Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




17   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   19 


           
Ancak oda iğne yere düşse duyulacak kadar sessizdi. Şanslıyım ki Claude'un uykusu ağırdı çünkü kapı sesinden 
uyanmadı gibi gözüküyor.

Bekle. Şimdi bunun hakkında düşündüm de, gerçekten Claude'u uyandırmam gerekiyor mu? Eğer uzun süre bir şey olmazsa Felix neler olduğuna bakmak için gelmez mi?

Bu düşünce Felix içeri gelene kadar beklemeye karar vermemi sağladı.

Odaya bakındım, içinde imparator odası hissi var... sadece geniş.

Burası gerçekten imparatorun odası mı? Neden bu kadar çok sade? Benim Yakut Sarayındaki odamdan bile 
daha sade.

Tuhaf. Bu oda önceki imparatorun kullandığı oda değildir değil mi? Şey, Claude'un kişiliğini göz önünde 
bulundurursak diğer insanların kullandığı odayı kullanmaz.

Oda bir saha kadar genişti. Ayrıca çok boştu bu yüzden yatağı anında görebildim. Yatağın etrafındaki  perdeler 
uzun olduğundan içerisini göremedim gerçi.

Ama bekle. Yatağın bu kadar kolay görülebilmesi tehlikeli değil mi? Eğer o 'gerçekten' imparatorsa etrafında 
suikastçılar olmaz mıydı? Bu aynı 'Beni yakalamaya çalış~~!' oyun şovu gibiydi.

Her neyse, Claude ölse de kalsa da benim umurumda değil. Duvardaki o şey.... Harita benim ilgimi çekmişti...

Yavaşça bir süredir ilgimi çeken haritaya yürüdüm.

"Hı!"

Ses kaçmasın diye ellerimi ağzıma götürmem gerekmişti.

Neydi o? Ne kadar uzun süre baksam da bakmaya devam ediyorum, yine de gözlerimi ondan alamadım. Dünya 
haritasının çerçevesi de parlak ve saf altından yapılmıştı. Sadece yüzeyi değil tüm çerçeve öyle gibiydi.

Vay, be! Böyle bir şeyi daha önce hiç görmedim. Çok acıklı... Kyaaa, elbette! Burası imparatorun sarayı! Böyle bir 
şeyi duvarda asılı bırakmak. Sadece buna sahip olsaydım altın mumlara ya da altın oyuncaklara ihtiyacım 
olmazdı! Duvarda asılı duran o şey de mi altından yapılma?

O kadar heyecanlıydım ki halının diğer ucuna koştum.

Claude da, sanat eseri toplama hobisi olmalı. Odada hiç dekorasyon yoktu ama içinde resimler olan çerçeveler 
vardı. Çoğu dünya haritası kadar devasa olmasa da yine de büyük ve pahalıydılar.

Meleklerle birlikte duran çok güzel ablaların resimleri vardı, içine unutulmaz güzel anlar çizilmiş resimler de vardı.

Ah! Bu resim yüce imparatoriçe Embrose'nin taç giyme törenini anlatıyor! Lilly'nin daha önce okumam için aldığı 
kitapta böyle bir şey görmüştüm.

Her neyse, resimler çok büyüktü ve daha büyük altın çerçevelere ihtiyaçları vardı. Üç erkeğin kollarını açıp birleştirmesi yeter miydi ki? Ve bunların hepsi altın! Köşedeki kırık çerçeve bile altındandı!

Huh? İyi de niye bu tozlu çerçeveleri atmıyorsun ki? Eğer atacaksan onları bana verebilir misin...?

Dudaklarımı bir kez daha istekle yalarken , daha iyi bakabilmek için dünya haritasına döndüm. Hayır eğer 
gözüme çarpan başka bir şey olmasaydı dönecektim.

"........"

Az önce gördüğüm çerçeveye doğru bir adım attım.İncelemek içindi. Duvara asılan diğerlerinin aksine yerde, 
tozlu ve kırıktı odanın köşesine atılmıştı.

Bir kadının portresiydi.

Gülümseyen yüzü çok güzel değildi ama yeterince güzel ve büyüleyiciydi. Muhtemelen kendisini süslemekten ve 
güzel giyinmekten hoşlanıyordu, tepeden tırnağa birçok aksesuar takmıştı.

Sadece resme bakmakla bile imparatoriçe olduğunu düşünebilirdin. Soldan bağlanmış saçı tatlı kestane 
kahverengisiydi. Gülümsemesiyle parlayan gözleri çim yeşiliydi.

Sadece romandaki bazı açıklamaları okumuştum ve daha önce hiç resimini görmedim, ama.....

Bu kadının kim olduğunu biliyordum.

Onun yüzünden miydi? Bu kirlenmiş siyah çerçeve ilgimi oldukça çekti.

"Hmm."

Bunu görmemeliydim. Memnuniyetsizlik hissiyle kaşlarımı çattım.

Görülmemesi gereken bir şeyi görmüşüm gibi hissettim. Ha, sadece görmemişim gibi davranacağım. Az önce 
hiçbir şeye bakmadım. Hiçbir şey bilmiyorum. Evet, bu doğru!

Ve gözlerimi kapayıp başımı sağa sola salladığım anda.... Hayır, uzaklaşmak için arkamı döndüğüm anda...

"Ne?!"

Şaşkınlıkla hızla çarpan kalbimi tuttum ve geriye doğru birkaç adım attım.

Neden, neden, neden, neden Claude yatakta değil de burada!

İpeksi altın şeyler siyah deri kanepeye yayılmıştı.

Kapalı gözlerle uyuyan Claude orada kanepede yatıyordu. Altın çerçeveli dünya haritasının olduğu yerden 
sadece kanepenin arkasını görebiliyordum. Ancak diğer tarafta çok net bir şekilde Claude'un yattığını 
düşünmüştüm.

Hah, Haahhhh. Kalbim patlayacaktı. Yatakta uyuduğunu sanıyordum ama o nasıl böyle... böyle şüpheli bir şey 
yapabilir! Beni mi avlayacaktın?! Kalp krizi geçirsem ne olacağını düşünmüş müydün! Kalbini sakinleştirmeyi 
başaramamış benim aksime Claude birazcık kımıldamadan huzurla uyuyordu.

Urrrrrgh, ondan nefret ediyorum. Ona bir kere vurmak istiyorum. Bir kere yumruk atmak istiyorum. Sadece bir 
kerecik, yapabilir miyim?

Haksız hissederken Claude'un bulunduğu kanepeye biraz daha yaklaştım. Ve ayakta ona bakarken tuhaf 
hissettim.

Hah. Prens gibi uyuyor.

Claude uyurken inanılmaz derecede masum ve nazik görünüyordu. Elbette, düşündükten sonra tüylerim ürperdi 
ve titredim. Az önce gözlerim çıldırdı mı? Şimdi kim masum ve nazik görünüyor? Bu adam? Başka biri değil ama 
bu psikopat Claude mu?

Ama bu uyuyan yüzünün duvardaki sanat eserleri gibi gözüktüğünü yalanlayamazdı.

Eğer bu şekilde kalırsa, o oldukça çekiciydi. Sadece böyle kalıp asla uyanmaz mısın?

Tekrar garip hissederken ellerimi yüzünün önünde salladım.

Felix'in dışarıdaki seslenişine ya da benim koşarak yaklaşmama tepki vermediğinden ağır uyuduğundanemindim. 

Ya ben seni öldürmeye gelen bir suikastçı olsaydım ne yapacaktın..?

Her neyse, iyi böyle. Bir kez tokatlayacağım seni...

Bir daha ne zaman böyle bir fırsatım olur bilmiyorum bu yüzden bu benim tek şansım. Göl olayını unutmadım! HAZIR MISIN?!

Nereye vurabileceğimi düşünüyordum. Yüzüne vursam çok belli olurdu bu yüzden iki elimi de kaldırdım ve 
vücudunu hedefledim.

Whoosh! Tak....

Ama sonra, bir şey kolumun içinden düştü. Ve o şey Claude'un suratına çarptı ardından da yere halının üstüne düştü. Sonra yuvarlandı. Yuvarlandı, yuvarlandı, yuvarlandı.

Bu sabah mutfaktan uğraşlarla gizlice aşırıp sakladığım çikoydu.

Ahhh.....!

O Lilly'den sakladığım çikoydu! Yeni hizmetçileri selamlamakla meşgul olduğumdan unutmuştum! Ve bugün 
kıyafet değiştirmemiştim de.

Claude çikolatamdan uyanırsa diye sessiz kaldım.

Ve o an, sessizce, Claude'un gözleri bir ruh gibi hızlıca açıldı.

"......"

"......"

İki elim hala havadayken donakalmıştım.

Claude yavaşça iki kez göz kırptı, ardından gözlerinde hiçbir duygu olmadan bana bakmaya başladı. Gözleri 
oldukça açıktı, insanlar onu şu an görse az önce uyumadığını düşünürlerdi.

Ellerimi havadan indirdim ve nazikçe göğsüne vurdum. Saçma bir şekilde göğsünü okşadım ve konuşmak için 
ağzımı açtım.

"Hadi hadi......."

Bana ne yaptığımı söyleyebilir misiniz lütfen......?

Ne yaptığımı fark ettiğimde zihnimde çığlık attım.

Wahh, waaaaaaah! Neler dönüyor burada? Benden ne yapmamı istiyor?! Az önce uyuyan aslanı uyandırdım, 
değil mi? Bu acil durum, değil mi?! Konuşsaydı daha iyi olurdu ama tek bir ses bile çıkarmadı. Onun 
bakışlarından çoktan ölmüş olabilirim.

"Ay gülümsüyor. Güle güle, bugün. Yıldızlara bakan bebek de gülümsüyor."

Ühü, wahh, bu delice! Neden her paniklediğimde ağzım kendi kendine hareket ediyor ki. Ne tür bir saçmalık 
mırıldanıyorum şuan?! Claude'a ninni?! Lütfen, sustur beni artık!

"Daha parlak ve sakin sabah gelecek yarına. Sadece zarif ve güzel rüyalar gör. İyi uykular, küçük bebeğimiz."

Tüm gücüm ve şirinliğimle onu okşadım, ona vurmak üzere olduğumu fark etmesinden korkuyordum.

Çok merak ediyordum... Claude gözlerini açtığında yüzüm nasıl gözüküyordu? Aman tanrım, eğer 'Onu nasıl 
tokatlasam acaba? İyi bir yumruğa ihtiyacı var!' gibi gözüküyorsam... Neden hep böyle şeyler bana oluyor...

"Bu şarkı neydi?"

Benim aptalca şeyler yapmamı izleyen Claude sonunda ağzını açtı. Anında cevap verdim.

"Kabuslara güle güle demene yardımcı olan bir şarkı."

Bu adam, ninninin ne olduğunu bile bilmiyor mu? Hizmetçi ablalar demişti ki  bu ülkedeki tüm vatandaşlar bu 
şarkıyı dinleyerek büyürmüş. Eh, şey, sadece bir ninni demek utanç verici olduğundan kafama göre istediğim 
şekilde açıklamıştım. Gülümsedim, korkudan titreyen ellerimi ve gözlerimi saklayarak.

"Babacım, günaydın!"

Ardından Claude garip bir surat yaptı. Sadece bir anlıktı gerçi. Duygusuz bir suratla Claude'un konuştuğu 
kelimeler gülümseyen suratımı titretti.

"Sabah değil."

"İyi akşam yemeği zamanı!"

Sadece evet deyip kurcalamaz mısın?

" Felix mi gönderdi seni içeri?"

Oturdu ve gözlerini örten saçlarını eliyle çekti.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


17   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   19 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.