Violet kocasının kıyafet odası önünde dikilmiş bekliyordu, çünkü onunla konuşmak istiyordu.
"Küçük hanım, odanıza geri dönün!!"
Hizmetçiler onu tutup zorla geri götürmeye çalıştılar fakat kapının kulbunu yakalamıştı ve yerinden dahi kıpırdamıyordu.
Bir süre sonra kapı açıldı ve kocasının ilk sekreteri, Hael göründü. Ardından Violetin gözleri saçları güzelce şekillendirilmiş Winter Blooming'i yakaladı. Uçuk mavi bir gömleği, gözleriyle aynı renkte gri bir yelek ve pantolonla tamamlamıştı. Ona kıyasla Violet oldukça sade giyinmişti. Fakat Violet resmi bir kıyafet giyiyorken, onun ayakları çıplaktı ve gözlerinde kör edici bir kıvılcım parlıyordu.
Winter'ın bakışlarını ona yönelttiğinde Violet ona doğru bir adım attı.
"Gitme. Sadece bir seferliğine... Eğer iptal edemiyorsan bir gün ertele."
"Bu sefer bir hafta içinde dönmüş olurum."
"Bir günlüğüne erteleyebilirsin. Lütfen Annenin bu akşamki partisine benimle gel."
"Sadece hasta olduğunu ve istirahat edeceğini söyle."
"Eğer o kadar kolay olsaydı sana böyle bir istekle gelmezdim."
"Violet."
Oradaki on çalışanın hepsi, Winter'ın kendi sınırlarını nasıl zorladığının bilinciyle dikkatlerini onun üzerinden çektiler. Herkes içten içe kendi eşleri Violet gibi çıldırsa bunun üstesinden gelinemeyecek kadar zor olacağını düşünüyordu.
Winter sinirli bir sesle konuştu.
"Sen burada dikilip benim zamanımı ziyan ederken bile ne kadar para gitti haberin var mı? Doğduğundan beri sahip olduğun statüyü satın almak için 24 milyon Lanke ödedim. Ama elde ettiğim statü öylece kaybolup gitti."
"Bunu biliyorum ama..."
"Eğer bunu biliyorsan, bir seçim yapmalısın. Ya paramı ya da statümü bana geri ver. Eğer her ikisini de yapamayacaksan sessiz ol."
Winter Violetin ona bir cevap vermekten aciz olduğunu bilerek onun elini tuttu ama Karısı inatla onu bileğinden yakaladı.
"Bir gün geç kalmak çok bir şeyi değiştirmez. Sadece bu seferlik...."
Violet geri çekilmediği mütdetçe hizmetçiler müdahale etmek için hazırdaydı ama Winter'dan özel bir talimat gelmeden hareket dahi etmediler.
Winter'ı ikna etmeye çalışan ve ona yalvaran Violet Kocasının gözlerini gördüğünde yavaşça aklı başına geldi. Ona bir sokakta karşılaştığı sarhoş bir adama bakar gibi bakıyordu. Kocasının onu dinlemekle hiç ilgilenmediğini fark ederek ellerini geri çekti.
Winter dilini cıklattı ve Violetin yanından geçip gitti ,yardımcılarıysa onu peşinden takip ettiler.
Violet odasına geri dönmeden önce orada bir süre daha bulanık bir yüz ifadesiyle oyalandı. Camın arkasında, kocasının aracının gidişini izledi.
Acaba böylesine meşgul bir adam, zahmet edip onun cenazesine katılır mıydı?
* * *
Violet onu çağırsığında istemeye istmeye giden Dr.Lichton işini bitirdikten sonra da yüzüne hoşnutusz bir ifade takındı.
"Vücudunuzda herhangi bir problem yok Madam. Eğer bir hastalığınız olduğunu düşünüyorsanız, muhutemelen mental bir hastalıktır."
"Şey, çok hasta olduğumu söylememiştim zaten... Sadece...baş ağrım gerçekten...."
Violet bahane uydurmaya başlamıştı ki Lichton aniden sertçe lafını kesti.
"Bir prenses olarak büyüdünüz, bu yüzden küçük bir acıdan bile endişe duymanızı anlayabiliyorum. Ama, tekrar ediyorum, hasta değilsiniz. Böyle davranmaya devam ettiğiniz sürece size gerçeği söylenmekten başka şansım yok."
"Çok hasta olduğumus söylemiyorum zaten. Ayrıca gerçekten baş ağrım yüzünden ayağa dahi kalkamıyorum."
"Ah...Gerçekten yalan söylemeyi kesin ve ayağa kalkın madam. Bu sizde alışkanlık olmaya başladı."
Onu azarladıktan sonra Lichton şapkasını kafasına geri taktı ve odadan çıktı. Violetein "sahte" hastalığı hizmetçilere komik gelmiş olmalı ki kahkahalarını tutmaya çalışıyorlardı.
Doktorun sözünü dinleyerek Violet kendini yataktan kalkmaya zorladı. Ayağa kalktığında hizmetçileri ona çay saati kıyafetini giymesine yardım ettiler.
Makyaj yapılmak üzere oturdu ve konuştu:
"Daha canlı bir görüntü istiyorum. Saçlarımın boyunu omuzlarıma kadar kısaltın ."
"Emredersiniz, Madam."
Hizmetçilerin somurtuk yüzleri aydınlandı. Aslında Violetin uzun saçlarıyla ilgilenmek onlar için zordu.
Ardından, saçlarını tarayıp kestiler, elmas kaplı bir saç bandı ve çiçeklerle süslediler.
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Violet cehenneme sürüklenircesine malikhaneden ayrıldı.
Malikhanenin bulunduğu arazi öylesine büyüktü ki Kayınvalidesinin evine bir araçla gitmesi gerekiyordu. Bir süre sonra, aracın dışına adım attı ve partinin resmen başlatılmasından önce alana varmış, heyecanla birinin dedikodusunu yapan bir grup gördü.
Bu insanlar Larkround'ün Güney bölgesinde bulunan Wahrold'un üst düzey aristokratlarıydı. Kalabalığın merkezindeyse Blooming ailesi'nin bir üyesi duruyordu. Violetin Kayınvalidesi, Catherine Blooming, ona eliyle gelmesini işaret ediyordu.
"Violet, buradayız!"
Violet yaklaştığında, Catherine nazikçe sordu:
"İyi hissetmediğin için mi geciktin? Şimdi daha iyi hissediyor musun?"
"Evet, Anne."
Violet oturacak bir yer için bakındı fakat sandalyelerin hepsi doluydu. Gerçi erkenden gelmiş olsa bile oturabileceği bir yer olmazdı. Bu alçakça yapılmmış bir zorbalıktı ama Catherine aldırmaksızın devam etti:
"Aylardır hasta olduğumu duyduğumda ne kadar endişelendim biliyor musun? Doktor ne dedi?"
"Ah, ben..."
Violet cevabında tereddüt edip durakladığında Catherine bir imayla devam etti.
"Lichton'a iyi bir ilaca ihtiyacın olduğunu söyle. Kıtanın içerisinde sıkça seyahat ettiği için sana her türlü şeyi bulup getirebilir."
Violet ağzının kuruduğunu hissederek basitçe başıyla onayladı. Ama o sırada, en son malikhanede gördüğü Lichton ortaya çıktı ve memnuniyetle konuşmaya başladı:
"Madam! Buradasınız! Gördünüz mü, size hastalığınızın gerçek olmadığını söylemiştim!"
Saniyeler sonra, aniden partiye katılan konukların hepsi kahkahalara boğuldu. Kendisiyle alay edildiği sırada Violet titrediğini hissetti. Bu davranışları artık ona yabancı gelmiyordu, ama her gün böyle acımasız hakaretlere maruz kalmak hala acı vericiydi.
O sırada kahkahalara bouğulmuş olan Catherine, Luchton' a fısıldadı:
"Biliyorsun Lichton O bir prenses, acıya alışkın değil."
Masadaki genç bir adam Catherine'in sözleri üzerine homurdanmaya başladı.
"Kraliyet ailesi kaldırıldığından beri üç yıl geçti. Kendi kocasına bile böylesine büyük bir zarar vermiş olmasına rağmen, insanlardan ona özel bir muamele göstermelerini beklemesi mantıklı mı?"
Sonrasında, başka bir kadın lafa daldı.
"Bu doğru. Blooming Ailesini dolandırmadı mı?Buna rağmen Bayan Catherine ona karşı çok kibar.
Üç yıldır bu her zaman böyleydi.
Borçlarını kapatıp, teslim ettikten sonra Ash, tekrardan insanların desteğini kazandı. Ayrıca, halkın ona ailesinin hükümdarlığı döneminde yarattıkları hasarı telafi etmesi için yaptığı çağrı da büyük ölçüde azaldı.
En büyük hasarı alan tabii ki Winter'dı. Mal varlığının müthiş bir kısmına tekabül eden 24 Milyon Lanke harcadı ve parasının geri kalanını kendini Blooming ailesine kanıtlayacak şeyler için kullandı.
Bu evliliğin başından beri, Winter iş ağını başkente kadar uzatıp zenginleşebilmek için koşturdu. Ve yine o zamandan beri Blooming ailesi sadece ayda bir defa görülüyor.
Blooming Ailesinin geri kalanı, tıpkı bir zehir gibi, Violetin hayatını yavaşça yok ediyordu.
Başlarda, Violet bu tarz organizasyonlara katıldığında, gülümser ve onunla dostça sohbet derlerdi. Ama ne zaman arkasını dönse, çeneleri çalışmaya başlardı.
Hava yavaşça kararırken parti başladı ve ziyafet salonu özen gösterilerek hazırlanmış pahalı kıyafetler ve neşeli aristokratlarla doldu. Gecenin geç saatlerine kadar devam eden parti boyunca Violet duvara yaslandı ve bu berbat günün bitmesini bekledi.
"Yine aynısını yapıyor..."
"Böyle davranışlar sergileyecek kadar yüzsüz bir kadın...Kesinlikle ortamın havasını mahvediyor."
Duvara yaslandığı süre boyunca, Violet büyün fısıltıları duydu ve uzaklaşmaya başladı.
"Ne diye boş boş dolanıp duruyor? Gerçekten göz zevkimi bozuyor."
Violet tekrar durdu.
İnsanların sözlerini görmezden gelmekte iyiydi fakat kaçacak bir yer olmadığında, diğerlerinin fikrine uyarak kendinden bir şeyleri yavaşta olsa kaybetti.
Her ne kadar varlığı partinin havasını bozsa da, mutlu bir prensesin gözden düşmesi her zaman ilginç bir konuydu. Onun varlığı partiye hiç bir zaman renk katmadı.
Biraz sakinleşebilmek için Salondan ayrıldıktan sonra, Violet davetlilerin sözleriyle fırlattıkları küçük taşlara dayanamamışçasına çöktü.
Ama sonrasında Diev -Winter'ın kardeşi ve Blooming ailesinin tek meşru çocuğu- ona destek olmaya geldi.
"Violet!!"
Hemen ardından onu omuzlarından yakaladığında Violet kendini ondan uzaklaştırdı. Diev Violet'in neden ondan uzaklaştığını anlamamış olacak ki kısa saçlarına dokundu
"Çok yakışmış."
"Yanıma yaklaşmamanı açıkça söylediğimi sanıyordum."
Aslında Diev onun ruh halini kolayca nalayabilen biriydi fakat olduça kararlıydı. Onu duymamış gibi davrandı.
"Hava böyle bir elbiseyle dışarı çıkmak için uygun değil. Biliyorsun, hala soğuk."
"Bunun için endişelenmene gerek yok."
Violet solgun bir yüzle geri çekildi. Ama çok yavaştı ve neredeyse aceleyle, onu sırtındaki şalla birlikte omuzlarından yakaladı.
"Akıllıca tekrar düşün. Nasıl olsa abim eve sık sık gelmiyor."
"Sadece bir içecek, ve sonra senin tarafında olacağım."
Kim Blooming ailesinin Varisi olan ve herkes tarafından bir beyefenedi olarak tanımladığı Diev Blooming'in, Yengesine asılacak bir zampara olduğuna inanırdı ki?
Eğer bu sözler ağzından çıksaydı Violet, bir odaya kapatılıp, deliymiş gibi davranılabilirdi. Dünyanın geri kalanının Diev'in bu yüzü hakkında bir fikri yoktu.
"Böyle bir şey asla olmayacak."
Diev pis pis sırıttı ve omuzlarını bıraktı.
"Ama çok ayıp."
Elinden kurtulur kurtulmaz Violet arabasına doğru deli gibi koştu. Bindikten sonra, sonunda rahat bir nefes aldı ve şalını gevşetti.
Depresif bir yüzle arkasına dönüp malikhaneye baktı.
"Geri dönmek zorundayım..."
Gecenin ortasında, ortalıktan yok olursa Blooming çiftinden azar yiyebilirdi. Aracından ayrıldı ve kapıyı arkasından sertçe kapattı. Ama oraya geri gittiğinde, bedeni parçalara ayrılacakmış gibi hissetti.
Sonuç olarak, Violet eve döndü ve yatak odasına girdi. Kafasındaki pırlanta süslemeleri çıkarıp yatağa fırlattıktan sonra, her zaman durmadan mücevherat kutularına istiflediği uyku hapları koleksiyonunu çıkardı ve hepsini ağzına boşalttı.
Hepsini odasında sakladığı şampanyayla tek seferde yuttu. Ama yeterli değilmiş gibi hissetti, bu yüzden bir avuç daha ağzına attı ve daha fazla şampanyayla yuttu.
Lichton'un uyku hapları oldukça etkiliydi, şey...aslında kullandığı malzemeler asla yenmeyecek şeylerdi. Beni umduğumdan çok daha korkunç bir şekilde öldürebilir, ama umrumda değil.
Partiye geri dönmek istemiyorum ve aşağılanmakta istemiyorum. Ömrümün böyle sonlanmasını tercih ederim.
Boş şampanya şişesi ve ilaç kutularıyla, Violet yatağına devrildi. Ardından, gözlerinin önündeki parıldayan pırlantaya söyledi.
"Öyleyse, hoşçakal."
Orada hoşçakal diyecek kimsenin olmayışı, biraz üzücüydü.
-----------------------
Kontrol sırasında gözden kaçırdığım hatalarım olmuş olabilir, lütfen kusuruma bakmayın. :)
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.