadıkları için daha güvenliydi. Çünkü Fresta'nın görüldüğü en son yer başkentteki Bralon Meydanıydı.
"Leydim, ilk önce ne yapmak istersiniz? Kahvaltınızı yeni yaptığınıza göre tok olmalısınız."
"Imm.. aslında ilk önce dondurma yemeye mi gitsek? Dondurmaya bayılıyorum."
"Pekala, tamam o zaman. İlk önce dondurma yemeye gidelim."
Fresta tam bir dondurma düşkünüydü. Böylece ilk olarak dondurmacıya uğradılar. Ardından da çeşitli giyim dükkanlarına ve Yures için oyuncak mağazalarına uğradılar. Uzun bir süre gezdikten sonra Fresta acıkmaya başlamıştı.
"Hey, Tisha sence artık yemek yemeye gidelim mi? Karnım zil çalıyor."
"Hmm, aslında bende acıktım. Hadi gidelim."
Tisha, Kovl'a doğru döndü.
"Kovl, hadi artık yemek yemeye gidelim."
"Tamam. Buralarda bildiğim bir yer var. Oraya gidelim. Yemekleri çok lezzetli."
"Tamamdır!"
Tisha ve Fresta, Kovl'un peşinden ilerliyorlardı. Günleri çok güzel ve sorunsuz ilerliyordu. Taa ki, kısa bir süre yürüdükten sonra bir grup insan ve kavga eden iki kişi ile karşılaşıncaya kadar...
"Kovl, sence orada ne oluyor öyle?"
"Kavga çıkmış gibi görünüyor leydim. Bu işe karışmasak daha iyi olur."
Böylece sadece kavganın yanından geçerek uzaklaşmaya çalıştılar. Fakat bu mümkün olmadı. Çünkü kavga eden kişilerden biri diğerine bıçak fırlattı. Diğer kişi ise bıçağı son anda atlatmayı başardı. Ama bu kişinin atlattığı bıçak Tisha'ya doğru geliyordu. Tam zamanında Kovl refleksleri sayesinde bıçağın geldiğini farkedebildi ve bıçak Tisha'ya isabet edecek iken bıçağı havada yakaladı. Güneşte parlayan siyah saçları ve kapkara gmzleri ile oldukça havalı, fakat bir o kadar da korkunç görünüyordu.
Kovl bu duruma epey sinirlenmişti. Eğer bir saniye bile geç kalsaydı o bıçak Tisha'ya isabet edebilirdi. Kovl kavga eden adamlara sertçe bağırdı. Asıl amacı bağırmaktan çok o adamların ağzını burnunu kırmak ve onlara bunu misliyle ödetmek gibi görünüyordu.
"Hey! Sizi işe yaramazlar! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz ha?! Kavga edecekseniz başkalarını bu işe bulaştırmayın! Anlayabiliyor musunuz?!"
"Sen ne diyorsun be?!"
"Ne dediğimi şimdi çok iyi anlayacaksın!"
Kovl'un etrafında karamsar bir hava oluşmuştu. Kovl o adamlara doğru yaklaşırken Tisha, Kovl'u durdurdu.
"Kovl, tamam, sakin ol. Hemen olay çıkarmamalısın."
Kovl, Tisha'ya doğru döndü. Yüzünde sinirli ve biraz da endişeli bir ifade vardı.
"Tisha, onların ne yaptığının farkında mısın? O bıçak sana gelseydi ne olacaktı?"
"Tamam artık. Kimseye birşey olmadı değil mi? Hadi, çok fazla dikkat çektik. Gidelim buradan."
"Tsk, peki.."
Ardından Kovl tekrar adamların olduğu yöne döndü. Etrafında yine karamsar ve korkunç bir hava varken, daha demin kavga edip şimdi korkudan titreyen adamlara seslendi.
"Kendinizi şanslı sayın! Yoksa bugün sakat kalacağınız ve hayatınızdaki belki de en büyük pişmanlığı yaşayacağınız gün olacaktı!"
Tisha, sonunda Kovl'u sakinleştirmeyi başarabilmişti. Eğer bir başkası deneseydi, deneyen kişinin de başı dertte olacaktı.
Tüm bu olaylar gerçekleşirken, Fresta Tisha'nın arkasında olayları izliyordu. Bir ürperti hissetmeye başladı. Sanki biri onu izliyormuş gibiydi. Ürpererek arkasını döndü ve etrafına baktı. Gözüne takılan kişi ise arkalarındaki evin çatısındaki kırmızı gözlü, siyah saçlı, açık tenli kendisinden biraz büyük gibi görünen ve onu izleyen bir erkek çocuğuydu. Çocuk, Fresta'ya dik dik bakıyordu. Fresta başından aşağıya ürperiyordu. Çocuk onu öyle izlerken saklanmak veya farkedilmemek gibi bir amacı yok gibiydi.
Tisha, Kovl'u yatıştırdıktan sonra Fresta'ya baktı.
"Leydim, iyi misiniz? Biraz ürpermiş gibi görünüyorsunuz. Demin neye bakıyordunuz?"
Fresta daldığı düşüncelerinden bir anda çıktı ve şaşkınlıkla Tisha'ya baktı.
"Ah, iyiyim. Şu çatıdaki çocuğa bakıyordum."
"Leydim, çatıda kimse yok."
"Ha?"
Fresta tekrar o çocuğun olduğu çatıya doğru baktı ve kendince mırıldandı.
"Gitmiş..."
"Anlamadım, leydim."
"Ah, hayal görmüş olmalıyım. Neyse, boşver."
Fresta ne olduğunu anlayamamıştı. O çocuk kafasını kısacık bir süre döner dönmez ortalıktan kaybolmuştu. Acaba ne için Fresta'ya bakıyordu?
Fresta bu kadar dikkatli düşünürken, bütün odaklanmasını Tisha bozdu. Hâlinden Kovl'u oradan uzaklaştırmaya çalıştığı belliydi.
"Leydim buradan uzaklaşsak iyi olur."
"Ah, tamam."
Bu olaydan sonra hep beraber Kovl'un önerdiği yere gittiler ve yemeklerini yediler. Ardından hava kararana kadar biraz daha gezdiler. Sonrasında arabaya bindiler ve yola çıktılar. Fresta her ne kadar önemsiz olduğunu düşünmeye çalışsada hala o olayı merak ediyordu. O kişi kimdi ve niçin onu izliyordu? Tisha, Fresta'nın endişeli ve dalgın yüzüne baktı. Onun hakkında endişeleniyor olmalıydı.
"Leydim, gerçekten iyi misiniz?"
"Merak etme Tisha, iyiyim."
○○○
Koca bir gün bu şekilde son bulurken Fresta evindeki sıcacık yatağının üzerine oturmuştu. Hafifçe mırıldandı.
"Bugün hafızamı kaybedeli tam bir ay oluyor."
Ardından yatağına uzandı. Gözlerini yumarken hafızasının geri gelmesini diliyordu. Dolunayın ışığıyla aydınlattığı bu gecede Fresta böyle uyudu. Acaba zaman ona neleri gösterecekti?
Devam edecek...
___YAZARIN NOTU___ Merhabalar. Geçenlerde bir vatandaşımızın webtoon yazdığını öğrendim. Adı OnLife. Çizimleri çok güzel ve konusu da iyi. Bir bakmanızı tavsiye ederim.
Umarım bu bölümü okurken zevk almışsınızdır. Ayrıca önerilerde bulunmaktan çekinmeyin lütfen.
Son olarak çeşitli manhwa veya manhua önerileri için tatliidurakk.blogspot.com a gelebilirsiniz.
Hoşçakalınn!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.