The Queen of the 4 Elements - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




14   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   16 


           
Koca bir gün bu şekilde son bulurken Fresta evindeki sıcacık yatağının üzerine oturmuştu.
Hafifçe mırıldandı.


"Bugün hafızamı kaybedeli tam bir ay oluyor."


Ardından yatağına uzandı. Gözlerini yumarken hafızasının geri gelmesini diliyordu. Dolunayın ışığıyla aydınlattığı bu gecede Fresta böyle uyudu.
Acaba zaman ona neleri gösterecekti?

○○○

ARKADAŞLAR, ÖNEMLİ UYARI!
Bu bölümden itibaren seri Fresta'nın bakış açısından anlatılacaktır. Bu şekilde serinin daha akıcı ve sürükleyici ilerleyeceğini düşünüyorum.

○○○

Çoktan öğlen olmuştu bile. Odamda dört dönüyor ve düşünüyordum. Acaba oraya tekrar gitmeli miydim? O çocuk neden bana bakıyordu? Bu önemli miydi acaba? İçimden bir ses oraya tekrar gitmemi söylerken, mantığım belki de önemli olmadığını ve gitmememi söylüyordu. Ne yapmalıydım? Gitmeli miydim? Yoksa gitmemeli miydim?
Uzun bir süre odamda bu şekilde düşündükten sonra oraya tekrar gitmeye karar verdim. O kişinin tekrar orda olmasını beklemek aptalcaydı tabii ki. Fakat küçük de olsa hâla bir ihtimal orada olabilirdi. Merakıma yenik düştüm ve  şansımı denemeye karar verdim. Ardından odamdan çıktım ve babamın çalışma odasına doğru yol aldım. Yine odasında çalışıyor olmalıydı. Sonuçta onun da yönetmesi gereken topraklar ve o topraklarda yaşayan insanlar vardı. Bu insanların çoğu Rodalenne ailesine hizmet ediyordu.
Babamın kapısının önüne geldim, durdum ve kapıyı tıktıkladım.


"Babacığım, girebilir miyim?"


Sorar sormaz cevap geldi ve içeriye girdim. Tam da beklediğim gibiydi. Yine çalışmakla meşguldü. Durdu ve bana baktı.


"Hoşgeldin, kızım. Bir öpücük yok mu?"

"Tabii ki var babacığım~"


Bu benim gizli kozumdu. Buna asla dayanamazdı. Hemen babamın yanına gittim ve yanağına bir öpücük kondurdum. Mutlu olmuşa benziyordu. Onu mutlu görmek çok güzeldi.


"Babacığım, senden birşey isteyebilir miyim?"

"Tabii ki, benim tatlı küçük meleğim."


Babam başkalarına karşı her ne kadar sert ve soğuk görünse de iş bana gelince çok sıcak ve yumuşak oluyordu. Babamı gerçekten seviyordum. Harika bir babaydı! Daha fazla kendimi kaybetmeden babamdan oraya gitmek için izin almalıydım.


"Babacığım~ Acaba.. yine dışarıya çıkabilir miyim?"

"Hmm, benim tatlı kızım çok istiyorsa yine aynı önlemleri alarak çıkabilir. Fakat unutma. Kimseye güvenme ve her zaman dikkatli ol."

"Tamam, babacığım."


Babam, ikinci cümlesini oldukça ciddi bir ses tonuyla söylemişti. Başıma birşey gelmesinden çok korkuyor gibi görünüyordu. Babamın odasından çıktım ve ana salona doğru yürüdüm. Yarın dışarıya çıkacaktım. Fakat bugün ne yapacaktım. En iyisi Yures'in yanına gitmekti. Yures çok tatlı ve sevecen bir çocuktu. Yanında her zaman insanı hoşnut edici ve mutlu eden bir aura vardı adeta. Biraz onun yanında durarak ve onunla ilgilenerek peşimi hiç bırakmayan bu yorucu düşüncelerden kurtulabilirdim. Yures'in yanına gittiğimde oyuncaklarıyla oynuyor gibi görünüyordu. Oyununu bölmek istemediğim için ona seslenmedim. Fakat geldiğimi farkeder farketmez yerden kalktı ve koşarak bana sarıldı.


"Ablacıııımm~"


Ben de ona sarıldım. Biz diğer kardeşler gibi değildik. Yures her zaman uslu ve zeki bir çocuktu. Yalnız merak ettiğim birşey vardı. Yures'in hiç arkadaşı var mıydı? Her zaman onu gördüğümde yalnızdı. Odadaki koltukta nakış işlemekle meşgul olan annemle bu konuyu konuşmaya karar verdim.
Annemin oturduğu koltuğa oturdum ve anneme döndüm.


"Anneciğim, merak ediyorum da.. Yures'in hiç arkadaşı var mı? O hep yalnız görünüyor."

"Ah, doğru ya. Sen anılarını kaybettiğinden beri onu hiç görmedin... Tabii ki arkadaşı var. Fakat bir süredir görüşemiyorlar. Yures'in arkadaşı, Gavin'in, senden yaklaşık 2 yaş büyük bir abisi var. Onun mezuniyet töreni için bir süre burada değildiler."
"Birşey daha var. Unutkanlığım.. Birkaç gün sonra arkadaşların seni ziyarete gelecek. Hafızanı kaybettiğini duymuşlar."


Açıkçası biraz şaşırmıştım. Ama fazla değil. Benim de birkaç arkadaşımın olması beni mutlu etmişti. Yani birkaç gün sonra onlarla tanışacaktım. Anılarımı kaybettiğim için onları da hatırlamıyordum.


"Tamam, anneciğim. O günü dört gözle bekliyor olacağım."


Yaklaşık 1- 2 saat Yures'le vakit geçirdim. Sonrasında yine Aria* ile bahçeye çıktım. Bir süre de bahçede gezindim. Bahçedeki, antrenmanlar için ayrılmış olan kısımda babam kılıç antrenmanı yapıyordu. İşlerini bitirdikten sonra hep bunu yapardı. Aslında kendini savunabilmek harika birşeydi. Belki de bende öğrenmeliyim? Hem bu boş vakitlerimi geçirmek için harika olur. Tüm gün boyunca ders çalışıyor, Yures ile vakit geçiriyor ya da bahçeye çıkıyorum. Kısacası bol bol boş zamanım var. Böylece babamın yanına gittim.
Babam benim geldiğimi görünce antrenmanını durdurdu ve bana doğru döndü.


"Baba, bana da kendimi savunmayı öğretir misin?"


Bunu söylememi hiç beklemiyor olmalıydı ki, başkalarının yanında duygularını asla belli etmeyen babam, bana bir süre şaşkın şaşkın baktı.


"Kızım... Sen.. şaka.. yapmıyorsun, değil mi?"

"Hayır baba, ciddiyim. Ben de öğrenmek istiyorum. Lütfeen~"


Babam hemen ikna olmuş gibiydi. Yüzünde hâla biraz memnuniyet, biraz da şaşkınlık vardı. Sanırım benim böyle bir şey isteyeceğimi hiç düşünmemişti.


"Çok istiyorsan.. tamam. Yarın sabah dersin bitince sana öğreteceğim."

"Teşekkürler babacığım~"


Babamın antrenmanı bitene kadar onu izledim. Sonra da odama giderek Aria ile nakış işlemeye çalıştım. Bu konularda hâla çok iyi değilim. Sonunda akşam olmuştu. Günün sonuna gelmiştim. Yatağıma uzanmış, uyumaya çalışıyordum. Aklıma yine düşünceler akın etmeye başlamıştı. Neden her yatağa girip uyumaya çalıştığımda düşünceler aklıma akın ediyordu ki? Bir süre düşünceleri kovalayıp uzaklaştırmaya çalıştıktan sonra uyumuştum.
Sabahın ilk ışıklarıyla erkenden uyandım. Aria'nın yardımıyla yine aynı şekilde hazırlandıktan sonra kahvaltı için aşağıya indim. Hep beraber kahvaltı yaptık. Aria beni at arabasına kadar uğurlarken Tisha ve Kovl at arabasının önünde beni bekliyorlardı.

"Leydim, bugün de mi aynı yere gidiyoruz?"

"Evet, Tisha. Merak ettiğim birkaç şey var."

"O halde hadi hemen gidelim, leydim. Ama bu sefer pasta da yiyelim."


Tisha sıcakkanlı ve eğlenceli biriydi. Sanki Kovl'un tam zıttıymış gibi. Tam zıt olmalarına rağmen yine de birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlardı.
Arabaya bindim ve yola çıktık. Kısa bir yolculuktan sonra varmıştık, o yere...

İçimden bir his Tisha ve Kovl yanımdayken onu göremeyeceğimi söylüyordu. Aslında bu seferliğine yalnız gelmeyi tercih ederdim. Fakat babam yalnız gitmeme izin vermezdi. Tisha ve Kovl'dan nasıl kısa bir süreliğine uzaklaşabilir ve oraya gidebilirdim? Aklıma hiçbirşey gelmiyordu. Bir yandan dükkanları gezerken bir yandan da nasıl gizlice uzaklaşabileceğimi düşündüm.


"Leydim, isterseniz pastaneye gidip biraz dinlenelim mi?"

"Tamam! Hadi gidelim!"


Bu sefer Tisha'nın bildiği bir yere gittik. Pastanedeki tatlılar çok güzel görünüyordu. Kendime çilekli ve çikolatalı bir pasta seçtim. Gerçekten enfes görünüyordu. Masaya oturduk. Tisha da, Kovl da muzlu pasta seçmişti. Pastalarımızı henüz yemeden önce, bir adam pastanede sorun çıkarmaya başlamıştı. Ardından pastanenin sahibi ve bir-iki tane garson, adamı pastanenin arka taraflarına doğru götürdüler.


"Tisha, sence o adamı nereye götürdüler?"

"Hmm. Şu sorun çıkaran adam mı? Onu arka kapıya götürmüş olmalılar. "


Sanırım cevabımı almıştım. Arka kapıdan oraya yalnız başıma gidebilir miydim? Açıkçası bunu yapabilirdim. Fakat asıl soru, bunu yapmak istediğime emin miydim? Çünkü başım belaya da girebilirdi. Korumasız bir şekilde düşmanşarımın inine girmiş olacaktım. Tek umudum kılık değiştirmiş olmaktı. Fakat şimdi denemezsem belki de birdaha deneyemeyecektim. Sonuçta kimse beni farketmezse sıkıntı çıkmayacaktı. Bir süre kendimi böyle teselli etmeye çalıştım.
Lavabo arka kapıyla aynı yöndeydi. Tisha'ya gizlice lavaboya gitmek istediğimi söyledikten sonra lavaboya doğru ilerledim. Tisha'nın artık göremeyeceği noktaya vardıktan sonra yönümü arka kapıya doğru değiştirdim. Endişe ve merak içerisinde kapıdan çıktım. Tek başıma ve yalnızdım. Tıpkı kendimi o gün meydanda bulduğum gibi.. O zamandan daha öncesini hâla hatırlayamıyordum. Hatırlamaya çalıştıkça başım ağrıyordu. Sanki en iyi seçenek hiç hatırlamamakmış gibi... Cahillik saadettir derler, belki de bu doğrudur.
Geçen sefer onu gördüğüm yere gittim ve yine o evin çatısına baktım. Çatısı boştu. Belki de yalnızca boş bir umuttu. Kendimi aptal gibi hissettim. Niye buraya gelmiştim ki zaten. Onun yine burada olmasını beklemek saçmalıktı. Tisha ve Kovl'un yokluğumu farkedip endişelenmemesi için geri dönmeye karar verdim. Fakat tam arkamı dönmüşken omzumda bir soğukluk hissettim. Soğuk bir el omzumu tutuyormuş gibiydi. Endişe ve korku içinde hemen arkamı döndüm.

Bu oydu! Omzumu tutan kişi oydu! Korkuyordum! Çığlık atmayı çok istememe rağmen atamadım. Eğer çığlık atarsam etraftaki herkesin dikkatini çekecektim. Beni tutan o soğuk elin sahibi soğuk ve ürkütücü sesiyle konuştu.


"Ne o? Beni mi arıyordun, küçük Rodalenne?"


Şok olmuştum! Bu sefer çığlık atmamak için çok zorlandım. Nasıl benim bir Rodalenne olduğumu bilmişti?! Bu da kimdi?! Elimden geldiğince duygularımı bastırmaya ve korku belirtisi göstermemeye çalıştım.


"Kimsin sen? Benim kim olduğumu nereden biliyorsun? Ayrıca o gün neden bana bakıyordun?"

"Neden bunu sana söylemeliyim?"


Bu çocuk çok gıcıktı. Doğru düzgün bir cevap veremez miydi?! Onunla konuşmak sinir bozucuydu. Fakat merakımdan devam ettim.


"O gün baktığın kişi bendim hatırlatırım. Ayrıca benim kim olduğumu da biliyorsun. Benim de en azından bunları bilmem gerekmiyor mu?"

"Hmm, pekala, haklısın. O gün neden peruk taktığını düşünüyordum. Görünüşe göre haklıymışım. Bu yeterli mi?"


Sinirden patlayacak gibiydim. Bu soğuk çocuk çok gıcıktı. Görünüşü her ne kadar iyi olsa da çok gıcıktı. Dayanamıyordum. Ama dayanmalıydım. Dayanmak zorundaydım. Fakat asıl garip olan şey peruk taktığımı anlayabilmesiydi. Soğuk çocuk yine konuştu.


"Sanırım bu yeterli. Gerisini benim bulduğum gibi sende bulursun artık. Merak etme kimseye söylemeyeceğim. Hoşçakal."


Soğuk çocuk bunları söyledikten sonra göz açıyıp kapayıncaya kadar gitti. Acaba o çocuk kimdi? Sanırım bu çok da önemli değildi? Sonuçta kimseye söylemeyeceğini söyledi ve artık bana neden baktığını da öğrendim. Sanırım dediği gibi bu yeterliydi.

Ah! Neredeyse unutuyordum! Tisha ve Kovl pastanede beni bekliyorlardı! Neyse ki konuşma kısaydı ve fazla oyalanmadım. Koşarak pastaneye geri gittim ve arka kapıdan içeriye girdim. Sanki hiçbirşey olmamış gibi, Tisha ve Kovl'un yanına geldim ve yerime oturdum. Sanırım rol yapmakta iyiydim. Her ikisi de farketmedi. Pastamızı yedik ve sonrasında yine biraz daha gezdik. Aileme hediyeler almayı da unutmadım tabii.
Akşama doğru eve döndük. Yures'e hediyesini verince çok sevindi. Onun sevindiğini görmek beni de mutlu ediyordu. Günlerim çok huzurlu ve güzel geçiyordu. Hep böyle kalmak isterdim herhalde. Yarın kendimi savunmayı öğrenmeye başlayacaktım. Bunun için sabırsızlanıyordum. Gece olunca hemen odama gittim ve yatağıma girdim. Zihnim rahatlamış bir şekilde uyumak gibisi yoktu. Bu sefer aklımda yalnızca bir düşünce vardı. O kişi.. kimdi? Bunu fazla önemsemedim ve uyudum.

Fakat o gece, bir rüya gördüm. Her ne kadar sıradan bir rüya olsa da sanki aklımdaki boş kalmış yerleri dolduruyordu. Rüyam oldukça gerçekçiydi. Rüyamda Yures daha küçüktü. Kış mevsimiydi. Ailecek dışarıya çıkmıştık. Gittiğimiz yer, bir yayla gibiydi. Yures'e kardanadam yapmayı öğretiyordum. Daha sonra babam kafama bir kartopu fırlattı. Bende babama karopu atmaya çalıştım ama beceremedim. Böylece bir kartopu savaşı çıktı. Annemle ben, babamla da Yures takım olmuştu. Çok eğleniyorduk. Eve gidince bende, Yures'te hasta olmuştuk.
Çok huzur verici ve eğlenceli bir rüyaydı. Sabah kalktığımda kendimi çok huzurlu ve mutlu hissediyordum. Sanki bu rüyayı gerçekten yaşamışım gibiydi.
Hemen yataktan kalktım, hazırlandım ve kahvaltıya indim. Kahvaltı yaparken rüyamı aileme anlattım. Rüyamı anlattıktan sonra annem ve babam şaşkınlıkla birbirlerine baktı.


"Hey, Astil! Sen de duydun değil mi? Bu sence de tanıdık gelmiyor mu?"

"Hmm, evet! Bu 2 yıl önceki kış yaşadıklarımız değil mi?"


Bir an birbirlerine baktılar. Sonra her ikisi de aynı anda gülerek aynı anda bana baktılar ve her ikisi de aynı anda konuştular.


"Yoksa kızımızın hafızası yerine mi geliyor?!"


Bu da neydi şimdi? Tamam, biraz tanıdık hissettiriyordu ve kafamı rahatlatıyordu. Fakat bu benim geçmişim miydi?!


Devam edecek...
* Aria: Arkadaşlar, aslında daha önce Fresta'nın hizmetçisine Sofi demiştim. Fakat Sofi çok garip ve kötü durduğundan dolayı adını Aria olarak değiştirdim.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


14   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   16 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.